13 dk.
11 Eylül 2025
Nazar Hak mıdır? | Tek Parça-gorsel
Youtube Banner

Nazar Hak mıdır? | Tek Parça

Soru: Profesör İbrahim Sarmış nazarın cahiliye adeti olduğunu, Kuran'dan nazara delil gösterilen “Onlar gözleriyle neredeyse seni devirecekler.” ayetinin de bağlamından koparıldığını ileri sürüyor. Sizse nazarın hak olduğunu ifade ediyorsunuz. Bu konudaki delillerinizi anlatabilir ve İbrahim hocanın iddialarını yanıtlayabilir misiniz?

 

Cevap: Kurantime Araştırma ekibi daha önce nazarla ilgili farklı sorulara yanıtlar vermişti. Bununla birlikte nazarın “cahiliye âdeti” olduğu ve “Onlar gözleriyle neredeyse seni devireceklerdi.” ¹ ayetinin bağlamından koparıldığı iddiası, meseleyi farklı yönleriyle yeniden ele almayı gerektiriyor. Bu yazıda söz konusu itirazı i‘tidal çizgisinde ele almaya gayret edeceğiz.

 

Kur’an’da Nazar Meselesi

 

Kur’an’da nazar olgusuna doğrudan işaret eden açık bir ayet bulunmasa da dolaylı göndermeler olduğu kabul edilmiştir. Soruda zikredilen “O inkârcılar Kur’an’ı işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi…” ¹ ayetinin nazarla bağlantılı olduğunu düşünenler olduğu gibi bu ayeti nazarla ilgisiz görenler de vardır. Örneğin Fahreddin Râzî, Zemahşerî, İmam Mâturîdî ve İbn Kesîr gibi alimler, ayetin nazar kavramıyla dolaylı biçimde ilişkili olabileceğini belirtmişlerdir.²

 

Ayrıca bazı alimler tarafından Hz. Yakup’un (as) oğullarını Mısır’a gönderirken şehre aynı kapıdan değil farklı kapılardan girmelerini tavsiye etmesi³ nazar olgusuna bir işaret olarak kabul edilmiştir.⁴

 

Kehf suresinde bahçe sahiplerinin kıssasının anlatıldığı yerde geçen “Bağına girdiğinde şöyle deseydin ya: ‘Maşallah! Allah’tan başka hiçbir güç ve kuvvet sahibi yoktur...”⁵ ayeti de bazı kişiler tarafından nazar olgusuna delil olarak gösterilmiştir. Ancak bu ayetin nazara delil gösterilemeyeceği açıktır çünkü ayette geçen adamın bağının inkâr ve haddi aşma nedeniyle yok edildiği konuyla ilgili diğer ayetlerde beyan buyurulmuştur.

 

Bahsi geçen ayetlerin nazar için delil teşkil edip etmedikleri tartışılabilir. Bu ayetlerde geçen noktalar nazar kavramıyla ilgili delil olarak gösterilebilecek netlikte değildir. Bununla birlikte bu ayetker herkesin kabul etmek ve aynı şekilde anlamak zorunda olmadığı bazı işaretler olabilir.

 

Buna karşın nazar meselesiyle ilgili Kur’an’dan işaret arayanlar için elimizde çok önemli bir delil vardır: Felak suresi. Bu surede bilindiği üzere en başta “Qul” (De ki!) diye emredildikten sonra; “Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve haset ettiği vakit hasetçinin şerrinden felakın Rabbine sığınırım!”⁶ buyurulmuştur. Burada açıkça haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden de Allah’a sığınmamız gerektiği bildirilmiştir. Nazar da zaten budur. Hasette bulunan kişinin haset etmesi ve sonuçlarıdır. Yani hasedin bakışla dışa vurmuş hâlidir.

 

Hadisten Deliller

 

Sahih hadisler bizim için bağlayıcıdır ve delil niteliğine sahiptir. Sahih hadislerde nazarın gerçek bir olgu olduğu açıkça vurgulanmıştır.

 

İbn Abbas'tan (ra) nakledildiğine göre Efendimiz (sas) “Nazar (Göz değmesi) gerçektir. Eğer kaderin önüne geçecek bir şey olsaydı nazar onun önüne geçerdi.”⁷ buyurmuştur.

 

Hz. Aişe (rh.a) validemizin naklettiğine göre Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur: “Allah’a sığının! Çünkü göz değmesi (nazar) haktır (gerçektir).”⁸

 

Efendimiz (s.a.s.), nazara karşı özellikle Felak ve Nas surelerini tavsiye etmiş, korunma için bunların okunmasını veya yazılmasını öğütlemiştir.⁹

 

Nazar Kavramı ve Geçmişi

 

Nazar kelimesi Arapça olup Türkçe'de bakmak, görmek ve düşünmek anlamlarına gelir. Bu yazının konusunu oluşturan "insanın hoşuna giden bir şeye haset ile bakması ve o şeyi yahut sahibini zarar verecek biçimde etkilemesi" anlamında kullandığımız “nazar” kavramı Arapçada ayn (göz) ve isabetü’l-ayn (göz değmesi) olarak geçer.

 

Nazar kavramı, temelde göz ve bakışla ilişkilendirilmiştir. Bunun sebebi, kıskançlık veya haset duygusunun bakış yoluyla karşı tarafa zarar verdiği düşüncesidir. Ancak mesele yalnızca bakışla sınırlı değildir, söz ve davranışlar da aynı etkiyi doğurabilir. Bu nedenle nazarın özü görme eylemi değil, o bakışın ardında yatan kıskançlık ve hasettir.

 

Diğer yandan nazar konusundaki literatüre bakıldığı zaman anlaşılan odur ki nazar mutlaka kötü niyetle ya da bilinçli bir şekilde gerçekleşmez. Bazen ölçüsüz bir hayranlık veya düşüncesizce söylenen övgüler de nazara sebep olabilir.

 

Nazarın Göz-Bakmak ile İlgisi ve Tarihteki Yeri

 

Nazar kavramı çoğunlukla göz ve bakışla birlikte düşünülür. Bu yaklaşımın kökenleri antik Yunan’a kadar uzanır. M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Empedokles gözden dışarıya ateşle bağlantılı bir ışın çıktığını, bu ışının çevredeki unsurlarla temas ederek bakışları etkili hâle getirdiğini ve hatta çevreye zarar verebileceğini ileri sürmüştür.¹⁰ Platon da gözün yalnızca pasif bir alıcı değil, aynı zamanda dışarıya etki yayan bir kaynak olduğunu söylemiştir.¹¹ M.S. 1. yüzyılda yaşayan Plutarkhos ise bazı insanların gözlerinden gerçekten zararlı ve zehirli akımlar yayıldığını, “kötü gözün” âdeta tükürük benzeri bir salgı üretir gibi işlediğini belirtmiştir.¹² Ancak bunun doğal bir fenomen mi, yoksa ruhsal/metafizik bir güç mü olduğu konusunda tereddütlüdür.

 

Bütün bu yaklaşımlar, görme olayını “gözden dışarı çıkan ışın” varsayımı üzerine inşa etmiştir. Oysa modern bilim, görmenin bu şekilde gerçekleşmediğini ortaya koymuştur. Aslında herhangi bir nesneye baktığımızda, o nesneden yansıyan ışık gözün korneasına ulaşır. Kornea ışığı büker, gözbebeğinden geçen ışık mercek tarafından tekrar kırılarak retinaya düşer. Retinadaki sinir hücreleri bu ışığı sinyallere dönüştürür ve optik sinir aracılığıyla beyne iletir. Beyin her iki gözden gelen görüntüyü birleştirir, görsel korteks ise gördüğümüz şeyin anlamlandırılmasını sağlar.¹³

 

Sonuç olarak biz bir şeye baktığımızda gözümüzden çıkan bir ışınla değil, o nesneden yansıyan ışığın gözümüze ulaşmasıyla görürüz. Dolayısıyla nazarın mahiyeti, gözden yayılan fiziksel bir ışın değil; bakışın ardındaki niyet, kıskançlık ve hasetle ilgilidir.

 

Haset, Haset Eden ve Hasedin Etkisi

 

Haset eden kişinin hasedinin, haset edilene zarar verebileceği Felak Sûresi’nden anlaşılmaktadır. Zira sûrede dört şeyin şerrinden Allah'a sığınmamız emredilir:

 

1. Yarattıklarının şerrinden,

2. Karanlık çöktüğü zaman gecenin (veya her türlü karanlığın) şerrinden,

3. Düğümlere üfürenlerin (büyücülerin) şerrinden,

4. Haset ettiği vakit hasetçinin şerrinden.(14)

 

Demek ki hasetçiden haset ettiği zaman bir şer dokunma ihtimali vardır ve Allah Teala o şerden kendisine sığınmamızı emretmektedir.

 

Bu noktada şu şekilde de düşünülebilir: “Haset edenin şerri sadece metafizik bir kötülüğe işaret etmez; kıskanç kişi somut tuzaklar kurabilir, fiziksel zararlar verebilir. O hâlde bu fiziksel kötülüklerden sığınmamız da istenmiş olabilir.” Ancak ayetteki “hâsidin izâ hased” (haset ettiği zaman) ibaresi, haset edenin tam haset etme anında bir zararının olabileceğine güçlü bir işarettir. Hatta bu vurgu onun fiziksel zarar vermesinden ziyade, haset duygusunun oluştuğu anda ortaya çıkabilecek zararlara işaret etmektedir.(15)

 

Kavram Kargaşası ve Meselenin Esası

 

“Nazar” inancı, antik çağlardan bugüne neredeyse her kültürde yer bulmuş; ondan korunmak için de türlü ritüeller geliştirilmiştir. Bu ritüellerin önemli bir kısmının abartı ve hurafelerle örülü olduğunu ifade edebiliriz. Nazar boncuğu takmak, kurşun döktürmek(16) gibi uygulamaların yahut gözden zararlı bir ışın çıkıp hedef kişiyi etkilediğine dair tasavvurların dinî ve ilmî temellere dayanmadığı açıktır.

 

Bununla birlikte insanların nazarı algılayış biçimleri ile “nazar” kavramının işaret ettiği hakikat aynı şey değildir. Meseleyi doğru yere oturtan unsur, haset duygusudur. Bu gerçekliğin tarih boyunca “nazar”, “göz değmesi”, “ayn”, “isâbetü’l-ayn” (17) gibi kelimelerle taşınmış olması ayrı bir konudur.

 

Normal şartlar altında insan, bir şeyi gördüğünde onun güzelliğini fark eder ve haset edebilir. Birçok meselede riya ve gösterişin, başkalarınca görülüp beğenilme arzusunun etkili olması bu olgunun “görme” kavramına bağlanmasını anlaşılır kılar. Zaten çağımız da görsel ve gösteriş çağıdır; bu sebeple meselenin görme-gösterme boyutu öne çıkmış ve dile de “nazar/göz/göz değmesi/ayn” gibi kavramlarla yansımıştır.

 

Ne var ki nazarın kaynağı olan hasetin doğması, esasen karşıdaki nimetin bilinmesine, o nimetten haberdar olunmasına bağlıdır. Bu “haberdar olma” yalnızca görerek değil; duyarak, okuyarak, izleyerek de gerçekleşebilir. Dolayısıyla nazar denilen etki, bu yolların her biri üzerinden ortaya çıkabilir.

 

Hasedin Zirve Noktası

 

Hasedin zirvesi şu silsileyle ortaya çıkar: Bir kimse bir başkasına nazar eder (görür yahut başka bir yolla haberdar olur) ve onda bir şeyi beğenir. Bu beğeni güzellik–yakışıklılık, zenginlik, bilgi, ahlâk seviyesi, zekâ, özel yetenekler, sabır, sebat, karizma gibi her türlü sıfat olabilir. Kişi beğendiği bu niteliği kendisi için de mümkün görür fakat bu hasletler ya kendisinde hiç yoktur ya da yeterince gelişmemiştir. Bu noktada beğendiği özellik üzerinden kıyas yapar, kendi yoksunluğunu görür ve şiddetli bir haset duyar.

 

Hasetin yoğunluğuna paralel olarak nazarın etkisi de artıp azalır. Buna karşılık insan bir niteliği kendi imkân alanının dışında görürse (yani onu kendisi için mümkün saymazsa) o nitelik üzerinden kıyas yapmaz, dolayısıyla haset duygusu pek oluşmaz. Çoğu zaman ünlü futbolcular, müzisyenler, aktörler yahut komutanlar bu duruma örnek gösterilebilir.

 

Sonuç

 

Meselenin aslı hasettir. İnsanlar tarih boyunca bu olguyu “nazar” adıyla anagelmişlerdir, bu sebeple biz de meseleyi aynı kavramla ifade ediyoruz. Nazarın esasının haset olduğuna dair Kur’an ve hadislerde ciddi dayanaklar bulunmaktadır.(18) Dolayısıyla farklı kültür ve inanç çevrelerinde kavram etrafında üretilmiş yanlış düşünce ve uygulamaları örnekleri çoğaltarak öne sürmek, meselenin hiçbir hakikatinin olmadığı anlamına gelmez.

 

Bir konunun pozitif bilimlerde ya da bilimsel yöntemle yapılmış araştırmalarda şimdilik net bir karşılığının bulunmaması da onun gerçekliğini ortadan kaldırmaz. Bilim kâinattaki her olayı nihai biçimde açıklayacak bir yetkinlik düzeyine ulaşmış değildir; hatta bildiklerimiz, bilmediklerimiz yanında çölde kum mesabesindedir denebilir. Bu yüzden “Nazarın bilimsel karşılığı yoktur.” demektense “Nazarın bilimsel karşılığı henüz yoktur.” demek daha doğru ve tutarlıdır.

 

Nazar kavramını İslam dışı bir inanış sayıp bütünüyle reddeden bazı yaklaşımlar bir mantık hatasına düşmektedir. Mesela Cevşen’i(19) kabul etmeyen birine “Niçin?” diye sorulduğunda, “Cevşen hakkında uydurma rivayetler var; ‘kefene yazılırsa kabir azabı olmaz’ gibi sözler saçmadır; öyleyse Cevşen bid’attir.” diyebilir. Halbuki bu noktada ciddi bir mantık hatası vardır. Bu akıl yürütme aynı tarz uydurma rivayetlerin Yâsîn Sûresi için de üretilebildiğini göz ardı etmektedir.(20) Birinin “Yasin Suresi kefene yazılırsa ateş dokunmaz.” demesi Yâsîn’i reddetmeyi gerektirmez. Bir sûre, bir hadis veya herhangi bir kavram hakkında yanlış sözler söylenmiş olması onların bâtıl olduğu anlamına gelmez.

 

Bu çerçevede nazar haktır, yani gerçektir ve bir realitesi vardır. Aklî ve naklî bakımdan bunu kökten reddetmeyi gerektirecek yeterli gerekçe yoktur. Zira ayetler, hadisler ve tecrübeyle sabittir ki bazı kimselerin sadece haset etmeleri, kuvvetli arzuları veya niyetlerinin yoğunluğu bile birtakım zararlara yol açabilmektedir. Özellikle dua kalkanımız zayıfsa bu zararlara maruz kalmamız mümkündür. Elbette fiilî meselelerde fiilî tedbirler duayı ihmal etmeden öne alınmalıdır. Metafizik alanlarda ise yine maddî sebeplere riayet esastır fakat manevî koruma yani dua kalkanı ihmal edilmemelidir.(21)

 

Allah Teâlâ’dan, fizikî ve metafizik mahlûkatından gelebilecek her türlü şerre karşı bizleri koruyup kollamasını diler ve dileniriz.

 

 

Dipnotlar

 

¹ Kalem Suresi, 68:51.

² Bkz. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb; Zemahşerî, el-Keşşâf; İmam Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm, Kalem Suresi 51. ayet tefsiri.

³ Yusuf Suresi, 12:67: “Sonra da, ‘Ey oğullarım!’ dedi, ‘(şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah’tan gelecek hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm yalnızca Allah’ındır. Ben yalnız O’na dayandım. Tevekkül edenler de yalnız O’na dayansınlar.”

⁴ Bkz. Taberî, Câmiʿu’l-beyân, Yusuf Suresi 67. ayet tefsiri.

⁵ Kehf Suresi, 18:39.

⁶ Felak Suresi, 113:1-5.

⁷ Müslim, Selâm, 42; Tirmizî, Tıb, 19.

⁸ İbn Mâce, Tıb, 33.

⁹ Bkz. Buhârî, "Tıb", 32, 37; Müslim, "Selâm", 50, 51.

¹⁰ Empedokles, Fr. 84, Diels-Kranz, Die Fragmente der Vorsokratiker.

¹¹ Platon, Theaetetus, 153e.

¹² Plutarkhos, Moralia, "Symposiacs", Kitap V, Soru 7.

¹³ Bu bölümdeki görme olayının bilimsel açıklaması, genel biyoloji ve fizik kaynaklarına dayanmaktadır. Ör. bkz. Neil Campbell, Biology: A Global Approach.

14 Kur’ân-ı Kerîm, Felâk Sûresi, 113/5. Ayetin tam metni şöyledir: “وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ” (ve min şerri hâsidin izâ hased). Bu ifade hasetçinin şerrinin, haset duygusunu aktif olarak dışa vurduğu veya kalbinde yoğun bir şekilde hissettiği anda ortaya çıktığını belirtir.

15 İslâm alimlerinin pek çoğununl yorumuna göre “izâ hased” (haset ettiği zaman) kaydı, hasedin sadece bir duygu olarak kalbinde kalmasından ziyade, bu duygunun bir eyleme veya metafiziksel bir etkiye dönüştüğü ana işaret eder. Hasetçinin zarar verme kastı, diliyle bunu ifade etmesi veya sadece şiddetli kıskançlık anındaki yoğunlaşmış negatif enerjisi bu kapsama girer. Bkz. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Felâk Sûresi tefsiri.

16 Nazar boncuğu; nazardan koruduğuna inanılan, genellikle camdan yapılmış mavi renkli bir nesnedir. Kurşun döktürme ise nazara veya büyüye maruz kaldığı düşünülen kişinin başının üzerinde eritilmiş kurşunun suya dökülmesiyle yapılan geleneksel bir ritüeldir. İslam alimlerinin çoğunluğu, koruyucu gücü Allah’tan başka bir nesneye atfetmenin Tevhid inancına aykırı olduğunu belirterek bu tür uygulamaları hurafe veya bid’at (dinde olmayan sonradan uydurulmuş uygulama) olarak değerlendirir.

17 Ayn (عَيْن): Arapçada kelime anlamı “göz”dür. Terim olarak “nazar” veya “göz değmesi” anlamında kullanılır. İsâbetü’l-ayn (إِصَابَةُ الْعَيْنِ): “Gözün isabet etmesi, çarpması” anlamına gelir ve bir kişinin nazarının başka bir kişiye veya nesneye zarar vermesi durumunu ifade eder.

18 Hz. Peygamber’in (sas) bu konudaki en meşhur hadislerinden biri şöyledir: “العين حق” (el-'aynu hakkun), yani “Nazar haktır (gerçektir).” Bu hadis, İslâm’ın en güvenilir hadis kaynaklarında yer almaktadır. Bkz. Buhârî, Tıb, 36; Müslim, Selâm, 41-42.

19 Cevşen-i Kebîr (اَلْجَوْشَنُ الْكَبِير): Hz. Peygamber’e Cebrail (a.s.) aracılığıyla öğretildiği rivayet edilen uzun bir duadır. Şiî kaynaklardan nakledilmiş olmakla birlikte, özellikle Risale-i Nur cemaati başta olmak üzere bazı Sünnî dindarlar arasında da yaygın olarak okunmaktadır. Hadis alimleri rivayet zincirinin (senedinin) zayıf veya uydurma olduğu yönünde görüşler bildirmişlerdir. Metnin kendisi içerik olarak dine aykırı bir şey barındırmazken hakkındaki faziletlere dair anlatılan rivayetlerin çoğu sahih kabul edilmez.

20 Bir kavramın veya metnin kendisi ile onun etrafında oluşturulan yanlış inanışları birbirinden ayırmak, usûl (metodoloji) açısından temel bir prensiptir. Yâsîn Sûresi’nin faziletlerine dair birçok sahih hadis bulunmakla birlikte, halk arasında dolaşan “kefene yazılırsa ceset çürümez” gibi rivayetler hadis alimleri tarafından mevzu (uydurma) olarak sınıflandırılmıştır. Bu durum, Yâsîn Sûresi’nin Kur’an’ın bir parçası olduğu gerçeğini değiştirmez.

21 Nazar ve hasetten korunmak için Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Muavvizeteyn (Felak ve Nas sûreleri) ile İhlâs sûresini okumayı tavsiye ettiği rivayet edilir; bu sûreler nazar, büyü ve şerlerden korunma için okunur (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân 14; Müslim, Îmân 272).