Sonuç
Meselenin aslı hasettir. İnsanlar tarih boyunca bu olguyu “nazar” adıyla anagelmişlerdir, bu sebeple biz de meseleyi aynı kavramla ifade ediyoruz. Nazarın esasının haset olduğuna dair Kur’an ve hadislerde ciddi dayanaklar bulunmaktadır.(5) Dolayısıyla farklı kültür ve inanç çevrelerinde kavram etrafında üretilmiş yanlış düşünce ve uygulamaları örnekleri çoğaltarak öne sürmek, meselenin hiçbir hakikatinin olmadığı anlamına gelmez.
Bir konunun pozitif bilimlerde ya da bilimsel yöntemle yapılmış araştırmalarda şimdilik net bir karşılığının bulunmaması da onun gerçekliğini ortadan kaldırmaz. Bilim kâinattaki her olayı nihai biçimde açıklayacak bir yetkinlik düzeyine ulaşmış değildir; hatta bildiklerimiz, bilmediklerimiz yanında çölde kum mesabesindedir denebilir. Bu yüzden “Nazarın bilimsel karşılığı yoktur.” demektense “Nazarın bilimsel karşılığı henüz yoktur.” demek daha doğru ve tutarlıdır.
Nazar kavramını İslam dışı bir inanış sayıp bütünüyle reddeden bazı yaklaşımlar bir mantık hatasına düşmektedir. Mesela Cevşen’i(6) kabul etmeyen birine “Niçin?” diye sorulduğunda, “Cevşen hakkında uydurma rivayetler var; ‘kefene yazılırsa kabir azabı olmaz’ gibi sözler saçmadır; öyleyse Cevşen bid’attir.” diyebilir. Halbuki bu noktada ciddi bir mantık hatası vardır. Bu akıl yürütme aynı tarz uydurma rivayetlerin Yâsîn Sûresi için de üretilebildiğini göz ardı etmektedir.(7) Birinin “Yasin Suresi kefene yazılırsa ateş dokunmaz.” demesi Yâsîn’i reddetmeyi gerektirmez. Bir sûre, bir hadis veya herhangi bir kavram hakkında yanlış sözler söylenmiş olması onların bâtıl olduğu anlamına gelmez.
Bu çerçevede nazar haktır, yani gerçektir ve bir realitesi vardır. Aklî ve naklî bakımdan bunu kökten reddetmeyi gerektirecek yeterli gerekçe yoktur. Zira ayetler, hadisler ve tecrübeyle sabittir ki bazı kimselerin sadece haset etmeleri, kuvvetli arzuları veya niyetlerinin yoğunluğu bile birtakım zararlara yol açabilmektedir. Özellikle dua kalkanımız zayıfsa bu zararlara maruz kalmamız mümkündür. Elbette fiilî meselelerde fiilî tedbirler duayı ihmal etmeden öne alınmalıdır. Metafizik alanlarda ise yine maddî sebeplere riayet esastır fakat manevî koruma yani dua kalkanı ihmal edilmemelidir.(8)
Allah Teâlâ’dan, fizikî ve metafizik mahlûkatından gelebilecek her türlü şerre karşı bizleri koruyup kollamasını diler ve dileniriz.
Dipnotlar
¹ Kur’ân-ı Kerîm, Felâk Sûresi, 113/5. Ayetin tam metni şöyledir: “وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ” (ve min şerri hâsidin izâ hased). Bu ifade hasetçinin şerrinin, haset duygusunu aktif olarak dışa vurduğu veya kalbinde yoğun bir şekilde hissettiği anda ortaya çıktığını belirtir.
² İslâm alimlerinin pek çoğununl yorumuna göre “izâ hased” (haset ettiği zaman) kaydı, hasedin sadece bir duygu olarak kalbinde kalmasından ziyade, bu duygunun bir eyleme veya metafiziksel bir etkiye dönüştüğü ana işaret eder. Hasetçinin zarar verme kastı, diliyle bunu ifade etmesi veya sadece şiddetli kıskançlık anındaki yoğunlaşmış negatif enerjisi bu kapsama girer. Bkz. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Felâk Sûresi tefsiri.
³ Nazar boncuğu; nazardan koruduğuna inanılan, genellikle camdan yapılmış mavi renkli bir nesnedir. Kurşun döktürme ise nazara veya büyüye maruz kaldığı düşünülen kişinin başının üzerinde eritilmiş kurşunun suya dökülmesiyle yapılan geleneksel bir ritüeldir. İslam alimlerinin çoğunluğu, koruyucu gücü Allah’tan başka bir nesneye atfetmenin Tevhid inancına aykırı olduğunu belirterek bu tür uygulamaları hurafe veya bid’at (dinde olmayan sonradan uydurulmuş uygulama) olarak değerlendirir.
⁴ Ayn (عَيْن): Arapçada kelime anlamı “göz”dür. Terim olarak “nazar” veya “göz değmesi” anlamında kullanılır. İsâbetü’l-ayn (إِصَابَةُ الْعَيْنِ): “Gözün isabet etmesi, çarpması” anlamına gelir ve bir kişinin nazarının başka bir kişiye veya nesneye zarar vermesi durumunu ifade eder.
⁵ Hz. Peygamber’in (sas) bu konudaki en meşhur hadislerinden biri şöyledir: “العين حق” (el-'aynu hakkun), yani “Nazar haktır (gerçektir).” Bu hadis, İslâm’ın en güvenilir hadis kaynaklarında yer almaktadır. Bkz. Buhârî, Tıb, 36; Müslim, Selâm, 41-42.
⁶ Cevşen-i Kebîr (اَلْجَوْشَنُ الْكَبِير): Hz. Peygamber’e Cebrail (a.s.) aracılığıyla öğretildiği rivayet edilen uzun bir duadır. Şiî kaynaklardan nakledilmiş olmakla birlikte, özellikle Risale-i Nur cemaati başta olmak üzere bazı Sünnî dindarlar arasında da yaygın olarak okunmaktadır. Hadis alimleri rivayet zincirinin (senedinin) zayıf veya uydurma olduğu yönünde görüşler bildirmişlerdir. Metnin kendisi içerik olarak dine aykırı bir şey barındırmazken hakkındaki faziletlere dair anlatılan rivayetlerin çoğu sahih kabul edilmez.
⁷ Bir kavramın veya metnin kendisi ile onun etrafında oluşturulan yanlış inanışları birbirinden ayırmak, usûl (metodoloji) açısından temel bir prensiptir. Yâsîn Sûresi’nin faziletlerine dair birçok sahih hadis bulunmakla birlikte, halk arasında dolaşan “kefene yazılırsa ceset çürümez” gibi rivayetler hadis alimleri tarafından mevzu (uydurma) olarak sınıflandırılmıştır. Bu durum, Yâsîn Sûresi’nin Kur’an’ın bir parçası olduğu gerçeğini değiştirmez.