9 dk.
30 Temmuz 2023
Nazarın sebep ve hikmetleri-gorsel
Youtube Banner

Nazarın sebep ve hikmetleri

Soru: Nazarın hak olduğunu biliyoruz. Peki nazarın sebebi nedir ve nazar nasıl bir hikmetle yaratılmıştır?
 

Cevap: Nazar kelimesi sözlük anlamı olarak bakmak, görmek ve düşünmek manalarına gelir. Günlük dilde haset veya kıskançlıkla bakıldığında bakılan şeyi veya sahibini ona zarar verecek şekilde etkilemek manasıyla kullanılmaktadır. Arapçada da aynı anlam hem nazar kelimesiyle hem de “isabetü’l ayn” (göz isabeti veya göz değmesi) kelimesiyle kullanılmaktadır.

 

Nazarın Sebebi (Kimlerin Nazarı Değer?)

 

Nazarın sebebi hasedin bir cinsidir. Nazar bir insanın kendisi için istediği bir nimeti, kendisine denk saydığı bir başkasında görüp o anda ya delice hayran olması ya da çok güçlü bir biçimde “Bu bende niye yok?” hissinin bulunması ile doğar.

 

Nazarın doğmasında “denk görme” meselesi önemlidir. Bir kişinin kendisinin tahayyül etmediği veya edemeyeceği nimetler söz konusuysa orada haset ve nazar sistemi işlememektedir. Örneğin zayıflamak isteyen ve bunun için çaba gösteren normal bir insan, gördüğü herhangi bir sanatçıya, sporcuya veya bir devlet adamına haset edemeyeceği gibi nazar da edemez. Çünkü o insanlar kendisi için ulaşılmaz bir konumdadır. Dolayısıyla o insanları kendisine denk görmemektedir. Ancak bir akrabası veya komşusu zayıf ise veya kolayca zayıflamış ise bu durumda şiddetli bir haset ve nazar doğabilir.

 

Nazarın oluşmasında etkili olan bir diğer husus da nazarı değen insanın gördüğü şeyi gözü kararırcasına, tam konsantre hâlde görmesi veya baktığı şeye o şekilde bakmasıdır. 

 

Ayrıca bir insanın baktığı şeyi kendisi için ulaşılmaz görmesi de nazarın doğmasında etkilidir. Bu nedenle daha eğitimli, problemlerin çözümü için farklı yollar bulabilen veya kendi sahip olduğu imkanlara daha fazla güvenen insanların başkalarına pek nazarı değmez.

 

Konsantre olma halinin bir yönü de şudur ki: Daha avam, bir yönüyle daha cahil ya da daha ilkel insanlarda doğan arzular onların kalplerini, zihinlerini baştan aşağı kaplayabilmektedir. Bu da nazarı kolaylaştırmakta, daha mümkün hâle getirmektedir.

 

Son olarak nazarın değmesinde etkili olan, ayrıca meselenin aslı, esası diyebileceğimiz bir husus daha vardır: Bir güzelliğe, bir nimete bakarken Allah Teala işin içine dahil edilmezse, yani hayranlıkla bakılan bir nimetin Allah’ın nimeti olduğu, bakılan şeydeki nimetin Allah’ın ilmi, iradesi ve kudreti dahilinde gerçekleşen bir nimet olduğu akla getirilmezse, bu şuur işletilmezse nazarın değmesi daha kolay olmaktadır. Bu durumda halk arasında anne babanın çocuğuna nazarının değmeyeceği şeklindeki inancın yanlış olduğu da anlaşılmaktadır. Bir anne baba, nazarda var olan haset hali ile kendi çocuğuna bakmaz, bu doğrudur. Ancak hayranlıkla bakış esnasında Allah’ın hiç hatırlanmaması nazara daha kolay kapı açabilmektedir.

 

Nazarın Hikmeti

 

Maddi açıdan değerli bir eşyanın kalabalık bir mekânda masanın üzerinde bırakılması halinde çalınması muhtemel olacaktır. Kıymetli, güzel ve hoş şeylerin düşmanı çok olur. Güzelliklerin, kıymetli şeylerin fark edilebilir hale gelmesinde böyle bir zahmet vardır. Allah Teala Hz. Adem’e (as) ekstra bir değer vermiş, Hz. Âdem de şeytanın düşmanlığına uğramıştır. Habil, Kabil’den daha makbul bir kul olmuş, Kabil de Habil’e onu öldürecek kadar kin gütmüştür. Hz. Yusuf (as) babası tarafından daha fazla sevilmiş ve kardeşlerinin hasedine maruz kalmıştır. Emsaller arasında birisi daha önde göründüğü zaman insanların azımsanmayacak bir kısmında o önde görünene haset etme, haset duygularıyla bir enerji oluşturma veya önde görünene somut zarar vermek için harekete geçme gibi durumlar söz konusu olabilmektedir.

 

İnsanlarda daha iyiye, daha güzele sahip olma temayülünün kendi içinde haset ve nazar gibi sıra dışı bir komplikasyonu da oluşabilmektedir. Bu da insanın aslında bir zalim olduğunu göstermektedir.1 İnsan öyle zalim ve cahildir ki örneğin Allah Teala’nın birbirlerini daha iyi tanısınlar, birbirleriyle kaynaşsınlar diye takdir buyurduğu2 ırk ve dil farklılıklarını bir ayrıştırma nedeni hâline getirebilmekte, bir üstünlük kriteri sayabilmektedir. Allah’ın verdiği nimetlere, yani başkalarının üzerinde görünen nimetlere ve güzelliklere yanlış bakış açıları, şükürsüz imrenmeler, yoğunlaşmış bir hâlde haset gibi arızalarla da nazar olgusunun doğmasına neden olabilmektedir.

 

Ortalama (ve maalesef çoğunluğu teşkil eden) insanlardaki arızaya bir örnek de Twitter adlı sosyal medya platformundan verilebilir. Aslında insanların birbirlerini tanımaları, farklı görüşte olanların birbirlerinin görüşlerinden, hislerinden haberdar olmaları için Twitter kadar büyük bir nimet çok az bulunabilir. Örneğin dindar, sağ, muhafazakâr bir gelenekte yetişmiş birisi sol veya seküler bir ortamda yaşayan kitleleri tanımak için (tersi de geçerlidir) ya onlarla bire bir irtibat kuracaktır ki bu hiç kolay değildir. Bu durumda tanınmak istenen kişiler tanımak isteyen kişiye tamamen doğal davranmayacakları için tanıma meselesi yarım kalmış olabilecektir. Veya tanımak isteyen kişi tanımak istediği kişilerin hayatlarıyla ilgili yazılar, romanlar, makaleler okuyacaktır ki bu durumda da çok uzun ve zorlu bir süreç gerekecektir. Ayrıca bu da yeterli bir tanıma imkanı veremeyebilecektir. Ancak her kesim kendi duygu ve düşüncelerini başkalarının müdahalesi olmadan doğal bir şekilde 140, 280 veya 4.000 karakterle anlatınca o insanları kolay ve doğru bir şekilde tanıma imkânı da doğmuştur. Twitter eğer böyle değerlendirilebilse farklı görüşlere sahip kitleler arasındaki hoşgörü ve anlayışı geliştirmek daha kolay olacaktır.

 

Ancak elimizde var olan bilgiler göstermektedir ki Twitter yaygınlaştıktan sonra insanların birbirlerine veya karşı görüşte olanlara karşı tahammülsüzlüğü artmıştır. Çünkü insanlar “yankı odası etkisi” ile hareket etmektedirler. 

 

Sonuçta Allah Teala, insanlara daha iyiye ve güzele ulaşmaları için bir temayül ve pozitif bir hırs vermiştir. Bunlar da pek çok meselede insanda itici bir güç oluşturmaktadır. Ayrıca insanlara, başkalarına bakarak onlardan daha önde olmaya, en azından eşit şartlara sahip olmaya dair bir arzu da verilmiştir. İnsan daha bebekliğinden itibaren anne babasını taklit eder, bir an evvel büyümek, her şeyi yapabilmek ve her şeye sahip olmak ister. Bir insanın da en fazla gördüğü, muhatap olduğu kimse doğal olarak en yakınları ve akranlarıdır. Bir insan kendi yakını olan diğer kimselere göre daha iyi, daha zengin, daha verimli, daha faydalı, daha çalışkan birisi olmak arzusu taşıyabilir. Ayrıca o rekabet hissi ve yakınlık düşmanlığa dönüşmezse daha iyi olanı örnek alma, bunun da uhuvvete ve muhabbete hizmet etmesi imkânı vardır. Bu durum aslında küçük çocuklarda daha rahat gözlemlenebilir. Küçük bir çocuk bir başka çocuğun bisiklete bindiğini görünce kendisi de bir bisiklet isteyecektir. Bu gayet normaldir. Ancak o çocukta gidip bisiklete binen diğer çocuğun bisikletine zarar verme eğilimi (bir başka yerden öğrenmedikçe) doğmamaktadır.

 

Benzer şekilde insanlardaki söz konusu daha iyiye gitme, başkalarını geçme ve başkalarının daha iyi olduğu noktaları örnek alma ve böylece kolay öğrenme potansiyeli insanın cahilliği ve zalimliği nedeniyle başkalarına zarar verme, haset ve nazar etme, başkasının elindeki nimetin yok olmasını isteme hâline dönüşebilmektedir. İnsan, cahilliği tercih etmek yerine kendini ve Rabbini bilse, kendine ve başkalarına zulmetmeyi tercih etmek yerine Kur’an’ın “Hayırda yarışın!”3 emrine itaat etse, insana hayır adına verilen potansiyelleri yaratılış amacı istikametinde değerlendirebilecektir. Böyle olunca da örneğin zayıflamak isteyen kilolu bir insan sonradan zayıflamayı başarabilmiş birisini görünce ona haset etmeyecek, ondaki zayıflama nimetinin yok olmasını istemeyecek, ona zarar verecek ölçüde kıskançlık hislerinde yoğunlaşmayacak, onun nasıl zayıfladığını bizzat giderek o kişiye soracak, onu örnek alacak, böylece yaratılıştan bahşedilen potansiyel hayır kendi istikametinde kullanılmış olacaktır. 

 

Dikkat edilmesi gereken husus şudur ki: İnsandaki rekabet duygusu, başkalarından daha iyi olma hissi tek başına kötü bir his değildir. Bu bağlamda, Efendimiz (sas) bir mecliste “Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez.” buyurunca sahabeden bir zat “İnsan elbise ve ayakkabısının güzel olmasını arzu eder.” ve “Ben güzel şeyleri seviyorum. Bu güzellikten bana da verilmiştir. Hatta bir kimsenin benden üstün olmasını (veya başkasının ayakkabısının bağının benimkinden daha güzel olmasını) istemiyorum. Bu şey kibirden midir?” demiştir. Efendimiz de buna karşılık “Hayır! Allah güzeldir, güzeli sever. Kibir ise hakkı kabul etmemek ve insanları küçümsemektir.”4 buyurur. 

 

Demek ki bir insanın başkalarından daha zengin, daha başarılı, daha verimli, daha faydalı olmaya çalışması tek başına kötü bir haslet değildir. Bunlardan hoşlanmasında da bir problem yoktur. Tabii diğer yandan bir insanın kendisi için istediğini başkaları için de istemesinin bir iman şartı olması hasebiyle meselenin ince bir noktası daha vardır ancak o konu şimdilik dışarıda tutulabilir. Ancak bir insan kendisinden kötü giyineni küçümseme, onu kınama gibi hâllere giriyorsa bu kibirdir ve zaten haramdır.

 

Demek ki insan, başkalarının üzerindeki nimetlere, güzelliklere kendisinin de sahip olmasını isteyebilir ve bu konuda bir çaba gösterebilir, dua da edebilir. Ancak bu istek insanın kendi emsallerinin aleyhinde olmasına, onlardaki nimetlerin yok olmasını istemesine, nimetlerin üzerinde göründüğü kişilere hasetle bakmasına dönüşüyorsa bu durum büyük bir bela haline de gelebilir.

 

Allah Teala’nın insanlara verdiği istidatlar farklı farklıdır. İnsanlarda daha iyiye yönelik bir arzu ve çaba olmazsa zaten maddi terakki de imkânsız olurdu ve insanlar halen mağaralarda yaşamaya devam ederdi. Bu nedenle daha iyiye doğru olan eğilim insan için itici bir güçtür. Tabiri caizse bu itici güç olan motoru Allah Teala her insanın içine yerleştirmiştir. İnsan bunu negatif duygularla bozmaz ise herhangi bir zarar da doğmayacaktır. Ancak negatif hislerin ve davranışların bu motoru bozması sonucu insan kardeşini de öldürebilecek hâle gelebilmektedir, bir başkasına nazarı da değebilmektedir.


 


1 ) Ahzab, 72

2 ) Hucurat, 13

3 ) Bakara, 148

4 ) Müslim, İman, 147; Ebu Davud, Libas, 26; Tirmizi, Birr, 61