4 dk.
28 Eylül 2023
Dil Belası | 2.Kısım-gorsel
Youtube Banner

Dil Belası | 2.Kısım

Kişinin kendi konuşmasını düzeltme çalışmasında bilinmesi gereken hususlar ve uygulanabilecek aşamalar şu şekilde sıralanabilir:
 

Konuşma Eğitiminin Aşamaları
 

Birincisi: Negatif Duyguları İfade Etmeme ve Başkalarını Suçlamayı Bırakma
 

Bizim kendimize dair herhangi bir şeyi düzeltmemiz için gerekli olan ilk husus, negatif duyguları ifade etmeyi bırakmaktır. Bunu başarabilmek için de ilk yapmamız gereken, insanları suçlamayı terk etmektir.

 

Herhangi bir konuda, insanlarla aramızda çıkan gerilimlerde, hoşnutsuzluklarda, kalp kırıklıklarına yol açabilecek meselelerde başka insanları suçlamayı tamamen bırakırsak ve o hoşnutsuzluk anlarında “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.”1 ayetine de uygun olarak kusuru kendimizde görürsek ancak o zaman gerçek manada kusurlarımızı aşma yoluna girebiliriz. 

 

Bu noktada “kusuru kendinde görme” meselesi “Benim tek kusurum herkesi kendim gibi iyi zannetmem. Birine güvendik hata ettik.” gibi söylemlerde olduğu üzere kendine kusur atfetme görüntüsü altında kendi kibrini yansıtma demek değildir. Burada asıl mesele gerçekten kendi kusuruyla ilgilenmektir. Karşı tarafın da hatası olabilir ancak o bizi ilgilendirmemektedir.

 

Bunu yapamadığımız zaman, hayatın içindeki meselelerde başkalarına az-çok kırılmaya, onları suçlamaya devam ettiğimiz sürece kendi hatalarımızı düzeltmemiz pek mümkün değildir.

 

Dikkat edilmelidir ki buradaki mesele, her durumda bizim kendimizin, benliğimizin aleyhine işlemesi gereken bir durumdur.

 

Örnek verelim: Karşılıklı konuşma esnasında muhatabımıza bir şeyler anlattık ancak muhatabımız anlamadı. Bu durumda “Acaba ahmak mı? Yoksa beni dinlemiyor mu?” diye düşünmektense “Ben neden anlatamıyorum? Uygun dil mi bulamadım? Şartlar mı uygun değildi? Kelimeleri mi seçemiyorum?” şeklinde düşünmek gerekir.

 

Tersi durumda da mesele kendi aleyhimize olacak şekilde uygulanmalıdır. Yani muhatabın biz olduğumuz durumlarda eğer bize anlatılan meseleyi anlamamış isek “Anlatmaya çalışan anlatamadı. Beceriksiz bir hatip veya anlatmaya çalıştığı meseleyi bilmiyor.” diye düşünmektense “Ben anlayamadım. Dikkatli dinlemedim ya da konu hakkında yeterli bilgim yok.” şeklinde düşünülmelidir. 

 

Bizim söylediğimize birisi kırılır ise; “Suç bende. Ben kaba konuştum.” Başkasının söylediğine biz kırılmış isek; “Ben lüzumsuz alınganlık yapıyorum.” denilmelidir.

 

Bu noktada bir diğer önemli husus, kendimizi suçlamamızı da dile getirmemektir. Kendimizi hatalı görmemizi başkalarına aktarmamak gerekir. Hatta bunları birer cümle olarak kendi kendimize de söylememeli, sadece düşünce olarak içimizden geçirmeliyiz. Daha sonra bu düşünceden de kurtulma, yani hatanın kendimize ait olduğu düşüncesinin bizde negatif bir his oluşturmasından da kurtulmak gerekecektir.

 

Kendine Tapınma Mekanizması

 

İnsanın benliğine haricen bir cins kendine tapınma mekanizması konulmuştur. Bu mekanizma serbest, kendi hâlinde bırakıldığında insan bir söz karşısında kırıldığında “Beni kırdılar.”, kendisi bir başkasını kırdığında “Ben kırmadım, kırılan alınganlık yapıyor.” diyecektir. Konuşulanı anlamayınca “Anlatmaya çalışan anlatamıyor.”, kendisi konuşup karşı taraf anlamayınca da “Ben anlatıyorum, karşı taraf anlamıyor.” diyecektir. Her durumda başkasını suçlayacaktır.

 

İnsan kendisindeki bir arızayı gidermek, hatalarını düzeltmek istiyorsa; öncelikle bunları dile getirmeden, ifade edip aktarmadan, bundan dolayı depresif hallere girmeden, “Ben böyleyim.” rahatlığına kapılmadan hatayı kendinde aramalıdır.

 

Bu, başlangıç itibariyle bir yönüyle ağır ve acı verici bir durumdur. Ancak insan bu ağırlığı kaldırmaya karar verir, azmeder, o acıya katlanır ise, bir defa o yola girdiğinde o kadar güzel bir şekilde terakki eder ki bu terakkiyi kendisi de fark eder ve gayet hoş, rahat, nezih bir yolda yürümeye başlar. İnsanın bu alışkanlığı kazanıncaya kadar sabırla geçirmesi gereken zaman dilimi haricinde bu yol oldukça lezzetli ve rahatlatan bir yoldur. Hatta denilebilir ki insan bir açıdan bu dünyada cenneti ve Allah Teala ile irtibatı ve o irtibatın getireceği gönül huzurunu bu yolla yaşar.
 


1 ) Şûrâ, 30