Oruç Kalkandır
Hz. Ebu Hureyre’nin (ra) rivayet ettiği ve birkaç hadisin birleşiminden oluşan, kaynaklarımıza da bu şekilde geçmiş olan sahih bir hadis-i şerifte Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur:
“Oruç kalkandır. Oruçlu kimse kötü söz söylemesin ve cahillik yapmasın. Eğer biri kendisine vurur veya küfrederse, iki defa “Ben oruçluyum.” desin!”1
Hadiste geçen kalkan kelimesi eski savaşlardan bildiğimiz kalkandır. Bununla birlikte bu ibarede çift taraflı bir anlam olduğu söylenebilir. Birinci anlam, orucun bir kalkan gibi kendiliğinden koruyucu olduğu, kişiyi manevi kötülüklerden muhafaza ettiğidir. İkincisi ise orucun koruyucu özelliğini devam ettirmesi için oruçlunun o kalkanda bir delik açmamasıdır.
Hemen arkasından “Felâ yerfus velâ yechel.” buyrulmuştur ki kötü söz söylemek, küfretmek ve cahilce davranmaktan oruçlunun uzak durmasını vurgulamaktadır.
“Lâ yerfüs” ibaresindeki kelime köken olarak “refes” kelimesidir ve ağır hakaretler, Türkçemizde anlaşılacağı şekliyle galiz küfürler yahut galiz konuşmalar demektir. Bu da galiz küfürlerden tutun cinsel içerikli konuşmaları yahut geyik muhabbeti tabir edilen sohbetleri, erkeklerin kadınlar kadınların da erkekler üzerine uygun olmayan konuşmalarını da kapsamaktadır. Dolayısıyla oruçlu olan kişinin bu tarz çirkin sözlerden ve sohbetlerden kaçınması gerekir. Çünkü bu tarz konuşmalar da fuhşiyata dahildir. Fuhşiyat genel olarak bir çirkinlik, kabalık veya kötülüğün kendi sınırlarını dahi aşarak aşırılığını ifade eder. Dolayısıyla bu tarz konuşmalar insanın kalbini belli açılardan karartır ve manevi bazı nurların oluşmasına mani olur. Bildiğimiz gibi müstehcenliğin her türlüsünün zararlarından birisi de duadan alınan bazı lezzetleri kapatması, duadan alınabilecek bazı manevi faydaları kesmesidir. Örneğin koruma duası yapan bir mümin o duayı edince korunur. Ancak harama bakmayan, gözünü olduğu kadar dilini de haramdan, fuhşiyattan, müstehcenlikten muhafaza eden bir insan o korunmanın sekinesini de ferahlığını da huzurunu da hisseder. Onlara dikkat etmeyen belki yine korunur ancak o korunmayı hissetmeyebilir. Çünkü hissetme kanalları latîf kanallardır, incedir ve inceliklidir. O kanalları söz konusu fuhşiyat ve müstehcenlik kapatmıştır denilebilir.
Bu bağlamda Efendimiz (sas) “Oruç kalkandır” buyurmakla bizim de o kalkanın koruyucu olma özelliğini devam ettirmesi için sair organlarımızı olduğu gibi dilimizi de fuhşiyattan ve müstehcenlikten korumamızı, o konulara girmememizi emir ve tavsiye buyurmaktadır.
Hadisin devamında “Lâ yechel” buyurulmuştur ki genel olarak “cahillik etmesin” anlamına gelmektedir. Bizler okuma yazma bilmeyenlere olduğu gibi eğitim seviyesi ortalamanın altında olan yahut başka alanda eğitimli olsa da bir başka alanda eğitimsiz olan insanlara cahil diyebiliriz. Ancak Kur’an ve sünnet literatüründe cahillikle daha çok kaba saba davranmak, saygısızlık etmek, insanlara olduğu kadar çevreye ve hayvanlara karşı da kötü davranmak, her durumda kendi çıkarını önde tutmak; kısacası her türlü kabalık, görgüsüzlük ve çirkin davranış kastedilir. Bu yönüyle “cahil” kavramı aslında bir insan tipolojisini ifade eder.
Efendimiz’in (sas) evden çıkarken okuduğu; “Bismillah! Allah’a sığındım. Allah’ım! Hata yapmaktan, yanlış yollara sapmaktan, zulmetmekten ve zulme uğramaktan, cahillik etmekten ve cahilliğe maruz kalmaktan sana sığınırım.”2 duasındaki vurgu da eğitimsizlikten çok bu davranışlara işaret eder.
Hadisin devamında “Eğer biri kendine vurursa” buyurulmaktadır ki hadiste geçen ibare “katele” fiilidir. Bu da karşılıklı savaşmaktan tutun tartışmaya ve kavga etmeye kadar geniş bir yelpazeyi içermektedir. Hadiste geçtiği şekliyle ise tartışmak, kavga etmek, birbiriyle çekişmek demektir. Fark edileceği üzere burada bir karşılıklılık ,vardır. Yani tek taraflı bir kavga değil, karşılıklı kavga etmek yahut tek taraflı bir hakaret değil karşılıklı olarak hakaretleşmek veya küfürleşmek söz konusudur. O hâlde bu fiiller tek bir tarafa izafe edilirse bu da bahsedilen ortamı hazırlama, tartışma veya sövüşme ortamını tetikleme, bunların ilk adımı olabilecek davranışta bulunma demektir. “Eğer bir şekilde birileriyle kavga edeceğiniz veya karşılıklı küfürleşeceğiniz bir ortam oluşursa” demektir. Burada aslolan iki mana vardır:
Birincisi; bir ortamda çirkin veya gayri ahlaki sözlere girmemek, kaba saba, cahilce davranışlarda bulunmamaktır.
İkincisi; bir başkası yahut karşınızdaki kişi çirkin sözler ve davranışlarda bulunursa “Ben oruçluyum.” denilmesi ve bunun iki kez tekrar edilmesidir.
Hadisi şerh eden bazı alimlerimiz burada iki defa “Ben oruçluyum, ben oruçluyum.” denilmesini karşı tarafa söylenmesi gereken cümleler olarak anlamışlardır. Bu da bizi bir tartışma ortamında oruçlu olan kişinin karşı tarafa “Ben oruçluyum, benimle uğraşma.” demesine benzer bir anlama götürmektedir.
Bu ifadenin daha doğru anlamı ise, kişinin “Ben oruçluyum, ben oruçluyum.” diye kendi kendine telkinde bulunmasıdır. Kötü söz söyleme ve cahilce, kaba saba, çirkin davranışlarda bulunmaya dair insanın içinde bir eğilim doğmaya başladığı anda insan kendisine oruçlu olduğunu hatırlatıp “Ben oruçluyum, ben oruçluyum.” demelidir ki oruç tutmanın ne demek olduğunu, içinde bulunduğu o kutsi ibadet hâlinin neleri gerektirdiğini bir kere daha hatırlasın. Çünkü insan zihni içinde bulunduğu durumu kavramsal olarak bilse bile o durumun manasını, hakiki mahiyetini unutabilir.
Dolayısıyla oruçlu bir insanı bir başkası kötü söz söylemeye yahut cahilce davranışlarda bulunmaya sevk ederse o insan kendi kendine “Ben oruçluyum, bugün Allah’a bir ahdim var, iftar zamanında ve Allah’a kavuşunca ferahlık hissetmek istiyorum, cennete Reyyan kapısından girmeyi ümit ediyorum, orucumun karşılığını sadece Allah’tan bekliyorum. O hâlde kötü söz söylememeli, cahilce davranışlarda bulunmamalı, mideme ve ağzıma olduğu gibi dilime de duygularıma da davranışlarıma da oruç tutturmalıyım.” demeli, bu telkinlerle kendine gelmelidir.
Bu noktada şu hususu belirtmekte fayda var: İslamî hükümlerde meseleyi bir adım öteye götürme ve tam kâmil, yetkin bir hâlde anlatma durumu vardır. Örneğin Cuma hutbesi esnasında konuşulmaz. Efendimiz (sas) “Cuma gününde imam hutbe verirken (konuşan) arkadaşına: “Dinle” dediğin taktirde sen lağv etmiş (boş söz söylemiş) olursun” buyurur.3 Buradan hareketle hutbe sırasında çok önemli bir durum olmadıkça konuşmak Hanefi ve Bu tutum Şafiilere göre mekruh, Maliki ve Hanbelilere göre haramdır. Pratikte ise bazen çocukların veya çocuk ruhlu bazı insanların hutbe sırasında konuştuklarına rastlamak mümkündür. Ancak bu durumda o kişiye konuşmamasını, susmasını söylemek de uygun değildir.
Bu prensip kendi başına çok basit ve sıradan görünmektedir ancak aslında muhteşem bir prensiptir. Çünkü insanlar çoğu zaman bir probleme o problemi çözme, ıslah etme iddiasıyla müdahale ederler ancak problemi büyütürler. Hutbede iki insanın fısıldaşmasına bir başkası müdahale eder ve “Hutbe okunuyor, konuşmayın.” der, o insanlar da karşılık verirse problem büyümüş olur.
Yine Efendimiz (sas) “İman yetmiş küsur bölümdür. En üstünü La ilahe illallah sözü, en aşağısı ise zahmet veren bir nesneyi yoldan kaldırmaktır.”4 buyurur. Bu da çok basit görünen ancak mükemmel arka planı olan bir hadistir. Çünkü “Yere çöp atmayın.” demekle iş bitmez. “Kim attı bu çöpleri? İnsanlar neden böyle, belediye niye çalışmıyor?” deyip insanlara sataşmak da problemi çözmez. Efendimiz’in ifadesi “Yere çöp atmayın, yere çöp atılması kötü bir şeydir.” deyip meseleyi orada bırakmamaktadır. “Sizde imandan bir eser bir tesir varsa o imanınızla başkalarının attığı çöpü veya insanlara zahmet verecek herhangi bir nesneyi oradan kaldıracaksınız ve başkalarının verdiği zararı siz telafi edeceksiniz.” buyurmaktadır.
Efendimiz’in (sas) hadislerinde çözümün tamamını içeren ve nihayetini gösteren, başka problemlere yol açmayan, insanın kibrini de kıran bu gibi yönlerin bulunması bir çeşit nübüvvet delilidir. Diğer yandan müminlerin gönlünü de ferahlatan bir husustur. Çünkü bizim önümüzdeki lider olan o mübarek Zat anlıyoruz ki meseleleri son derece geniş düşünmüş, sıradan bir beşer idrakinin üzerinde çözümler sunmuştur. Demek ki O’na vahyolunmuş, O da anlayıp idrak etmiş ve bizlere de en güzel hâliyle ifade etmiştir.
Bu hadiste de Ramazan ve oruçla ilgili diğer hadislerde de aynı özellik görünmektedir. Yani Efendimiz (sas) “Kötü söz söylemesin ve cahillik etmesin. Biri kendine sataşacak olursa kendi kendine ‘Ben oruçluyum, ben oruçluyum.’ desin.” buyurmakla meseleyi kökünden hâlletmektedir.
İnsanlar bu konuda genellikle “Ben başlatmadım, önce o başlattı.” yahut “Ben sataşmıyorum, o sataştı ben sadece karşılık verdim.” bahanelerine sığınabilirler. Fark edileceği üzere bunlar da bir çeşit cahilane davranışlar ve mazeretlerdir. Çünkü sataşmayı, cahilce hareketleri veya kötü söz söylemeyi kimin başlattığının bir önemi yoktur. Bu durumda asıl yapılması gereken şey kişinin oruçlu olduğunu kendi kendine hatırlatmasıdır. Şartlar ne olursa olsun, ilk başlatan kim olursa olsun fark etmez.
Bir başka hadiste “Her kim yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini içmesini terk etmesine Allah için bir ihtiyaç yoktur.”5 buyurulur. Bu yazıda ele aldığımız hadisteki vurgu ise orucun bir güvenlik duvarı olma özelliğinin oruç tutanın bazı davranışları ve sözleri ile bozulabileceğidir. Bu nedenle cahilce davranışlar ve kötü sözlerin orucun sevabını azaltacağı söylenebilir.
Diğer yandan oruç arabasını çeken iki at vardır. Bunlardan birincisi yeme içmeyi terk etmiş olmak, diğeri de yalanı, kötü sözü, kabalığı, cahilliği terk etmiş olmaktır.
Bunların her ikisi de insanlar arası ilişkilerde ortaya çıkabilecek davranışlardır. İnsan davranışlarında insanların daha hassas oldukları zamanlar vardır. Oruçlu insan da yeme içmeyi terk ettiği için ister istemez kendine, kendi bedenine ve hislerine dönecek, kendisine odaklanacaktır. Adeta bir hasta gibi hassaslaşacak, daha narin, daha kırılgan bir hale gelecektir. Bu durumdaki bir insan insanlar arası ilişkilerinde olumsuz bir durumla karşılaşınca kendisine oruçlu olduğunu hatırlatacak ve o hâlini muhafaza etmeye çalışacaktır.
Bu hadis-i şerifler adeta şu hakikati de göstermektedir: Evet! Sizler yeme içmeyi terk etmekle kendi üzerinizde güzel bir ahlakı yerleştiriyorsunuz. Fakat insanların genel eğilimleri odur ki; yaşadığınız açlık ve susuzluk gibi nedenlerle insanlar arasındaki güzel ahlaklı ve iyi davranışları unutabilir, biyolojik yoksunlukların oluşturacağı bir hâlet ile onları geri plana atabilirsiniz. Bu bir ihtimaldir fakat siz sakın böyle bir duruma düşmeyin!
Allah Teala’dan oruçlarımızı kendi rızasına tam muvafık bir şekilde eda edebilmemizi nasip etmesini diler ve dileniriz.
1 ) Buhari, Savm, 4; Müslim, Sıyam, 29
2 ) Tirmizi, Daavat, 34; Müsned, VI, 306
3 ) Buhari, 394; Müslim, Cuma, 168
4 ) Buhari, İman, 3
5 ) Buhari, Savm, 8; Ebu Davud, Savm, 25; Tirmizi, Savm, 16