Oruç Tutmanın Mükafatı | 1. Kısım
Ramazan ve Ramazan orucunun insana kazandırdıkları hakkında Hz. Ebu Hureyre’nin (ra) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Efendimiz (sas) şöyle buyurur:
مَنْ صَام رَمَضاَنَ إِيمَاناً وَاحْتِسَاباً غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
“Men Sâme Ramazâne Îmânen ve’Htisâben, Ğufira Lehû mâ tegaddeme bin zenbihi…”
“Kim iman ederek ve hesap ederek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”1
Hadisteki “Men sâme Ramazâne” “Kim Ramazan orucunu tutarsa” ibaresinde oruç ve Ramazan kelimeleri birleşik kullanıldığından Ramazan’ın tamamında, yani başından ve sonundan birkaç gün yahut tamamından bir iki gün oruç tutmak değil de o mevsimin Ramazan ayının bütün günlerinde oruç tutmanın kastedildiği anlaşılmaktadır. Bundan tabii ki Allah Teala’nın izin verdiği yolculuk, hastalık gibi meşru durumlar hariçtir.
“Îmânen” kelimesi “İman ederek, inanarak, mümin olarak” demektir. Ramazan orucu İslam’ın şartlarındandır. “Ben Müslümanım.” diyen, “La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah” cümlesini söyledikten sonra Efendimiz’i (sas) peygamber, Allah’ı Rab, Kur’an’ı ilahi kitap kabul etmiş insanlar zaten namaz, oruç, hac ve zekât şartlarını yerine getirmeye çalışacaklardır. Gayrimüslim birisinin bireysel bir tecrübe olarak deneyimleme girişimleri dışında zaten inanarak Ramazan orucunu tutması düşünülemez.
Bir ayette; “Bedeviler “iman ettik” dediler. (Sen onlara) De ki: “İman etmediniz ancak “İslam olduk, teslim olduk, boyun eğdik!” deyiniz. Çünkü iman henüz kalplerinize girmiş, yerleşmiş değildir. Eğer Allah ve Resulüne itaat ederseniz sizin amellerinizden, emeklerinizden hiçbir şeyin mükafatı ziyan edilmez. Muhakkak ki Allah Ğafur ve Rahimdir.”2 buyrulur.
Ayetin işaretiyle iman etmek, mümin olmak sadece bir cümleyi, bir kelimeyi söylemekle hâllolacak bir iş değildir. Gayretle, gerekli amelleri yerine getirerek, iman hakikatlerini zihninde, kalbinde, ruhunda, hafızasında, aklında sürekli canlı tutarak, böylece o hakikatlerin iç dünyasına nüfuz etmesine izin vererek elde edilebilecek bir mazhariyet, bir hâldir.
İman hakikatlerinin sürekli akılda tutulmasından kasıt şudur: Türkçe konuşan ve yazan bir insan hiç durmadan 29 harfin hangileri olduğunu zihninden tekrar ederek konuşuyor veya yazıyor değildir. Harflerin bilgisi kendisinde zaten vardır. Okumak veya konuşmak ihtiyacı doğduğunda o bilgileri kullanarak okumakta veya konuşmaktadır. Ancak ana dili Türkçe olan ve İngilizceyi çok sonradan öğrenen bir insan örneğin “What is your name?” “My name is Ahmet.” gibi cümleleri kullanırken başlangıçta zorluk çekecektir. Buna karşın yine de İngilizce öğrenmek demek mükemmel bir şekilde ana dili İngilizce olan birisi gibi İngilizce konuşmak veya anlamak değil, gerektiği zaman, gerektiği yerde İngilizce bilgisini kullanabilmek demektir.
Dolayısıyla iman hakikatlerinin sürekli hatırda tutulmasından kastedilen yabancı bir dil öğrenmede olduğu gibi bir şeyleri hatırlamaya çalışma değil, o hakikatlerin insanın içine yerleşmiş bir hâlde bulunması ve gerektiği zaman gerektiği yerde ortaya çıkmasıdır.
Bu hadiste de Müslümanlar zaten Müslüman olmalarının bir gereği olarak Ramazan oruçlarını tutuyor oldukları hâlde üzerine bir de “iman ederek” ibaresinin eklenmiş olması önemlidir. Bu noktada ayette geçen ve “İman ettik” diyen bedevileri düşünelim. Onların muhtemelen ilk Ramazanları ve ilk oruçları hadisteki “iman ederek” şartını karşılamıyor olsa gerektir. Onlar putperestlikten, şirkten İslam’a girmişler, Efendimiz’in (sas) dava ettiği konuları kabul ettiklerini söylemişlerdi. Sonraki dönemlerde de günümüzde de tamamen gelenek olarak, çevresindekiler oruç tuttuğu için oruç tutan, Müslüman bir ülkede doğup büyüse ve belli bir yaşa gelmiş olsa da tuttuğu oruç ile imanı arasında bir bağ bulunmayan, orucu henüz gerekli olan imanı taşımayan, anne babadan görmekle Müslüman olma süreci içerisinde tefekkür ederek, yeni şeyler öğrenerek, üzerinde düşünerek iman hakikatlerini en azından zihinsel olarak kendine mâl etme meselesini eksik bırakan, Allah ve Resulünün emrettiği veya tavsiye ettiği amelleri “Evet, ben bu amelleri Allah için, ahiret için yapıyorum ve bu ameller bendeki bazı eksiklikleri giderecek, bazı kusurlarımı düzeltecek, bazı yanlışlıklarımı değiştirecek.” tarzında belli egzersizlerle yerine getirmeyen insanlar vardır
.
Elbette imanın ve İslam’ın öğrenilecek yönleri de vardır. Bu öğrenme bazen kitap okuyarak, bazen konuyla ilgili söylenenleri dinleyerek, bazen insanları ziyaret edip salih kimselerle aynı mekanı ve ortamı paylaşarak olur. Bazen de bu öğrenme daha pasif bir şekilde gerçekleşir. Örneğin kitap okunmaz, birileri özellikle dinlenilmez, belli ortamlara özellikle dahil olunmaz ancak çevredeki insanlar hayatlarını Müslümanca, mümince sürdürdükleri için herhangi bir didaktik öğrenme çabası olmadan da belli hakikatler kendi doğal ortamında doğal bir şekilde öğrenilmiş veya benimsenmiş olunur.
Bu tip öğrenme çabaları ve gerekli adımların atılmasıyla insanın kalbine iman yerleşmezse veya bir kişinin hareketlerinde imanın o tesiri hiç görünmezse hadiste geçen “iman ederek oruç tutan” ibaresine tam muvafık olunduğu da söylenemez.
Örneğin; “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mümin de halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.”3 hadis-i şerifi çerçevesinde imanın temelinde sadece Müslümanların değil bütün insanların kendisine karşı emniyet hisleri taşıdığı, kendisine güvendiği, “Bundan bana zarar gelmez.” dediği bir insan olmak vardır. Elbette bunun tam manasıyla, hiçbir kusur barındırmadan mükemmel bir şekilde gerçekleşmesini kimse için şart koşamayız ancak insanın kalbine imanın tam yerleşmesi adına belli noktalara belli açılardan bu özelliklerden de ulaşabiliriz. Dolayısıyla diyebiliriz ki insanların kendisinden uzak durduğu, kendisinden zarar gelmemesi için insanların ekstra gayretlere girdiği bir insanın orucu da hadiste ifadeyle tam manasıyla “iman ederek oruç tutan” kapsamına girmiş olmayacaktır.
Diğer yandan bu hadisi şerif “Kim iman ederek Ramazan orucunu tutarsa…” buyurmakla sadece geleneksel çağrışımlarla, kültürel motivasyonlarla, çevreye uyma amacıyla oruç tutanları meselenin dışında tutmaktadır.
1 ) Buhari, İman, 28, Savm, 6; Müslim, Sıyam, 203; Ebu Davud, Ramazan, 1; Tirmizi, Savm 1, Nesai, Sıyam, 39; İbn Mace, İkamet, 173
2 ) Hucurat, 14
3 ) Ahmed b. Hanbel, II, 379; Nesai, İman, 8; Tirmizi, İman 12