7 dk.
15 Nisan 2023
Oruç ve yeme içme alışkanlıkları-gorsel
Youtube Banner

Oruç ve yeme içme alışkanlıkları

Bir kudsi hadiste Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
 

Oruçlu kimse benim için yemesini, içmesini, cinsel arzusunu terk eder. Oruç, doğrudan benim uğruma yapılan bir ibadettir. Onun ecrini de doğrudan doğruya ben veririm. Halbuki diğer güzel amellerin karşılığı on mislidir.”1
 

Allah Teala bu kudsi hadiste oruç tutan kişiyi bu şekilde tasvir etmektedir. O kişi, oruç tutarak yemesini, içmesini ve şehvetini terk etmiştir.

 

GİRİŞ

 

Hayatın içinde bizi tamamen saran bir hâlde bulunduğu için pek fark etmediğimiz ancak bazı noktalarda doktorların veya psikologların uyarıları sonrası kısmen ucunu görebildiğimiz bir mevzu vardır: İnsanın üç büyük mekanik2 temayülü… 

 

Bu temayüller insanla beraber olan ve onu yönlendiren temayüllerdir. Bu temayüllerden;
 

Birincisi: İnsanın içsel, kendi kendine olan konuşmaları, düşünceleridir. Bununla bir insanın aklına her an, herhangi bir yerden gelebilecek çağrışımları, düşüncelerin başlangıç noktalarını ve ilk düşünceleri kast etmiyoruz. Onlar insan iradesi dışında gelirler. Fakat insanın kendi kendine konuşup durduğu, insanlarla, olaylarla, geçmişiyle, bugünüyle, geleceğe dair hayalleriyle, korkularıyla hesaplaştığı, onları evirip çevirdiği içsel düşüncelerini kast ediyoruz. İşte bunlar oldukça mekaniktir, şuurdan uzaktır. Hatta insanın ameli sayılabilecek, insanı etkileyecek şeyler arasında kontrolden en uzak, en mekanik olanlar bunlardır. Örneğin, bir insan tartıştığı hatta kavga ettiği birisine öfkelendiğini hatırlayınca -gerçek hayatta öyle bir şey yapamayacak olsa da- onunla ilgili bir hayal kurarken onun öldüğünü veya birisinin onu öldürdüğünü zihninde kurgulayabilecektir. Gerçek hayatta yapmayacağı pek çok şeyi hayalinde yapabilir, söyleyebilir, düşünebilir olacaktır. İç dünyası ve iç sesleri bu yönde çalışacaktır. 

 

Bilimsel olarak da insanın iç sesleri kontrol edilemez bir özelliğe sahiptir. Çünkü insanın dışarıya karşı söyledikleri o anda kendisini dinleyenlerle samimiyetine ve onların beklentilerine, yani toplumun genel kurallarına göre şekillenir. 

 

İkincisi: Dışsal, yani dille ifade edilen normal konuşmalardır. İnsanın neyi, ne zaman, nerede söylediği ile ilgilidir. Birinci mekanik temayülle bağlantılıdır. İnsan, bir yandan içsel konuşmaları devam ederken diğer yandan dışarıya karşı bir şeyler söylemeye hızlıca karar verir ve içindekileri söyler. Konuşmaların bir kısmı bu şekildedir. Konuştuklarımız hakkında daha önce onları ölçüp biçerek karar verdiğimizi her zaman fark etmek mümkün olmayabilir. Ancak insan olarak dışsal konuşmalarımız ve söylediklerimiz en mekanik özelliklerimizden birisini oluşturur.
 

Dışsal konuşmalardaki mekaniklik o kadar belirgindir ki bu konuşmalar esnasında içsel konuşmalara pek müdahale edilmez. Genellikle insanın aklına ilk gelen sözler dışa vurulur. Bazı ayet ve hadisler insanın konuşma alışkanlığına doğrudan müdahale eder ve böylece söz konusu mekaniklik kırılmaya çalışılır.

 

Örneğin;

Bir pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının.”3 ayetiyle yalan söylemek,

Ey iman edenler! Siz kendinize, kendinizi düzeltmeye, ıslah etmeye bakın.”4 ayetiyle başkalarını kınamak, 

Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi onunla da öylece konuşmayın.”5 ayetiyle kaba ve yüksek sesle konuşmak,

Birbirinizin gıybetini yapmayın.”6 ayetiyle birisi hakkında onun hoşlanmayacağı sözler söylemek,

Allah'a ve âhiret gününe inanan ya hayır söylesin ya da sussun.”7 hadisiyle mümkün olduğunca malayaniyatın en yaygını olan boş konuşmak gibi alışkanlıklar kırılmaya çalışılmıştır.

 

Bu iki önemli mekanik eğilim konumuzla doğrudan ilgili değildir. Ramazan ve oruçla doğrudan ilgili olan mekanik özellik yeme içme konusundadır.

 

Üçüncüsü: Yeme ve içmedir. Bu noktada yeme ve içme kavramına sigara gibi tüketim maddeleri de dahil edilebilir.

 

İnsan genellikle “gıda” olarak tükettiği her şeyi (ki burada “gıda” kavramını yenilip içilebilen her şey anlamında kullanacağız) en ilkel hâliyle, pek düşünmeden ve belirli bir süreklilikle yer-içer. İnsanın uyanık olduğu zamanlar gıda alımı konusunda bu şekilde geçmektedir. Tabii ki insanlar öğlen veya akşam öğününde ne yediğini, hangi yemekleri tercih ettiğini, yemeklerin hazırlanışını, gün içinde ayak üstü atıştırmalarını, hangi yemeğin yanında neyi tercih ettiğini ve benzeri hususları hatırlayabilir, bunlarla ilgili anlık planlar yapabilir. Böylece gıdaların belirli bir bilinç ve farkındalık ile yenilip içildiği düşünülebilir. Ancak bu kadarcık bir farkın dışında kişinin yeme içme davranışının tam anlamıyla farkında olduğu söylenemez. 

 

Bu böyle olduğu gibi, insan ana öğün veya ara öğün olarak adlandırdığı yemekleri de çok katı bir diyetisyen veya doktor gözetiminde olmadıkça saymaz, ölçmez ve sınırlandırmaz. 

 

Ayrıca yediklerinin kendisine biyolojik ve psikolojik etkilerini de “Sabah kahve içmeden ayılamıyorum.” veya “Bu akşam bu projeyi yetiştirmem için uyumamam lazım o hâlde kahve veya enerji içeceği içeyim.” gibi spesifik bir iki durum dışında düşünmez.

 

Sonuçta insanlar, hayatlarının tamamını kapsayan yeme içme alışkanlığının pek farkında değillerdir. Üstelik hem fizyolojilerini hem psikolojilerini önemli ölçüde etkileyen ve sonra onlardan da etkilenen, böylece süreklilik arz eden yeme içme davranışının hayatlarını bütünüyle ve güçlü biçimde sarmasına rağmen bu durumun tam olarak farkında oldukları söylenemez.

 

Yeme içme davranışı hayatlarımızı çok güçlü biçimde sardığı için iradi olarak yeme içmeyi terk etmek bizlere gayet zor gelen ve üzerinde düşünüldüğünde ağırlığı hissedilen bir olgudur. Bu zorluğun en görünür hâlini hastalık veya fazla kilolar nedeniyle doktorlara ya da diyetisyenlere başvuranlarda görmek mümkündür. Sıradan bir diyet programını uygulamanın kolay olmadığı bilinen bir husustur. Doktorların ise, yemeyi içmeyi kesmek değil, örneğin şekeri veya tuzu, baharatları veya ekmeği azaltmak yönündeki tavsiyeleri bile o tavsiyelerin muhataplarında bir baskı oluşturur. Çünkü yeme içme alışkanlıklarını değiştirmek gerçekten zordur.

 

Yeme İçme Davranışlarının İki Modern Dayanağı

 

Yeme içme alışkanlıklarıyla doğrudan ilgili ve çağımız insanının hayatlarının üzerinde döndüğü iki önemli nokta vardır:

 

Birincisi: Yaşama arzusu, uzun ve sağlıklı yaşama tutkusudur. Bu arzu yirmili belki otuzlu yaşlardaki genç insanlarda fazla hissedilmez. Ancak insanlar genellikle kırklı yaşlarını geçtikten sonra hastalıkların yavaş yavaş baş göstermesiyle ek takviye gıdalara ve vitaminlere yönelmeye, sağlıklarını etkileyen yiyecek ve içecekler konusunda daha dikkatli davranmaya başlarlar. Sonuçta vücuda alınan kalori miktarı yaşam süresi üzerinde belirleyicidir. Kan şekerinin sürekli yüksek olmasının insan ömrünü kısalttığı da bilimsel bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.

 

İkincisi: Beğenilme arzusudur. Çağımız insanı belki her çağdakinden daha fazla bir şekilde olduklarından daha güzel, daha yakışıklı görünmeyi, fit olmayı ileri derecede idealize etmiş durumdadır. Bunun için de yeme içme davranışının planlanması, diyet programları, sporlar ve estetik operasyonlar yaygın görülen davranış biçimleri olmuştur. Bu noktada da insanları en çok zorlayan unsurun yeme içme konusundaki kısıtlamalar olduğu söylenebilir.

 

Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki; (insanlar gaflet hâlinde yeme içme davranışını bir süreliğine bütünüyle terk etmeyi kolay zannedebilse de) insanın yeme içme konusunda basit ve sınırlı kısıtlamalarda bile zorlandığı bir realitedir.

 


1 ) Buhari, Savm, 4

2 ) Burada “mekanik” kavramı “şuurdan uzaklık” anlamında kullanılmıştır.

3 ) Hac, 30

4 ) Maide, 105

5 ) Hucurat, 2

6 ) Hucurat, 12

7 ) Buhari, Edep, 31, Rikak, 23