Peygamber Efendimiz (sas), Peygamberlerin En Üstünü müdür?
Soru: Peygamber Efendimiz’in (sas) en büyük ve en üstün peygamber olduğuna dair düşüncelerimiz duygusal bir yakınlığın sonucu mudur? Yoksa bu düşüncenin Kur’an ve hadislerde bir temeli var mıdır?
Cevap: Öncelikle belirtelim ki ortalama insanlarda kendilerine ait olan veya kendilerinin ait olduğu herhangi bir şeyi o alanın en iyisi, en üstünü görme eğilimi vardır. Bu insanlar üzerinde pek düşünmeden, gerçekten öyle olup olmadığını kontrol etmeden ve buna ihtiyaç da duymadan kendi ülkelerini, kendi ırklarını, kendi memleketlerini, kendi tuttukları takımlarını, kendi mesleklerini, kendi cinsiyetlerini, kendi liderlerini, kendi partilerini ve kendi dinlerini diğerlerinden daha iyi görebilirler.
Peygamberlerin birbirlerine karşı faziletleri, değerleri veya üstünlükleri konusunun ise birkaç farklı boyutu vardır.
Ancak öncelikle bazı hususlar çok iyi bilinmelidir:
Birincisi: Peygamberler Sıradan İnsanlar Değildir
Bizim gibi sıradan insanlarla herhangi bir peygamberin büyüklüğü arasındaki fark, örneğin bir kum tanesiyle bir gezegenin büyüklüğü arasındaki fark gibidir. Dolayısıyla bizler herhangi bir peygamberin hayatına bakarken adeta yıldızlara veya gezegenlere bakıyor gibiyizdir ve onları çok uzaklardan görüyoruzdur. Ayrıca o kutsi şahsiyetler hakkında tarihsel bilgimiz de çok azdır. Hem aramızdaki manevi seviye farkı hem haklarındaki tarihsel veya dini bilgi azlığı nedeniyle o zatlara bakarken adeta çıplak gözle güneşe veya yıldızlara bakar gibi bir konumda olduğumuzu unutmamalıyız. Bu nedenle nasıl ki geceleyin çıplak gözle yıldızlara bakan insanlar baktıkları yıldızların hangisinin daha parlak olduğu konusunda yanılabilirler. Aynı şekilde kendi küçük dünyalarından peygamberlere nazar eden insanlar da onlardan hangilerinin daha parlak olduğu konusunda hem hadsizlik etmiş olabilirler hem de yanılabilirler. Üstelik böyle bir karşılaştırmanın bize bir yararı da olmayabilir.
Peygamberler özel varlıklardır. Elbette her birisi kuldur, insandır ve biz insanlar için örnek alınacak şahsiyetlerdir. Allah Teala’ya hadsiz şükürler olsun ki bize insan türü içinden peygamberler göndermiştir. Peygamberlerin hepsi Allah Teala’dan gelen vahiy ile müşerref olmuşlardır. Dolayısıyla bizler peygamberleri değerlendirirken aslında onları bir cins insan üstü varlıklar olarak görebiliriz. Peygamberleri, onların örnek insanlar olma özelliğine halel getirmeden insan ötesi, tebliğle özel vazifeli, adeta melekler gibi varlıklar olarak görmekte bir beis yoktur. Bu nokta yanlış anlaşılmasın; peygamberler melek değillerdir ancak bizim gibi sıradan varlıklar, sıradan insanlar da değillerdir. Bir şairin “Muhammed (sas) bir beşerdir ancak diğer beşerler gibi değildir. Taşların arasında yakut ne ise O da insanlar arasında öyledir.” dediği gibi, bizler peygamberlerle zahiren veya biyolojik sınıflandırma açısından aynı kategoriye dahil olabiliriz. Fakat o insanların zihinsel ve ruhsal dünyalarının bizim pek idrak edemeyeceğimiz bir enginlikte olduğunu da unutmamamız gerekir.
Maalesef geçmiş dönemlerde yazılan geleneksel tefsirlerimizde ve bazı dini kitaplarda peygamberlerle ilgili yakışıksız ifadeler ve hatalı yaklaşımlara rastlamak mümkündür. Örneğin; “Hz. Yakup hata etti. Eğer oğullarına “Yusuf’u kurt yer diye korkuyorum.” demeseydi oğullarının aklına böyle bir şey gelmezdi.” veya “Hz. Süleyman’ın (as) kurduğu devlet bozuldu, Hz. Süleyman da bunun farkında olmadığı için asası kurtlandı.” yahut “Hz. Yakup’un (as) Hz. Yusuf’tan (as) ayrılma sebebi Hz. Yakup’un bir kölesini evladıyla ayırmasıydı.” gibi aslı olmayan, bazen hurafe, bazen tamamen uydurma bazen de İsrailiyat kaynaklı anlatılar gerçek zannedilmekte ve güya ibret alınması için anlatılabilmektedir.
İkincisi: Efendimiz (sas) Bizim İçin Her Zaman Birincidir
Diğer yandan bizim hayatı hakkında ayrıntılı bilgilere sahip olduğumuz tek peygamber Efendimizdir (sas). Diğer peygamberler hakkında Kur’an’ın ve sahih hadislerin anlattığı bilgiler dışında net ve sahih olduğundan emin olduğumuz bilgiler yoktur veya çok azdır. Dolayısıyla Efendimiz (sas) ile diğer peygamberler arasında elimizdeki nesnel bilgilerden yola çıkarak bir karşılaştırma yapmak pek anlamlı olmayabilir.
Dolayısıyla bugün elimizde Efendimiz’in (sas) fazilet açısından farz-ı muhal beşinci/onuncu sırada olduğunu belirten bir ayet veya sahih hadis bulunsaydı bile Efendimiz’in (sas) bizim için ufuk insan olması, rehberliği, örnekliği, dine dair söz ve davranışlarının bağlayıcılığı açısından değişen hiçbir şey olmayacaktı. Efendimiz (sas) realite açısından ve pratik bakımdan bizim için her zaman birinci sırada olacaktı. Çünkü bizim sözlerini ve davranışlarını bilebileceğimiz, örnek alabileceğimiz, kendisinden vahiy öğrenebileceğimiz tahrif olmamış tek bir kaynak, tek bir zat vardır, o da Efendimizdir (sas). Diğer peygamberlerden (Kur’an ve sahih hadisler dışında) bize ulaşan net bir bilgi yoktur. Ulaşan bilgiler de yine Kur’an ve Efendimiz (sas) vasıtasıyla ulaştığı için Efendimiz yine ilk sırada olacaktır.
Üçüncüsü: Orta Çağ Tartışmalarının Günümüze Etkisi
Orta Çağda ulus devletler olmadığı için özellikle büyük ve tarihi şehirlerde insanlar kozmopolit bir yaşam formunda yaşamaktaydı. Dolayısıyla Müslümanlar; Hristiyan ve Yahudilerle iç içeydi. Bu iç içe olma durumu ticarette, günlük hayatta böyle olduğu gibi dini hayatta da böyleydi. İnsanlar ise kendi dinlerinin peygamberlerini diğerlerinden daha üstün görme eğiliminde oldukları için daha üstün gösterme gayretine de girmişlerdi. Hristiyanlar için Hz. İsa (as) Hz. Musa’dan (as) da Efendimizden (sas) de üstündür. Yahudiler için Hz. Musa (as) veya Hz. Süleyman (as) hem Hz. İsa’dan (as) hem Efendimizden (sas) daha büyük ve üstündür. Doğal olarak Müslümanlar için de Efendimiz (sas) hepsinden daha üstündür. Bu üstünlük tartışmaları da daha çok mucizeler üzerinden ilerlemiştir ve Müslümanlar diğer peygamberlerin mucizelerine karşı Efendimiz’in (sas) daha büyük mucizelerini öne sürmüşler, sonuçta mesele adeta anlamsız bir yarıştırmaya dönüşmüştür. Böylesi gereksiz, anlamsız ve faydasız bir yarışma motivasyonunun bugün de devam ettirildiğine dair bazı emareler görülebilir ancak bu alışkanlığı terk etmek daha makul ve mantıklı olacaktır.
Buraya kadar anlatılanlar meselenin giriş kısmı sayılabilir ve konuya dair öncelikle dikkat edilmesi gereken hususlardır. Bundan sonra ise meselenin hakikatine dair üç madde ele alınacaktır.
Birincisi: Kur’an, üç ayette peygamberler arasında ayrım yapmamak gerektiğine dair açık beyanlarda bulunur. Bu ayetler şunlardır:
- “Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve esbâta (Hz. Yakup soyundan gelen nebiler) indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk” deyin.”1
- “Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. “Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler.”2
- “Allah'a ve peygamberlerine inanıp, onlardan hiçbirini ayırmayanlara, işte onlara Allah ecirlerini verecektir. Muhakkak ki Allah Ğafur ve Rahimdir.”3
Bir memur rütbesi veya görevi ne olursa olsun devletin memurudur. Bir teğmen de bir orgeneral de askerdir ve asker olmaları itibariyle aynılardır. Hepsi devlet adına hareket eder, devleti temsil eder. Peygamberler de Allah Teala’nın vahyini taşımaları, Onun tebliğe memur kulları olmaları, Allah’tan aldıklarını kullarına aktarmaları itibariyle birdir. Bir peygamber bize bir tebliğde bulunduğu, Allah namına bir şey söylediği, herhangi bir şey emrettiği zaman o tebliğ, söz ve emir Allah’ın emridir. Allah Teala -tabiri caizse- peygamberlerini bir hoparlör gibi kullanmakta ve bize o peygamberlerle hitap etmektedir. Bu manasıyla peygamberler arasında ayrım yapmayız.
Diğer yandan gönderildiği ümmetin büyüklüğü, mesajının geçerlilik süresi, görevlendirildiği dönemdeki insanlığın geldiği medeniyet seviyesi gibi noktalarda bir peygamberin diğerinden daha büyük veya etki alanının daha geniş olduğu söylenebilir. Elbette Efendimiz (sas) ve getirdiği mesaj olan Kur’an, alemlere rahmettir. Ancak Tevrat ve İncil de hem nur hem hidayet, hem rahmettir.4 Tevrat ve İncil de veya Hz. Musa (as) ve Hz. İsa (as) da mesajları itibariyle evrenseldir. Hz. İbrahim’in (as) tebliği ve kendisine indirilen suhuflar da evrenseldir. Ancak ister ulaşım şartları ister iletişim imkanları olsun bazı kısıtlılıklar nedeniyle tebliğler dar bir dairede kalmıştır denilebilir. Mesele ilkokul din kültürü kitaplarında geçtiği şekliyle “Diğer peygamberler kendi kavimlerine gönderilmiştir, Peygamber Efendimiz (sas) ise bütün insanlığa gönderilmiştir.” anlatımından ibaret değildir. Bu yanlıştır. Tebliği lokal olan peygamberler olsa da evrensel olan peygamberler de vardır.
Diğer yandan Allah Teala’nın peygamberlerine karşı hususi muameleleri de bir büyüklük ölçüsü olarak görülebilir. Bu bağlamda Kur’an’ın “ulu’l-azm” dediği, görev süreleri boyunca sabırlı, gayretli ve kararlı olmuş, daha doğrusu bütün peygamberlerin sabırlı ve gayretli olmalarını da gözetince sabır ve gayretleri ile kararlılıkları daha bir ön planda olan peygamberler vardır.5 Bununla birlikte kendilerinden “misak” yani söz, bir cins taahhüt alınan, adeta ağır ve özel bir sözleşme ile görevlendirilmiş peygamberler vardır ki Kur’an bunların isimlerini de vermektedir ve bu peygamberler başta Efendimiz (sas), Hz. Nuh (as), Hz. İbrahim (as), Hz. Musa (as) ve Hz. İsa’dır (as).6 Ancak bu ayette taahhüt veya misak konusunun sadece bu beş peygamberle sınırlı olduğuna dair bir işaret yoktur. Diğer yandan bu beş peygamberin isimlerinin özellikle zikredilmesinin de kendine göre bir manası olsa gerektir. Dolayısıyla bu peygamberlerin de diğerlerinden üstün olduğu söylenebilir.
Yine Allah Teala’nın hususi muamelede bulunması, mesela Hz. Musa (as) ile konuşması,7 Hz. İsa’nın (as) babasız bir şekilde doğması,8 Hz. Yunus’un (as) bütün sebepler ve tabiat kanunları aleyhinde birleşmiş iken ehadî bir tecelli ile balığın karnından kurtarılması,9 Efendimiz’in (sas) miraçta iken yaşadıkları ve karşılaştığı lütuflar10 birer değer ölçüsü olarak düşünülebilir.
Ancak sonuçta bütün peygamberler peygamber olmaları itibariyle birdirler, aralarında peygamber olmaları yönünden de bir ayrım yapılmaz.
Yazı dizisinin ilk yazısı burada sona ermektedir. Serinin ikinci yazısı yarın sitemizde yayında olacaktır.
1 ) Bakara, 136
2 ) Bakara, 285
3 ) Nisa, 152
4 ) Maide, 46; En’âm, 154; Maide, 44
5 ) Ahkaf, 35
6 ) Ahzab, 7
7 ) Nisa, 164
8 ) Âl-i İmran, 59
9 ) Enbiya, 88
10 ) İsra, 1; Necm, 2-18; Buhari, Bed’ül-Halk, 6; Müslim, İman, 264