Ramazan ve Gelenek | 1. Kısım
Ramazan ve Ramazan’daki oruç ibadeti dindar toplumlar tarafından benimsenen, bu nedenle ferdi düzeyde kalmayıp toplumun kendisine mâl olan, bu yönüyle de geleneksel yaşam ibadetidir.
Benzeri bir geleneksellik kurban ibadetinde de görülebilir. Her ne kadar bazı bölgelerde kurban kesmek vacip değil sünnet olsa da topluma mâl olması açısından kurban bayramları da bir cins geleneksellik içerir. Ancak Ramazan’da topluca, bazen coşku içinde yapılan iftarlar, işyerlerinde Ramazan ayının geldiğini belli eden gece çalışılıp gündüz istirahat edilen yahut öğleden sonraları hafifleyen iş temposu, Ramazan için özel olan tüketim alışkanlıkları gibi hususlar Ramazan’daki geleneksellik veya toplumsal boyutu daha bir görünür kılar.
Şeriatın açıkça izin verdiği, üstelik oruç tutmamayı tavsiye ettiği şartlarda dahi bazı insanlar oruç tutmaya devam edebilmektedir. Bazen de insanlar hayatlarını periyodik olarak yaşamayı sevdikleri için hastalık, yolculuk yahut adet dönemleri gibi meşru mazeretlerle oruçlarını tutamazlarsa içlerinde rahatsız edici bir eksiklik hissederler. Ancak bu eksiklik bir ibadeti yerine getirememekten çok periyodik bir alışkanlığı aksatma nedeniyle olabilmektedir. Çünkü “Şu Ramazan’ı eksiksiz bitirebilseydik, Ramazan’dan sonraya oruç borcumuz kalmasaydı.” düşüncesi ve “tik atma” motivasyonu diyebileceğimiz bir his hâkim olabilmektedir.
Ramazan’ın topluma mâl olmasının güzel yönleri vardır. Yaşayanlarının çoğu Müslüman olan ülkelerde insanlar oruç tuttukları için pek çok toplumsal kolaylıkla karşılaşırlar. Çünkü toplum oruç tutma davranışını benimsemiştir ve bu nedenle o davranışa yönelik herhangi bir toplumsal itiraz, engel vb. ile karşılaşmak çok zordur. Bu durum dindar bir Müslümanın yine dindar kimliğiyle tanınan bölgelerde namaz kılmak için pek sıkıntı çekmemesine, abdest almak ve benzeri namaz hazırlıkları için cami, mescit, tuvalet, şadırvan ve bunlara ulaşım rahatlığı gibi pek çok kolaylıkla karşılaşmasına benzer. Sonuç olarak bir toplumun bir ibadeti topluca kabul etmiş olması o ibadeti pek çok açıdan kolaylaştırmaktadır.
Madalyonun Diğer Yüzü
Ramazan orucunun gelenekselleşmesinin pozitif taraflarına değinmiştik fakat işin bir de diğer yönü var. Bu mevzunun gelenekselleşmesi veya toplumsal onaya sahip olması meselenin ibadet yönünü ve ibadetteki ihlas boyutunu zedeleyecek bazı durumları da beraberinde getirebilmektedir. Örneğin ister şeriatın izin verdiği yani meşru sebeplerle olsun ister izin verilmeyen durumlar için olsun bir şekilde oruç tutmayan insanlar dahi açıktan yemek ve içmekten çekinebilmektedirler. Çünkü bu konuda toplumsal baskı tam olarak oturmuştur.
Diğer yandan iftar davetlerinin bir eğlenceye veya salt akraba buluşmalarına dönüştürülmesi, teravihlerde bazı kayınvalide adaylarının oğullarına gelin bakması gibi toplumsal göstergeler de işaret etmektedir ki; Ramazan orucunun ibadetteki ferdî boyutu, iman ve ihtisap şuuruna bakan yönleri, kişiyle Allah arasında kalması gereken yönü olarak ihlas boyutu, yani oruç tutmayı sadece Allah için yapma motivasyonu geri planda kalabilmektedir. Böylece Ramazan ayı aynı koroyla şarkı söylemek gibi senkronize bir toplumsal davranışa dönüşebilmektedir.
Dolayısıyla konunun topluma mâl olmasında dini bir ibadeti kolaylaştırma yönü olduğu gibi bu cins yönlerin olduğu da fark edilmelidir.
Aslında Ramazan orucunun topluma mâl olmasında dini bir ibadeti kolaylaştırma yönünden ciddi bir hayır vardır. Üstelik insanların imanla, İslam’la, ahiretle, Kur’an’la öyle ya da böyle bir bağ kurmaları güzel bir şeydir. Özellikle de diğer aylarda namazın genel olarak unutulduğu, güzel ahlaka dair pek çok meselenin ihmal edildiği, Allah korkusunun adım adım silindiği, ahirette hesap verecek olma şuurunun vicdanlardan uzaklaştığı dönemlerden, aylardan sonra Ramazan’ın gelmesi ve toplumsal onaya sahip olması son derece önemlidir.
Pasif Bir İbadet Olarak Ramazan Orucu
Diğer yandan Ramazan orucu pasif bir ibadettir. Yani bir şey yapmakla değil bazı şeyleri yapmamakla gerçekleşmektedir. Bu da Ramazan orucunun kolaylığını artıran bir özelliktir.
Namaz kılmak için abdest almak, kıbleyi ayarlamak, temiz bir yer bulmak gerekir. Üstelik namaz, ömür boyu devam edecek bir sürekliliğe sahiptir. Bunun sabah güneş doğmadan kalkması, akşamdan sonra yorgunken yatsıyı kılması, gündüz meşguliyetleri arasında koşuştururken mola verip öğle ve ikindiyi kılması gibi yönleri vardır.
Hac ibadetinde de ayrı zorluklar vardır. Haccın tüm şartlarını doğru yapmak, genel gaflet ve disiplinsizlik seviyeleri yüzünden insanlardan belki yüzde birine ancak nasip olacak bir konudur. Çünkü Hac, insanın bir saniye bile gaflete düşmemesi gereken bir ibadettir. Hacda bir başkası hakkında zihnimizde oluşacak güçlü bir negatif duygu, gönlümüzden geçecek güçlü bir suizan, birkaç saniyeliğine de olsa birileriyle itiş kakış yaşama, dalgın bir hâlde giderken bir yerde bir yaprağı koparma… Bütün bunlar vebali olan, ayrıca kefaret ve tevbe istiğfar gerektiren durumlardır. Dolayısıyla hac, ayrı bir disiplin gerektirmektedir.
Zekât ibadetinde de belli zorluklar vardır. İnfak ruhuna sahip, başkalarına bir şeyler vermeye alışan insanlar için bir nebze kolay olsa da zekât miktarının hesabını yapmanın kendine göre bir zorluğu vardır. Ayrıca malı ve serveti çok olan insanlar için de farklı mallar için farklı miktarlar söz konusu olabilmektedir. İnsanın kendi malının içinden bir kısmını ayırıp başkalarına vermesi ona zor gelebilir, vereceği miktar gözüne büyük görünebilir. Zaten malı veya parası nisap miktarını biraz geçen, bu nedenle üzerine zekât farz olan insanlar bir cins fakir bir zengin demektir. Gerçekten zengin olanlar için ise gelir gider kalemleri içinden zekât miktarını ayırmak ayrı bir zorluğa sahip olacaktır. Sadece infaka alışmış insanlar bunu fark etmeyebilirler.
Dolayısıyla oruç dışındaki ibadetler aktif ibadetlerdir, bir şeyler yapılarak yerine getirilen ibadetlerdir. Ramazan orucu ise aktif olarak bir şey yapılmayan, insanın bir şeyle yüzleşmesi gerekmeyen bir ibadettir. Oruç dışındaki ibadetlerde ise insanlar hep bir şeylerle yüzleşirler. Örneğin zekât ibadetinde insan fakirlik korkusuyla yüzleşir. Almak isteyip de almayı ertelediği, kendisi ve ailesi için harcayabileceği hâlde almaktan vazgeçtiği borçlar konusunda kendisiyle yüzleşir. Genellikle çok zenginler haricinde çoğu insanda mala ve paraya dair psikolojik yükler vardır. Toplumun genelinde ve ailelerde bu yük var olduğu için bahsi geçen durum herkese yansır ve ciddi bir tevekkülle, rızayla, kanaatle azalabilir ancak yine de insanda az da olsa izi kalır.
Namaz konusunda da özellikle namazın vakitleri açısından insan ister istemez kendisiyle yüzleşir. Özellikle insan kendi zamanını kullanmadaki israfı, plansızlığı, güvensizliği görür. Sonuçta aktif yapılan ibadetlerin tamamında dışarıdan bir şeylerle yüzleşme vardır.
Gelecek yazıda Ramazan’ın toplumsal yönünün bu ibadetin ihlas boyutuna yönelik risklerini ve bu risklere karşı alınabilecek önlemleri değerlendireceğiz.