Sağlıkta Helal-Haram Hassasiyeti
Soru: Bir yazınızda “Neşterin işlediği yerde kadın-erkek arasında helallik ve haramlık çok kalmaz.” diyorsunuz. Bu sözün kaynağı nedir?
Cevap: Bu sözün kaynağı ayet ve hadislerden yola çıkılarak ulaşılan ve İslam fıkhının en genel prensiplerinden olan “Zaruretler haramları mübah kılar.” kaidesidir.
Konuyu daha net ifade etmeye çalışalım:
“Zaruretler haramları mübah kılar.” kaidesindeki anahtar kavram “zaruret” kavramıdır. Örneğin açlıktan ölecek veya sağlık açısından zarar görecek derecede aç kalan bir insan ölmeyecek kadar domuz eti yiyebilir. Buradaki zaruret durumu sadece basit bir açlık değildir. Açlığın sağlığı etkileyecek boyuta gelecek kadar şiddetli olması durumunda ancak zaruretten söz edilebilir.
Neşterin işlediği konulara gelince: Örneğin bir kadının, vücudunda bakılması haram olan bir bölgedeki et beninin tehlikeli olup olmadığının anlaşılması için bir erkek doktorun tedavisi şart değildir. Yahut yine bir kadın hasta periyodik olarak iğne tedavisi alıyorsa bu iğnelerini bir erkek doktora veya erkek hemşireye yaptırmak zorunda da değildir. Bu tip hafif durumlar için kadın-erkek arasındaki mahremiyet sınırları ve helal-haram hükümleri muvakkaten ortadan kalkar ve caizdir denilemez.
Ancak örneğin yine bir kadının herhangi bir uzvunda bir kanser şüphesi varsa ve bunun tedavisi için bulunduğu bölgede uzman olarak sadece erkek doktor-doktorlar var ise bu kadının özellikle kadın bir doktor araması da şart değildir. Yine bir kadının bir hastalığının tedavisi sadece ameliyat ile mümkünse ve ameliyatı yapacak cerrah erkek ise, o alanda kadın cerrah yoksa, var olması hâlinde de ameliyatın gecikmesi sağlık riski oluşturacaksa ve erkek doktor daha erken ameliyat yapacaksa o kadının yine kadın bir cerrah aramasına gerek yoktur denilebilir.
Dolayısıyla; “Konu sağlık olduktan sonra her şey caizdir.” şeklindeki anlayış yanlıştır. Aynı şekilde “Sağlık hiçbir haramı helal yapmaz.” demek de yanlıştır. Her iki görüş de dengesiz bir düşünce yapısının ürünüdür. Bazı insanlar kadın ölecek olsa bile erkek bir doktorun bakıp dokunmasına karşı çıkabiliyor. Bazı insanlar da “Konu tıp olduktan sonra fark etmez.” havasıyla hareket edip hiçbir mahremiyet ölçüsü tanımayabiliyor.
Her iki dengesizlik arasında denge durumunu sağlamak da reel örneklere göre genellikle hastanın kendisine düşmektedir. Bunun için de bu konuda hassasiyet sahibi olanlar meselenin inceliklerine vâkıf olmalıdırlar.
Cevazlar kendi şartları içinde değerlendirilir. Örneğin; bir doktor, ameliyat esnasında kendisine namahrem olan hastasının en namahrem yerine bakabilir, o bölgede cerrahi işlem yapabilir. Fakat ameliyat bittikten sonra (komplikasyon kontrolü için gerekli işlemler hariç) bakması caiz olmaz. Bu noktada hastanın da doktorun da “Bir defa baktı, bundan sonra da bakabilir.” şeklinde düşünmeleri doğru değildir. Ancak aynı şartlar tekrarlanırsa tekrar bakmak veya dokunmak caiz olabilir.
Tıp alanındaki mahremiyet konusunda hastaya da doktora da düşen sorumluluklar vardır. Bazı doktorlar hastalara nesne muamelesi yaptıkları için meselenin mahremiyet boyutunu pek önemsemeyebilirler ve bu konuda kendilerince bir özgüven de geliştirmiş olabilirler. Ancak helal helaldir, haram da haramdır. Haramları mübah kılan durumlar ise zaruretlerin varlığı, zaruret halinin süresi ve derecesi ile sınırlıdır. Bazı doktorlarda rastlanabilen “Ben kötü niyetle bakmıyorum, bakmam.” özgüveni ahlaki açıdan bir parça anlaşılabilir olsa da fıkhi açıdan her zaman haramı mübah kılmaz.
Hastalar da öncelikle “zaruret” kavramına dikkat etmelidirler. Basit bir cilt kaşıntısı, bir baş ağrısı gibi hafif sayılabilecek durumlar için kadın hastaların kadın doktorlara, erkek hastaların da erkek doktorlara muayene olmaları daha doğrudur. Ancak ameliyat gerektirecek ölçüde ciddi bir sağlık sorunu, kronik rahatsızlıklarda kendi branşında uzman doktora olan ihtiyaç ve güven, hastanın maddi durumu gibi koşullar kendi içinde ve hastanın kendisi tarafından değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak: “Neşterin işlediği yerde kadın-erkek arasında helallik ve haramlık pek kalmaz.” sözü İslam fıkhının genel prensiplerinden olan “Zaruretler haramları mübah kılar.” kaidesinin bir alt dalı olarak görülebilir ve öyle değerlendirilmelidir.