9 dk.
02 Ocak 2024
Salat-ü Selam her durumda kabul edilen bir dua türü müdür? | 3. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Salat-ü Selam her durumda kabul edilen bir dua türü müdür? | 3. Kısım

Duaların İçinde Salavat

 

Efendimiz (sas) bir hadislerinde; “Dua sema ile arz arasında durur. Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez. Beni hayvanına binen yolcunun maşrapası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salat okuyun.”1 buyurur.

 

Bu hadisin çeşitli yorumlarında İslam alimleri ekseriyetle duanın edebini anlatırken şu hususları nazara verirler: Dua edileceği vakit önce istiğfar ile manevi bir temizlik yapılmalı. Sonra makbul bir dua olan salavatı bir şefaatçi gibi zikretmeli. Duanın sonunda da yine salavat getirilmelidir. Çünkü iki makbul duanın yani iki salavatın ortasında edilecek bir dua makbul olacaktır.2

 

Bu hadiste geçen duanın ortası tam yüzde elliyi bulunca salavat okumak demek değildir. Hadiste kastedilen şey, salavatın, duanın her tarafında bulundurulmasıdır.

 

Buna göre; “Ben duaya başlayayım da salavatı geniş geniş yaparım.” demek kötü değildir ama önemli bir eksikliktir. “Önce duamı bitireyim, sonunda salat ü selam okurum.” demek de eksiktir. “Önce sağlam bir salat ü selam okuyayım, sonra duamı yapayım.” demek de ayrı bir eksikliktir.

 

En doğrusu salat ü selamların duanın başında, sonunda ve aradaki istekler içinde yer almasıdır. Yani salat ü selamlar isteklerin arasına girmiş olmalıdır. Bu şekilde dualarda isteklerimizin arası salavatlarla örülmüş, birbirine tutturulmuş gibi olacaktır.

 

Ayrıca hadisteki; “Beni hayvanına binen yolcunun maşrapası yerine tutmayın.” ifadesi, dualarda salat ü selam okumayı önemsiz bir şey olarak görmemeyi ifade etmektedir. Bu aynen “Namazı aradan çıkarmak.” deyiminde olduğu gibi namazı kılıp asıl işine gücüne bakma derdinde olan insanların namaza biçtikleri formel bir ehemmiyet gibidir. Yahut bir üniversite öğrencisinin sırf devamsızlık yapmamış olmak veya yoklama kağıdına imza atmış olmak için derse girmesi, imzayı atması ancak dersi dinlememesi, dersin içeriğine önem vermemesi gibidir. Geçmiş dönemlerde binek hayvanlarıyla yolculuk yapanları düşündüğümüzde her birinin yolculuğa çıkmadan önce yanlarına bir kap (maşrapa) su aldıklarını görürüz. Çünkü yolda kuyulardan başka su temin edilecek bir yer yoktur. Ancak bu bir kap veya bir maşrapa su, kılıç veya yiyecek kadar önemli değildir. Yolcunun yanında bulunur ama çok önem ve kıymet vererek bulundurulan bir şey değildir. Çünkü kervanların/yolcuların güzergahları su kuyularının bulunduğu yerlere göre ayarlanır. Buradaki asıl mesele bir işi yerine getirirken alışkanlık motivasyonuyla yerine getirme meselesidir. Efendimiz'in (sas) dikkat çektiği de budur. O su maşrapası her türlü eşyalar arasına koyulur. Bu noktada kap bellidir, nereden konulacağı bellidir, alternatifi yoktur; o iş ezberlenmiştir, sağ ayağını attıktan sonra sol ayağını atmak gibidir.  


Aynı şekilde biz de dualarımızda salat ü selam okumayı bir formaliteyi yerine getirir gibi değil, ehemmiyet vererek yapmalıyız. Bu, duaların ve bir dua olarak salat ü selamların kabulü adına çok önemlidir.

 

Efendimiz’i (sas) kendi kişisel dünyalarımızda sabitlemek, Ona olan sevgi hislerini canlı tutmak adına salat ü selam getirmek olmazsa olmazdır. Bununla birlikte salat ü selam ve Peygamber sevgisi arasındaki pozitif döngüye katkı sağlayacak ve adına yardımcı uygulamalar diyebileceğiniz bazı davranışlar da bulunmaktadır.

 

Örneğin, herkesin hatırlayınca Efendimiz’e (sas) olan sevgi ve saygısı hislerini kabartacak bazı vakıalar vardır. Bu vakıalar kimisi için Hira’daki ilk buluşma anı, kimisi için Miraç mucizesi, kimisi için Efendimiz’in yattığı hasırın vücudunda izler bırakması yahut açlıktan herkes karnına bir taş bağlarken Onun iki taş bağlaması gibi vakıalar olabilir. Salat ü selam okumadan veya duaya başlamadan önce bunları hatırlamak faydalı olabilir. Kimileri de Efendimiz’i anlatan bazı ilahiler veya şiirlerle duygulanabilir. Bunlar da kullanılabilir. Ancak kendimize yapay duygu oluşturmaya çalışmak pek sağlıklı değildir. Bu uygulamalarla hedeflenen ise yapay duygu oluşturmaktan ziyade zaten var olan duyguların harekete geçirilmesiyle ilgilidir.

 

Efendimiz’i (sas) bilmek, Onunla ilgili bilgileri öğrenmek salavatlara lazım olan ruhu elde etmek adına bir başka önemli vesiledir. Bu aynen namaz kılmadan önce namazın önemini, kıymetini, hakikatini anlatan kitaplardan veya parçalardan birkaç sayfayı tekrar okumak, ilgili ayet ve hadisleri hatırlamaya çalışmak gibidir. Efendimiz’e dair gerek siyerden ve hadisten gerekse “siyer felsefesi” tarzında yazılmış eserlerden parçalar okumak da Allah Resulü'ne (sas) dair ilmimizi artıracak, Onu daha iyi anlama adına katkı sağlayacaktır.

 

Her ne şekilde olursa olsun bir şekilde Efendimiz’i (sas) kendi dünyamızda canlı tutmamız, Onun ikliminde var olmamız gereklidir.

 

Sevgi, İyilik ve Emek Diyalektiği

 

Dünya hayatının meşguliyetleri içinde her şey dikkatimizi, enerjimizi kendine çekmekte ve zihinsel potansiyelimizden önemli bir miktarı adeta yiyip bitirmektedir. Diğer yandan duaya ve bir dua olarak salat ü selama da ruh lazımdır. Yani dikkatlerimiz, zihinsel ve duygusal enerjilerimiz bir şekilde duaya ve salat ü selama ayrılmalıdır, hiç olmazsa o dikkat ve enerji potansiyelinden bir kısmı bunlara sarf edilmelidir. Çünkü Efendimiz’i (sas) kendi dünyalarımızda canlı tutmamız olmazsa olmazdır. Daha anlamlı, daha konsantre salat ü selamlar için de farklı okumalar ve dinlemeler kendilerine göre bir önem arz etmektedir.

Bu gerçeğin bir parçasını şu şekilde açıklayalım: İnsanlar çocuklarına anne babalarından çok kıymet verirler ve çocuklarını anne babalarından daha çok severler. Bu gerçek bizi farklı bir denkleme götürür. O denklem şudur ki, insanlar çoğunlukla kendilerine yapılan iyilik kadar değil kendilerinin yaptığı iyilik kadar severler.

 

Yani insanlar çoğunlukla “Biz bir şeyi seviyoruz, o yüzden iyilik yapıyoruz, zaman ayırıyoruz.” diyebilirler. Bunun böyle olduğu durumlar da vardır. Ancak uzun vadede çoğunlukla insanlar hangi şeye zaman ve maddi/manevi kaynak ayırıyorlarsa ona daha çok bağlanırlar, onu daha çok sevmiş olurlar. Salt biyolojinin zorladığı bazı sevgiler, ilgiler ve eğilimler dışında bu durum genellikle böyledir.

 

Bu nedenle bir insanın hayırlı şeyleri kendinde hâkim kılması kendine ait zamanında, dikkatinde, aklında-fikrinde, zaman-para-sabır gibi maddi manevi bütçelerinde hayırlı şeylerin bulunması ile mümkün olabilir. O hâlde Efendimiz’in (sas) dünyamızda var olması ve varlığının sürekli-canlı kalması, kendi zamanımızda Ona yer ayırmakla, dikkatlerimizi Ona odaklamakla, duygu ve düşüncelerimizde Ona yer vermekle, okuma-dinleme-anlatma davranışlarımızda Onu bulundurmakla, maddi ve manevi kaynaklarımızın/bütçelerimizin hiç olmazsa bir kısmını Ona ayırmakla mümkün olabilecektir.

 

Asıllar ve Vesileler

 

Bu konuda bir başka önemli kaide şudur ki; herhangi bir şeye verilen kıymetle o şeyin vesilesine verilen kıymet aynı gibidir. “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez.”3 hadisi bu kaideyi gösterir. İnsanların yaptığı iyiliklere karşı şükran veya minnet hissetmeyen birisi nasıl ki Allah Teala’nın nimetlerine karşı da şükran ve minnet hisleri beslemeyecektir. Aynı şekilde Kur’an’a veya Efendimiz’e (sas) adeta delicesine önem vermeyen bir insan da Allah’a veya Onun dinine gereken önemi vermiş olmaz.

 

Bu nedenle hadiste “Sizden biriniz, beni annesinden, babasından, çoluk çocuğundan ve herkesten çok sevmedikçe gerçek manasıyla iman etmiş olmaz.”4 buyrulmuştur. Efendimiz’i (sas) her şeyden çok seven Onunla ilgili şeyleri de çok sevecektir. Çünkü bu imanın içeriğinde aynı zamanda Allah Teala’ya, ahirete, Kur’an’a dair bilgilerin iman edenler için her şeyden daha kıymetli olması vardır. Onun içinde de bu bilgileri bize getirip aktaran Zat’ın en kıymetli zat olması vardır.

 

Bu konuda mizaç itibariyle zihinsel özellikleri baskın olan kişiler meselenin bu yönünü görmediklerinden “Biz harama-helale dikkat ediyorsak Efendimiz’i ekstradan sevmemize ne gerek var?” diyebilmektedirler. Bu yanlış bir düşüncedir. Hatta “De ki: Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin.”5 ayetinin işaretiyle Efendimiz’e (sas) tabi olmanın en önemli vesilesi olan Efendimiz’i sevmek, Allah’ın bizi sevmesinin de çok önemli bir vesilesidir.

 

Dolayısıyla Allah’ı sevmek ve Allah’ın bizi sevmesi Efendimiz’e tabi olmak ve sevmek vesilesine bağlanmıştır diyebiliriz. Efendimiz’i (sas) sevdiğimiz için de zincirleme olarak Efendimiz’in manevi varisi durumunda olan zatları, Onun getirdiği ve temsil ettiği hakikatleri sözleriyle ve yazılarıyla bize aktaran zatları sevmemiz aynı imanın ve hidayetin parçalarındandır.

 

Ancak bunların hepsinden önce Efendimiz’i (sas) sevmemiz için ömrümüz ve imkanımız ölçüsünde bedenlerimizden, maddi varlıklarımızdan, paramızdan, zamanımızdan, zihinsel ve duygusal potansiyellerimizden bir şeyler ayırmış olmamız gerekmektedir.

 

Elimizde Kalan Tek İmkân

 

Bugün bizler Efendimiz (sas) ile aynı zamanda yaşıyor değiliz. Dolayısıyla Onunla beraber savaşma, elimizi Onun mübarek ellerinin arasına koyup Ona biat etme, Onun arkasında namaz kılma, Ondan dua isteme, Ondan zikirler öğrenme, kişisel hayatlarımız adına yönlendirici tavsiyelerde bulunması için sorular sorma, bir sefere çıkılacağında Onun topladığı infakların içine kendi maddi desteğimizi de sunma imkanına sahip değiliz.

 

Bu durumda Efendimiz’e (sas) karşı elimizde sadece hayır duada bulunma imkânımız kalmıştır. Bu hayır dua da Ona salavat getirme veya salat ü selamdır.

 

Bu manasıyla Efendimiz’e (sas) şuurlu bir şekilde ve mümkün olduğunca muhabbet ve ihlas hisleriyle dolu olarak salat ü selam getirmenin;

 

  • Hem Efendimiz’e (sas) manen biat etme, Ona bağlılığımızı arz etme,
  • Hem Efendimiz’i vesile kılarak Allah Teala’ya dua etme,
  • Hem Efendimiz’in getirdiği hakikatleri tasdik ettiğimizi beyan etme,
  • Hem Efendimiz’in dinine olan maddi ve manevi desteğimizi bildirme,
  • Hem Efendimiz’e bağlılığımıza melekleri ve temiz ruhanileri şahit tutma,
  • Hem kendi duygu ve düşünce dünyamızda Efendimiz’i sabit tutma…

 

gibi pek çok hayırlı anlamları vardır.

 

Üstelik Efendimiz (sas) “Kıyamet gününde insanların bana en yakın olanları, bana en çok salât ü selâm getirenleridir.”6 buyurmuştur. Bu da kıyamette en ufak bir merhamet kırıntısına bile çok fazla ihtiyacımızın olacağı o atmosferde rahmet tecellilerinin adeta merkezî noktası olan Efendimiz’in (sas) civarında bulunabilme fırsatını kazandırmaktadır. Belki Efendimiz’e ehl-i beyti veya sahabileri kadar yakın olmamız mümkün olmayabilir. Ancak Allah Teala’nın rahmetinin genişliği, Efendimiz’in (sas) ümmetine olan düşkünlüğü ve şefkati düşünülünce ciddi seviyede bir yakınlığın hiç de zor olmayacağı anlaşılacaktır.

 


 

1 ) Tirmizi, Salat, 352

2 ) Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, 23. Mektup, 1. Sual

3 ) Tirmizi, Birr, 35

4 ) Buhari, İman, 7

5 ) Âl-i İmran, 31

6 ) Tirmizi, Vitir, 21