6 dk.
29 Aralık 2023
Salat-ü Selam her durumda kabul edilen bir dua türü müdür? | 1. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Salat-ü Selam her durumda kabul edilen bir dua türü müdür? | 1. Kısım

Soru: Salat ü selam temelde bir dua olduğuna göre duanın kabulü açısından gerekli olan şartlar veya duanın kabulünün bağlı olduğu kanunlar açısından aynı şartlara veya kanunlara mı tabidir? Salat ü selamın her durumda kabul edilecek, yani kabul edilmesi kesin bir dua olduğu söyleniyor. Hatta bazı hadislerde “Bana salat ü selam okuyana Allah on misli rahmet eder, on misli salat eder.” manası da mevcut. Bu hadislere de bakarak salat ü selamın her halükârda mutlaka kabul edilecek özel bir dua türü olduğu söylenemez mi? Mesela normal duaların en azından bu dünyada kabul edilmeme ihtimali salat ü selam için geçerli değil midir? Yoksa duaların kabulü için gerekli teveccüh, his, haram lokma yememe, duaların kabulüne engel olan günahlardan uzak durma gibi şeylere bağlı değil midir?

 

Cevap: Allah Teala’nın Efendimiz’e (sas) salat edeceği Kur'an'da sabittir. Biz bu konuda dua etsek de etmesek de, “Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e salat et!” desek de demesek de Allah Teala Efendimiz’e (sas) salat edecektir. Ancak yine Allah Teala bizlerden Efendimiz’e salat etmemizi, yani Onun için dua etmemizi istemektedir. O halde “Allah’ım! Efendimiz’e salat et!” duası netice itibariyle bakıldığında mutlak kabul edilecek bir duadır.

 

Bu aynen bizim şu anda ellerimizi açıp “Allah’ım! Yarın da güneş doğsun!” diye dua etmemiz gibidir. Bu duayı ettikten sonraki gün kıyamet kopmayacaksa yarın güneş doğacaktır. Ancak güneşin doğması bizim duamıza bağlı değildir. Yani yarın güneşin doğacak olması bizim duamızla gerçekleşecek bir hadise olmayacaktır. Dolayısıyla akşam bu şekilde dua eden bir insan ertesi gün “Ben dün akşam dua ettiğim için bugün güneş doğdu.” dese abes bir söz söylemiş olacaktır.

 

Ancak hastası olan bir insan gündüz hastasını hastaneye götürebilmek amacıyla güneşin bir an evvel doğması için dua edebilir. Bu dua farklı olacaktır. Bu da güneşin doğma zamanını değiştirecek bir şey değildir ancak o insanın hisleri veya hastanın çektiği ıstıraplar açısından güneşin bir an önce doğmasını, sabahın bir an evvel gelmesini istemek demektir. Bunun da kendine göre bir anlamı ve mantığı vardır. Çünkü güneşin doğma saati değişmese bile o duadaki samimiyete ve teveccühe binaen hastanın ıstırapları hafifletilebilir, zaman o hasta için daha hızlı ve sıkıntısız geçebilir, dua eden de sevap kazanmış olur.

 

Benzer şekilde bir insan Efendimiz’e (sas) salat ü selam getirmekle Allah Teala’dan Efendimiz’e salat etmesini, yani Allah Teala’nın rahmetini Efendimiz üzerine sağanak sağanak yağdırmasını, Efendimiz’i (sas) makam-ı Mahmud’a, övülmüş yüce makama ulaştırmasını talep etmiş, bu manada Efendimiz’e dua etmiş olmaktadır. Ancak bu insan Allah Teala’nın Efendimiz’e salat etmesini kendi duasına bağlarsa, yani “Ben dua ettiğim için Allah Teala Efendimiz’e salat etmektedir.” derse aynen “Ben dua ettiğim için güneş doğdu.” diyen insan gibi abes bir söz söylemiş olacaktır. Çünkü yarın güneşin doğacak olmasının kesinliğinden daha fazla bir kesinlikle Allah Teala’nın Efendimiz’e salat edeceği kesindir.

 

O hâlde Allah Teala bizden Efendimiz’e salat etmemizi, salat ü selam getirmemizi, salavat okumamızı niçin istemektedir? Zaten gerçekleşeceği kesin olan bir şeyin gerçekleşmesi için dua etmenin ne anlamı vardır?

 

Çünkü Efendimiz’e (sas) salat ü selam getirmenin asıl faydası bizim içindir.
 

Şüphesiz ki Allah Teala Efendimiz’e ve bize en âzâm, maksimum derecede rahmetiyle tecelli buyuracaktır ve buyurmuştur.

 

Aynen namazın asıl faydasının bizim için olduğu gibi… Bazı yerlerde bazı insanların “Allah’ın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var ki bu kadar ısrarla namaz kılmamızı istiyor?” şeklinde sorularını görürsünüz. Namaz, bizlerin kendi küçük ve sübjektif dünyalarımızda Allah Teala’nın varlığını ve birliğini, ilmini, iradesini ve kudretini, Onun uluhiyet ve rububiyetini ifade etmemiz anlamını taşımaktadır. Daha düz bakılırsa bizler namaz kılmakla Allah Teala’nın varlığını ve birliğini, Onun emir ve yasaklarını hatırlamış oluruz.

 

Diğer yandan biz insan olarak pek çok alışkanlığa sahibizdir. Bazen “Az yemek yemem lazım.” deriz ama yine çok yiyebiliriz. Bazen “Spor yapmam lazım.” deyip spor yapmayabiliyoruz. “Ders çalışmam lazım.” deyip ders çalışmayabiliyor, “Kitap okumam lazım.” deyip okumayabiliyoruz. Çünkü içimizde birden fazla “benlik” vardır ve bu benlikler birbirleriyle bir hakimiyet savaşı içindedirler. Bu bağlamda bizler namaz kılmakla, rüku ve secdeyle o benliklerimizin diğer parçalarına Allah’a iman etmeyi de öğretmiş oluyoruz. Dolayısıyla namaz, bizim belli bir eksende kalmamız için gerekli bir ibadettir.

 

Aynı şekilde salat ü selam getirmek de Efendimiz’i (sas) sevebilmemiz için gereklidir.

Bu noktada “İnsan önce sever sonra salat ü selam okur.” şeklinde bir soru akla gelebilir. Ancak bu konuda zaten pozitif bir döngü vardır. Yani kritik kütle gibi belli bir seviyeye ulaşınca o seviyeden sonra nükleer tepkinin kendinden devam etmesi gibi o seviyeye ulaşınca da artık Efendimiz’e (sas) karşı sevgi de bizleri yeniden ve yeniden salavata, salat ü selama teşvik eder. O salavatlar yeni muhabbet hislerine o hisler de yeniden salavata yönlendirir. Dahası bu noktada Allah Rasulüne (sas) duyulan muhabbet soyut ve mücerret bir muhabbet olarak kalmaz. Efendimiz’i (sas) daha iyi anlamak için Onunla ilgili okumalara, O’nu anlatmaya, Onun tebliğ ettiği hakikatlerle başkalarını da tanıştırmaya teşvik eder. O okumalar ve anlatmalar da bir bütün olarak hem Rasulullah sevgisini hem Ona salat ü selam getirmeyi hem Onun bize öğrettiği hakikatleri daha derinden duymaya ve istememize yol açar. Buna -tabiri caizse- pozitif bağımlılık diyebilirsiniz. Daha güzel bir ifadeyle doğurgan döngü de diyebilirsiniz.

 

Ne derseniz deyin, salavat getirme veya salat ü selam okuma tavsiyesi temelde bizim kendi kişisel dünyalarımızda Efendimiz’i (sas) sabitlemek içindir. Bu manasıyla meselenin bize bakan yönüyle bir dua olan salavatın makbul bir dua olması ve kabul edilmesi için diğer dualar gibi duanın kabulüne dair şartları vardır.