Salat-ü Selam her durumda kabul edilen bir dua türü müdür? | 4. Kısım
Salavatların Oluşturduğu Enerji Bütçesi
Meselenin bu kısmı delilden ziyade kalbe ve bakış açısına dayanmaktadır. Bu nedenle kalbi uyanık ve nazarları keskin olanların daha iyi anlayabileceği bir husustur.
Nasıl ki bir ülke vatandaşlarının vergileri toplanır ve onlarla o insanların tümü için yollar, köprüler, barajlar ve benzeri kamu yararına hizmetler gerçekleştirilir. Benzer şekilde Efendimiz’e (sas) getirilen samimi salavatlar da tabiri caizse bir enerji bütçesi oluşturur ve o devirde yaşayan insanların genel salahı, hidayetleri, ahlaklarının güzelleşmesi, kurtuluşları gibi hayırlı hizmetlerde kullanılır.
Hatta belli bir devirde, okunan samimi salavatlarla belli bir hayır-hasenat bütçesi oluşturulduğunu, o bütçenin tasarrufunun ise o devrin insanlarının hayrına kullanılmak üzere Efendimiz’e (sas) verildiğini düşünmemiz mümkün ve makuldür.
Bu, metafizik alemde gerçekleşen bir cins bürokratik işlem gibi algılanabilir. Ancak olayın tam olarak böyle gerçekleştiğini söylemiyoruz. Bunları sadece bu konuda meselenin buna benzer bir şekilde işlediğini açıklamak için örnek sadedinde anlatıyoruz. Çünkü biliyoruz ki Efendimiz (sas) biyolojik olarak vefat etmiştir ancak Onun ruhaniyeti vefat etmiş değildir. Onun ruhaniyeti müminlerin arasındadır. Onun, ayetle sabit olan1 ümmetine ciddi düşkünlüğü de biyolojik varlığından çok ruhani varlığıyla ilgilidir ve Onun ruhaniyeti var oldukça devam edecektir. Zaten yine kendi beyanıyla bizim salat ü selamlarımızın özellikle Cuma günlerinde Ona sunulacağını2 haber vermiştir.
Diğer yandan Allah Teala’nın karşılıksız ve geniş rahmetleri vardır ve Allah pek çok meseleyi, yani rahmetinin ulaşması adına da bazı meseleleri bize bağlamıştır. “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.”3, “Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım”4 gibi ayetler bunu göstermektedir. Bu manada Efendimiz’in (sas) getirdiği hidayeti sevmek, ona kıymet vermek de Allah Teala’nın bize hidayet ve kıymet vermesine en önemli vesiledir.
Makam-ı Mahmud ve Salavat İlişkisi
Makam-ı Mahmud kavramı Efendimiz’in (sas) kıyamet ve devamı olan süreçlerde sahip olacağı manevi konumu veya makamı ifade eden bir terimdir. Kelime olarak “övgüye layık makam” anlamına gelir.
Allah Teala, Efendimiz’e (sas) hitaben İsra suresinde; “(Ey Nebi!) Gecenin bir kısmında (uykundan) kalk, sana mahsus nafile olarak onunla (Kur'an ile) namaz kıl (ki kadrin yücelsin ve derecelerin yükselsin). Umulur ki Rabbin (kıyamet günü insanlara şefaatçi olman için) seni Makam-ı Mahmud'a (övülen makama) ulaştırır.”5 buyurmuştur.
Efendimiz de (sas) bazı hadislerinde aynı kavramı “vesile” kavramı ile birlikte kullanmıştır. Örneğin bir hadislerinde; “Her kim, ezanı işittiği zaman şöyle derse, kıyamet günü benim şefaatim o kimseye helal ve vacip olur.” buyurduktan sonra yapmamız gereken duayı (ki ezan duası olarak bilinir) şu şekilde öğretmiştir:
اللَّهُمَّ رَبَّ هَذِهِ الدَّعْوَةِ التَّامَّةِ، وَالصَّلاَةِ القَائِمَةِ، آتِ مُحَمَّدًا الوَسِيلَةَ، وَالفَضِيلَةَ، وَابْعَثْهُ مَقَامًا مَحْمُودًا الَّذِي، وَعَدْتَهُ
Okunuşu: Allahümme Rabbe hêzihid-da’veti’t têmmeh. Vessalâti’l Kâimeh. Êti Muhammeden el Vesîlete vel fazîleh. Vebashü makâmen mahmuden ellezî veadteh…
Meali: “Ey bu tam davetin ve kılınacak namazın Rabbi olan Allah’ım! Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e vesile ve fazileti (herkesin manevi makamının üstünde bir üstünlük) ver ve Onu vadettiğin Makam-ı Mahmud’a (Şefaat Makamı’na) ulaştır.”6
Nitekim bir hadiste Efendimiz’e (sas) makam-ı mahmudun ne olduğu sorulduğunda Efendimiz; “O şefaattir. Ümmetim için şefaat edeceğim makamdır.”7 buyurmuştur.
O halde makam-ı mahmud, vesile ve salat ü selam arasında çok ciddi bir ilişkinin olduğunu söylememiz mümkündür.
Burada da “Allah ve melekleri O nebiye salat ederler. Ey iman edenler! Siz de Ona salat edin ve tam bir teslimiyet ile selam verin.” ayetinde Allah Teala’nın salat ettiği Zata bizim de salat etmemizi istemesi gibi bir durum söz konusudur. Yani Cenab-ı Hak, Nebisine zaten salat etmektedir ve bizim de salat duası etmemizi istemektedir. Burada da Allah Teala, Efendimiz’e (sas) makam-ı mahmudu vaat etmiştir ve Efendimiz (sas) de bizden kendisine makam-ı mahmudun verilmesi için dua etmemizi istemektedir.
O halde Cenab-ı Hakk’ın zaten vaat ettiği bir şeye her ezan veya kametten sonra bizim tekrar ve tekrar dua etmemizin hikmeti ne olabilir?
Bizlerin dualarımızda Efendimiz’e Makam-ı Mahmud’un verilmesini istememiz kâinatın yaratılmasındaki neticenin bir meyvesi olan Makam-ı Mahmud’dan kendimizin de istifadesi içindir. Yani Makam-ı Mahmud’u varlık ağacının bir dalı olarak düşünürsek o dalda beka ve cennet meyvelerinin de olduğunu görürüz. O halde o dala uzanıp beka ve cennet meyvelerinden nasiplenmek için bu duayı etmemizi Efendimiz (sas) bizlere öğretmiştir denilebilir.
O halde istenilen şeyin büyüklüğü ve önemi nispetinde yapılan dualar ve okunan salavatlar ne kadar çok olursa olsun bize bakan yönüyle azdır.
Ayrıca Efendimiz’e (sas) Makam-ı Mahmud verilmesi, onun bütün ümmetine şefaat etmesine işarettir. Çünkü Efendimiz (sas) bütün ümmetinin ahiret saadetiyle yakından ilgilidir. Bu nedenle de salavat ve rahmet dualarını bütün ümmetinden istemesi gayet makul ve anlamlıdır.
Sonuçta Efendimiz’e (sas) salat ü selam getirmek ve bu yolla Ona olan bağlılığımızı tazelemek, Ona olan biatımızı yenilemek, Ona olan sevgimizi canlı tutmak Allah Teala’nın rahmetine ulaşmada en önemli vesilelerden birisidir. Çünkü daha önce de dediğimiz gibi; bizi Allah’a ulaştıracak asıl kaynak Efendimizdir (sas).
Salavata Önem Vermeyenlere İki Uyarı
Böylesine önemli ve hayati bir duaya kendi hayatlarında yeterince yer vermeyen, salavat duasını küçümseyen insanlar için Efendimiz’in (sas) iki önemli uyarısı bulunmaktadır.
Birincisi: “Cimri, yanında adım anıldığı halde bana salat ü selam getirmeyen kimsedir.”8 hadisidir. Buradaki cimrilik Efendimiz’e (sas) bir şey kazandırmak imkânı olduğu halde pintiliğinden bunu saklamak değildir. Efendimiz’in (sas) sahip olduğu manevi makamlar için bizim duamıza ihtiyacı olduğunu söylemek küstahlık olacaktır. O hâlde buradaki asıl cimrilik, kişinin kendisine karşı cimri davranmış olmasıdır.
Diğer yandan salat ü selama hayatında veya gündelik yaşamında yeterince yer vermeyen insanların kendi maddi-manevi varlıklarından harcama konusunda da cimrilik ettikleri söylenebilir. Yani, Allah Teala “Ey iman edenler! Siz de Ona salat edin ve tam bir teslimiyetle selam verin!”9 buyurarak Efendimiz’e salat ü selam etmemizi söylemiştir. Efendimiz’e salat ü selam getirme konusunda tembel davranan insanlar, Allah Teala’nın kendilerine bahşettiği zaman, akıl, söz söyleme, duygu ve düşünce gibi kabiliyetlerden bir kısmını Allah’ın istediği bir yere sarf etmek konusunda cimri davranmaktadırlar.
İkincisi: “Ramazan girip çıktığı hâlde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün. Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün. Ben yanında zikredildiğim zaman bana salat okumayan kimsenin de burnu sürtülsün.”10 hadisinin verdiği mesajlara bütünlük içinde bakılınca bir insanın rahmetten istifade etmemek için adeta özel bir çabası olması gerektiğini göstermektedir.
Örneğin, Ramazan ayı öyle bir rahmet ayıdır ki bu ayda Allah Teala’nın rahmet yağmurundan istifade etmemiş olmak için o yağmur damlalarından köşe bucak kaçmak, şemsiyeyle dolaşmak hatta dışarıya hiç çıkmamış olmak gerekecektir. Bu da sadece oruç tutmamakla ilgili değildir ve Ramazan’da bir insanın imanı adına hiçbir ekstra gayret göstermemesi demektir.
Aynı şekilde anne ve babasının her ikisinin veya birisinin ihtiyarlığına yetişip de onlara şefkatle yaklaşmayan, birer cennet anahtarı olan anne baba hizmetini ve bakımını yeterince yapmayan, aksine onlara düşman gibi yaklaşan, onların ihtiyarlık zahmetlerini kendi kötü davranışlarıyla belki iki katına çıkaran bir insan da cenneti kazanma fırsatını kaçırmış olacaktır.
Peki Efendimiz’e (sas) Onun adı anıldığında salat ü selam getirmemenin bu iki davranışla nasıl bir ilgisi olabilir? İki şekilde bir ilgi bulunabilir.
Birincisi: Bir insan Efendimiz’e (sas) hayatında pek önem vermemekte, daha önce de bir hadiste zikredildiği gibi kabirde Efendimiz hakkındaki kanaati kendisine sorulunca “İnsanlar O zat hakkında bir şeyler söylüyordu ben de onu söyledim.” diyecek kadar Efendimiz’e karşı lakayt yaşamaktadır. Böyle bir insanın zaten Efendimiz’in adı anıldığında şuurlu ve anlamlı bir şekilde, gönülden salat ü selam okuması beklenemez.
İkincisi: Yine bir insan Efendimiz’e (sas) ve Onun getirdiklerine inanmaktadır ancak hayatında yeterince yer vermemektedir. Yer vermek için bir çaba da göstermemektedir. Salat ü selam getirmenin önemine dair bir şeyler duymuş ve okumuş olsa da okuduklarını ve dinlediklerini önemsememiş, aklında ve kalbinde bu hakikatlere yeterince yer ayırmamıştır. Böyle bir insanın da Efendimiz’in (sas) adı anıldığında dikkat kesilmesi, kalbine ve ruhuna çekidüzen verip salavat okuması kendisi itibariyle pek önemli bir davranış olmayacaktır. Bu insanın da durumu affedilme fırsatı ayağına kadar geldiği hâlde Ramazan’ı tamamen boş geçiren veyahut cenneti kazanma fırsatını yakaladığı hâlde yanında yaşlanan anne ve babasına hizmet etmeyen, evlatlık vazifesini bilerek yerine getirmeyen insanlar gibidir. Çünkü Efendimiz’in (sas) adının anılması Ona salat ü selam okuma adına en önemli fırsatlardan birisidir. Bunu gerek tembelliğinden gerekse önemsemediği için yapmayan insan da salat ü selam okuma fırsatını yani Allah Teala’nın rahmetine götürecek bir yola girme fırsatını kendi elleriyle zayi etmiş demektir.
Böyle bir insanın gelecekteki durumunu haber verme adına Efendimiz’in kullandığı “Burnu sürtülsün.” tabiri de gayet yerinde bir tabirdir. Çünkü bu tabir aslında bir beddua değil, kişinin geleceğine, özellikle de ahiretteki geleceğine dair bir ihbar ve bir ihtardır.
Sonuç:
Buraya kadar anlattıklarımızı iki maddede özetleyebiliriz:
Birincisi: Salavatın faydası temelde bizim içindir. Salat ü selam bizim içimizdeki imanı pekiştirmek, Efendimiz’e (sas) duyduğumuz sevgi, saygı, bağlılık hislerini taklitten gerçeğe çıkarmak, Onun manevi boyasıyla boyanmak, Ona benzemek, Ona yönelmek içindir. Çünkü kaynak odur ve ancak o kaynağa yönelerek Allah Teala’ya ulaşmak mümkündür.
İkincisi: İnsan çok boyutlu bir varlıktır. Bazı meseleleri sadece zihinsel olarak anlayıp anlatabilir. Bazıları ancak yaşadıkça öğrenir, bazıları da ancak duygusal tatmin yaşayınca anlar ve yönelebilir. Bu nedenle bazı insanların örneğin sadece oruç tutarak, yani oruçta gösterilmesi gereken sabrı göstererek manevi terakki adına, daha iyi bir insan olma adına yaşayacağı hâller ve dönüşümler, uğrayacağı menziller vardır. Aynı şekilde her insanın Efendimiz’i (sas) severek ve Efendimiz ile bireysel bir ilişki kurarak (ki böyle bir ilişkinin en önemli vesilesi salat ü selamdır) aşabileceği farklı engeller, yükseleceği farklı mertebeler vardır.
Allah Teala’dan Efendimiz’e (sas) olan teveccühümüzü, imanımızı, sevgimizi, saygımızı ve bağlılığımızı artırma adına her türlü vesileyi değerlendirebilmemizi nasip etmesini; bizleri her fırsatta salat ü selam okumakla Efendimiz’e olan sevgi, hürmet ve bağlılığını yenileyen insanlar hâline getirmesini diler ve dileniriz.
1 ) Tevbe, 128
2 ) Ebu Davud, Salat, 201, Menasik, 96-97
3 ) Muhammed, 7
4 ) İbrahim, 7
5 ) İsra, 78-79
6 ) Buhari, Tefsir, 17/11, Ezan, /; Müslim 385/12; Ebu Davud, Salat, 38, Tirmizi 211; Nesei, Ezan, 38; İbni Mace, 722
7 ) Tirmizi, Tefsir, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/444.
8 ) Tirmizi, Daavat, 101
9 ) Ahzab, 56
10 ) Tirmizi, Daavat, 110