Şeytan Rüyada Efendimiz'in (sas) Suretine Giremez mi?
Soru: Efendimiz (sas) bir hadislerinde; “Beni rüyada gören, gerçekten beni görmüştür, çünkü şeytan benim suretime giremez.”(1) buyuruyor. Bu hadisi nasıl anlamalıyız? Efendimiz'i gördüğümüzü düşündüğümüz her rüyada onu gördüğümüze mi inanmalıyız? Bazıları bu hadisi sahabe ve evliyalar için de geçerlidir diye genişletiyorlar. Bununla ilgili ne düşünmeliyiz?
Cevap: Esasında metin son derece açık ve anlaşılır. Efendimiz (sav) “Şeytan başka bir surete girip de kendisinin peygamber olduğunu iddia edemez.” dememiştir. “Siz hayalinizde bir suret uydurup ona peygamber diyemezsiniz.” de dememiştir. “Siz bir hadis okuyup veya içten bir salavat çekip yahut başka bir nedenle Efendimiz’i (sav) düşünerek uyuduğunuz için belli belirsiz bir şekil veya suret görür de onu peygamber zannetmiş olamazsınız.” da dememiştir. Hadis metni oldukça nettir. "Şeytan benim suretime giremez." buyurulduğu gibi, “Beni rüyada gören” de buyurulmuştur. O’nu rüyada görmek, O’nu rüyada görmektir. Yani Efendimiz’i (sav) olduğu gibi, sureti her nasılsa o şekilde görmek demektir. Dolayısıyla, Efendimiz’in siyer kitaplarında anlatılan suretine, şemailine birebir uygun görmelerin dışındaki görmelerin hiçbirisi için “Bu, Efendimizdir ve bu rüyada görülmüştür.” diyemeyiz. Bu gerçek, insanlara özellikle de ilgili rüyaları görenlere ağır geleceği ve insanlar da hayal kurmayı seveceği için o hadisi farklı yorumlayanlar olabilir. Efendimiz’in (sav) görüldüğüne dair bir hayal veya hissiyat da (ki rüyada da hayal ve hissiyatın yansımaları olabilir) rüyada görülenin kesinlikle Efendimiz (sav) olduğu şeklinde değerlendirilebilir ve yorumlanabilir. Ancak Efendimiz’i (sav) kendi suretiyle görme meselesindeki hadis-i şerif ile ilgili rüyalar karşılaştırılınca, aktarılan rüyaların çoğunun hadisteki özelliği taşımadığı anlaşılacaktır.
Diğer taraftan sakallı-sarıklı bir zatı rüyada görünce “Bu illa Efendimiz olmalıdır.” diye düşünmenin veya görülen kişinin Efendimiz (sav) olduğunu hissetmenin veya zannetmenin özel bir anlamı da yoktur.
Ayrıca, insanlar bu hadis-i şerif metnini alıp “Madem şeytan, Efendimiz’in suretine giremiyor. O halde sahabe efendilerimizin veya evliya ve ulemanın suretine de giremez.” şeklinde düşünebilmektedirler. Dolayısıyla rüyada evliya ve ulemanın büyüklerini görmek de o zatları aynen görmüş gibi değerlendirilebilmektedir. Fakat Efendimiz’in (sav) hadis-i şeriflerinde "Şeytan benim suretime giremez." ifadesi de açıktır ve Efendimiz “Şeytan benim suretime giremediği gibi ehl-i beytimin suretine de giremez, benim yolumdan gidenlerin suretine de giremez.” gibi bir beyanda bulunmamıştır. O halde şeytanın evliya veya ulemanın suretine giremeyeceğini söyleyemeyiz. Hatta şeytanın, o zatların suretine girerek rüyada görülmesi mümkündür de diyebiliriz. Hatta başka peygamberlerin suretine girebildiği de söylenebilir ancak nübüvvet, özel bir hususiyet olduğu için hadisteki ibareyi "Şeytan peygamberlerin suretine giremez." şeklinde Nebiler için genellemenin bir mahzuru olmayabilir. Ancak tekrar edelim ki hadiste; “Şeytan, ashabımın, evliyaların, ulemanın suretine giremez.” denilmemektedir.
Konunun farklı bir yönüne temas etmek gerekirse, Kur’an’da bize aktarılan birkaç tane rüya vakası görürüz. Örneğin Hz. Yusuf’un (as) rüyası(2), Hz. Yusuf dönemindeki Mısır kralının rüyası(3), Hz. İbrahim’in rüyası(4) veya bizzat Efendimiz’in (sav) rüyası...(5) Kur’an’da bu rüyaların tamamının tabire muhtaç olduklarını görürüz. Yani rüyayı Efendimiz (sav) de görse, Hz. Yusuf (as) veya Hz. İbrahim (as) görse, Hz. Yusuf’un zindan arkadaşları veya o dönemdeki Mısır kralı da görse bu durum değişmemektedir. Hz. Yusuf’un küçüklüğünde gördüğü rüyayı babası Hz. Yakup’un (as) bir nebi ferasetiyle doğru tabir ettiğini ve yine Hz. Yusuf’un (as), Mısır kralının gördüğü rüyayı yine aynı ferasetle doğru tabir ettiğini yine Kur’an’dan biliyoruz. Ancak Hz. İbrahim’in (as), oğlu Hz. İshak veya Hz. İsmail’i (bu konudaki tartışmaya şimdilik girmiyoruz) kurban etmesiyle ilgili rüyası o kadar net değildir. Hz. İbrahim (as) çok büyük bir zat, çok büyük bir peygamberdir. Efendimiz’in (sav) namazların sonunda bize öğrettiği şekliyle her oturuşta kendisine salat ve selam getirdiğimiz bir zattır. Kur’an’da da tebliğ metodu olarak inkarcılara veya inatçılara karşı aklî yöntemler ve argümanlar geliştiren, böylece peygamber fetanetini gösteren, hatta akıl ve mantık yönüyle de diğer pek çok peygamberin önüne geçen bir zattır. Ama o büyük zat da peygamber olduğu halde rüyasında gördüğü konuyu yanlış olarak ve oğlunu kesmek şeklinde yorumlamıştır. Bunu bize Kur’an söylemektedir, değilse kendi aklımızla o zata -haşa- bir eksiklik atfediyor değiliz. Kur’an’da “Rüyanı gerçek yaptın.”(6) buyrulmaktadır. İbn-i Arabi hazretleri de Füsus’unda Hz. İbrahim’in rüyasını neden rüyada gördüğünün aynısını tatbik etmek istediğiyle ilgili bazı yorumlarda bulunur. Füsus’u şerh eden Avni Konuk da (ra) Hz. İbrahim’in rüyasını "keşf-i mücerred" (kişinin kendi hayalleri karışmadan gelen saf keşif) olarak addettiğini, böylece maddi alemde de rüyanın aynısını tatbik etmeye çalıştığını söyler.(7) Geleneksel yorumlarda ise Hz. İbrahim’in (as) rüyasında bizzat Allah-u Teala’nın oğlunu kurban etmesini emrettiği, Hz. İbrahim’in de tam bir teslimiyetle bu emre itaat ettiği ve tam emri yerine getireceği sırada imtihanı kazandığı için Allah-u Teala’nın koç gönderdiği söylenir. Halbuki Allah-u Teala’nın imtihanı bu şekilde gerçekleşmez. Yani Allah-u Teala önce açık ve net bir emirde bulunup sonra o emrin yerine getirileceğini anlayınca (ki burada da bir şeyi sonradan anlama gibi bir eksiklik atfedilmektedir ki Allah-u Teala'ya böyle bir şeyi atfetmekten yine Allah’a sığınırız) emri değiştirmez veya iptal etmez. Sonuçta anlaşılmaktadır ki, Hz. İbrahim (as) gibi aklî kabiliyet açısından peygamberler arasında müstesna bir konumu olan bir peygamber dahi rüyasında gördüğü bir şeyi yanlış yorumlayabilmekte veya tevil edebilmektedir.
Son tahlilde, Efendimiz’i (sav) rüyada aynen görmek de tabire muhtaç bir durumdur. Çünkü Efendimiz’in (sav) rüyaları da diğer peygamberlerin rüyaları da her zaman tabire ihtiyaç duymuştur. Tabirlerin ise her zaman doğru olmaları ilahi bir garanti altında değildir. Bu da bizi, Efendimiz’in (sav) görüldüğü söylenen rüyaların pek çoğuna itibar edilmemeli sonucuna götürmektedir. Elbette ki Efendimiz’in (sav) bizzat görüldüğü ve içinde önemli manaların da bulunduğu rüyalar olmuştur ve olacaktır. Ancak yazının başında da dikkat çekildiği gibi; bu konuda kendileri üzerinde ciddi bir şekilde çalışıp varlık seviyelerini artırmamış kişilerin (ki insanların çoğunluğu böyledir) kendi rüyalarıyla ilgili yorumları, kendi yorumlarıdır. Kendi kişisel yorumları da kendi bilgileri, görgüleri, ufukları kadardır ve bu kişilerin söyledikleri veya anladıkları, Allah ve Rasulü’nün (rüyada veya herkesin ulaşabileceği mevcut metinlerde, yani ayet ve hadislerde) asıl kastettikleri şeyler olmayabilir, hatta olmama ihtimali daha yüksektir.
Bir başka önemli husus: Efendimiz’i (sav) bırakın rüyada görmeyi, gerçek hayatta, yakazaten, kanlı canlı bizzat görseniz dahi Efendimiz’in bu varlığı O’nun velayetiyle ve bir cins keramet olacaktır. Bu nedenle de bu görme esnasında görülecek şeyler ve söylenecek olanlar, Efendimiz’in peygamberliği döneminde söylediklerinin hiçbirini nakzedemez. Yani mesela Efendimiz (sav) yakazaten görüldüğü bir esnada “Namaz bundan sonra 4 vakittir.” dese bu geçerli olmaz. Çünkü velayeten söylenenler nübüvveten söylenenleri ortadan kaldırmaz.
Evet, insanların çoğu Efendimiz’i (sas) değil Efendimiz zannettikleri kişileri görürler. Bunun yanında yine çoğu insan olayları değerlendirirken kendi nazarlarıyla, kendi bakış açılarıyla ve kendi hayalleriyle değerlendirirler. Bu nedenle rüyalar asla hakikatin aynası bir bilgi kaynağı gibi değerlendirilmemelidir.
1 ) Buhari, Tabir, 10, Müslim, Rüya 10
2 ) Yusuf, 4
3 ) Yusuf, 43
4 ) Saffat, 102
5 ) Fetih, 27
6 ) Saffat, 105
7 ) Fususu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi, Muhyiddin Arabi. Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı. 1. Cilt. 441, 442.