13 dk.
13 Ekim 2022
Tıkanmışlık ve kilitlenmişlik hisleri-gorsel
Youtube Banner

Tıkanmışlık ve kilitlenmişlik hisleri

Soru: Bir süredir çok bunalıyorum. Ciddi tıkanma, kilitlenme hisleri yaşıyorum. Tam ne yapacağımı da bilemiyorum. Ne tavsiye edersiniz?
 

Cevap: Öncelikle tıkanma ve kilitlenme hislerinin birer “his” olarak değerlendirilmeleri gerekiyor. Dolayısıyla konuya direkt cevap vermeden önce birkaç maddeye temas edelim.

 

Birincisi: Duygularımız temelde sinyallerdir. 

 

Sevinç, korku, hüzün, kaygı gibi hislerin ciddiye alınıp alınmamaları gerektiği tartışması şimdilik bir yana bütün bu hisler öncelikle birer “sinyal” olarak düşünülmelidir. Hisler; psikolojik, manevi veya ruhani bünyemizin beynimize veya biyolojik, maddi, bedensel bünyemize gönderdiği sinyallerdir. 

 

Ancak gerçek dünyada bu sinyallerin bozuk olmaları, ayarlarının tam ve doğru yapılmamış olması gibi ihtimaller ve olasılıklar vardır. Yani bu sinyallerimiz doğru çalışmıyor olabilir. Duygu oluşturma mekanizmamızın bozuk olması her zaman mümkündür.

 

Bir hareket sensörünü düşünün. Sensörün kapsama alanına bir insan gelince ışık yanacaktır ve o mekanizmanın fonksiyonu budur. Ancak rüzgarın etkisiyle de ışık yanabilir veya bir hayvan gelince de ışık yanabilir. Ya da bir fabrikanın güvenliğiyle ilgili sinyaller vermesi beklenen bir sistemde, problem olduğunda yani alarm durumunda kırmızı ışık, normal durumda yeşil ışık yanacaktır. Ama sistem veya sistemin bir yerindeki küçük bir sorun nedeniyle normal bir durumda da kırmızı ışık yanabilir, tehlike anında yeşil ışık da yanmaya devam edebilir.

 

Dolayısıyla duygularımızın farklı açılardan, farklı nedenlerle, farklı noktalarda yanlış sinyaller vermeleri, ölçmesi gereken şeyi değil de başka bir şeyi ölçmeleri veya ölçmesi gerektiği şeyi yanlış ölçmesi çoğu zaman mümkündür ve vâkidir.

 

Örneğin geçmiş yıllarda yaşanan bir sağlık hizmeti vakası şöyle gelişmiştir: ABD’de bir eyalette ambulansların hastalara ulaşma süresini düşürmek için ödül sistemi getirilir. Böylece ambulansların hastalara ulaşım sürelerinin daha da kısaldığı gözlemlenir. Ancak sonradan bazı ambulanslar için sürelerin yeniden eski durumlarına döndüğü görülür. Araştırmalar sonucunda görülür ki; acil servis iletişim hizmetleri bazı durumlarda telefonlara cevap vermemeye veya geç cevap vermeye başlamıştır. Çünkü getirilen ödül sisteminde ödül verilecek şey ambulansın ilk bulunduğu yerden hastanın bulunduğu yere kadarki mesafeyi daha hızlı kat edebilmesiyle ilgilidir. Dolayısıyla acil servis birimlerinde o anda ambulans yoksa veya olay yerine uzaktaysa acil iletişim görevlileri ambulansın hastanın olduğu yere geç gitmemesi için o esnada telefonlara bakmamakta veya geç bakmaktadır. Bu da hastaya müdahalenin gecikmesine neden olmaktadır. 

 

Demek ki bizim belli bir hedefi gerçekleştirmek için ayarladığımız sistem, hiç beklenmeyen veya hedeflenmeyen başka bir şeyi de optimize ediyor olabilir. Hesaba katılmayan faktörler sistemde aksamalara yol açabilir ve istenmeyen sonuçlara neden olabilir.

 

Örneğin, insanların size yeterince değer vermediği hissine kapıldığınızı düşünün. Bu öncelikle bir histir. Size bir sinyal vermektedir. Bu sinyalin nasıl çalıştığına bakalım: İnsanlardan kendi adınıza beklediğiniz saygı ve değer verme beklentisi ile insanların size karşı davranışları sonucu sizin algıladığınız durum uyumsuz görünüyor. Bundan da rahatsız oluyorsunuz. Bunun farklı nedenleri olabilir;

 

-Siz kendinizi normaldeki durumunuzdan çok daha değerli ve saygıya layık birisi olarak görüyor olabilirsiniz. Bu da beklentilerinizin büyüklüğü nedeniyle size gösterilen standart seviyedeki saygıyı yetersiz görmenizden kaynaklanıyor olabilir.

 

-İnsanlar size gerçekten saygı göstermiyordur ama bunun asıl nedeni sizin bir yönünüzle saygıdeğer olmanıza rağmen bir veya birden fazla yönünüzle (örneğin laubali konuşma tarzınız ve kaba davranışlarınız gibi özelliklerinizle) saygıyı hak etmiyor oluşunuzdur. Ancak siz bunun farkında değilsinizdir.

 

-Çevrenizdeki insanlar gerçekten saygısız, kaba saba insanlardır. Sadece size değil birbirlerine karşı da öyle davranmaktadırlar. Sizin de hassasiyetiniz bunu özel bir saygısızlık olarak değerlendirmektedir. Halbuki bu durum sizinle değil onlarla ilgilidir.

 

-Farklı bir kültür coğrafyasına taşınmış olabilirsiniz. Türkiye’den Avrupa’ya gitmiş bir öğretmen olabilirsiniz. Öğrencileriniz sizin karşınızda ayaklarını uzatabilmektedir, sınıfa girdiğinizde ayağa kalkmamaktadır ve size “hocam” diye hitap etmemektedirler. Bu da size saygısızlık olarak görünmektedir. Ancak onların saygı gösterme tarzları farklıdır ve aslında size saygı duyarlarken bunu farklı şekillerde gösteriyorlardır ve siz o şekilleri, tarzları anlamıyorsunuzdur.

 

İhtimaller ve örnekler artırılabilir.

 

Sizin bir hissinizin olduğu, bir şeyler hissettiğiniz doğrudur. O hissin size bir sinyal gönderdiği, size bir şeyler söylediği de doğrudur. Ama bu sinyalin, bu söylenen şeyin mahiyetinin tam olarak ne olduğu meselesi biraz karışıktır. Her şeyden önce bunun netleştirilmesi gerekmektedir.

 

Bazen bizi daraltan, sıkıntılar yaşamamıza neden olan belirli durumlar vardır. Bu noktada da hislerin tam olarak neyi ölçüp ölçmediği üzerinde durulmalıdır. 

 

Hislerimiz bazı durumlarda bizi gerçekten sıkan, bunaltan şey dışında farklı, ilgisiz bir şeyleri ölçmüş olabilir ve bunun sonucunda bize gönderdiği sinyaller birbirine benzeyeceği için gerçekten sıkıldığımız ve daraldığımız şeyin ne olduğunu karıştırabiliriz.

 

Örneğin, bize çalıştığımız iş veya okulda bizimle hiç ilgisi olmayan, getirisi veya faydası da az olan bir görev verildiğini düşünelim. Bu görevi yerine getirmek için bilgisayar karşısına geçince içimiz devasa bir şekilde sıkılacaktır.

 

Diğer taraftan bizimle ilgili olan, yaparken haz duyacağımız, getirisi ve faydası da çok olan bir görev verildiğini düşünelim. Bu görevi yerine getirmek için de bilgisayar karşısına geçtiğimizde içimiz yine sıkılabilir. Ancak bu sefer asıl neden o görevi yerine getirememe ve başarısız olma ihtimalinden kaynaklanan kaygı durumu olabilir.

 

Her iki sıkılma ve daralma durumunda da o sıkılma ve daralma hislerinin asıl nedenini bilgisayar karşısına geçmek zannedebiliriz. Bilgisayarı açınca da o daralma hissinin dağılması için oyun oynamak, dizi izlemek, arkadaşlarımızla online konuşmak gibi davranışlar sergileyebiliriz.

 

Sinyal burada farklı bir şeyi gösterdiği halde bünyemiz farklı tepkiler veriyordur ve sinyaller birbirine benzediği için asıl nedeni göremiyoruzdur.

 

İkincisi: Bazı duygular kendi başlarına rahatsız edici, negatif oldukları halde aslında pozitifi, pozitif bir süreci, pozitif bir durumu gösterirler. 

 

Hatta bazen bu pozitif durumun ve sürecin oluşturduğu negatif duygu bizleri o pozitif süreci terk etmeye kadar götürebilir.

 

Örneğin riyakarlık hissini ele alalım. Bazı durumlarda kendimizi riyakar hissedebiliriz. Tabii burada bilinçli bir şekilde riyakarca niyetlerle yapılan çelişkili davranışları kastetmiyoruz. Mesela dindar bir muhitte iş yapan bir esnafın aslında öyle birisi olmadığı halde sırf satışlarını artırmak için sakal bırakması, camiye gitmeye başlaması gibi riyakar davranışlar konumuzla ilgili değildir. Burada sadece bazı durumlarda kendini riyakar hissetmek durumu kastedilmektedir.

 

Bir insan kendisinin bulunduğu ahlaki seviyeye göre daha yüksek bir seviyeye çıkmak isteyip bu hedef istikametinde çalışmaya başladığı an riyakarlık hissi otomatikman doğar.

 

Şöyle ki; bir insan kendi hâlinden tamamen memnunsa, mevcut hâlinin değişmesi yönünde bir arzusu ve çabası da yoksa o insan bu konuda hiçbir gerilim hissetmeyecektir. Maddi ve manevi konularda bulunulan durum ile ulaşılmak istenen, hayal edilen veya hedeflenen durum arasında bir fark, bir mesafe var demektir. Bu mesafe fark edildiği anda bir gerilim doğacaktır. 

 

Örneğin harama bakma konusunda hassasiyeti olmayan, bu konuda dikkatli davranmayan birisini düşünelim. Bu insan “Ben böyle davranıyorum ama bu hiç makul bir davranış değil. Allah emrediyor ben de bunun psikolojik ve manevi zararlarını hissediyorum. Öyleyse bu konuda biraz dikkatli olayım.” diyerek harama bakmamaya, bu konuda daha dikkatli olmaya karar vermiş olsun. 

 

Bu kişinin hayatında ister istemez bir değişiklik olacak, bazı alışkanlıklar terk edilecek, yerine yeni davranış tarzları oluşacaktır. Ancak çoğumuzun iradesi de bir alışkanlığı kesmeye karar verir vermez o alışkanlığı bir anda kesiverecek kadar güçlü değildir. 

 

Ayrıca irade güçlü olsa bile çevresel şartlar buna engel olabilir. Bulunulan ortamla ulaşılmak istenen hedef uyumsuz olabilir. Çünkü davranışlarımızın önemli bir kısmı maddi ve manevi açıdan hazırlanan durumlara, çevresel şartlara bağlıdır. Kendi üzerinde ciddi bir şekilde çalışmış insanlar dışında normal insan davranışları az veya çok tüm halleriyle bulunulan yer, alışılan ortam gibi şartlara bağlı olarak gelişir. İnsan da maddi-manevi bir terakki yoluna girince istenilen davranışları değiştirinceye kadar biraz başarılı biraz başarısız, bir ileri bir geri, bir düşme bir kalkma gibi durumlarla karşılaşacaktır. Bu işin doğası böyledir. 

 

Bu durumda harama bakmamaya karar veren insan bu konuda hassas olmayan kişilerin oluşturduğu bir ortamda daha dikkatsiz, kendi başına iken daha dikkatli, zihni ve bilinci açıkken daha hassas ve başarılı, zihni ve bilinci bulanık iken daha rahat ve başarısız olabilir. Dolayısıyla bu yolda kaymalar da, sürçmeler de, geri kalkıp devam etmeler de her zaman olacaktır. 

 

Bunu gördüğü vakit de o insan gayri ihtiyari kendini riyakar hissedecek, hatta ahlakının hepten bozulduğunu, eskiden daha iyi olduğunu düşünebilecektir. Daha da ötesi şeytan o kişinin uygun zamanını yakalar ve kişiyi bir boşlukta bulursa insan; “Kendimi saldığım zamanlar daha iyiydim, en azından riyakar değildim. En iyisi tekrar kendimi salayım, bu girdiğim yoldan vazgeçeyim.” diyebilir.

 

Oysa bu durumda insanın kendini riyakar hissetmesinin tek ve asıl sebebi, samimi bir biçimde kendini değiştirmeye çalışması ancak Allah-u Teala’nın bu dünyaya koyduğu kanunların genel çerçevesinde hedeflenen değişimlerin bir anda olmamasıdır. 

 

Aslında bu durum spor veya diyet yapmaya karar verdikten sonra da hissedilebilecek duygular ve düşüncelerdir. Gıybeti kesmeye veya günlük Kur’an okumazken artık günlük bir parça okumaya karar verdikten sonra da hissedilebilecek duygu ve düşüncelerdir. Dolayısıyla insanın bu şekilde kötü hisler yaşaması aslında iyi bir şeydir. Hedefinden vazgeçmediğini, gayretini devam ettirdiğini göstermektedir.

 

Üçüncüsü: Bir insan kendi üzerinde hiç çalışmıyor veya hayatı üzerinde hiçbir şeyi değiştirmek istemiyorsa, böyle bir çabası yoksa veya çok kolay, hafif, kısa sürede gerçekleşebilecek basit hedeflerle uğraşıyorsa, kendisini zorlayacak hedef edinmiyorsa, hayatının düz ve normal bir akış içerisinde ilerleyip gittiğini görecek, daralmayacak ve kendisini de tıkanmış hissetmeyecektir. Ancak kendisini bir miktar zorlayacak, hemen halledemeyeceği, belki çok yönlü, çok boyutlu bir hedef seçtikten sonra o hedef istikametinde uğraşmaya devam edince tıkanmış hissedecektir.

 

Bulunduğu halden daha ileriye gitmek için bir hedef seçip o istikamette ilerleyen insan, seçtiği hedef ve ilerlenen yol çok yönlü olduğu için üzerinde çalıştığı mesele veya meselelerin birini düzeltirken diğerini hemen düzeltemeyebilecek, düzelttiği meseleler içinde de bir taraf düzelirken diğeri arada bir yıkılabilecektir. Böylesi durumlarda da tıkanmışlık ve kilitlenme hissedilmesi normaldir.

 

Burada şu hususu vurgulamak gerekir: Var olan şeyler birbirlerine “ve” kapılarıyla bağlıdır. Yani bir şey ancak bütün gerekli şartların birden var olmasıyla var olur. Gerekli şartlardan biri veya birkaçı eksik olsa o sonuç var olmaz. Varsayalım ki bir arabayı parçalar halinde almak mümkün olsun. Bu arabanın bir gün bir tekerini, diğer gün direksiyonunu, sonraki günler koltuklarını, camlarını, vitesini, fren ve gaz pedallarını aldık diyelim. Bu arabanın tam anlamıyla bir araba olarak var olabilmesi için belki yüzlerce parçasının bir arada ve aynı anda elimizde olması gerekecektir. Bizler bir arabanın parçalarını almaya devam ediyoruzdur ancak bu parçalar tamamlanmadıkça elimizde bir araba var olmayacaktır. Tam bir araba için gerekli parça sayısı 200 ise ve biz bunların 190 tanesini tamamlamış isek kalan 10 parçanın eksikliği nedeniyle bir araba aldığımızdan söz edemeyiz.

 

Benzer şekilde maddi veya manevi olarak daha kaliteli bir yaşam hedefi için ilerlemeye çalışan bir insan, bunun için gerekli şartların hepsi birbirlerine “ve” kapılarıyla bağlı olduğu için bir yandan terakki ediyor olduğu halde diğer yandan beklediği sonucu bir bütün halinde var olarak göremeyebilir. Bu da kişiye “Olmuyor, yapamıyorum, ilerleyemiyorum.” hissi yaşatabilir. Bu yönüyle de tıkanmışlık veya kilitlenmişlik hisleri aslında ikinci maddedeki kendini riyakar hissetme meselesine benzer şekilde, hatta o durumla aynı olarak kendi başına rahatsız edici bir his olmakla birlikte aslında iyi bir şeye, pozitif bir duruma işaret eden bir histir. Bu bağlamda tıkanmışlık, kilitlenmişlik hisleri kişinin üzerinde halen çalıştığı bir hedefi olduğuna ancak mevzunun henüz sonuçlanmadığına, sonuçlanmamasıyla birlikte hedefinden halen vazgeçmediğine işaret eden bir histir ki bu anlamda negatif görünseler de aslında pozitif hislerdir.

 

Örneğin insanlara Allah’ı anlatma gibi bir iş bu tip hisleri üreten bir iştir. Bir şekilde insanlara Kur’an ve hadisleri anlatarak Allah’ın dinine hizmet etme motivasyonuna sahip olduğunuzu, bu konuda bir şeylerin ucundan tutmak için kendinizde bir istek ve enerji olduğunu varsayalım. Bu işe başladığınız anda bir şekilde kendinizi riyakar hissedeceksiniz. Çünkü Kur’an’ı ve sünneti anlatacaksınızdır. Kur’an ve sünnette anlatılanlar mükemmeldir. Saf güzelliktir. Ancak siz duygu ve düşüncelerinizle, konuşma ve davranışlarınızla o saf güzelliğe göre çok geridesinizdir. Bu durumda “Ben bu yarım ve aşırı eksik halimle bu mevzulara giriyorum ama bu safi riyadır, sahtekarlıktır.” diye hissedeceksiniz. Ayrıca bu konuları anlatırken üslubunuzun anlattığınız konulara uygun olmasını istersiniz. Allah’ı ve Resulünü (sav), imanı ve Kur’an’ı kendi konumlarına uygun bir şekilde mükemmel bir üslupla anlatmak, hikmetli konuşmak, kavl-i leyyin olmak isteyeceksiniz ama onun da olmadığını, olamadığını göreceksiniz. Tekrar bu konuların hakkını verememe, o hakikatlere haksızlık etme ve riyakar olma gibi hisleri yaşayacaksınız. Bu hislerin gelmesi aslında pozitiftir. Çünkü İslam’ı, imanı, Kur’an’ı anlatmaya hiç kalkışmasaydınız bunları hissetmeyecektiniz çünkü böyle bir probleminiz olmayacaktı. Üstelik bu hisleri yaşamamak yaşamaktan çok daha kötüdür çünkü bu hislerin tersi “Ben bu konuları anlatabiliyorum. Ne kadar da mükemmel bir insanım. Hem bu konuları layık oldukları gibi mükemmel bir üslupla anlatıyorum.” gibi hislere sahip olduğunuzu gösterecekti ki gerçek negatif durum budur. Allah korusun diğer hislerin daha beter bir halidir. Bu nedenle oradaki negatif hislerin bir cins pozitif his olduklarını da fark etmek lazımdır.

 

Tıkanmışlık ve kilitlenmişlik hislerinin yoğunluğuna göre eğer bir boşlukta bulunursanız, bazı evhamlara kapılırsanız, şeytan da bu hislerinizi çok güzel işleyecektir. Çoğu insan o gerilimi yaşamamak için hedefini ve hedefi istikametinde ilerlemeyi, yürümeyi, koşmayı bırakır. Bu terk ediş de önce “Ehl-i dünya tabir edilen insanlar daha keyifli, daha huzurlu görünüyorlar. Ben de hiç etliye sütlüye karışmasam, kendimi geliştirmeye çalışmasam, böyle olduğum gibi devam etsem, bu meselelere hiç girmesem.” gibi hislerle başlar. Veya “Bu iman ve Kur’an hakikatleri anlatılmalı ancak daha bilgili, daha ahlaklı, daha güzel konuşan, hafızası daha iyi olan birisi tarafından anlatılmalı. Ben ancak riyakarlık yapıyorum, bu işlere layık değilim, bunu bırakayım.” hisleri de girilen yolu terk etmenin ilk adımıdır. Bunlar da kazanma parkuruna girmişken kaybetmek demektir.