


Üzerimizde Hakkı Olan Kimseler ve Bu Hakların İfası
Soru: Hem sade bir kul olarak hem de acizane Allah'ın dinine ve Kur'an'a hizmetkar olmayı gaye edinmiş kimseler olarak üzerimizde hakkı bulunanlar kimlerdir? Bu hakları ödeyebilmek adına en güzel yol haritası nasıl olmalıdır?
Cevap: Bir insan olarak, hele ki Kur'an hizmetinde bulunmayı gaye edinmiş bir kimse olarak, üzerimizde hak sahibi olanları belirlemek ve bu hakları hakkıyla yerine getirebilmek önemlidir. Bu bağlamda öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, mevcut hâlimizin oluşmasında maddi ve manevi emeği bulunan herkesin üzerimizde bir hakkı vardır.
Maddi anlamda üzerimizde en çok hakkı bulunan kimselerin başında annemiz ve babamız gelir. Onlar bizim dünyaya gelmemize vesile olmuş, büyümemiz ve yetişmemiz için pek çok fedakarlık göstermişlerdir. (1) Anne ve babamızın ardından dede, nine ve onların ecdadı da üzerimizde hak sahibidirler. Ayrıca çocukluk dönemimizde emekleriyle bizi destekleyen akrabalarımız; teyzelerimiz, halalarımız, dayılarımız, amcalarımız, abi ve ablalarımız da unutulmamalıdır.
İlim öğretme konusunda katkıda bulunanlar da üzerimizde büyük hak sahibidirler. Özellikle temel bilgileri ve diğer ilimlerin kapısı olan okuma-yazma, Kur’an-ı Kerim okuma ve temel dini bilgileri öğreten kimselerin üzerimizdeki hakları oldukça büyüktür.
Manevi anlamda en büyük haksa bize iman ve İslam esaslarını öğreten kişilere aittir. Bu hak anne-baba hakkından dahi büyüktür. Zira insanın varlığı ancak imanla anlam kazanır ve bu nedenle imanımıza vesile olanlar dünyadaki varlığımızı anlamlı kılan kimselerdir denilebilir. Bu noktada en büyük hak sahibi Allah Resulü Hz. Muhammed'dir (sas). (2) Ayrıca çağımızda bizi imana ulaştıran, içinde bulunduğumuz iman yolunun başındaki kişi veya kişilerin de üzerimizde manevi anlamda büyük hakları vardır.
İslam'ın yayılması ve bugüne kadar ulaşması için ciddi fedakarlıklar gösteren kimseler, bu yolda hayatını kaybetmiş şehitler, geçmişte yaşamış ulema, hadisleri derleyip bize ulaştıran âlimler ve fıkhi esasları oluşturan büyüklerimiz de Peygamber Efendimiz'in (sas) varisleri(3) olmaları sebebiyle üzerimizde hak sahibidirler. Ayrıca günümüzde doğrudan ya da dolaylı olarak, konuşma, yazma veya eğitim yoluyla iman esaslarını bize aktaranlar, bizimle bizzat ilgilenerek manevi anlamda mesafe almamızı sağlayanlar da üzerimizde hak sahibidirler.
Bu kadar geniş bir hak sahipleri listesini düşünmek insana belki zor gelebilir. Ancak gerçekte kendimize yapılan iyilikleri ve bu iyilikleri yapanları düşünmedikçe, üzerimizde ne kadar büyük bir borç biriktiğini tam anlamıyla fark edemeyiz. Bu farkındalığa ulaşmadan da gerçek anlamda şükür yolunda ilerlememiz mümkün olmaz. Çünkü şükür aslen üzerimizdeki nimetleri ve o nimetlerin Sahibini bilmektir. Nimete vesile olanları bilmeyen kişi nimet Sahibini de eksik bilir. Peygamber Efendimiz (sas), “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmiş olmaz.” buyurarak bu noktaya işaret etmiştir. (4)
Peki, bu hakları nasıl yerine getirebiliriz?
Bu konuda Allah’a şükretmeliyiz ki, anne ve babamız eğer yanımızda yaşlanmış ise onların haklarını bir derece ödeme imkanımız oluyor. Diğer akrabalarımız için de böyle imkanlar hayat boyu doğabilir; özetle onlara yumuşak davranmak ve giderebildiğimiz ihtiyaçlarını gidermek; yapabildiğimiz kadarı ile kendilerine yardımcı olmak önemlidir. Ayrıca onlar karşısında tevazu kanatlarımızı yere sermek(5), kendilerine kızmamak, gücenmemek, bir problem anında alttan almak gibi davranışlarla üzerimizdeki haklarını belli ölçülerde ödeyebiliriz. Vefat etmiş kimseler için yapılabilecek en önemli şeyse, onlar adına dua etmek ve Allah’tan rahmet dilemektir.(6)
İman meselelerini bize aktaran kişilerle doğrudan iletişim kurma imkânımız varsa, onlara maddi-manevi destek olmak ve ihtiyaçlarını karşılamak gerekir. Onların varlığına şükrümüzü dualarımızla ifade etmek, özellikle Peygamber Efendimiz (sas) için salavat getirmek büyük önem taşır.(7) Ancak onlara en büyük teşekkürümüz, öğrendiğimiz iman hakikatlerini başkalarına aktarmak ve bu bilgileri yaşamımızda uygulamaya geçirmek olacaktır.
Bu yaklaşım, üzerimizde bulunan hakların en güzel şekilde ifasına vesile olacaktır. Yüce Allah'tan üzerimizdeki hak sahiplerinin haklarını en güzel bir şekilde ifa edebilmeyi bizlere nasip etmesini diler ve dileniriz.
¹ Kur'an-ı Kerim, anne ve babaya iyiliği Allah'a kulluktan hemen sonra zikrederek bu hakkın önemini vurgular: "Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza çok iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine 'öf!' bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle." (İsrâ Suresi, 17:23)
² (sas): "Sallallahu aleyhi ve sellem" ifadesinin kısaltmasıdır. "Allah'ın salât ve selamı onun üzerine olsun" anlamına gelir. Hz. Muhammed'in (sas) adı anıldığında Müslümanların kullandığı bir saygı ve dua ifadesidir.
³ Bu ifade, "Âlimler, peygamberlerin vârisleridir." (Tirmizî, İlim, 19; Ebû Dâvûd, İlim, 1) hadis-i şerifine dayanmaktadır. Bu hadis, ilim sahibi kimselerin, peygamberlerin tebliğ ve irşat görevini devam ettirme sorumluluğunu ve manevi mertebesini belirtir. Ulema, İslam alimleri demektir. Fıkhi esaslar ise, İslam hukukunun (fıkıh) temel prensipleri ve metodolojisidir.
⁴ Hadisin tamamı şöyledir: "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmiş olmaz." (Tirmizî, Birr, 35; Ebû Dâvûd, Edeb, 11). Bu, nimete vesile olanı takdir etmenin, nimetin asıl sahibi olan Allah'a şükrün bir parçası olduğunu gösterir.
⁵ Bu ifade, yine İsrâ Suresi'ndeki bir ayete telmihtir: "Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: 'Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.'" (İsrâ Suresi, 17:24). Anne babaya karşı alçakgönüllülüğün ve şefkatin en güzel ifadesidir.
⁶ Vefat etmiş müminler için dua etmek Kur'an'da bahsi geçen bir davranıştır. Örneğin, İbrahim Suresi'nde şöyle dua edilir: "Rabbimiz! Hesap kurulacağı gün beni, anamı, babamı ve bütün müminleri bağışla!" (İbrâhîm Suresi, 14:41).
⁷ Salavat getirmek: Hz. Muhammed'e (sas) dua etmek, onun için Allah'tan rahmet ve esenlik dilemektir. Kur'an-ı Kerim'de, "Şüphe yok ki Allah ve melekleri, Peygamber’e devamlı salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selam verin." (Ahzâb Suresi, 33:56) buyrularak bu teşvik edilmiştir.