7 dk.
26 Ocak 2023
Vade farkı faiz midir?-gorsel
Youtube Banner

Vade farkı faiz midir?

Soru: Vade farkı faiz midir değil midir? Faizin bu kadar yaygınlaşması karşısında Müslümanlar ne yapabilir? Ticaret ahlakı açısından bu konuya nasıl yaklaşılmalıdır?
 

Cevap: Vade farkı faiz değildir. 
 

Bu konuda İslam’a yüzeysel bakanlar vade farkını faiz ile aynı şey olarak düşünebilmektedirler. Ancak ayette açıkça şöyle buyrulmaktadır: 
 

“Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hâl onların «Alım-satım tıpkı faiz gibidir.» demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.”1

 

Bu dünyada birbiriyle en ilgisiz görünen şeylerin bile ortak noktaları bulunabilir. Bu nedenle her şeyi birbirine benzetmek mümkündür. Örneğin timsah ve bülbülü bile birbirine benzetebilirsiniz. İkisi de solunum yapmaktadır, ikisinin de ayakları ve gözleri vardır, ikisi de hayvanlar aleminin bir elemanıdır.

 

Ekonomi alanında da para değişimi ile ilgili olan her işlem birbirine benzetilebilir. Bu nedenle bazı hadislerin sadece zahirini, lafızlarını ele alıp; onu da yanlış yorumlayıp, genel mantık kaidelerini ve ekonominin genel mantığını bilmeyenler vade farkı ile faizi birbirlerine benzetebilirler.

 

Alışverişteki vade farkı, yani “Bir mal peşin alınırsa 100 Lira, taksitle veya daha sonra ödemek üzere alınırsa 120 Lira” meselesi Efendimiz (sas) zamanında da var olan bir konudur ve Allah Resulü (sas) buna müdahale etmemiştir. 

 

“Allah Rasulü bir satış içinde iki satışı yasakladı.”2 şeklinde bir hadis-i şerif vardır. Hadisin ravilerinden Semmak isimli bir kişi bir satıştaki iki satışı; “Satıcının ‘Peşin alırsan şu fiyata, vadeli alırsan bu fiyata…’ diyerek satış yapmasıdır” şeklinde yorumlamıştır. Ancak bu yorum, adı üzerinde Efendimiz’in (sas) açık ve net beyanı değil, ravilerden birinin kendi kişisel yorumudur ve yanlıştır. Nitekim pek çok fıkıh alimi hadis-i şerifteki “bir satış içindeki iki satış” meselesini adı geçen ravi gibi anlamamıştır. Bir satış içindeki iki satış, satıcı ile alıcı arasındaki alışverişte satıcının “Bu mal peşin olarak 100 Lira, veresiye olarak bir ay sonrası için 110 Lira, iki ay sonrası için 120 Lira.” teklifi üzerine taraflar arasında kesin ve net bir anlaşma olmadan alışveriş yapılmasıdır. Yani alıcının, satıcının tekliflerinden birisini net biçimde tercih etmemesi, satıcının da buna ses çıkarmaması ve alışverişin bu şekilde yapılmasıdır. Bir satış içinde iki satış, yani iki şartlı satış da budur. Ancak peşin veya vadeli olsun, herhangi bir fiyat üzerinde anlaşıp alışverişi bu anlaşma üzerinden tamamlamak caiz görülmüştür.

 

Faizde ise nakit para veya nakit paranın yerini tutacak bir şey karşılıksız olarak verilir. Karşılıksız olması daha sonra yine taksitle veya tek ödeme olarak belli bir miktar fazlalık alınmasıdır ve bu fazlalığın karşılığının olmamasıdır.

 

Bu arada örneğin kira muameleleri de faize vade farkından daha çok benzer. Ancak bunlar da faiz değildir. 

 

İslam, faizi de içki yasağında olduğu gibi tedrici bir süreç içinde ele almıştır. Öncelikle, bileşik faiz şeklinde artan yani aslında borçlunun yani fakir insanın ihtiyacı sebebiyle zengin birisinden aldığı ama fakirlik şartları ortadan kalkmadığı için ödeyemediği, ödeyemediği için de faizle kat kat artan faiz işlemleri (ki açıkça tefecilik tarzında bir faizciliktir) yasaklanmıştır.

 

Tedricilik mantığı içinde bugün de faizle mücadele denilirken öncelikle örneğin esnafları, çiftçiyi perişan eden faiz uygulamaları ortadan kaldırılabilir. Faiz tamamen kaldırılamıyorsa, hatta ekonomi faizsiz işleyemiyorsa bu durumda örneğin özel bankaların % 20-25 gibi uyguladıkları faiz oranlarına karşı devlet araya girebilir ve % 5 faiz gibi uygulamalarda bulunabilir. Bu da İslam’ın görece onaylayabileceği bir durum sayılır.

 

Faiz kavramının ve uygulamalarının ortadan tamamen kalkması, psikolojik olarak gerçekten güçlü bir irade ve sağlam bir sabır ister. Ayrıca üretim, nakliye, pazarlama becerileri olarak da belli bir kalitenin üzerinde insanlar ister. Bununla birlikte kendi arzularına, konfor ve refah düşkünlüğüne karşı koyabilecek insanlar da ister. Bu nedenle faiz veya faize benzer uygulamalar uzun bir süre daha hayatımızda yer etmeye devam edecektir diyebiliriz. Çünkü biz insanlar her şeyden önce çok aceleci varlıklarız. Acil olanı sevip ahir olana kıymet veremiyoruz. İnsanlar hazlarını erteleyemediği, tatillerini, araba modelini yükseltmeyi, ev sahibi olmayı, mobilya takımlarını yenilemeyi erteleyemedikleri, kıyafetlerini çevrelerindeki insanlara göre daha uzun süre giyemedikleri, televizyon izlemeyi vakit israfı olarak göremedikleri, masrafsız düğün yapmayı el aleme rezil olmak olarak gördükleri, günde iki öğün ve tek çeşit yemeyi pek sevmedikleri, itibarlarına aşırı düşkün oldukları… için bu kalemlerin her birine bir an evvel kavuşmak amacıyla önden bir miktar ödeme yapmak, sonrasında da peşin fiyatına göre daha fazla miktarlar ödemek zorunda kalıyorlar. Üstelik buna razı oluyorlar ve bizzat böyle bir şeyi istiyorlar. 

 

Bu ve benzeri nedenlerle dindarlar veya Müslümanlar olarak faizin hiç işlemediği bir sistem kuramıyoruz ancak elimizden geldiğince faizin az bulaştığı veya en azından şeklen veya bazı prensipleri ile caiz olan versiyonlarını oluşturmaya çalışıyoruz. Zaten hadis de bu durumu önceden haber vermiştir ve Efendimiz (sas) bu konuda “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, faiz yemeyen hiçbir kimse kalmayacaktır. Kişi, faiz yemese bile, kendisine onun buharından, tozundan bulaşacaktır.”3 buyurmuştur.

 

Hadisteki kelimelerin seçimi iki şekilde anlaşılabilir:

 

Birincisi: İster istemez herkesin kazancına bir şekilde faiz kırıntısı bulaşacaktır.

 

İkincisi: Faizle iş yapanlar, faizi dünya ekonomisinin bel kemiği haline getirenler ekonomik açıdan bizim önümüzde basıp giden bir araba gibidir ve o arabanın egzozundan çıkardığı gaz veya buhar, tekerlerinden savrulan toz toprak bizim üzerimize bulaşmaktadır.

 

Ticaret Ahlakı

 

Ticaret ahlakının esası, satılan malın veya hizmetin özellikleri konusunda yalan söylememektir.

 

İslam’da ticaretle ilgili olan ayet ve hadislerdeki temel vurgu dürüst olmak, yalan söylememek ve hakkaniyetten ayrılmamaktır.

 

Günümüz açısından ise şu dipnotu düşmek durumundayız: Ticaretin önemli bir kısmı bilgi farkına dayanmaktadır.

 

Örneğin siz internetten bir toptancı bulabilirsiniz. Diyelim ki Çin’den mal getirip direkt satan, insanların az bildiği bir toptancıya ulaşabilirsiniz. Yine varsayalım ki bu ürün cep telefonu kılıfı olsun. Bu ürünü 5 Liradan alıp 10 Liraya satabilirsiniz. Buna da iyi bir ticaret gözüyle bakabilirsiniz. Burada dikkat edilirse cep telefonu kılıfı alanlar genellikle satıcının, bu ürünü toptancıdan kaça aldıklarını bilmezler. Bu örneği daha da genişletebilirsiniz ve neredeyse her sektör için böyle olduğunu görebilirsiniz.

 

Demek ki ticarette bir “bilgi saklama” durumu vardır. Ticaretin genel yapısında böyle bir durum varken, bunun üzerine bir de müşteriye yalan söylemek gibi bir durum, ticaret ahlakını tek seferde yerle bir etmek demek olacaktır.

 

Günümüzde piyasalara bakınca da;

 

-Malın özellikleriyle ilgili söylenen yalanlar,

-Bir işin bitirilme zamanı ile ilgili söylenen yalanlar ve sözlerin tutulmaması,

-Borcun ödenmesiyle ilgili söylenen yalanlara sıkça rastlamak mümkündür. Piyasaların genel sorunları bu üçlüdür denilebilir.

 

Dolayısıyla hadis-i şerifte geçtiği üzere ticaret yapan birisinin;

-Konuştuğunda yalan söylememesi, müşteriye malın özellikleri hakkında yalan beyanda bulunmaması,

-Kendisine emanet edilen bir iş hakkında emanete ihanet etmemesi,

-Söz verince sözünü tutmak için elinden geleni ciddiye alarak yapması, 

 

Bir ticaret erbabını ciddi anlamda ahlaklı bir tüccar haline getirecektir. 
 


 

1 ) Bakara, 275

2 )Tirmizi, Büyu, 18; Nesai, Büyu, 73

3 )Nesai, Büyu; İbn Mace, Ticaret