Zina Eden Biriyle Zina Etmemiş Birinin Evliliği
Soru: Bugüne kadar eline karşı cinsten kimsenin eli değmemiş bir kişinin daha önceden birkaç sefer farklı kişilerle zina etmiş fakat şu anda günahından tövbe etmiş biriyle evlenmesi dinimiz açısından uygun mudur? Kur'an-ı Kerim'deki “temizler temizlere kirliler kirlilere” ayeti kapsamında bu meseleyi nasıl değerlendirebiliriz?
Cevap: Öncelikle ayete bakalım:
“Zinakâr erkek zinakâr veya müşrik kadını nikahlar. Zinakâr kadını da zinakâr veya müşrik erkekten başkası nikahlamaz. Bu, müminlere haram kılınmıştır.”1
Ayetin zahirine baktığımız zaman hayatında bir kere bile zina etmiş bir erkekle hiç zina etmemiş bir kadının veya bir kere bile olsa zina etmiş bir kadınla hiç zina etmemiş bir erkeğin evlenmesinin haram olduğu anlaşılabilir. Ancak sahabe efendilerimiz döneminden bugüne kadar bazen zina eden bir erkekle zina etmeyen bir kadının veya zina eden bir kadınla zina etmemiş erkeğin evlendiğini görebiliriz. Çünkü böyle bir evlilik haram değildir, zina edenin tevbe etmesi şartıyla meşru bir evliliktir.
Diğer yandan ayette geçen ve zina eden kişiyi betimleyen “zinakâr” kelimesi tek bir sefer veya birkaç defa zina ettikten sonra tevbe ederek bu günahı terk eden Müslümanlar için geçerli değildir. Ayetteki “zânî” veya “zâniye” kelimeleri Türkçe çevirilerde her ne kadar “zina eden” olarak tercüme edilse de “zinakâr” olarak çevrilmesi daha doğru olacaktır, çünkü “zinakâr”, zinayı bir alışkanlık veya meslek haline getirmiş, tövbe etmeden bu günaha devam eden kişiler için kullanılır. Bunlarla dahi tövbe etmelerinden sonra evlenilmesinde hiçbir sakınca yokken hayatında bir veya birkaç defa zina etmiş ancak tövbe ederek bu günahından dönmüş birisiyle evlenilmesinde hiç sakınca yoktur.
Ayrıca pek çok müfessir bu ayetteki ibareleri fıkhî bir hüküm olmaktan ziyade toplumsal bir olguyu ortaya koyması açısından ele almışlar ve öyle anlamışlardır. Bu durumda ayetteki “nikahlar” veya “nikahlamaz” gibi ibareler “nikahlamak ister” ve “nikahlamak istemez” şeklinde anlaşılmalıdır. Çünkü zina alışkanlığı olan veya bunu meslek edinmiş bir erkek kendi vasıflarına uymayan salih kadınlarla evlenmek istemez, ancak kendisine ahlaki açıdan benzeyen kadınlarla evlenmek ister. Aynı şey zinayı alışkanlık haline getirmiş veya meslek edinmiş kadınlar için de geçerlidir. Onlara da ancak kendilerine benzeyen fasık veya müşrik erkekler eğilim gösterir. Bu durumda Allah ve Rasulüne iman etmiş, imanın güzelliklerini hayatında az çok yansıtmış mümin bir erkek veya kadının zinayı alışkanlık hâline getirmiş veya meslek edinmiş bir kadın veya erkekle evlenmesi onu zinakarlıkla meşhur olmuş fasıklar grubuna dahil edecektir. Bu da müminin hem imanı hem ahlakı hem toplumsal hayatı itibariyle sakıncalıdır.2
Asıl Prensip
Tek bir ayete bakarak içinde bulunduğumuz durumla ilgili karar verme anlarında şu prensibi unutmamak gerekir: Tek bir ayet ve tek bir hadisten hüküm çıkaramayız. Dolayısıyla sadece bu ayete bakarak “Zina eden erkekle zina etmeyen kadının veya zina eden kadınla zina etmeyen erkeğin evlenmesi haramdır.” denilemez.
Çünkü herhangi bir konuda tek bir ayet veya hadisten genel manada bir hikmet dersi alabiliriz. Ancak fıkhî bir hüküm çıkarmak, bir konunun haram veya helal, farz veya vacip olduğuna karar vermek için ayet veya hadisin indiği şartlar ve ortam, o ayeti/hadisi pekiştiren veya manasını farklılaştıran diğer ayet ve hadisler de dikkate alınmalıdır. Özellikle bir ayetin nasıl anlaşılması ve uygulanması gerektiğine dair Efendimiz’den (sas) hadisler veya sahabenin örnek uygulamaları gibi ekstra bilgiler bu konularda yol göstericidir.
Örneğin, bir hadis kitabında Efendimiz’in (sas) ayakta su içmeyi yasakladığına dair bir rivayete rastlarsak sadece bu hadisten yola çıkarak “Ayakta su içmek haramdır veya mekruhtur.” diyemeyiz. Çünkü konuyla ilgili farklı rivayetler bir araya getirilip incelendiğinde Efendimiz’in (sas) hem ayakta hem de otururken su içtiğini göreceğiz. Ayrıca Hz. Ali’nin (ra) ayakta su içtiğini, insanların bunu tuhaf karşılamaları üzerine “İnsanlar ayakta su içmekten hoşlanmaz ve onu çirkin görür. Halbuki ben Nebi’nin (sas) şu anda yaptığımın aynısını yaptığını gördüm.”3 dediğini yahut Abdullah bin Ömer’in (ra) “Biz Rasulullah (sas) zamanında yürürken yerdik, ayakta iken de su içerdik.”4 dediğini de göreceğiz. O hâlde Efendimiz’in (sas) ayakta su içmeyi yasaklamasının yahut insanlara ayakta su içmemeyi söylemesinin bir haramlık bildirmediğini, insanlara bunu alışkanlık hâline getirmemeleri yönünde bir tavsiye olduğunu söyleyebiliriz.
Hükümlerde Yer, Zaman ve Koşullar
Diğer yandan ayet ve hadislerin bir şeyi yasaklaması, o şeyin her zaman, her yerde, her şartta yasak veya haram olduğu anlamına gelmez. Bu yasaklama bazen tam bir yasaklama yani haram kılma anlamına gelebildiği gibi bazen de sadece o an için engel olma anlamına da gelebilir.
Dolayısıyla bir ayet veya hadisten elde edilen bilgiden hüküm çıkarmak için ciddi bir bilgi birikimi gerekmektedir. Alimlerimiz bu konuda ellerinden geleni yapmışlardır. Ancak onların da bazen hataya düştükleri durumlar olmamış değildir.
Özetle; birbirleriyle evlenmelerinde sakınca olmayan iki insan mümin ise, bunlardan birisi hayatının bir döneminde bir veya birkaç kez bir günah işlemiş ve bundan da tövbe etmiş ise, evlilik her ikisinin de gönlüne yatıyorsa bu evlilikte bir sakınca yoktur. Bu kişilerin evlenmesi caizdir.
Bu noktada evliliğin iki tarafın da gönlüne yatma meselesi önemlidir. Bir insan evliliği herhangi bir sebeple reddediyor olabilir. Evlenmeyi düşündüğü kişinin boyunun kısa olması, gözlerinin rengini beğenmemesi, mizacının hoşuna gitmemesi ve benzeri nedenlerle insanlar evlenmeyi reddedebilir. Efendimiz (sas) evlenilecek kişide aranılan mal, soy, güzellik ve dindarlık gibi özellikler arasında dindarlığın asıl kriter olarak alınmasının doğru olacağını ifade etmiştir.5 Çünkü evlilik çok yönlü bir vakıadır ve evlenecek kişilerin birbirlerine gönüllerinin ısınması çok önemlidir. Fakat realitede kişilerin meslekleri, kariyerleri, aileleri, alışkanlıkları gibi özellikler de insanların evlilik kararını etkileyebildiği için insanların birbirlerine gönüllerinin yatmaması hâlinde onları evlenmeye zorlamanın da bir anlamı yoktur.
Tevbe Etmiş Olma
Meselenin bir de tövbe kısmına özellikle dikkat etmek gerekir. Bazen insanlar sadece belli fırsatları kaybettikleri için işledikleri günahları terk etmiş görünebilirler ancak içlerinde o zaaf güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor olabilir. O günahın işlendiği şartlar oluşunca aynı problem tekrar ortaya çıkabilir.
Elbette bir insan “Tövbe ettim.” demişse onun tövbe etmediğini iddia etmek yanlış olur. Ayrıca o insanın gerçekten tövbe edip etmediğini sürekli kontrol etmek, onun başında tahakküm kurarcasına durup hareketlerini takip etmek de gereksiz, anlamsız ve faydasızdır. Ancak günahı tamamen terk etmek meselesinin farklı yönleri vardır. Bir günahı gerçekten ve tamamen terk edebilmek için bir ortamı, mesleği, bir hâli ve hatta bir şehri değiştirmek gerekiyor olabilir. Bu durum sadece zina değil tüm günahlar içindir.
Buna da dikkat edilmesi şartıyla zina etmiş erkekle zina etmemiş kadının veya zina etmiş kadınla zina etmemiş erkeğin birbirleriyle evlenmelerinde (günahı işleyenin tövbe etmiş olması şartıyla) dini açıdan bir sakınca yoktur.
1 ) Nur, 3
2 ) Zemahşeri, Keşşaf, c. 4, s. 688; Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir, c. 16, s. 517
3 ) Buhari, Eşribe, 16
4 ) Tirmizi, hadis no: 1881
5 ) Buhari, Nikah, 15; Müslim, Rada, 53