3 dk.
09 Mart 2023
Allah kimlere kıymet verir? | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Allah kimlere kıymet verir? | 2. Kısım

Küfür ve İslam Arasında: Nifak veya Münafık
 

Tekrar edelim: Tevhid veya Şehadet kelimelerini ister çevresindeki herkes iman ettiği için iman etmiş olsun, ister etrafındaki insanların kendisine verdikleri değeri kaybetmemek için olsun, ister anne babasını öyle gördüğü için olsun söyleyip de kendisi üzerinde çalışmaya razı olmayanlara, böyle bir çalışma yapmayı hiç düşünmeyenlere Kur’an “münafık” demiştir. 

 

Bu bağlamda münafık kavramını adeta bir özel ajan gibi İslam toplumunun içine yerleşmiş, zaten inanmayan, inanmaya hiç niyet etmeyen aksine kâfirler kadar inanmamış olan ancak inanmadığını açıkça dile getirmeyen insanlar olarak anlamak yanlıştır. Böyle bir anlayış meseleyi çizgi film düzeyinde anlamak demektir. Kur’an “münafık” demekle İslam’a girdiğini söyleyip, beyan edip de kendi üzerinde çalışmayı hiç kabul etmeyen insanlara demektedir.

 

Diğer yandan, çalışmaya başladıktan sonra bu çalışmada belli bir seviyeye ulaşmak zaman isteyen bir husustur.

 

Bu anlamda, bir kişi imanda belli alanlarda derinleşmiş, belli alanlarda derinleşmemiş olabilir.

 

Örneğin kendisini fakirlerden, miskinlerden, dilencilerden, engellilerden, çocuklardan, yaşlılardan ve hastalardan daha üstün görmek aslında bir cins kibirdir. Kendi mensup olduğu etnik kökeni başka etnik kökenlerden daha üstün görmek de kibirdir ve ırkçılıktır. Bunların hepsinin bir anda hâllolması zaten mümkün değildir. Bu, bir süreç işidir. Efendimiz (sas) döneminde dahi sahabe efendilerimiz arasında bu tipten küçük örneklere rastlamak mümkündür. Örneğin bir sahabi, Hz. Bilal-i Habeşi (ra) ile aralarında çıkan bir tartışma nedeniyle “Siyah kadının oğlu” gibi bir hitapta bulunmuş, Efendimiz’in (sas) “Sende hala cahiliye alametleri var.” uyarısı üzerine Hz. Bilal’den üstelik de başını onun ayaklarının önüne koyarak özür dilemiştir. Ayrıca Evs ve Hazreç kabilelerinin daha Efendimiz (sas) hayatta iken dahi bir kışkırtma sonucu birbirlerine kılıç çekebilecek hale geldikleri de görülmektedir. Benzeri örnekleri artırmak mümkündür. Örneklerdeki sahabiler ve gruplar kendi hatalarını fark edip itiraf etmişler, pişmanlıklarını da dile getirmişlerdir.

 

Demek ki kimse bir anda terakki etmemektedir. Her insanın terakki süreci boyunca herhangi bir yerde mizacının, zaaflarının farklı baskıları olabilmektedir. Bu tip sürçmeler veya düşüp yeniden kalkmalar normal veya doğal karşılanmalıdır.

 

Bu bağlamda bizler de belki Efendimiz’i (sas) sevmeyi çabuk öğrenebiliriz ancak kendimiz için istediğimiz bir şeyi herkes için de isteme seviyesine daha geç ulaşabiliriz.

 

Belki etnik köken ırkçılığından hızlı kurtulabiliriz ancak grup aidiyetine dayalı bir fanatizmden daha geç kurtulabiliriz.

 

Başkalarının gıybetini yapma günahından erkenden kurtulabiliriz ancak başkalarını içimizden kınama alışkanlığımızdan daha geç kurtulabiliriz.

 

Sırf erkek olduğu için kadınları küçük görme gibi bir abeslikten hızlı kurtulabiliriz ancak ehl-i kitap insanların hepsini aynı derecede kafir olarak görme gibi kötü ve yanlış bir alışkanlıktan daha geç kurtulabiliriz.

 

İnsanların Müslüman olduktan sonra imanın farklı kademelerinde, farklı alanlarında farklı gelişim hızlarını yaşamaları doğaldır. Ancak bu doğallık bir yere kadar normal olsa da bu hataların farkına varıldığında normal veya doğal oldukları gerekçesiyle ciddiye alınmamaları normal kabul edilemez. Bu hataların telafisine ciddiyetle çalışılmalıdır.