


Anne-Baba Hakkı Mutlak mı? Koruma Vazifesi İhmal Edilirse Ne Olur?
Soru: Evladına karşı en temel vazifesi olan “korumak” fiilini yerine getirmeyen ve taciz-tecavüz gibi durumlara maruz kalmasını fark dahi edemeyen anne-baba’nın çocuk üzerinde bir hakkı olması söz konusu olabilir mi? Yani bu çocuk anasına-babasına yaşlılığında bakmasa Allah kendisini bundan sorumlu tutar mı?
Cevap: Ebeveynlere saygı göstermek ve hizmet etmek hemen her kültürde ve inanç sisteminde en temel ahlaki erdemlerden biri olarak kabul edilir. İslam’da da anne-babaya iyilik esastır. Fakat bu sorumluluk her koşulda, her durumda aynı değildir.
Ebeveynlerin Hakları Yerine Getirilen Görevlerle Orantılıdır
Toplumda yerleşmiş genel kanının aksine, ebeveyn hakkı mutlak ve koşulsuz bir kavram değildir. Bu hak ebeveynin çocuğuna karşı yerine getirdiği görevlerle doğrudan ilişkilidir ve bu görevler, hakkın temelini oluşturur.(1) Bir ebeveynin çocuk üzerindeki hakkının kaynağı olarak başlıca şu hususları sayabiliriz:
1. Biyolojik olarak dünyaya getirmek; genetik bağın ve ilk oluşum sürecinin vesilesi olmak.
2. Güzel bir isim vermek
3. Çocuğun kendi kendine yetemediği yaşlarda maddi ihtiyaçlarını karşılamak ve bakımını üstlenmek
4. Konuşma gibi temel hayat becerilerini öğretmek veya çocuk öğrenirken destek olmak
5. Dinini öğretmek
6. Evlendirmek; maddi-manevi eş bulmasına, evlenmesine yardım etmek
7. Ana babanın kurduğu sosyal ortam ile hayata daha kolay başlamasını sağlamak, daha başarılı olmasına destek olmak
8. Çocuk zayıf ve muhtaçken onu her türlü tehlikeye karşı korumak(2)
9. Yaşamı boyunca kazandığı maddi-manevi birikimlerini miras ile aktarması
Bu görevleri eksiksiz ve en iyi şekilde yerine getiren bir ebeveynin, çocuk üzerinde tam ve kamil bir hakka sahip olduğu söylenebilir. Ancak bu görevler eksik bırakılmışsa veya bu sorumlulukları ebeveyn yerine başka bir kişi ya da kurum (örneğin bir koruyucu aile) üstlenmişse, biyolojik ebeveynin hakkı da azalır. Bu durumda çocuğa emek veren ve bahsi geçen görevleri yerine getiren kişi o görevlerle ilgili hak sahibi hâline gelir.
Tüm Bağlar Kopsa Bile "Biyolojik Borç" Baki Kalır
Bir önceki bölümde ebeveynin sorumluluklarını ihmal etmesi durumunda hakkının azalacağını ifade etmiştik. Bununla birlikte madalyonun bir de diğer yüzü vardır: Biyolojik hak.(3) Ebeveynler tüm görevlerini ihmal etmiş, zalimce davranmış ve hatta İslam düşmanı olmuş olsalar dahi sırf çocuğu dünyaya getirmiş olmalarından kaynaklanan asgari düzeyde bir hakları baki kalır.(4)
Bu kaçınılmaz biyolojik borç ağır bir duygusal yük olsa da, tamamen bağları koparmak yerine asgari düzeyde bazı yükümlülükleri beraberinde getirir:
•Yılda birkaç kez de olsa hâl hatır sormak.
•Kişinin maddi imkanı varsa ve ebeveynlerin de ihtiyacı bulunuyorsa, maddi yardım sağlamak veya hastalık gibi durumlarda bakımlarına destek olmak.(5)
Elbette bu, özellikle derin yaraları olanlar için psikolojik olarak son derece zorlayıcı olabilir. Bu noktada gerekirse arama veya ziyaret sıklığı ve süresi azaltılabilir, bakımı birinci elden sağlamak yerine bakımın yapılabilmesi için maddi destekte bulunulabilir ancak bağın tamamen koparılmaması esastır. Bu borcun mantığı duygusal bir bağdan ziyade, yerine getirilmesi gereken nesnel bir sorumluluk olarak görülebilir.
Bu aynı namaz gibi bir borçtur. Cenab-ı Allah’ın insana yüklediği ve ilahi kaynaklı bir borç. (6) Ebeveynlerimizin kimliklerinden, nasıl kimseler olduklarından, bize neler yaptıklarından bağımsız olarak bu borcu ödememiz üzerimizde bulunan bir sorumluluktur. Nasıl ki insan sevimsiz, kötü bir ev sahibine sahip olsa da kira ödemek zorundadır. Bu konuda da biyolojik ana babasına öyle borçludur. Çünkü bu borç ev sahibinin ahlakına değil, o evde ikamet ediyor olmaya (yani var olmaya) verilen bir karşılıktır. Dünyaya gelmesine o insanlar vesile olmuştur.
Ağır Travmalar ve Meselenin Duygusal Boyutu
Soruda bahsi geçen cinsel istismar çok ağır bir yaradır. Böyle bir şey yaşayan insanın bunu yapana, buna sebep olana ve engel olabileceği hâlde engel olmayana karşı öfke ve nefret hissetmesi insani olarak anlaşılır. Bu açıdan kişi içerisinde o nefretle dolu ise, ana-babaya iyilik etmeyebilir. Allah kalpleri en iyi bilir ve O her kulunu onun özel şartlarında değerlendirir.(7) Belki zamanla başka şeyler düşünmek ve hissetmek mümkün hâle gelir…
Diğer taraftan biz burada doğru cevabı vermek durumundayız. Ana-baba vazifelerinin bir kısmını ihmal etmişse, ihmal etmediklerinin hakkı devam eder. Hiçbir şey yapmamışlarsa bile biyolojik ana-baba olmalarının hakkı devam eder. Ama kişinin içinden hiç gelmiyorsa, boşuna zorlamanın da anlamı olmayacaktır. Böyle bir durumda istiğfar edin, his ve düşüncelerinizi Allah’a anlatın; O'nu çok şefkatli ve merhametli bulacaksınız…
Özetle; ebeveynlere karşı sorumluluklarımız ve bu sorumlulukların kapsamı siyah-beyaz netliğinde değildir. Bu ilişki "yerine getirilen görevlerle kazanılmış haklar", "her koşulda baki kalan kaçınılmaz biyolojik borç" ve özellikle ağır travmalar karşısında "kişisel duygusal gerçeklik" arasında karmaşık bir dengeye sahiptir. Ebeveynin en büyük hakkı, evladını koruduğu ve ona güvenli bir liman olduğu ölçüde kamil olur. Bu limanı inşa edemeyen ebeveyn, evladından kamil bir vefa bekleme hakkını kendi elleriyle zayıflatmıştır.
Dipnotlar:
1-) Ebeveynlerin sorumluluklarına işaret eden bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurur: "Hepiniz birer çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz... Kişi, ailesinin koruyucusudur ve onlardan sorumludur." (Buhari, Ahkam, 1/7138).
2-) Ebeveynin koruma görevindeki zafiyeti ağır bir sorumluluktur. Hadis-i şerifte: "Kişiye günah olarak, geçimini/korumasını üstlendiği kimseleri ihmal etmesi yeter" (Ebu Davud, Zekât, 45) buyurularak, bu vazifenin hayatiyeti vurgulanmıştır.
3-) Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat 21. Mektup’ta dünyada en yüksek hakikatin ebeveyn şefkati, en âlî hukukun da o şefkate mukabil hürmet hakkı olduğunu vurgular. Onlar, insanın varlık dünyasına girmesi için Allah'ın takdir ettiği zahiri birer sebeptirler. Bu sebeple onlara hürmet, şahıslarından ziyade o yaratılış silsilesine ve İlahi takdire duyulan bir saygıyı da gösterir. (21. Mektup)
4-) Kur’an-ı Kerim’de evladını şirke zorlayan ebeveynler için dahi: "Eğer onlar... seni zorlarlarsa onlara itaat etme, fakat dünyada onlarla maruf üzere (insani ölçülerde) iyi geçin." (Lokman Suresi, 15) buyurulur. Bu, en ağır manevi suçlarda bile insani bağın asgari düzeyde korunması gerektiğini gösterir.
5-) "İtaat" ve "İhsan" Ayrımı: Fıkıhta ebeveyne "itaat" (her emrini yapma) ile "ihsan" (iyilik etme) ayrıdır. Zulüm veya ağır ihmal durumunda itaat yükümlülüğü kalksa da, muhtaç durumdaki ebeveyne "ihsan" (maddi/insani yardım) asgari bir borç olarak devam eder.
6-) Zararı Uzaklaştırma (Def-i Mefsedet): Mecelle'nin temel kaidelerinden olan "Zarar izale olunur." ilkesi gereği; eğer ebeveynle yüz yüze gelmek evlatta ağır psikolojik yıkımlara sebep oluyorsa, evlat zararı uzaklaştırmak adına mesafesini koruyabilir. Bu durumda bakım borcu bizzat yanında bulunarak değil, aracı kurumlar veya maddi destekle de ifa edilebilir. Buna karşın kişi bu kaideyi anne-babasına karşı sorumluluklarını ihmal etmek için bir kalkan olarak kullanmamalıdır. Gerçekten "zarar" söz konusu mu bunu vicdanına sormalı ve sağlam bir muhasebeden sonra bu kararı almalıdır.
7-) "Allah kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez." (Bakara, 286). Yaşanan ağır travmalar sebebiyle bir evladın kalben sevgi duyamaması veya sarılamaması irade dışı bir durumdur. İslam hukukunda kişi elinde olmayan duygularından değil, iradesiyle yaptığı eylemlerden sorumludur.
