Batılılar Hadisleri Kabul Ediyor mu? | 1. Kısım
Soru: İslam'da hadislerin güvenilirliğinin arttırılması için cerh ve tadil ilminin olduğundan bahsediliyor. Cerh tadil ilmi günümüzde batıda modern sosyal bilimler kapsamında kabul edilebilecek düzeyde bir metodolojiye sahip midir? Hadisler batılı tarihçiler tarafından kaynak olarak kabul edilmekte midir?
Cevap: Soruyu farklı alt başlıklarda izahlar yaparak yanıtlamaya çalışacağız.
Sosyal Bilimler ve Objektiflik Meselesi
Öncelikle belirtmeliyiz ki sosyal bilimlerde kimin neyi ne kadar kabul ettiği meselesi ideolojik, psikolojik ve öznel faktörlere çok fazla bağlıdır. Bu nedenle sosyal bilimlerin doğa bilimleri ile karşılaştırılmasının doğru olup olmadığı bilim camiasında uzun süredir önemli bir tartışma konusu olmuştur ve bu tartışma halen devam etmektedir. Diğer yandan sosyal bilimlerin araştırma nesnelerinin “insan” olması sosyal bilimleri pozitif bilimlerden farklı bir yere koymayı da gerektirir. O hâlde sonuç olarak diyebiliriz ki; sosyal bilimler (en azından pozitif bilimler kadar) objektif, ideolojilerden ve değer yargılarından bağımsız, birey üstü doğrulara/gerçeklere ulaşmada henüz yeterli bir alan değildir.
Bu meseleyi biraz daha açmamız gerekiyor: Hatırlanacağı üzere pek çok şey için o şeyi asıl keşfeden ile keşfedilen şeye ismini veren kişiler farklı olabilmektedir. Herhangi bir şeyi bir kişi ilk keşfettiğinde o ürün duyulmayabilir ve ünlenmeyebilir. Belirli bir zaman geçtikten sonra başka bir kişi o şeyi tekrar bulup kullanabilir ve kendisine mâl edebilir. Edison ve Tesla arasında yaşananlar bunun tipik bir örneğidir. Bunlardan Edison daha fazla reklam yapmış, kapitalist bir girişimci gibi davranmış, şahsını ve ürünlerini daha iyi pazarlamış, dolayısıyla kendisini piyasaya daha fazla kabullendirmiştir. Sonuç olarak da ismi daha ön planda olmuş, Tesla’dan daha çok tanınır ve bilinir hâle gelmiştir. Tesla ise yaptıkları oldukça güçlü ve etkili şeyler olmasına rağmen daha idealist, daha duygusal, realist dünyanın işleyişiyle ve kapitalist sistemin gerçekleriyle uyumsuz bir insandır. Bu nedenle (en azından kendi yaşadığı dönemde) Edison’dan daha az tanınmaktaydı.
Diğer yandan günümüzde pek karşılaşmadığımız ancak yakın geçmişte karşılaşabileceğimiz bir başka yaklaşımı da örnek olarak verelim: Sovyetler birliğinde “Proleter bilimi” adını verdikleri bir kavram vardır. Bu kavram kültür ve bilim alanında proleter/sosyalist düşüncelerin burjuva kültürü ve bilimine karşı zafer kazanana kadar devam edecek bir “savaş” demektir. Eğitim de buna göre düzenlenmiştir. Lisenko isimli bir Sovyet bilim adamı genetik kuralları keşfeden Menden ve kromozom mekanizmasını keşfeden Morgan’ın temellerini attığı genetik bilimini tamamıyla reddetti ve kendine özgü bir genetik disiplin oluşturmaya çalıştı. Kendi kurguladığı ve bilimsel yöntemler yerine ideolojik kaygılarla kurgulanmış bu görüşlere Stalin de politik destek sağladı. Sovyet tarımını modernleştirme ideali ile milyonlarca insan kolektif çiftliklerde Lisenko’nun görüşleri doğrultusunda çalışmaya başladılar. Ancak sonuç hüsrandı. Bu girişim geniş çaplı bir kıtlık ve milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlandı.
Benzeri bir tavrı bazı Müslüman entelektüellerde de görmek mümkündür. Seyit Hüseyin Nasr ve onun gibi düşünen bazı isimlerin “İslami bilim”, “İslam bilimi” gibi kavramları gündeme getirdikleri bilinmektedir. Bu bağlamda bilimsel olarak kanıtlanmış pek çok meseleye sırtını dönen bazı Müslümanları görmek de mümkündür.
Yine iktisat alanında çok önemli çalışmalar yapmış belli Müslüman iktisatçıların fikirlerine baktığımızda matematiksel olarak ispat edilmiş bazı meselelere dahi “İktisat Batılıların ürettiği bir bilimdir. Bu teorilerin bir kısmı İslami açıdan makul değil, uydurmadır.” denildiğini görebiliriz. İktisatçıların çıkarımlarını elbette tartışabiliriz ama matematiksel modellerle ulaşılan sonuçları dahi dine (daha doğrusu kendi dini anlayışlarına) aykırı bulanlar olabilmektedir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki: Sosyal bilimler camiasında kimin neyi ne kadar referans kabul ettiği meselesi büyük oranda ideolojik ve tercihsel bir meseledir.
Dini İlimlerde Durum
Dini ilimlerde de durum çok farklı değildir. Örneğin Müslüman ilahiyatçıların çoğu bir hadis aramaları gerekince Batılı bir grup bilim adamının öncülüğünde hazırlanan Concordance et Indices de la Tradition Musulmane adlı programı kullanırlar. Concordance, bir Hadis kelime arama indeksidir. 1916 yılında beşi Müslüman diğerleri batılı altmış dört akademisyenin katkısıyla oluşturulmaya başlanmıştır. Projenin öncülüğünü ise Arent Jan Wensinck, Theodorus Willem Juynboll ve Josef Horovitz gibi isimler yapmıştır.
Müslüman ilahiyatçılar yeri geldiğinde oryantalistlere çok ağır eleştirilerde bulunurlar. Elbette oryantalistlerin yanlışları vardır ve bu yanlışlara değinmek gereklidir. Ancak bazı Müslüman ilahiyatçılar bu eleştirilerinde aşırıya kaçabilmektedirler. Burada asıl anlatmak istediğimiz ise, herhangi bir ilim dalında kimin neyi ne kadar ciddiye aldığı meselesinin özellikle de dini konularda oldukça belirsiz olduğudur.
Farklı bir örnekle devam edelim: Hıristiyan bir ailede Türkiye'de doğup büyümüş ancak artık yurtdışında yaşayan ve kendisini sonradan ateist olarak tanımlayan bir gayrimüslimin, bazı konularda İslam ve Hıristiyanlık aynı şeyi savunup aynı delili kullandığında, İslam’ın bu görüşü Hıristiyanlıktan aldığını iddia ettiğini görebiliyoruz. Oysa elindeki delil her iki din için eşit bir zemini işaret etmektedir ve bu kişi, tarafsız bir yaklaşım sergileyerek eşitliği kabul etmelidir. Ancak geçmişte Hıristiyan inançları doğrultusunda eğitim almış olması, ona bu bakış açısını daha doğruymuş gibi göstermektedir.
Hristiyanlık içindeki farklı yaklaşımlara baktığımızda, Amerikalı bir Protestan, Katolik kilisesinin bazı uygulamalarını farklı bulsa da, bu uygulamalara aşina olabilir. Ancak aynı Protestan için, Mısır’daki Kıptilerin ya da Etiyopya’daki Hristiyanların bazı ibadetleri yabancı ve hatta tuhaf gelebilir. BBC’nin geçmiş yıllarda hazırladığı bir belgeselde, Etiyopya Hristiyanlarının ibadetleri gösterilmektedir. Bu ibadetler arasında namaz benzeri bir uygulama da yer almaktadır. Etiyopya Hristiyanları, ibadet sırasında ayakta bir süre bekledikten sonra kısa bir rükû ve ardından secde yapmaktadırlar.
Belgeselde bu durum, “İsa’nın (as) havarisi bu ibadeti Etiyopyalılara öğretmiştir ve Müslümanlar bu uygulamayı görüp kendi dinlerine adapte etmişlerdir.” şeklinde yorumlanmıştır. Ancak bu iddia, öylesine yanlı ve temelsizdir ki bir Müslümana gülünç gelebilir. Zira bizler, secdenin İslam’a özgü bir ibadet olduğunu ve namazın tüm peygamberlerin öğretilerinde yer aldığını bilmekteyiz. Ne var ki belgesel yapımcıları, “Secde diye bir uygulama varmış ve Hz. İsa (as) da bunu öğretmiş. O hâlde Müslümanların dinindeki bu ibadet doğruymuş.” şeklinde bir çıkarımda bulunamamaktadırlar. Çünkü meseleyi taraflı bir bakış açısıyla ele almaktadırlar.
Evet bir dine inanmayan insanların bile o dinle ilgili bazı meseleleri kabul etmesinin delil olduğu yerler vardır. Fakat sayısal bilimlerde bile başkalarından gelenlere karşı temkinli veya önyargılı yaklaşmak olarak ifade edilebilecek bir tutum varken, sözel bilimlerde bilhassa insanların kendi varlık tanımları içerisinde gördükleri milliyet veya din gibi meselelerde bu önyargı fazlaca vardır denilebilir. “Ben kimim?” sorusunu da içererek, belli bir aidiyetin tanımlandığı bu tarz konuların ciddi duygusal ağırlığı vardır. O yüzden de tam manasıyla rasyonel veya objektif olmak, mutlak bir tarafsızlık bu tarz konularda daha zordur.
Kısacası, birilerinin bir meseleyi ne kadar kabul ettiğine çift yönlü olarak dikkat etmemiz gerekir. Bazen bizim çok saygı duyduğumuz ve kendisinden ilim aldığımız kimi insanlar, başka meselelerdeki bazı şeyleri reddetmek konusunda hızlı davranabilirler. Aslen delil olabilecek bazı meseleler de geçiştirilebilir. Kendileri başka alanların alimi olsalar da bu durum karşılaşabildiğimiz bir eksikliktir. İşin diğer yönünde ise, özellikle Batılı kimselerin İslam’a dair bazı meseleleri kabul etmekte zorlanmaları, o meselelere rasyonel yaklaşamamaları gibi durumlarla karşılaşabiliriz.
Gelecek yazıda bu bahse cerh, tadil ve hadiste senet konuları ile devam edeceğiz inşallah.