6 dk.
25 Nisan 2023
Bir vakit namazını kılmamanın cezası seksen sene cehennemde yanmak mıdır?-gorsel
Youtube Banner

Bir vakit namazını kılmamanın cezası seksen sene cehennemde yanmak mıdır?

Soru: Tek bir vakit namazını kılmamanın cezasının cehennemde seksen sene yanmak olduğu söyleniyor. Bu doğru mudur? Doğru değilse bir vakit namazı kılmamanın dinimizde cezası nedir?

 

Cevap: Ayet ve hadislerin hiçbirisinde herhangi bir günah için cehennemde kalınacak süreyle ilgili bir bilgi verilmemiştir. Bir diğer ifadeyle herhangi bir günah için cehennemde kalmaya dair yıl, ay ve gün tarzında bir süre takdir edilmemiştir. Bu türden rivayetlerin tamamı ya uydurmadır veya çok zayıftır. Bazen de bazı kişilerin zanlarını, tahminlerini ifade etmektedir.

 

Ayrıca cennet veya cehennemde zaman, bizim dünyada bildiğimiz zaman gibi işleyecek değildir. Kur’an’da; “Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.”1 ayeti ile “Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O'nun nezdine çıkar.”2 ayetleri Allah katında veya ahiret aleminde bir günün veya bir zaman biriminin bizim bu dünyadan aşina olduğumuz zaman birimleri gibi olmadığını göstermektedir. Ayrıca bu ayetler Allah Teala’nın kudret ve azametine işaret etmekte olup herhangi bir süre hesaplaması için kullanılmış da değildir. Dolayısıyla “Namaz kılmayan seksen sene cehennemde yanacaktır.” demenin bu açıdan da bir anlamı yoktur.

 

Diğer yandan namazın ehemmiyetine, ahirette önemli bir sorgu kalemi olduğuna dair ayet ve hadisler vardır.

 

Her nefis, yaptıklarına karşılık tutulan bir rehindir; Ancak hakkın ve erdemin tarafında olanlar başka: Onlar cennetlerdedir; günahkârlar hakkında birbirlerine sorular sorarlar? “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?” Onlar (cehennemdekiler) şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik; Yoksulu doyurmuyorduk; (Günaha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk, Ceza gününü de asılsız sayıyorduk, sonunda bize ölüm geldi çattı.”3 ayeti cehennemdekilerin bir özelliğinin de namaz kılanlardan olmamaları olduğunu göstermektedir.
 

Bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulur: “Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb’i: “Kulumun nafile namazları var mı, bakınız!” der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.”4

 

Demek ki namazın ahiretteki durumumuza etkisi son derece büyüktür.

 

Diğer yandan günahlar temel olarak ceza kanunlarındaki suç tanımları gibi düz ve statik olarak tanımlanmış eylemler değildir. Örneğin bir ceza kanununda adam yaralama suçunun cezası 5 yıl ile 10 yıl arası hapis cezası olarak belirlenebilir ancak günah ve günaha karşılık verilecek uhrevi cezalar bu şekilde lafzî, terimsel tanımlara dayalı, her yönüyle önceden kestirilebilir ve çerçevesi formel açıdan net hususlar değildir. Bizler dünya şartları içerisinde toplumsal yaşamın hukuki bir düzenle işlemesi adına hukuki meseleleri bu şekilde ele alıp uygulamaktayız. Bu uygulamalarda bile kişilerin özel durumları, çevresel şartları, psikolojik hatta biyolojik koşulları verilecek cezaları etkileyebilmektedir. Örneğin dine düşman olarak yetiştirilmiş bir genç zihnindeki önyargılarını kırıp çevresi tarafından ayıplanacağını bile bile namaz kılmaya çalışsa fakat onları da tam aşamayıp günde ancak bir vakit namaz kılabilse belki de ahirette diğer namazları için tamamen affedilebilecek ve hiç ceza almayabilecektir. Ancak dindar bir ortamda yetişmiş, namaz kılmak için hiçbir engeli olmadığı halde tembellik, önemsememe gibi nedenlerle namazını kılmayan birisi apayrı bir cezaya çarptırılabilecektir. Dolayısıyla hem dünyadaki amellerin hem de bu amellerin ahiretteki karşılıklarının statik değil dinamik olduklarını unutmamak gerekir.

 

Bizler bazen namazın mahiyetinden, hakiki manasından uzaklaşabiliyoruz. Tek bir vakit namazı bilerek kılmamanın özel bir cezası veya tek bir vakit namazı kılmanın özel bir ödülü varmış gibi düşünmek bazen zihinleri yanlışa düşürebilmektedir. Evet, bazen bir vakit namaz o insanın en özel, en kaliteli namazlarından birisi olabilir ve ekstra lütufları, bereketleri beraberinde getirebilir. Yine bir vakit namazı önemsemeden bilerek kılmamak da farklı değişkenlerle beraber Allah Teala’nın özel bir tür gazabını celbedebilir. Ancak namazların her biri için ayrı ayrı bu şekilde düşünmek hem doğru olmayacaktır hem de bu zaten bilinebilir bir husus değildir.

 

Tembellik nedeniyle namazları arada bir kaçırma başka bir husustur, önemsememe nedeniyle hiç namaz kılmamak çok farklı bir husustur, pek de önemli olmayan herhangi bir meşguliyet nedeniyle bir veya birkaç vaktin namazını bilerek kazaya bırakmak başka bir husustur. Bunların her birisi kendi içinde ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken hususlardır ve değerlendirecek zat da Allah Teala’dır.

 

Namazı kaçırmanın veya kılmamanın asıl cezası ise Allah Teala’dan uzaklaşmış olmak, kendi şuurunu korumasız bırakmaktır.

 

Ayrıca bir vakit namazı bilerek kaçırmak, kılmamak demek ahiret adına çok önemli bir fırsatı kaçırmak demektir.

 

Namazın dünya hayatına, günlük yaşantılarımıza etkisi ve yansıması da çok derin ve geniştir. Bu nedenle örneğin farklı mizaçlara sahip az çok dindar eşler namazlarını kıldıklarında kavga etmemeye, namazlarını ertelediklerinde ise kavga etmeye anlık olarak daha yatkın olabilirler. Veya örneğin sabah akşam yüzer defa “Sübhanallahi ve bihamdihi” zikrini çekmeye alışkın olan bir insan o günün namazını kılmışsa o zikrin sevabını on bin kat fazla alabilir, kılmamışsa sadece on kat fazla alabilir. Dolayısıyla namazın mahiyetinin bir tohum, bir çekirdek, bir itici güç veya motor benzeri bir özelliği de vardır.

 

Bunların hiç birisi namaz kılmamanın cehennemle ilgili bir cezasının olmadığı anlamına gelmemektedir. Onun takdiri Allah Teala’ya aittir. Ancak namaz kılmamanın asıl cezasının Allah Teala’dan uzaklaşma, kendi şuurunu ve manevi mahiyetini korumasız bırakma, günlük hayatının hayır ve bereketten uzak olması gibi hususlar olduğu da unutulmamalıdır.

 


1 ) Mearic, 4

2 ) Secde, 5

3 ) Müddessir, 38-47

4 ) Tirmizî, Mevâkît 188; Ebû Dâvûd, Salât 149; Nesâî, Salât 9