Bizi Ancak Ölüm mü Ayırır?
Soru: Aile içi fiziksel veya psikolojik şiddet gibi ayrılmaya cevaz veren olumsuz durumlar yoksa “Ne olursa olsun bizi bu dünyada ancak ölüm ayırabilir.” düşüncesi Müslümanca bir düşünce midir?
Cevap:
Evet, bu düşüncenin İslam’ın ruhuna uygun bir düşünce olduğu söylenebilir. Bu konuda birkaç mesele vardır:
Birincisi: Bir insanın evlilik ilişkisine başından itibaren “Asla bitmeyecek.” diye bakması sırası itibariyle;
- Hem farzdır,
- Hem nikahın geçerlilik şartıdır,
- Hem çoğu insan için makuldür.
Ancak böyle bir niyet nikahların hiçbir şartta bitirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.
İslam’ın öngördüğü nikah şartları içinde hem kadının hem kocanın evlilik için baştan belirli bir zaman tayin etmemeleri gerekmektedir. Her iki taraf da belirli bir süre için evlenme konusunda anlaşmışlarsa burada geçerli bir nikah yoktur. Bu nedenle ister Caferi mezhebinde geçerli sayılan mut’a nikahı olsun ister Suudi Arabistan ve bazı körfez ülkelerinde uygulanan ve sadece yaz mevsiminde nikahlanıp yaz tatilinin bitmesiyle sona eren misyaf nikahı olsun isterse de baştan belirli bir süreliğine niyetlenerek kıyılan nikahlar olsun bunların hiçbir dini geçerliliği yoktur.
Nikahın sonsuz ufuklu olması gerekmektedir. Sonsuz ufuklu şu demektir: Birbirleriyle evlenmelerinde engel bulunmayan bir erkek ve kadın birbirlerini sevip evlenmeye niyet etmişlerdir. Evlenmeden önce de ortada özel bir ayrılma sebebi yoktur. Her ikisi de bu konuda bir ayrılma niyeti taşımamaktadır. Nikahı sürdürebildikleri kadar sürdürmek niyetindedirler.
İkincisi: İnsanların hayatlarında mutlu olmaları bir miktar ebediyet varsayımıyla gerçekleşebilir. Örneğin bir insan oturduğu evde o evin her an yıkılabileceği veya kendisini evden her an atabilecekleri düşüncesi içinde olursa o evde huzurla ikamet edemez. Kendi isteği ve iradesi dışında herhangi bir dış etkiyle oturduğu evin yıkılacağını veya kendisinin evden çıkarılacağını, örneğin birkaç ay içinde evin bulunduğu bölgenin kentsel dönüşüme gireceğini önceden bilse şu anda oturmakta olduğu evin musluk, kapı kolu gibi en ufak bir arızasını bile gidermek istemez.
Aynı şey evlilikler için de geçerlidir. Birkaç ay sonra boşanacaklarını ve artık birbirlerine yabancı olacaklarını bilen bir erkekle bir kadının birbirlerine gerçekten eş veya hayat arkadaşı gözüyle bakmaları da mümkün değildir.
Diğer yandan; “Bir kimse eşine kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.”1
“Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı dindar kadındır.”2 (kadınlar için de dindar erkektir) hadis-i şeriflerinin asıl manaları ve hikmetleri de baştan sonsuz ufuklu olarak niyet edilen evliliklerde ortaya çıkabilecektir.
Üçüncüsü: Bazen tarafların birbirlerinde gördükleri hoşlanılmayacak hâller, fiziksel bozulmalar ve benzeri olumsuzluklara karşı tarafların “Benim nikahım ve evliliğim sadece şu birkaç ay veya sene için değildir. Beraberliğimizin üzerinden şu kadar da vakit geçmiştir. İnşallah sonsuza kadar da beraber olacağız.” şeklinde düşünüp beraberliklerinin Allah’ın izniyle cennette de devam edeceğini varsaymalarında bir mahsur yoktur. Hatta çoğu durum için bu düşünceler iyidir. Çünkü sevgiyi, şefkati ve karşılıklı anlayışı artıracaktır.
Sonuçta taraflardan birinin veya her ikisinin şiddet, dinden çıkma gibi büyük problemler olmadıkça diğer görece küçük sorunlara karşı çözüm arama, sabretme, problemleri çözmeye çalışma ve böylece evliliği devam ettirme düşüncesi ve çabası elbette iyidir. Kur’an aile içi sorunlarla ilgili “Sulh daha hayırlıdır.”3 buyurur.
Bu nedenle büyük sorunlar dışındaki görece küçük problemlerin karşılıklı anlayış ve anlaşmalarla çözülmesi, böylece evliliğin devam ettirilmeye çalışılması Allah Teala’nın razı olduğu güçlü bir nafile ibadettir. Bu, geceleri nafile namaz kılmak ve uzun günler oruç tutmak gibi sevap kazandıracak bir ibadettir.
Tabii ki bu noktada insanların kendilerini ezdirmelerinden, kendi haklarından ve kişiliklerinden fazlasıyla feragat etmelerinden bahsediyor değiliz. Her mesele her aile içinde farklı şekillerde çözümlenebilir.
Dördüncüsü: Meselenin romantik bir hayalperestliğe dönüşmemesine de dikkat edilmelidir. Çünkü işin hakikati; bizim ana babamızla, kardeşlerimizle, çocuklarımızla veya eşimizle olan ilişkilerimiz “fâni” olarak tanımlanmış ilişkilerdir. Bu fanilik veya geçicilik eş için boşanma veya çocuğu evlatlıktan reddetme gibi bir geçicilik değildir. Buradaki geçicilik şudur: Sizler şu an çocuğunuzu sevgi ve şefkatle büyütüyor olabilirsiniz. O çocuk yirmili yaşlarından sonra da hukuken sizin çocuğunuz olmaya devam edecektir fakat sizden bambaşka bir insan olacaktır. Siz de zamanla o çocuğun aslında o kadar da size ait olmadığını, farklı bir insan olduğunu, hayallerinizden-beklentilerinizden farklı bir fert olduğunu görmüş olacaksınız.
Benzer şekilde siz yıllarca anne babanızla yaşamış olabilirsiniz. İnsanın belli bir yaşına kadar anne ve babası onun her şeyidir. Ancak bir zaman sonra kendinize ait özgün bir kişiliğiniz olduğunu fark edersiniz ve anne babalarınız sizin için her şey olmaktan çıkar.
Cennette de bu dünyadaki gibi ebeveyn-çocuk ilişkisi olmayacağını varsayabiliriz. Allah nasip eder de cennete girersek anne-babanızla veya çocuğunuzla denk olacağınızı, akrabalığın getirdiği hatırın da var olacağını fakat sonuçta denk fertler olarak bulunacağınızı düşünebilirsiniz.
Sonuç olarak; soruda geçen ifade eğer sevgi ve şefkatten kaynaklanıyorsa romantik bir hayalperestliğe dönüşmedikçe olumlu, caiz, iyi ve faydalı bir düşüncedir. Eğer kişilerin, özellikle de erkek tarafının kadın üzerindeki tahakkümünü ifade ediyorsa durum tam aksi olacaktır.
Allah Teala’dan bize kendi rızasına uygun evlilikler ve nesiller nasip etmesini diler ve dileniriz.
1 ) Müslim, Rada, 61
2 ) Müslim, Rada, 64
3 ) Nisa, 128