11 dk.
24 Temmuz 2024
Çalışmak İbadet midir?-gorsel
Youtube Banner

Çalışmak İbadet midir?

Soru: “İbadet on kısımdır, dokuzu helal rızık aramaktır.” şeklinde bir hadise denk geldim. Ben birkaç senedir çalışan bir gencim. Özellikle iş hayatının başlarında olduğumdan dolayı çalışmak ve rızık temin etmekten pek çok şeye imkân bulamaz oldum. Öğrenciyken kitap okur, faydalı işlerle meşgul olur, yapılacak işlerin ucundan tutarken şimdi ya çalışıyorum ya da çalışmanın getirdiği yorgunlukla kalan vakti dinlenmeye ve aileme ayırıyorum ve bu durum beni çok üzüyor. Hayatımızın sonuna kadar da bir şekilde rızık temin edeceğimize göre biz hayırlı işlere nasıl zaman ve enerji bulacağız? Aile, çoluk, çocuk, iş, güç, rızık derken ilim nasıl öğrenilebilir? Allah rızası için nasıl koşturulabilir? Bunun bir formülü var mıdır? Çalışma ameli gerçekten yukarıdaki hadisteki gibi ibadet ve hayırlı bir iş yerine geçiyor mu?

 

Cevap: Meseleyi maddeler halinde ele alalım.

 

Birincisi: Öncelikle “İbadet on kısımdır, dokuzu helal rızık aramaktır.” şeklindeki söz hadis-i şerif değildir. Bazı yazılarda bu söz için hadis denilse de ve kaynak olarak Deylemi’nin Müsnedü’l Firdevs isimli eseri gösterilse de bu söze sahih hadis diyen olmamıştır. Zaten Deylemi’nin adı geçen kitabında pek çok zayıf ve asılsız hadislerin bulunduğu da bilinmektedir.

 

Diğer yandan bu söz çeşitli kaynaklarda farklı versiyonlarla farklı zatlara atfedilmiştir.

 

Örneğin ünlü muhaddis ve zühd erbabı Şuayb bin Harb’in “İyilikler on bölümdür. Bunun dokuzu helal mal kazanmaya çalışmaktır. Diğer iyilikler ise sadece bir bölümdür.”1 dediği söylenir. Bazı yerlerde de bu sözün Ebu Nuaym el-İsfehani’ye ait olduğu da belirtilmiştir ancak söz Ebu Nuaym’ın Hilyetü’l Evliya isimli eserinde geçtiği için bu zata atfedilmiş de olabilir.

 

İkincisi: Bu söz hadis olmasa da manası itibariyle ve bazı yönleriyle doğru bir sözdür. Yani bu sözün ifade ettiği bazı hakikatler vardır.

 

Bir insanın en geniş manasıyla yaptığı bütün meşru işler, özellikle de haram yolla yapma ihtimali olduğu hâlde helal yolu tercih ederek yaptığı işler ister alışkanlık olarak yapılmış olsun ister bir imtihan olarak o anda kendini zorlayarak yapılmış olsun sevaptır, salih bir ameldir.

 

Efendimiz (sas) bir hadislerinde; “Kur’an’ı gerektiği gibi okuyan kimse vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.”2 buyurur. Çünkü bir insan zaten çalışmasının sonucunda Kur’an’ı güzelce okuyorsa bunun sevabını almış olacaktır. Kur’an’ı güzel ve akıcı bir halde okuyamadığı halde kendisini buna zorlayarak daha güzel okumaya çalışıyorsa bunun da birincisinden daha farklı bir cinsten sevabı vardır.

 

Bu noktada sevapları kendi içinde bir derecelendirmeye tabi tutmak, bazı sevapları altın, bazılarını elmas, zümrüt, yakut gibi düşünmek mümkündür.

 

Bu bağlamda bir insan helal ve meşru bir şeyi ister zevk aldığı için ister mecbur olduğu için yapmış olsun o işi yapmakla haramı değil de helali tercih etmiş ise bundan sadaka veya nafile ibadet sevabı kazanır. Bu tercihi ister o anda nefsinin vesveselerine direnerek yapmış olsun isterse alışkanlık eseri olarak yapmış olsun sonuç fark etmez.

 

Bu konuda çok net bir hadis-i şerif vardır. Efendimiz (sas) “İnsanoğlunun her eklemi üzerine bir sadaka gerekir. Karşılaştığı kişiye selam vermesi sadakadır. İyiliği emretmesi sadakadır. Kötülükten alıkoyması sadakadır. Yoldan eziyet veren şeyleri gidermesi sadakadır. Eşiyle birlikte olması (cima) sadakadır.” buyurur. Orada bulunanlar; “Ya Rasulallah! Kişinin eşiyle şehvetini gidermesi nasıl sadaka olur?” diye sorarlar. Efendimiz (sas) de “Başka birisiyle haram yoldan ilişkiye girse günah olmaz mıydı?” cevabını verir.3

 

Hadiste bahsedilen husus bazı insanlar için çekingenlik veya utanç duygusu oluşturabilir. Ancak şöyle bir realite vardır: Bizler bir yönümüzle biyolojik varlıklarız. Beslenmek, barınmak, giyinmek, üremek, rızkımızı kazanmak için çalışmak zorundayız. Bu ihtiyaçlar içinde en keyfi, en ertelenebilir, en vazgeçilebilir olanı cinsellik olarak görülebilir. Ancak onda dahi haramı terk edip helalini tercih etmede bir sadaka sevabı var ise diğer dünyevi işlerimizde haramı terk edip helal yolu tercih etmede hayli hayli sadaka sevabı olacaktır. Elbette rızık için çalışmak da buna dahildir.

 

Yine Efendimiz’in (sas) buyurduğu üzere; “Yorgunluk, hastalık, keder, üzüntü, eziyet ve iç sıkıntısından, ayağına batan dikene varıncaya kadar Müslümanın başına gelen her şey sebebiyle Allah, onun günahlarını örter.”4 veya “Allah, ayağına batan bir diken veya başına gelen daha büyük bir sıkıntıdan dolayı Müslümanın günahlarını, ağacın yapraklarını döktüğü gibi döker.”5

 

O halde ister fiziksel ister psikolojik bir sıkıntı ister stres ister meşru bir iş için çaba harcarken gelen yorgunluk hem günahları affettirici özelliğe sahiptir hem de sevap kazandırmaktadır. Bu da kâr üstüne kâr demektir.

 

Üçüncüsü: Çalışma hayatının insanın günahlarını affettirip ona sevap kazandırmasının bir yönü de şudur: Çalıştığımız işin içine haram katarak daha çok kazanma şansımız varsa ve biz bunu tercih etmiyor, bundan özellikle kaçınıyor isek ve bu kaçınmayı (ki takva bu kaçınmaktır) sürdürme azminde isek çalışanın kazanacağı sevap katlanacaktır.

 

  • Bir insan market çalışanı veya sahibi ise ve müşterilerin tartarak verdiği herhangi bir ürünü eksik tartarak vermesi mümkün iken bundan özellikle kaçınıyorsa,
  • Muhasebe biriminde çalışan kişi hesaplarla oynayarak küçük miktarları zimmetine geçirme imkanına sahip ise ancak bundan özellikle kaçınıyorsa,
  • Bir tüccarın bir malı daha cazip hâle getirmek için onda olmayan özellikleri varmış gibi göstermesi mümkün ise ancak o bundan özellikle kaçınıyorsa,
  • İşyerinde yalan söyleyerek bir işten kaytarması mümkün iken bu tip fırsatları kendi nefsi için değerlendirmeyip ve yalan söylemeyi tercih etmeyip sabrederek o işi yapmaya devam ediyorsa,
  • Sahil veya tatil beldesi gibi yerlerde çalışanlar harama bakmaktan özellikle kaçınıyorsa,

 

Bu ve benzeri kaçınmalar da insana öyle tahmin edilemez sevaplar kazandırır ki insan ahirette karşılaştığı bu sevapların hangi amelinden kaynaklandığını anlamayabilir. “Ben bu kadar güzellikleri hak edecek ne yaptım?” diye sorabilir.

 

Dördüncüsü: Bizlerde insan olarak şöyle temel bir eğilim vardır: Biz herhangi bir anda yaşadığımız herhangi bir hissin içinde kaybolmak isteriz. Sevinince aşırı ve hiç bitmeyecekmiş gibi sevinmeye, üzülünce o üzüntünün konusu hiç geçmeyecekmiş gibi ebediyen üzülüp depresif olmaya, rahata kavuşunca o rahatlık ânı hiç geçmeyecekmiş gibi gevşemeye meyilliyizdir. Bu yüzden zayıf bir hadiste; “Sevdiğin kimseyi ölçülü sev ki bir gün sevmeyeceğin bir kişi olabilir. Sevmediğin bir kimseyi de ölçülü bir şekilde sevme ki günün birinde çok sevdiğin bir kimse olabilir.”6 buyrulur. Orhun Abidelerinde geçen Bilge Kağan’ın “Ey Türk! Sen aç olunca doymam sanırsın. Tok olunca da acıkmam sanırsın.” sözü bu gerçeği ifade etmektedir.

 

İnsandaki bu bazı hislerde kaybolup gitme eğilimi yaptığımız işlerde de kaybolup gitmeyi beraberinde getirmektedir. Örneğin bir film izlerken rahatsız edilmeyi sevmeyiz. O filmin içinde kaybolup gitmek isteriz. Başka bir şey düşünmek istemeyiz. Ancak bu eğilim her zaman hayırlı ve verimli bir eğilim değildir. Farklı dengesizliklere yol açmaktadır.

 

Şimdi düşünelim: 1 gün herkes için 24 saattir. Einstein için de Bill Gates için de Elon Musk için de 24 saattir. Amerika başkanı veya Hindistan’daki bir dilenci için de 24 saattir. O hâlde bir şey yapabilen herkes aynı 24 saat içinde bir şeyler yapmış olmaktadır. İmam-ı Azam (ra) da bu 24 saat içinde hem ilimle daha çok meşgul oluyordu hem ticaretiyle de az da olsa ilgileniyordu. İmam Ahmed bin Hanbel (ra) de hem bir yandan hadis alanında derinleşiyor hem de kendi el emeğiyle çalışarak, bazen tarlalarda hasatlardan arta kalanları toplayarak geçiniyordu.

 

Bu bağlamda diyebiliriz ki bir insan eğer isterse bir şeyler okuma, dinleme, bazı zikirleri yapabilme, belli dualara devam edebilme adına mutlaka zaman bulacaktır ve ayarlayabilecektir.

 

İnsafsızlık olmasın: Elbette günümüzün çalışma şartları, günlük hayatın evrensel olarak organize edilme biçimi bireyleri zorlamaktadır. İnsanların çoğu günde 8-10 saat çalışmakta, buna bir de işe gidiş geliş süreleri, trafik stresi eklenmekte, işyerindeki huzursuzluklar da cabası olabilmektedir. Böyle şartlarda insanın ilim öğrenmesi, günlük zikirlere ve duaya vakit ayırması gerçekten zor olabilir. Fakat bu sorun temelde zamansızlık değil zamanı doğru ayarlayabilmek sorunudur. Yani insan “Okumaya, dinlemeye, evrad ü ezkâra vaktim yok.” demek yerine, “Bunlar için zaman planlaması yapamıyorum.” dese daha gerçekçi davranmış olacaktır.

 

Örneğin işe gidiş gelişlerde yolda geçen zaman toplam 2 saat ise bu 2 saat zarfında kişi günlük evradını okuyabilir, telefonundan bir şeyler dinleyebilir veya okuyabilir. Yahut hafta sonlarında 1-2 saatini bu işlere ayırmak zor olmasa gerektir. Bunun için ne aileyle vakit geçirmekten ne uykudan ne de dinlenmekten taviz vermek de gerekmez.

 

Küçümseme Duygusu ve Hayaller

 

Bu tip küçük ayarlamalara ve kısa meşguliyetleri uygulamaya engel olan şey insanların bunları küçümsemesidir.

 

İnsanlar genellikle kitap okumak, bazı ilmî konuları öğrenmek, dua etmek, zikir çekmek için geniş vakitler ve rahat ortamlar isterler. Bu tür ortamların gelecekte bir gün var olacağını hayal ederler ve o ortama kavuşunca rahat rahat kitap okuyacaklarını, gürül gürül zikir çekip dua edeceklerini düşünürler. Bu düşünceyle de mutlu olup o amelleri sürekli ertelerler.

 

Halbuki 100 defa “Sübhanallâhi ve bihamdihî” demek için ne abdestli olmaya, ne geniş ve rahat bir ortamda bulunmaya, ne temiz elbiselerle kıbleye doğru oturmaya gerek yoktur. 100 defa “Lâ havle velâ quvvete illâ billâh” demek için özel ayarlamalar yapmaya da gerek yoktur. Yahut haftada 45 dakika meal okumak az değildir. Dini ilimlerle ilgili bir kitaba başlayıp gerekirse haftada bir defa yarım saat okuyup o kitabı 3-4 ayda bitirmek de küçük bir iş değildir.

 

Benzer şekilde yatsıyı kıldıktan sonra yahut çocuklar uyuduğunda televizyon izlemek yerine 1 sayfa Kur’an okumak yahut 1 sayfa Arapça metninden 1 sayfa mealinden okumak veya 10 tane salat-ı tefriciye okumak az bir amel değildir.

 

İnsan bunları kesinlikle küçümsememeli, az görmemelidir. Yeter ki devamlılık içinde olsun… Bu devamlılık da her gün olmak zorunda değildir. Haftada bir hatta ayda bir olması da kendine göre bir devamlılık sayılmalıdır.

 

Zaten insan bu gibi kısa uygulamaları küçük görmeyip, azımsamayıp bir kere başlayınca günlük hayatının yoğunluğu içinde aslında ne kadar da uygun vakitler olabildiğini kısa zamanda görüp anlayacaktır.

 

Bu maddeyle ilgili daha ayrıntılı bir yazı okumak isterseniz “Dünya Gailesi İçinde İlim ve Evrada Vakit Ayırma” yazımızı tavsiye ederiz.

 

Beşincisi: Eline Allah’ı anlatma (yahut daha iyi tanıma, bilme, zikretme) adına bir imkân geçip de (kişilerin farklı şartları mahfuz) bariz ihmalkarlık, tembellik, başka işleri daha çok tercih etme gibi nedenlerle bu imkânı değerlendirmeyen, bu fırsatı kaçıran insanlar genellikle geçim sıkıntısını daha derin yaşamakla imtihan edilirler. Bu da geçim sıkıntısının kişiyi ekstra yormasının bir nedeni olabilir.

 

Ancak bu fırsatlar tek seferlik değildir. Duruma göre birkaç ay veya birkaç sene sonra tekrar gelebilirler. O zaman geldiğinde değerlendirilirse mesele tekrar değişir.

 

Örneğin, bir insanın maaşı 20 bin liradır. Eline böyle bir fırsat geçince ve tembellik, ihmalkârlık, başka şeyleri tercih etme gibi nedenlerle bu fırsatı değerlendirmezse o 20 bin lira bazı hastalıklara, kazalara, hesapta olmayan masraflara harcanıp gidebilir. Ancak bu fırsat değerlendirilirse daha az hastalıklar yahut ihtiyacı olan ürünlerde başkalarının kolay karşılaşamayacağı indirimler kişinin karşısına çıkabilir. Bereket illaki 20 bin liranın 30-40 bin lira olması değildir. Ancak elbette beklemediği anda maaşına zam da yapılabilir, daha başka hesap edemeyeceği maddi fırsatlar da yakalayabilir.

 

Yüce Allah'tan kendisini daha iyi bilip tanımamızı sağlamasını, razı olacağı işleri yapma adına var olan fırsatların farkına varmamıza yardım etmesini, olmayan fırsatları da yaratmasını diler ve dileniriz.

 


 

1 Ebu Nuaym el-İsfehani, Hilyetü’l Evliya, c. 6, s. 401

2 Buhari, Tevhid, 52; Müslim, Müsafirin, 243

3 Ebu Davud, Tatavvu, 12

4 Buhari, Merda, 1; Müslim, Birr, 52; Tirmizi, Cenaiz, 1; Müsned, II, 303

5 Buhari, Merda, 3

6 Tirmizi, Birr, 59