7 dk.
01 Mayıs 2025
Cariyeyle İlişkide Rıza Aranır mı? | İslam ve Cariyelik | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Cariyeyle İlişkide Rıza Aranır mı? | İslam ve Cariyelik | 2. Kısım

5. Cariyeyle İlişkide Rıza Meselesi
 

Rıza kavramı modern dönemde bile tartışmanın odağındadır; psikolojiden sosyolojiye, ceza hukukundan aile hukukuna uzanan geniş bir yelpazede “evet” ile “hayır” arasındaki çizgiyi belirlemek hâlâ zordur. Pek çok ülkenin yasaları evlilik içi dâhil rızasız cinsel fiili tecavüz sayar. Bununla birlikte doktrin yazarları rızanın somut ölçütleri konusunda tam mutabakata ulaşmış değildir.

Tarihî tecrübe de bu belirsizliği doğrular. Popüler kültürde sıkça dillendirilen “Bir kadının ‘hayır’ demesi ‘belki’, ‘belki’ demesi de ‘evet’ anlamına gelir.” sözü algılardaki bulanıklığı hicveder. Geleneksel hukukçular rızayı varsayan bir senaryoyu şöyle anlatır:

 

“Bir kadın evde tek başına olduğunu bildiği bir erkeğin evine giderse, bu ziyaret cinsel münasebete rıza kabul edilir. Sonradan ‘İstemiyorum’ demesi rızasızlık doğurmaz. Çünkü mevzunun mahiyetinin ne olduğu bellidir.”

 

Günümüz değerleriyle haklı biçimde eleştirilen bu görüşe yer verme sebebimiz, bu alanda tarih boyunca yapılan tartışmalara dikkat çekmek içindi.

Hukukçulara göre rızanın apaçık bulunmadığına dair bir örnekle devam edelim. Meselâ bir erkek internette “Bulaşıkları yıkayacak yardımcı arıyorum.” ilanı verdikten sonra iş görüşmesine giden kadına cinsel tacizde bulunursa, ortada ne dolaylı ne açık rıza vardır ve bu fiil suçtur. Burada tarafları tanımlayan zemin, klasik örneğe göre çok daha nettir.

Flört ilişkileri ise meseleleri iyice gri alana taşır. Günümüzde evlilik dışı yakın ilişkilerde “Ben bunu istiyorum.” demek yerine son derece cüretkâr giyinmeyi, alkolle kendini serbest bırakmayı tercih eden kimi kadınların; bu davranışın ne anlama geldiğini fark ettikleri sıkça dile getirilir. Toplumun bazı kesimlerinde hâkim olan kanaat böylesi işaretlerin “örtük rıza” oluşturduğu yönündedir; ne var ki erkeklerin bu durumu suistimal ettiği örnekler de hiç az değildir. Tam da bu suistimal yüzünden, kadının açıkça “Evet!” demediği sürece rızanın oluşmadığı prensibi, çağdaş hukuk sistemlerinde giderek temel ilke hâline gelmiştir: Açık giyim, bilerek sarhoş olma veya benzeri tutumlar tek başına onay sayılmaz.

İşin bir başka boyutu da dindar bireylerin kimi zaman kendi varoluşlarını daraltarak iffetlerini veya bazı özelliklerini korumaya çalışmaları; buna karşılık cinselliği—yemek yemek kadar doğal bir ihtiyacı—gereğinden fazla romantikleştirmeleridir. Realitenin bu denli idealize edilmesi zararlıdır zira bastırılan her şey eninde sonunda başka kapılardan sızar.

6. Kur’an’ın Evrenselliği ve Cariyelik
 

Kur’an’ın “evrensel” niteliği çoğu kez, “Her hükmü 21. yüzyıla uygun olmalı” şeklinde dar bir kalıba indirgenir. Oysa evrensellik mekân ve zaman üstü uygulanabilirlik demektir: MÖ 1000’de de, bugün New York’ta da, yarın Zimbabwe kırsalında da—nüfus, iklim, kültür, teknoloji ne kadar değişirse değişsin—ilke bazında geçerliliğini korumak. Yalnızca çağdaş Türkiye’nin değerlerine hitap eden bir metin evrensel değil, lokal ve hatta despotik olurdu.

 

Bu bakımdan Kur’an’da kölelik ve cariyelik kavramlarının geçtiği gerçeği onun evrenselliğine aykırı değil, bizzat delildir. Çünkü metin tarihin köleliği “norm” kabul ettiği bir döneme hitap ederek, köle–efendi ilişkisini tedrîcen ıslah edecek hükümleri de içermektedir. Nitekim “Onların işleri aralarında şûrâ iledir.”(1) ayeti Hz. Ebûbekir’in hilafeti döneminde de, Kanûnî’nin divânında da, sistemin değiştiği 1920’deki Birinci Meclis kürsüsünde de istişarî bir ilke olarak yankı bulmuştur.


7. Hukuk ile Ahlâk Arasındaki Fark
 

Hukuk yapılabilir–yapılamaz çizgisini, ahlâk ise yapılmalı–yapılmamalı ufkunu çizer. Dostumuza verdiğimiz borcun vadesi dolduğunda hukuken icra takibine gitmek meşru haktır. Fakat “karz-ı hasen” yaklaşımıyla alacağı bağışlamak veya borcu ödemesi için o kişiye ekstradan zaman tanımak da ahlâken mümkündür. Kur’an kölelikle ilgili düzenlemelerinde bu ikili katmanı barındırır: Hukuken “mevcut durumu” regüle ederken, ahlâken hürriyeti hedef gösterir.

8.Tarihî Arka Plan: “Kadının Konumu”
 

Kadının değersiz görüldüğü küresel bir geçmişten bahsedebiliriz. 
 

Antik Yunan–Roma: Antik Yunan ve Roma’da “gynaeceum”lar, “courtisane”lar, “hetaira”lar vardı. Platon “Yalnızca Yunan ebeveynlerden doğmuş kadınlar eşittir.” derdi. Aristo’ya göre kadın yaratılışta yarım kalmış bir erkekti. Çiçeron’a göreyse kadın, erkek tanrılaşmasın diye yaratılmıştı.

Hint medeniyeti: Kadın hiçbir hukuki hakkı olmayan çok kötü bir varlık olarak görülürdü.

İsrailoğulları geleneği: Kadın alınıp satılan, kendisini kadın olarak yaratmadığı için Tanrı’ya şükredilen, regl olduğunda sofraya oturamayan bir varlıktı.
Çin medeniyeti: Kadına isim bile verilmez, kadınlar numaralandırılırdı.

Erken İngiltere: Kadın İncil’e el süremeyen, cennetten kovulmaya sebep bir varlıktı.
 

Böyle bir atmosferde Kur’an’ın, “Ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi) iyi davranın.” (2) ve “Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın.”(3) buyurması, dönemin insanlık standartlarına göre devrim niteliğindeydi. Bugünden bakıp “Kur'an neden kölelikten doğrudan vazgeçirmedi?” diye sormak, tarihsel bağlamı göz ardı etmektir.

Köleliğin toplumsal norm, savaşların neredeyse kesintisiz olduğu ve erkek nüfusunun sık sık cephelerde tükendiği bir çağda—yani Kur’an’ın indiği zeminde—dul kadınların bir erkeğin koruyucu şemsiyesi altına girmesi, çoğu zaman dönemin gerçeklerine uygun tek güvenli seçenekti. O günün kadınlarına 21. yüzyıldan seslenip “Hayır bunu yapmak zorunda değilsin! Özgüven sahibi ol! Kendi ayaklarının üzerinde durabilirsin! Sen kadınsın yapabilirsin!” demek anakronik bir temenniden öteye geçmez. Nitekim bu sloganlar dünya genelinde ancak milenyumdan sonra anlamlı bir toplumsal karşılık bulabildi.

9. Kölelik Zemininde Cariyelik ve “İstifraş” Meselesi

İslam hukukunda cariyeyle cinsel ilişki “istifraş” kavramıyla tanımlanır; kelime düz anlamıyla kadın köleyi odalık edinmek demektir. Bu bağlamda bir cinsel ilişki sadece nikah ile helal olmaz, bir cariyenin istifraş edilmesiyle de olur.

 

Böyle bir toplumda “Erkekler, cariyeleriyle cinsel ilişki kuramaz.” türü mutlak bir yasak hem uygulanamaz hem de denetlenemez olurdu. İslam bu noktada var olan pratiği sınırlayıp sorumluluk altına almayı seçmiştir. 

İstifraş dışarıdan sanıldığı gibi keyfî bir tasarruf değildir. Tıpkı nikâhın taraflara hem meşru cinsel birliktelik hem de karşılıklı hak‑sorumluluklar yüklemesi gibi, istifraş da efendiye yalnızca belirli şartlar dâhilinde ilişki hakkı tanırken cariye lehine ciddi sorumluluklar doğurur.

i)Hukukî yükümlülük: Cariyeyle ilişkiye giren efendi, çocuk doğarsa soy–nesep, nafaka ve miras dâhil pek çok yükümlülük altına girer.

ii)Dinî sorumluluk: Cariyeyi ev işçisi gibi kullanmakla yetinmek yerine “odalık” statüsüne geçirmek, ibadet ve kefâret boyutları olan bir karar sayılır.

iii)Toplumsal sonuç: İstifraş edilen cariye birçok fıkhî hükümde “hür kadın” statüsüne yaklaşır ve bu, köleliği tedricen tasfiye eden mekanizmalardan biri olarak görülür.
 

Bu hükümler gösterir ki İslam, sınırsız cinsel tasarruf hakkı tanımak yerine, cariyeyi muhafaza eden yeni bir hak–sorumluluk dengesi kurmuştur. (4)

Sonuç olarak, meseleleri yakından incelediğimizde ilk bakışta tuhaf ya da itici görünen tablolarla karşılaşmak mümkündür. Antik toplumlarda bir efendinin köle veya cariyesinden “izin” alması zaten sistemin doğasına tersti. Fakat bu “gerekirse cariyenin ellerini bağlayıp ona tecavüz etme hakkı” olduğu anlamına da gelmez. Rıza kavramının hem somut şartları hem de soyut çağrışımları dönemden döneme, kültürden kültüre değişir.

 

1980’li ve 90’lı yılların kimi çizgi filmlerinde, hayvan postuna bürünmüş “mağara adamı”nın elindeki sopayla bir kadını saçlarından tutup sürüklediği ve kadının da bu sahneden memnun göründüğü kareler yer alırdı. İlk bakışta abartılı hatta gülünç duran bu imge, sosyal antropoloji literatürüne baktığımızda, bazı ilkel topluluk ritüellerinden büsbütün kopuk değildir. Dolayısıyla tarihî metinleri bugünün merceğiyle yargılarken de modern değerlerimizi mutlaklaştırarak geçmişi yeniden kurgularken de yanlış yaptığımızı ifade edebiliriz.  

 

Anakronizmin her türlüsünden Allah’a sığınırız.

 



1-) Şura, 38 

2-) Nisa, 36 

3-) Nur, 33 

4-) Konuyla ilgili daha ayrıntılı ve teknik bilgiler için şu yazımıza da göz atabilirsiniz: https://kurantime.com/islam-da-cariyeler