9 dk.
08 Eylül 2023
Cehennemde Kadınlar Çoğunlukta mı Olacaktır? | 1. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Cehennemde Kadınlar Çoğunlukta mı Olacaktır? | 1. Kısım

Soru: Cehennemliklerin çoğunun kadınları olduğunu söyleyen bir hadis gördüm. Peygamber Efendimiz gerçekten böyle bir söz söylemiş midir? Söylemişse bu sözü nasıl anlamalıyız?
 

Cevap: Sorunun içinde izah edilmesi gereken birkaç nokta var.
 

Birincisi: Dini meselelerde bir konuda karar verilirken veya bir husus kabul edilirken onu nazmıyla birlikte kabul etmek gerekir. Çünkü konuşan kişi o şekilde konuşmuş olur. Örneğin, “Bir kadınla erkeğin el ele tutuşması caiz değildir.” dedikten sonra el ele tutuşan evli bir çifti görünce “Hani kadınla erkeğin el ele tutuşması caiz değildi?” diye sormak abes olacaktır. El ele tutuşan kadınla erkeğin evli olduklarını kabul etmezseniz bu konudaki vereceğiniz hükümler de boşa çıkacaktır. Çünkü neredeyse bütün hükümler bazı şartlara göre değişkenlik göstermektedir. Örneğimizde de bir kadınla bir erkeğin evli olup olmamaları hükmü değiştirir.

 

Aynı şekilde örneğin (Allah hepimizi böyle bir imtihandan muhafaza buyursun) küçük yaştaki bir çocuk havuza düşüp boğularak ölse, bu duruma aşırı duyarlılıkla şahit olan birisi de “Ey Tanrı! Sen ne biçim Tanrısın? O çocuğu kurtarmaya gücün yeterdi. Neden kurtarmadın?” dese ne kadar tutarsız ve ahmakça bir tepki verdiği anlaşılır. Şöyle ki; bu insan bir taraftan bir tanrının varlığını ve her şeye gücünün yeteceğini kabul etmektedir. Ama diğer taraftan o Tanrı'nın hikmetini ve şefkatini kabul etmemektedir. Çünkü o çocuğun ölümü Allah Teala’nın sadece kudretiyle değil, aynı zamanda hikmetiyle, rahmetiyle, iradesi ve ilmiyle ve başkaca pek çok isim ve sıfatıyla da ilgili bir hadisedir. Dolayısıyla meselenin sadece kudret tarafına bakmak, diğer yönlerini görmemek ve kabul etmemek tutarsız düşüncelere ve sözlere neden olacaktır. Hatta bu çelişkiler insanı, kendisini haşa Allah'ı azarlayabileceği bir konumda görme ve Allah'a yanlış yaptığını söyleyip doğrusunu gösterme ahmaklığına ve küstahlığına kadar götürebilmektedir.

 

Yine benzer şekilde bir ateist gelip de “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”1 ayetini gösterip, “Tanrı neden bizlerden sabahtan akşama kadar aç kalmamızı istiyor?” şeklinde bir soru soramaz. Çünkü ayetin başında “Ey iman edenler!” denilmektedir ve hitap müminleredir. Yani Allah’ın varlığını, insanların içinden bir insanı seçerek peygamber kıldığını, bizlere o insan üzerinden mesajlar gönderdiğini kabul edenler içindir. Dolayısıyla o ateistin oruç tutması gerekmemektedir çünkü ayet onu ilgilendirmemektedir.

 

Giriş kısmını uzatmamızın nedeni bu tarzda mantık hatalarının çokça yapılmasıdır. Bu mantık hatasına düşmemek için Efendimiz’in (sas) sözlerini anlamaya çalışırken o sözü kimin söylediğini, kime karşı söylediğini ve hangi makamda söylediğini unutmamak gerekir.

 

İkincisi: Söz konusu hadisin sahih olup olmadığına bakalım. Soruda geçen sözler uzunca bir hadisin parçasıdır. Hadis; Buhari ve Müslim ile diğer hadis kitaplarında geçtiği şekliyle sahihtir çünkü senet açısından bir problem yoktur.

 

Şimdi hadisin tam metnine bakalım:

 

Buhari’de yer alan rivayet şu şekildedir:

 

Saîd b. Ebû Meryem, Muhammed b. Cafer, Zeyd b. Eslem, İyad b. Abdullah isnadıyla rivayet edildiğine göre Ebû Saîd el-Hudrî şöyle demiştir: Rasulullah bir Kurban veya Ramazan Bayramında hutbe sırasında musallanın kadınlar kısmına geçerek; “Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin, zira bana cehennem ehlinin ekseriyetini kadınların teşkil ettiği gösterildi!” buyurdu. Kadınlar: “Niye ey Allah’ın Rasulü?” diye sordular. “Siz laneti fazla yapıyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz. Aklı ve dini eksik olup da aklı başında bir adamın aklını sizin kadar çelen birini görmedim.” buyurdu. Kadınlar: “Ey Allah’ın Rasulü dinimizin ve aklımızın noksanlığı nedir?” dediler. Hz. Peygamber: “Kadının şehadeti erkeğin şehadetinin yarısı değil mi?” dedi. Kadınlar: “Evet!” deyince: “İşte bu onun aklının noksanlığıdır. Hayız olduğu zaman namaz ve orucu terk etmiyor mu?” buyurdu. Kadınlar yine. “Evet!” dediler. “İşte bu da dinlerinin noksanlığıdır” buyurdular.2

 

Müslim’de geçen rivayet ise şu şekildedir;

 

Muhammed b. Rumh b. el-Muhacir el-Mısrî, Leys, İbnü’l-Hâd, Abdullah b. Dînâr isnadıyla rivayet edildiğine göre Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: Rasûlullah şöyle buyurdu: “Ey kadınlar cemaati! Sadaka verin ve istiğfarı çokça yapın. Zira ben siz kadınların cehennemde çoğunluğu teşkil ettiğini gördüm” buyurdular. Dinleyenlerden akıllı bir kadın: “Niye cehennemliklerin çoğunu kadınlar teşkil ediyor?” diye sordu. Hz. Peygamber: “Çokça lanet ediyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı ve dini eksik olup da aklı başında birinin aklını sizin kadar çelen birini görmedim.” O kadın tekrar: “Ey Allah’ın Rasulü! Aklı ve dini eksik ne demek?” diye sorunca Hz. Peygamber açıkladı: “Aklın eksikliğine gelince, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olması, aklın eksikliğidir. (Hayız dönemlerinde) günlerce namaz kılmaz, Ramazan ayında oruç tutmaz, bu da dinin eksikliğidir.”3

 

Hadisin Abdullah bin Mesud (ra) ve Ebu Hureyre (ra) kanalıyla gelen farklı versiyonları da mevcuttur ancak bütün versiyonlar mana itibariyle birbirinin neredeyse aynısıdır.

 

Diğer yandan hadisin senedinde bir sorun yoktur, senet zincirindeki isimler güvenilir isimlerdir. Bu nedenle hadis sahihtir.

 

Müslüman halkın çoğunluğu hadisleri kaynağından direkt okumaz. Ya hocaların, şeyhlerin, alimlerin sözlerinden veya yine onların yazdığı kitaplar aracılığıyla öğrenir. Dolayısıyla bu hadis-i şerif üzerine yorumlarda bulunan, şerhler yazan alimlerimizin bu hadisin insanlar tarafından anlaşılmasında aracı rolünde oldukları ve bu rolün de önemsenmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Meselenin bu noktasında ise bazı zahmetler ortaya çıkmaktadır.

 

Örneğin ünlü hadis alimlerinden İbn Hacer (rh.a) bu hadisi yorumlarken kadınların akıl bakımından noksanlıklarını “zabt” noksanlığı olarak anlamış ve o şekilde aktarmıştır. Zabt, hadis usulüne ait bir terimdir ve bir hadisi rivayet eden bir kişinin o hadisi ezbere veya yazarak zabtetmesi, koruması demektir. Dolayısıyla İbn Hacer kadınlardaki akıl noksanlığını zabt noksanlığı olarak değerlendirirken kadınlarda genel bir hafıza sorunu olduğunu düşünmüş, konuyu o şekilde yorumlamış ve öyle şerh etmiştir. Ancak diğer taraftan İbn Hacer’in hadis ilminde ders aldığı veya kendilerinden istifade ettiği en az 60 kadar kadın hocası olmuştur. Hatta İbn Hacer, kendi hocalarını anlattığı el-Mecme’u’l Müesses li’l-Mu’cemi’l-Müfehres isimli bir kitap yazmış ve bu kitapta 60 civarında kadın alime de yer vermiştir. Hadis ilminde zabt önemli bir özellik olduğuna göre ve İbn Hacer en az 60 tane kadın alimden hadis konusunda ders aldığına göre İbn Hacer’in bu konuda yaptığı yorumun tutarsız olduğu anlaşılacaktır.

 

Demek ki söz konusu hadis-i şerifin anlaşılmasında, yorumlanmasında ve insanlara kişisel yorumlarla birlikte aktarılmasında kültürün çok önemli bir yeri olmuştur. Günümüzde bu hadis-i şerif nedeniyle kadın-erkek eşitliği bağlamında olumsuz çağrışımlar uyanıyorsa bunda hadis yorumcularının meseleyi kültürel etkiler altında anlayıp anlatmalarının da önemli bir etkisi vardır.

 

Üçüncüsü: Birinci maddeyle bağlantılı olarak, Efendimiz (sas) bu sözleri kendisini Allah’ın Rasulü olarak kabul eden bir kadınlar grubuna karşı Allah’ın Rasulü olarak bir konuşmasında söylemiştir. Yani Efendimiz bir arkadaş grubunda bu sözü söylememiştir. Dolayısıyla bu sözün söylendiği makam bir arkadaşlık makamı değildir. Kendi hanımlarına karşı kocalık konumunda iken de söylememiştir. Kadınları kendine rakip olarak gören bir sivil toplum lideri olarak da söylememiştir. Kadınları düşmanlaştıran, ötekileştiren ataerkil bir düzenin temsilcisi olarak da söylememiştir. Efendimiz (sas) bu sözleri Allah’ın Rasulü olarak ve kendisinin öyle olduğuna inanan kadın Müslümanlara karşı söylemiştir.

 

Dolayısıyla Efendimiz (sas) vâkıf olduğu bir bilgiyi yine özelliklerini tanıdığı muhataplarına aktarmıştır. O hâlde bu söylenenlere dikkatle kulak vermek gerekecektir. “Neden böyle söyledi? Bu sözleri beğenmedim.” tarzında değil de “Bu sözleri sıradan birisi değil, Allah’ın Rasulü söylüyor. O halde bu sözler hakikattir. Ben de vicdanımı aklımı ve kalbimi açarak bu sözleri dinlemeliyim.” tarzında dinlenilmeli ve anlaşılmaya çalışılmalıdır. Aksi hâlde kişisel eğilimler ve zaaflar, kavramlara yüklenen kültürel anlamlar sözün gerçek manasını kavramaya engel oluşturacak, kişisel takıntılar hakikate perde olacaktır.

 

Dördüncüsü: İnsanlar bir şeye kulak verme, duyduğunu anlama ve hayata geçirme açısından farklı farklıdırlar. Bazı insanlar vardır ki bir kişiyi Rasul veya önder, imam, lider, rehber kabul ettikten sonra onun sözlerini duyar duymaz yerine getirirler. Bazı insanlar ise rehberlerinin talimatını bile beklemeden yapmaları gerekenleri yaparlar, rehberlerinin o konuda bir şey söylemesine bile gerek kalmaz. Bazen de rehberler, kendi sorumluluklarında olan kişilere zaten yapmakta oldukları bir şeyi pekiştirmeleri için “Yapın!” diyebilir.

 

Örneğin ders çalışmakta olan bir grup öğrenci ve başlarında rehber öğretmenleri vardır. Rehber öğretmenin zaten çalışan öğrencilere ekstradan “Çalışın.” demesi gerekmez ancak bazen “Çalışın.”, “Çalışıyorsunuz değil mi?”, “Sakın gevşemeyin, bakın sınav yaklaştı, daha sıkı çalışın.” diyebilir. Böylece zaten çalışmakta olan öğrenciler daha dikkatli, gevşemeye yüz tutanlar da daha sıkı çalışırlar.

 

Bir grup öğrenci ise tembeldir, gençlik sarhoşluğuna kapılmıştır. Yahut okulu sevmemektedir veya okumak istememektedir. Başka planları vardır. Bu gruba “Ders çalışın.” demek pek anlamlı olmayacaktır. “Çalışın.” denilse de çalışmayacaklardır.

 

Bir başka grup öğrenci ise, kendi hâllerine bırakılınca çalışmayacak ancak uygun yöntemlerle, teşviklerle, belki küçük cezalandırmalarla ve ciddi uyarılarla ders çalışabilecektir yahut ders çalışma saatlerini artıracaklardır.

 

Bu örnek namaz kılma, Kur’an öğrenme gibi alanlara da uyarlanabilir.

 

Her ayrı özelliğe sahip grup için farklı yöntemler, teşvikler ve uyarılar söz konusu olacaktır. İlk grup için genellikle bir şey söylemeye bile gerek kalmaz ancak arada küçük uyarılar ve hatırlatmalar yapılır. İkinci grup için yapılabilecek bir şey neredeyse yoktur. Her iki uç grubun arasında kalan ve genellikle sayı olarak da daha fazla olan grup için ise uygun yöntemler, uyarılar, teşvikler ve küçük cezalandırmalar işe yarayabilecektir. Çünkü o üçüncü grupta ancak bu şekilde bir değişim meydana getirilebilir.

 

Efendimiz’in (sas) mescitteki bir grup kadına hitabını da (üçüncü grubu nazara alarak) bu şekilde anlamak daha makul olacaktır.

 



 

1 ) Bakara, 183

2 ) Buhari, Hayz, 6

3 ) Müslim, İman, 34