Çocuklara Hangi Yaşta Kur'an'ı Öğretmeliyiz?
Soru: Günümüzde çocuklara Kur'an-ı Kerim öğretmeye hangi yaşta başlamamız daha uygun olur? Okula başlamadan, Türkçe okuma yazmayı öğrenmeden çocuklara Kur'an-ı Kerim öğretmek faydalı mıdır? Yoksa zararlı mıdır? Bir de yurt dışında yaşayanlar için hem farklı dilde hem de kendi dillerinde bir şeyler öğrendiklerinde üstüne bir de Arapça girdiği zaman çocuklar olumsuz etkilenebilirler mi?
Cevap: Normal şartlarda bir çocuk bir şeyleri öğrenebilir hâle geldiği zaman dini bir şeyleri de öğrenebilir demektir. Örneğin herhangi bir çocuk tekerlemesini öğrenebilen, ezberleyebilen bir çocuk Sübhaneke duasını veya İhlas suresini de öğrenebilir demektir. Ancak bu ikisini de her zaman aynı anda öğrenebilir anlamına gelmez. İlgi ile tekerlemeye yaklaşan çocuklar belki sureleri de altı ay sonra öğrenebilir. Veya ilgi çekici hâle getirilirse sureleri de aynı vakitte öğrenebilirler.
Özellikle çocuğa her ikisi de benzer bir pozitif hava içinde öğretilir ise çocuk sureleri veya duaları daha iyi öğrenebilecektir. Elbette tekerlemeler komik gelebilir ancak sureler veya dualar komik değildir. Fakat çocuğa sureleri ve duaları öğretirken de pozitif davranmak önemlidir.
Yine bir çocuk Latin harfleriyle okumayı öğrenebiliyorsa Arap harfleriyle de okumayı öğrenebilir demektir. Buraya kadar anlattıklarımız pedagojik açıdan ilkesel hususlardır. Yani ilkesel olarak bir çocuk okumayı, yazmayı veya herhangi bir şeyi öğrenebilir olduğu zaman Kur’an harfleriyle okumayı da Arapça sure ve dualar ezberlemeyi de öğrenebilir demektir. Ancak bu “Mutlaka öğrenmelidir, sureler ve dualar daha öne alınmalıdır.” anlamına gelmez.
Okula henüz başlamamış bir çocuğun günlük kendisinin de işine yarayacak pratikleri öğrenmesi daha kolaydır. Hem de bu eğitimi öne almak daha mantıklıdır. Anadili Türkçe olan bir çocuk için de Türkçeyi okuyup yazmasını öğrenmesi Kur’an harflerini okumayı öğrenmesinden daha önce olması anlaşılabilir. Çünkü o çocuğun kendi hayatı içinde Türkçeye ihtiyacı vardır ve bunun kendi yaşamında bir karşılığı olacaktır. Ancak her ne kadar esas olarak çok anlamlı olsa da bir sure veya dua onun küçük dünyasında henüz bir karşılık bulamayacaktır. Bu nedenle çocuğun önce Türkçe okuyup yazmasını öğrenmesi daha pratik, daha anlamlı ve daha verimli olacaktır.
Okul çağına gelmemiş bir çocuğa Türkçe öğrettikten sonra diğer dualara geçilebilir. Eğer yeterli materyal, ayıracak zaman, öğretebilecek öğretmenler varsa bu mümkündür. Ancak bu yaştaki bir çocuk için bu da şart değildir. Çocukların kabaca ilkokul bitene kadar kısa sureler, namaz duaları ve Kur’an okumayı öğrenmesinde ise büyük bir fayda vardır. Çünkü o yaşlardan sonra hem işin içine ergenlik girecek hem sosyal ortamlarda karşılaştığında “Ben Kur’an bilmiyorum, ben dua bilmiyorum.” demenin kompleksini yaşamayacak ve negatif hislere girmeyecektir.
En önemlisi de insanların bir konuda temel eğitim alma yaşları ortalama 6-12 arası kabul edilebilir. Örneğin eskiden çıraklar bu yaşlarda bir meslek öğrenmeye başlarlardı. Diğer şartları da gözeterek bir çocuğa bu yaş aralığında namaz, Kur’an, kısa sureler ve dualar gibi hususların öğretilmesinde gerçekten çok büyük faydalar vardır. Bir çocuğa temel dini eğitimi bu yaşlarda vermek çok önemli, elzem hatta vaciptir denilebilir.
Çocuk Eğitiminde Dikkat Edilecekler
Yukarıda zikredilen yaşlarda çocuğa verilecek temel dini eğitimde dikkat edilmesi gereken çok önemli noktalar vardır.
Örneğin çocuğa bu eğitimi anne veya babası vermeyecekse çocuğa öğretmenlik yapacak kişinin iyi seçilmesi çok önemlidir.
Öğretme işleminin kolaylaştırılması, güzelleştirilmesi, çocuğun zevklerine ve tarzına uygun hâle getirilmesi, uygun materyallerin bulunması da çok önemlidir. Bu konularda yapılacak hatalar veya eksiklikler ileride kalıcı problemlere neden olabilecektir. Bu hatalar çocuğun “dinî” şeylerden nefret etmesine veya onlara olumsuz yaklaşmasına yol açabilir.
0-6 yaş arası dönem çocuklarda okul öncesi dönemdir. Çocuklarda soyut düşünme yeteneği genellikle on yaşından sonra başlar. Dolayısıyla okul öncesi dönemde çocuklar dini aslında öğrenemezler veya anlayamazlar. Allah Teala’nın varlığı ve birliği, görünmez oluşu, mekândan ve zamandan münezzeh olması, her şeyi yaratıp her yarattığıyla ilgilenebilmesi, herkesin dualarını işitip icabet edebilmesi gibi konular çocuklar için tahayyül edilemez olacaktır.
Ancak çocuklar bu çağda dini figürleri, dini pratikleri sevebilir ve taklit edebilirler. Örneğin çocuk evin içinde namaz kılındığını, oruç tutulduğunu görür veya fark eder. “Elhamdülillah”, “Sübhanallah”, “Elhamdülillah” gibi kelimeleri çokça duyabilir. Bu kelimeleri de onun dünyasına çevirerek anlatmak gerekir. Örneğin Elhamdülillah için “Ben bu nimetten dolayı çok mutluyum ve teşekkür ederim.”, Maşallah için “Sen çok güzelsin/yakışıklısın.”, Sübhanallah için “Sen mükemmelsin.” gibi tanımlar yapılabilir. Bunları da çocuk tarafından soruldukça veya merak edildikçe anlatılması daha uygundur. Bu dönem çocuğa özellikle bir eğitim vermek, özel olarak bazı duaları/sureleri öğretmeye çalışmak için henüz erkendir de diyebiliriz. Çünkü çocukların bu yaşlarda soyut kavramları anlamaları mümkün değildir. Ancak çevresinden duyup öğrendikleri varsa, örneğin dedelerinden veya nenelerinden öğrendikleri bazı kısa dualar varsa bunlara da müdahale edilmemelidir.
Yurtdışında Dini Eğitim
Yurtdışında yaşayan ailelerin çocuklarına dini eğitim vermelerinde veya Kur’an’ı Arapça okumalarını öğretmeleri gibi konularda bazı hususlara dikkat edilmelidir. Bunlara dikkat edildikçe Allah’ın izniyle herhangi bir sorun da olmayacaktır.
Örneğin sunum veya yer hatası yapılmamalıdır. Sunum veya yer hatası şudur: Yaşanılan toplumda ortada bir kültür farklılığı vardır. Kültürel olarak farklı olan değerler veya pratikler topluma sunuluş biçimine göre olumlu veya olumsuz karşılanabilir. Örneğin Ramazan bayramlarındaki eğlenceli olabilecek etkinlikler, baklava, kebap gibi yöresel yiyecekler gibi hususlar avantajlı bir şekilde kullanılabilir. Ancak bunun aksi de mümkündür. Mesele kültürel olarak farklı olan değerleri veya pratikleri içinde yaşadığınız topluma nasıl sunduğunuzdur.
Diğer yandan dini meseleleri çocuğa nasıl sunduğunuz da son derece önemlidir. Çünkü siz nasıl sunarsanız çocuk da kendi sosyal çevresinde o meseleyi öyle yansıtacaktır. Özellikle okul çağına gelince dinî bir konunun okul arkadaşlarıyla çatışma yaşamasına neden olabilecek şekilde anlatılmamasına çok dikkat edilmelidir.
Bundan sonrası sadece ilgiye, hoşgörüye, eğlenceyi sürdürmeye bağlıdır. Yani çocuğa dini eğitimi de diğer eğitimler gibi onu sıkmadan, eğlendirerek, sevdirerek verebilmeye bağlıdır.
Ebu Mahzure Örneği ve Dini Eğitimdeki En Büyük Hata
Mekke fethedilmiş, Efendimiz (sas) ve ashabı Taif’i kuşatmış, sonrasında Mekke ile Taif arasında bulunan Cirane mevkisine gelmiştir. Bu sırada namaz vakti girmiş ve müezzin ezan okumaya başlamıştır. Ebu Mahzure ve beraberindeki on tane genç o sıralarda henüz Müslüman değillerdir. Ezan sesini işitince bir yere gizlenip ezanı taklit ederek ve alaycı biçimde ezan okurlar. Efendimiz (sas) ise içlerinden birinin sesinin güzel olduğunu fark eder. Tüm gençleri yanına çağırır ve hepsine tek tek ezan okutur. Ebu Mahzure’nin sesini beğenir ve ona ezanı bizzat öğretir. Sonra diğer namaz vakti girince kendi mübarek elini Ebu Mahzure’nin başına koyar, alnını mesheder ve ona ezan okumasını söyler. Ebu Mahzure isteksiz bir biçimde ezan okur. Efendimiz kendisine bir miktar gümüş para vererek dua eder. Ebu Mahzure’nin gönlü ısınır ve oracıkta Müslüman olur. Sonra da Efendimiz’den (sas) kendisini Harem-i Şerif’te müezzin yapmasını ister. Efendimiz de bu isteğini kabul eder. Böylece Efendimiz (sas) Mekke’den ayrılana kadar Ebu Mahzure Kabe’de Bilal-i Habeşi (ra) ile birlikte ezan okur. Ömrünün sonuna kadar da bu göreve devam eder. Sonrasında Mescid-i Haram müezzinliği oğlu ve torunları tarafından yüzlerce yıl devam ettirilir. Ebu Mahzure (ra) Efendimiz’in alnını meshettiği sırada alnına düşen saçları ölene kadar kestirmez.1
Bizim ise özellikle dini konularda yaptığımız en büyük hata şudur: Konu dini bir konu olduğu için ve önemsenmesi nedeniyle zorlanmak, zorlamak, kızmak veya eksikliğe-hataya karşı çokça negatif hislere kapılmak… Oysa özellikle çocuklarda dini eğitimin her durumda şarkı öğrenme rahatlığı içinde yapılması gerekir. Çocuklar için eğitimin konusu dini bir konu olunca eğitimi eğlenceli hâlden çıkarmak, gergin ve katı disiplinli, fazlaca ciddi bir ruh hâline bürünmek gereksizdir. Örneğin anne veya baba namaz kılarken çocuk anne-babasını güldürmeye çalışabilir, namaz kılan teşehhütte otururken çocuk kucağına oturabilir, secdedeyken sırtına çıkabilir, kıyamdayken gelip seccadenin önüne yatabilir… Çocuğa karışmamak, “Namaz kılanı rahatsız etme!” gibi negatif cümleler kurmamak gerekir. Çocuk normal zamanlarda anne babasına karşı nasıl davranıyor, onlarla oynamak-eğlenmek istiyorsa aynı davranışlarını anne babası namazda iken de devam ettirebilmelidir. Aksi hâlde çocuğun zihninde dini meseleler katı disiplinli, fazlaca gergin meseleler olarak kodlanabilir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, çocuğun dine ait meselelerde en ufak bir tatsızlık yaşamaması gerekmektedir. Buna oldukça dikkat etmek anne babalar için önemli olmalı ve ciddiye alınmalıdır. Bu konularda çocuğa kızılmasının, bağırılmasının hiçbir anlamı veya sevabı yoktur. Aksine vebali vardır.
Allah Teala’dan bizim ve neslimizin imanını ve İslam’ını muhafaza etmesini diler ve dileniriz.
1 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 409; İbn Mace, Ezan, 2; Nesai, Ezan, 5