7 dk.
22 Mayıs 2023
Dini eserlerde kadına yaklaşım | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Dini eserlerde kadına yaklaşım | 2. Kısım

İkincisi: Kur’an’ın tefsiri veya tefsirli mealleri, fıkıh kitapları ve hadis şerhlerinde kadınları açıkça rahatsız etmesi beklenebilecek birkaç nokta vardır. O noktalardan kurtulmak da onların bilinmesine bağlıdır. Bu noktalara maddeler halinde değinelim.

 

1-) Orta Çağ’da insanlar kadınlara daha az değer vermektedir. Hatta kadınlar da kadınlara daha az değer vermektedir. Kadınların daha az değerli olmaları normal bir durum sayılmaktadır. Kadınların varlık olarak daha değersiz görülmeleri ise beraberinde eğitim, hukuk ve siyaset gibi alanlara da yansımış ve toplumsal kurumların hemen her alanında kadınlar ikinci planda kalmışlardır. Bu durum sadece İslam dünyasına mahsus bir olgu da değildir. Doğudan Batıya, seküler dünyadan dindar kesimlere her din ve kültürde kadınların durumu neredeyse aynıdır. Bu aslında insanlığın gelişimiyle ilgili bir durumdur. Bediüzzaman’ın ifadesiyle; alemde daha iyiye, daha mükemmele doğru bir gidiş vardır. İnsanlık aleminde de bu gidişata benzer şekilde bir terakki, olgunluk eğilimi mevcuttur.1 Bu durum sadece bilimsel bilginin veya teknolojinin gelişimiyle ilgili değil, aynı zamanda beşerî hukuk açısından da böyledir. Geçmişte kölelik, esirlik gibi tabakaların bugün artık olmamasını bu gelişimle izah edebiliriz. Orta Çağda kölelik gibi kurumlar nasıl ki toplumsal bir realitedir, aynı şekilde kadınların toplumsal konularda geri planda yer almaları da aynı şekilde bir realitedir. O dönemdeki insanlar sadece bu konuyu değil ülke yönetiminin babadan oğula geçecek bir sistemle yönetilmesi gibi abes durumları da son derece normal karşılamışlardır. Ayet ve hadisler de bu saltanat sistemine göre yorumlanabilmiş, “Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir.” gibi sözleri insanlar hadis diye uydurabilmişlerdir. 

Aslında ellerinde Kur’an ve sünnet gibi iki kutsi hazine bulunan alimlerin böyle yapmaması beklenirdi. Mesela; “Devlet yönetimi neden babadan oğula geçsin ki? Bu makul ve adil değildir. Şura esas olmalıdır. Bu konuda Kur’an’ın açık emri vardır!” diyebilmeleri beklenirdi. “Efendimiz’in (sas) Medine’de ilk başlattığı reformlardan birisi okuma yazma seferberliğidir. Bedir’de okuma yazma bilen müşrik savaş esirlerini bile okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakmış ve bu konuda bize bir ufuk göstermiştir. Biz de köyde kentte yaşayan herkese okuma yazma öğretelim.” demeleri beklenirdi. Efendimiz (sas) her alanda rehberimizdir. Onun bir tek kadını ve çocuğu dövdüğü, onlara el kaldırdığı dahi görülmemiştir. Kız çocuklarının rızaları alınmadan evlendirilmelerini yasaklamıştır. Kadınların yolculuk yapmasına keyfî yasaklamalar getirmemiştir. Kadınları mescide gelmekten men etmediği gibi men edenleri de uyarmıştır. Biz neden kadınların hukukunu sınırlıyoruz?” demeleri beklenirdi. 


Aslında selef ulemasından böyle davrananlar olduğu gibi ilk dönemde bu konuda ciddi atılımlar yapan büyük isimler de olmuştur. Ancak zamanla sahabe ve tabiin neslinin o merkezcil kuvveti geleneğin sert duvarına çarparak yerini durağanlığa ve gerilemeye bırakmıştır. Bu da acı bir realitedir.

 

Taassup bazen öyle bir beladır ki, vahyin hakikatini bile gözlerden gizler, vahiyle zihinler arasında kalın bir perde oluşturur. Böylece gelenek, din gibi algılanır. 

 

Örneğin geleneğimizde erkeklerin saç uzatmaları makul ve caiz görülmez. Ancak Efendimiz’in (sas) saçlarını bazen omuzlarına kadar, bazen kulak memesi ile omuzları arasında kalacak kadar uzattığı bilinmektedir.2 Sahabe efendilerimizden de saçlarını uzatanlar vardır. Ancak gelenek kadın-erkek rollerine biçtiği katı imajlar nedeniyle saçlarını uzatan erkekleri dini açıdan da sorumlu tutacak doneler geliştirebilmiştir. Örneğin “Kadınlardan erkeklere benzemeye çalışanlara, erkeklerden de kadınlara benzemeye çalışanlara Allah rahmetini esirger!”3 hadisine atıfla erkekleri saç uzatmaktan uzak tutmaya çalışmak tamamen geleneğin bir refleksidir. Çünkü uzun saç her kültürde ve örfte kadınlara özgü bir imajdır. Ancak Efendimiz (sas) ve sahabe efendilerimiz erkeklerin saçlarını uzatması gibi bir davranışı tek başına kadınlara benzeme ameliyesi olarak görmemişlerdir. Azıcık düşünülse bu hadisi söyleyen Zat (sas) ile rivayet eden insanların aynı zamanda saçlarını uzatabilen insanlar oldukları da anlaşılacak ve erkeklerin saçlarını uzatmalarının kadınlara benzemek motivasyonuyla tek başına bir ilgisi olmadığı fark edilecektir.  

 

2-) Kur’an ve hadisler kadın-erkek ilişkileri dahil her konuda oldukça nezih ve dikkatli bir üslup kullanmıştır. Ancak zamanla dini eserlerde bu nezih üslubun devam ettirilemediği ve bir parça bozulduğu görülmektedir. Örneğin “Kendi hevasını ilah ittihaz edeni, kendi hevasını, heveslerini her şeyin önünde tutanı, onlara adeta taparcasına düşkün olanı gördün mü?... Onlar hayvanlar (en’âm) gibidir, hatta onlardan daha fazla şaşkınlık içindedirler”4 ayetini ele alalım. Bu ayetin aslında bir hakaret içermediği, nezih bir üslupla ifade ettiği hakikatleri Allah kullarına hakaret eder mi? yazısında genişçe izah etmiştik. Ayrıntılarını o yazıya havale ederek diyebiliriz ki Kur’an’ın üslubu nezihtir. Celalli durumlarda bile Kur’an üslubunu bozmaz. Sadece İslam’ın izzetini koruma adına birkaç istisna vardır ki oralarda bile çirkin bir üsluptan bahsedilemez, sadece celalli veya istihzalı bir ifadeden söz edilebilir. 

 

Aynı özen ve nezahet örneğin hadis şerhleriyle ilgili bazı kitaplarda korunamamıştır. Mesela Efendimiz’e (sas) atfedilen “Uğursuzluk ancak şu üç şeydedir: Kadında, evde, hayvanda”5 hadisini ele alalım. Efendimiz’in (sas) mübarek ağızlarından böyle bir söz çıkmıştır ancak bu söz Efendimiz’in Yahudilerden alıntıladığı ve eleştirmek, ifade ettiği anlamı insanların zihninden uzaklaştırmak için kullandığı bir sözdür. Nitekim bu söz bazı sahabiler tarafından Hz. Aişe (ra) validemize “Ebu Hureyre böyle bir hadis rivayet ediyor. Siz ne dersiniz?” gibi bir şekilde arz edilince validemiz “Ebu Hureyre iyi ezberlememiş, o girdiğinde Allah Rasulü aynen şöyle buyuruyordu: “Allah Yahudileri kahretsin, onlar şöyle derler: Uğursuzluk şu üç şeydedir: evde, kadında ve atta”. Ebu Hureyre hadisin başını işitmemiş, sadece sonunu duymuş.”6 diyerek meseleye açıklık getirmiştir. 

 

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Kadınların uğursuz varlıklar olduğu yönündeki anlayışı dile getiren ibareler de meselenin böyle olmadığı, rivayetin aslının başka olduğu hususunu dile getiren ibareler de iki ayrı rivayet olarak hadis edebiyatımızda yer almıştır. Bu noktada Allah Rasulü’nün (sas) kadınları uğursuz varlıklar olarak saymadığı açıktır. Ancak geleneksel söylemlerde kadınları uğursuz gören ibareler de mevcuttur. Bu durumda gelenek ve din arasında açık bir ayrım yapılması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

 

Diğer yandan geleneğin de tek bir parçadan ibaret olmadığı, dolayısıyla mutlak kötü, dine her yönüyle aykırı bir olgu olmadığı bilinmelidir. Çünkü sonuçta kadınlar hakkındaki olumsuz gibi görünen ibarelerin aslının öyle değil de başka türlü olduğunu bildiren de yine geleneksel rivayet zinciri veya geleneksel kitaplarımızdır. Bu da kendi içinde tartışılması ve daha uzun analiz edilmesi gereken farklı bir konudur.

 


 

1 ) Muhakemat, İkinci Mukaddeme, s. 11

2 ) Buhari, Libas, 68; Müslim, Fedail, 91; Tirmizi, Libas, 21; Nesai, Zinet, 6

3 ) Buhari, Libas, 62; Müslim, Cennet, 52

4 ) Furkan, 43-44

5 ) Buhari, Cihad, 47; Müslim, Selam, 34

6 ) Zerkeşi, el-İcabe, Hz. Aişe’nin Sahabeye Yönelttiği Eleştiriler