Dini eserlerde kadına yaklaşım | 1.Kısım
Giriş
Kur’an Sadece Erkeklere mi Hitap Ediyor? başlıklı yazıda Nisa suresi 43. ayet bağlamında Kur’an’da kadınların konumuyla ilgili küçük bir giriş yapmıştık. Bu seride ise Kur’an ve hadislerden hükümler çıkaran fıkıh, tefsir ve hadis alimlerimizin eserlerinde kadınların konumu veya kısaca dini eserlerde kadınlara yaklaşım konusunu ele alacağız.
Öncelikle belirtelim ki bir önceki yazının sorusunu soran kişi örneğinde olduğu gibi bir takım geleneksel tefsir, fıkıh ve hadis şerhlerinde kadınlarla ilgili bölümleri okuyan bazı kadınlar rahatsız olmakta haklıdırlar. Bu bölümlerden rahatsızlıklarını dile getiren erkeklere de rastlamak mümkündür. Bu rahatsızlıkların sıradan bir alınganlık, kişisel değersizlik hissi, özgüven eksikliği gibi psikolojik temellerinin yanında bilgi eksikliği, meseleye tek taraflı bakma, dönemsel veya tarihsel ayrım yapamama, dil, lafız ve mana ayrımına dikkat etmeme gibi yöntemsel temelleri de olabilir. Bununla birlikte, tamamen rasyonel ve gerçekçi temelleri de olabilir. Önemli olan meselenin bu son kısmıdır. Biz de bu yazı serisinde rahatsızlığın rasyonel ve gerçekçi temelleri üzerinden yola çıkmaya çalışacağız.
Diğer yandan hadis şerhi geleneği İslami ilimler tarihinde önemli hizmetlerde bulunmuş, bu gelenek vesilesiyle hadislerde ifade edilen hakikatler geniş kitlelere ulaşmıştır. Benzer şekilde fıkıh alimlerimiz de dinin yaşanmasında ve yeni sorunlara çözüm üretilmesi noktasında son derece önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Allah Teala’dan hepsini hizmetlerine karşılık cennet nimetleriyle ve rızasıyla mükafatlandırmasını dileriz. Ancak Kur’an’ın kadınlar konusundaki üslubunun nezih olmasına, Efendimiz’in (sas) de kadınlara yaklaşımının son derece hakkaniyetli, merhametli ve koruyucu olmasına rağmen dönemsel ve kültürel bakış açıları, yerleşik değer yargıları ve tarihsel paradigmalar tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarında kadınlarla ilgili bölümlerin en azından bir kısmının bugünün insanı için rahatsızlık oluşturmasına yol açmıştır.
Bu ağır bir suç mudur, bilinçli bir kabahat mıdır? Yoksa müelliflerin kendi dönemleri için gayet doğal ve sıradan yaklaşımların bir ürünüdür de asıl sorun kitaplardaki ilgili bölümlerin bugüne taşınması ve bugün de geçerli olduğunun düşünülmesi midir? Bu sorular ayrıca tartışılabilir ve zaten yazımızda yer yer bunlara da temas edilecektir. Ancak fıkıh, tefsir ve hadis sahalarında geleneksel kaynaklarımızın “kadınlar” konusundaki bölümlerinde bugün için artık sürdürülemez olan bir yön vardır ki o da şudur: O metinlerle büyüyen, tamamen klasik medrese eğitimi almış veya o çerçevede büyümüş, geleneksel kaynaklara vâkıf Müslüman bir genç erkeğin o metinleri okumakla kadınlar hakkındaki zihinsel değer yargılarını daha baştan yanlış kurma riski vardır. Bu risk sadece potansiyel bir risk de değildir ve sık sık reel hayatta karşımıza çıkmaktadır.
Biz bu seride meseleyi geniş bir çerçeveden ele alıp maddeler hâlinde izah etmeye çalışarak bir parça derine inmek niyetindeyiz.
***
Birincisi: Öncelikle bilinmelidir ki, sorunun kaynağı vahyin kendisi değildir. Sorun, kadın veya erkek fark etmeksizin insanın bizzat kendisinden kaynaklanmaktadır.
Aslında kaynak itibariyle böyle olması da bir yönüyle normaldir. Çünkü Allah Teala’nın bazı emir ve yasakları hem kadınların hem erkeklerin nefislerine ağır gelebilir. Hatta ağır gelmesi normaldir. Çünkü bizler öncelikle insanız. Örneğin kitap okumayı seven, severek kitap okuyan birisine amiri olan bir kişinin “Her gün iki saat kitap okuyacaksın ve okuduğun sayfa sayısını bana bildireceksin!” diye emir verdiğini düşünelim. Bu emirde severek yapılan bir işe bir sınır koyma söz konusudur. Severek kitap okuyan kişi de severek, tamamen içinden gelerek yaptığı bu işi kısmen programlamak, ölçüp biçerek yapmak durumunda kalacaktır. Bu da o insanı az çok daraltacaktır. Bu nedenle İslam’ın emirlerine karşı insanların az veya çok zorlanmaları, bu emirlerin bir kısmının o insanlara az çok ağır gelmesi normaldir. Çünkü bizden (örneğin namaz) bir fiili yapmamız istenmektedir. O fiili yapmak için de keyfimiz olsun olmasın, içimizden gelsin gelmesin işimizi gücümüzü bırakmamız, kalkıp abdest almamız, belirli bir yöne doğru dönmemiz, belirli hareketleri yapmamız, o hareketler esnasında belirli cümleleri ve kelimeleri telaffuz etmemiz gerekmektedir. Hastalık, aşırı soğuk hava gibi durumlarda dahi emir iptal edilmemekte ancak bazı kolaylıklar (teyemmüm, oturarak kılma gibi) sağlanarak o emrin yerine getirilmesi istenmektedir.
Meselenin bu yönünün kadın ve erkek arasında ortak olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten de bu konuda kadın ve erkek arasında bir ayrım yapılmamıştır. Yani kadın nefsine ağır gelen emirler ve ibareler bulunabildiği gibi erkek nefsine de ağır gelen emirler ve ibareler bulunabilmektedir.
Erkeklere ağır gelen “Hoşunuza gitmese de savaş size farz kılındı!”1 ayetini ele alalım. Burada asıl hoşumuza gitmeyen şeyin savaşmak mı yoksa savaşmakla emrolunmak mı olduğu tartışılabilir. Ancak her ikisi de sonuçta normaldir. Yani savaşmak da savaşmakla emrolunmak da insanın nefsine ağır gelebilir. Oysa o savaşlarda bizim için özgürlük, bağımsızlık, dini yaşayabilme, vatan savunması gibi bazı faydalar vardır. Bu faydalar da ancak savaşmakla ve belli bir bedel ödenmekle elde edilebilecek faydalardır. Bu emir, yani savaşmanın farz kılınması sadece erkekler içindir. Kadınlar savaşmak zorunda değildir ve onlara savaşmaları emredilmemiştir. Bu emrin ve savaşmanın erkeklere ağır gelmesi de normaldir. Saadet asrında bu emrin sahabe toplumu içinde bazı insanlara ağır geldiği, bazılarının türlü bahanelerle savaşmaya gitmedikleri olmuştur. Diğer yandan bu emir o dönemde çok sert uygulanmıştır. Tebük savaşını hepimiz biliriz. Kur’an’da “saatü’l-usra” (zorluk zamanı) olarak nitelenen bir savaştır.2 Bu savaşa münafık olmadıkları hâlde katılmayan üç sahabinin durumunu da okumuşuzdur. O üç kişinin toplumdan tecrit edilmeleri, 50 gün boyunca ağır bir şekilde sınanmaları, dünyanın bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmesi3 ve sonunda tevbelerinin kabul edildiğinin bildirilmesi ile geçen süreç bu işin ciddiyetini göstermektedir. Sonuçta savaş emrine uymayan müminlere belirli yaptırımların uygulandığı görülmektedir.
Benzer şekilde bir kadına da tesettür4, erkeklerle konuşurken ölçülü olma5, dikkat çekici şekilde giyinip yürümeme6 gibi emirler bazı yönleri itibariyle ağır gelebilir. Aslında meselenin hakikatini bilen, Allah Teala’nın Kur’an’da insanlara bir şey söylemesinin ne manaya geldiğini kavramış bir insan için “O Rahman’ın kulları… ki yeryüzünde tevazu halinde yürürler.”7 ayeti de çok ağır gelmelidir.
Sonuçta Kur’an ve hadislerdeki emirlerin insan nefsine ağır gelmesi sadece kadınlara özel bir durum değildir. Erkeklere de ağır gelebilecek özel hükümler vardır. Her iki cins için de diğerine yüklenmeyen bazı ekstra yükümlülükler konulduğu söylenebilir. Bu dinin bazı emirlerinin belli mizaçlara ve nefislere ağır gelmesi veya zaman değişince ağırlığın da değişmesi, dün pek ağır gelmeyen hususların bugün ağır gelmesi, dün ağır gelen hususların bugün hafif gelmesi de mümkündür ve vakidir.
(Yazı dizisinin ikinci bölümü yarın internet sitemizde yayımlanacaktır.)
1 ) Bakara, 216
2 ) Tevbe, 117
3 ) Tevbe, 118-119
4 ) Nur, 31
5 ) Ahzab, 32
6 ) Nur, 31
7 ) Furkan, 63