12 dk.
02 Ağustos 2024
Dizi-Film İzlemek Günah mıdır? | Tek Parça-gorsel
Youtube Banner

Dizi-Film İzlemek Günah mıdır? | Tek Parça

Soru: Günümüzde dizi film seyretmek hayatın realitesi gibi bir şey. Dizi ve filmlerde bazen müstehcen sahneler olabiliyor. Müstehcen sahne olmasa bile her türlü dizi-filmde mutlaka açık giyinmiş insanlar oluyor. Açık giyinmekten kastım Allah'ın haram kıldığı sınırların dışına çıkılması. Bu tarz sahnelerin veya giyinme türlerinin olmadığı bir film veya dizi bulup da seyretmemiz imkânsız gibi. Bu durumda nasıl davranmamız gerekiyor? Günaha girmemek için bir Müslüman olarak hiçbir şekilde dizi, film seyretmemeli miyiz?

 

Cevap: Güncel ve toplumu ciddi şekilde etkileyen bir konu hakkındaki bu soruya çeşitli alt başlıklar üzerinden ve belli prensipleri odağa alarak yanıt vermeye çalışacağız. Kimi noktada ifade edeceğimiz hususlar bazı kimseler için sert görünebilir fakat “Hakkın hatırı âlîdir.” diyerek doğru bildiklerimizi anlatmaya gayret edeceğiz.

 

Çağın Realitesi ve Günahı Meşrulaştırma

 

Şunu ifade ederek başlayalım: Realite meşruiyet değildir. Bir günahın içinde yaşanılan çağda yayılmış olması, o günahın meşrulaştığı ve artık günah kabul edilmeyeceği anlamına gelmez. Yaygınlık reel bir durum olarak kabul edilebilir ancak meşruiyet başka bir şeydir. Meşru olmayan şeyler yaygın olabileceği gibi bunun tersi de mümkündür.

 

Reel ve yaygın bir durumun meşru kabul edilmesi yanlış bir bakış açısıdır. Bu bakış açısıyla insan pek çok günaha rahatlıkla yol bulabilir. Denizde yüzerken tesettüre riayet etmemek de bu çağın realitesi kabul edilebilir. Belli yörelerde yaşayan insanlar “Düğünde bir kadeh içilmeden olur mu, herkes yapıyor bunu.” diyebilir. Piyango bileti almak da çağın realitesi kabul edilip dini açıdan önemsenmeyebilir. Hasılı bir şeyi herkes sıkça yapıyor, bunu normal görüyor diye günahlar günah olmaktan çıkmaz. O meseleyle ilgili bir caiziyet, makuliyet veya meşruiyet oluşmaz.

 

Ancak şu mümkündür: Bir günahın, yanlışın çok sık şekilde yapılması bazen mazeret oluşturur. Örneğin bir öğrencinin kopya çektiğini düşünelim. Eğer okuldaki herkesin kopya çektiği anlaşılmışsa öğretmen tüm öğrencilere ağır ceza vermektense cezayı hafifleterek vermeyi tercih edebilir. Yaygın problemler bazen bu problemlerin mazur görülmesine yol açabilir. Ancak dikkat edilirse burada da örnekteki kopya çekmek fiili meşru bir hâle gelmemiş sadece cezası hafiflemiştir. O da sadece ihtimal dahilinde bir durumdur. Bir ihtimale dayanarak kesin hüküm verilmez.

 

Alışkanlıkların İhtiyaç Sanılması

 

Bir tüketim toplumunda yaşadığımız doğrudur. Gıda maddelerinden kıyafetlere, araçlardan ev eşyalarına, bilgiden eğlenceye kadar pek çok şeyi tüketerek var olabiliyoruz. Bu çerçevede ekmek ve su kadar bir tiyatro bileti de yahut ayakkabı ve gözlük kadar bir dizi film de tüketim malzemesi demektir. Ancak tükettiğimiz her ürünün gerçekten ihtiyacımız olan şeyler olduğu iddia edilemez. Bu noktada Batı dünyasında modern toplumun tüketim alışkanlıklarını eleştirmek için “gerçek ihtiyaçlar ve sahte ihtiyaçlar” ayrımını yapan düşünürler olmuştur. Bediüzzaman hazretleri de bir yerde “Bu zamanda mimsiz medeniyetin icabatından (gereklerinden) olarak hâcât-ı zaruriye (zorunlu ihtiyaçlar) dörtten yirmiye çıkmış. Tiryakilikle, görenekle ve itiyadla (alışkanlıkla) hacat-ı gayr-ı zaruriye (zorunlu olmayan ihtiyaçlar) hacat-ı zaruriye (zorunlu ihtiyaçlar) hükmüne geçmiş.”1 tespitini yapar.

 

Demek ki tüketim alışkanlıklarının zamanla değişmesi gibi ihtiyaçların da zamanla değişmesi mümkündür. Ancak önemli olan gerçek ihtiyaçlarla sahte ihtiyaçlar veya zaruri ihtiyaçlarla zaruri olmayanlar arasındaki ayrımı doğru yapabilmektir.

 

Bundan elli sene önce de insanlar yaşıyor ve sosyalleşiyordu. Hayatlarına devam ediyorlardı. Seyredilebilecek çok fazla sinema veya dizi film de yoktu. Ancak insanlar yine eğleniyordu, sinemanın, dizi filmlerin eksikliğini hissetmiyorlardı. Bazen bir şeyler okuyorlar bazen geziyorlar tozuyorlar bazen sohbet ediyorlardı. Kendilerini boşlukta hissetmiyorlardı.

Alışkanlık, tüketim davranışlarında ve gündelik hayatta önemli bir kavramdır. Her insana alıştığı şeyleri terk etmek zor gelebilir. Bazı şeylerden uzaklaşmak imkânsız görünebilir. Bu nedenle insanlar alışkanlık hâline getirdiği ve meşru olmayan davranışlarına meşruiyet kılıfı geçirmek için bazı mazeretler, bahaneler bulmaya çalışabilir.

 

Bu bahanelerden birisi şu şekilde olabilir: “Yahu böyle bir imkân sunulmuş; eğlenmemiz, kendimizi geliştirmemiz, keyifli vakit geçirebilmemiz için bu tarz bir fırsat var. Niçin faydalanmayalım ki?” 

 

Bu düşünce “Şu beldede şenlik var, bedava içki dağıtılıyor, faydalanmayalım mı yani?” düşüncesiyle mantık olarak paraleldir. Elbette ki bahsi geçen günahların boyutları aynı seviyede değildir fakat iki düşünce biçimi arasında ciddi bir benzerlik vardır.

 

Günaha “Günah!” Demenin Önemi

 

Geleneğimizde sıkça vurgulanan bir anlatı vardır: “Oruç tutmamak insanı kafir yapmaz ama ‘Oruç farz değildir. Oruca ne gerek var? Oruç geçmişlerin adeti, şimdi buna ihtiyaç yok.’ demek insanı kafir yapar.” denilir. 

 

Çünkü insanın zihninde veya kalbinde her zaman ön kabulleri vardır. İnsanlar bu ön kabullerini bazen zorlanarak bazen kolaylıkla bazen beceriksizce bazen marifetle hayatına aksettirir. Becerememe durumlarında ise çoğu insanda hayatın ağırlığını yüklenme baskısı vardır ve standartlarını değiştirme temayülü oluşur. “İnandığın gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi inanmaya başlarsın.” sözü ile de bu mana vurgulanmaktadır. 

 

Ama bu konuda aktif çaba gösterirsek, zihnimizde ideallerimiz olabilir; uygun zaman ve zeminde tekrar o ideallere uygun yaşamaya başlayabiliriz. Örneğin derslerin veya işlerin yoğunluğu gibi sebeplerle namaz kılamayan bir insan “Namaz için bu kadar zahmete girmeye gerek yok, zaten namazın faydasını ben biraz Kur'an okuyarak da elde edebilirim. Eğilip kalkmaya, gün içinde sürekli namaz için vakit ayarlamaya gerek yok.” gibi cümleler kurmaya başlarsa kendine yazık eder. Buna karşın bir kişi “Namaz farz, evet kılmam lazım fakat şu anki şartlar tam izin vermiyor. Ben de öğrenciyim veya çalışıyorum ekmek paramı kazanmam lazım o yüzden kılamıyorum, kılabilsem iyi olacak.” gibi bir düşünceye sahipse bir gün gelip de namaza başlama ihtimali vardır. O yüzden zihnimizdeki doğruların altını tekrar tekrar çizmek gerekecektir.

 

Bir” ve “Sıfır” Yanılgısı

 

Neyi kabul edip seçtiğiniz, neyi ne kadar yapabildiğinizden daha farklı ve daha temel bir durumdur. Bununla birlikte, geleneğimizde bazı meseleleri “bir” ve “sıfır” olarak görme yanılgısına düşülebilmektedir. Bu yanılgı dini anlama noktasında çok yerde karşımıza çıkabilmektedir. Mesela bir ortaokul öğrencisi camiye gelip, namazın farzını kılıp arkadaşlarıyla oynamak için dışarı çıktığında ona “Yaptığın işi tam yap, düzgünce kılmayacaksan bu namazı hiç kılma!” şeklinde tepki verebilecek büyüklerine rastlayabiliriz. O kişilerin zihninde “Namaz ya tam olarak, sünnetleri de eda edilerek kılınır veya hiç kılınmaz.” anlayışı yerleşmiştir. Oysa bu anlayış doğru değildir. Sünneti kılmamak doğru değildir, bir müminin hayatında eksikliktir fakat hem sünneti hem de farzı kılmamak daha büyük bir eksikliktir.

 

Bir örnek daha verelim. Kumar kötüdür. Piyango oynamak da kötüdür. Tavlayı kaybedenin çayların parasını ödemesi de kötüdür. Hepsi kumardır veya içinde kumardan bir hisse barındırır. Fakat bunların hepsini aynı kefeye koymak, hepsinin aynı derecede kötü olduğunu düşünmek ciddi bir hatadır. Bir insanın servetini etkileyecek miktarlarla kumar oynaması başka bir şeydir. Yılda bir defa piyango bileti alması başka bir şeydir. Kahvehanede tavlayı kaybedenin çayları ödemesi başka bir şeydir. Hepsinin aynı kumar olduğunu düşünüp, aynı derecede kötü olduklarını iddia etmek makul değildir.

 

Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere insanların zihninde bir şeyleri derecelendirmek epey zordur. Çoğu insan, “Ben çok ekmek yiyorum, yediğim ekmek miktarını biraz azaltayım.” demek yerine, “Ekmeği bir daha hiç yemeyeceğim.” demeyi tercih eder ve belki de bu şekilde aldığı kararı daha kolay uygulayabilir. 

 

Bununla birlikte işin hakikatinde iyiliklerin ve kötülüklerin dereceleri vardır. 

 

Benzer şekilde herhangi bir dizide göreceğiniz kadınların tamamının başı açık olabilir. (Bu konuda örnekleri genelde kadınlar üzerinden vermemiz, erkeklere bakmanın haram olmadığı anlamına gelmiyor elbette ki. Erkeklerin tesettürüyle ilgili sınırlar daha geniş ve tesettüre uymak gibi bir niyet olsa da olmasa da daha fazla uyulan sınırlardır. Bu nedenle bir dizi-filmde İslami sınırlara göre görülmesi haram olan bir kadınla karşılaşma ihtimali görülmesi haram olan bir erkekle karşılaşma ihtimaline göre çok daha yüksektir.) Bunlar haramdır diye düşünülebilir. 

 

Bununla birlikte kadınların başları açık olsa da kıyafetlerinin genel olarak kapalı olması başka bir şeydir. Biraz daha açık kıyafetler giyilmesi farklı bir şeydir. Deniz kıyafetleri giyilmesi farklı bir şeydir. Filmin müstehcen sahneler içermesi başka bir şeydir. Filmin hassaten müstehcen sahneleri öne çıkarma niyetiyle yapılmış olması ise daha başka bir şeydir. 

 

Mesela bir sahil beldesinde can kurtaranların yaşadıkları maceraları anlatan bir aksiyon filmi ve o film nedeniyle ortaya çıkacak günahlar başka bir noktadadır. Tüm anlatısını bir sahil beldesinde var olan ilişkiler ve müstehcen sahneler üzerine kurgulayan bir film nedeniyle ortaya çıkacak günahlar başka bir noktadadır. 

 

Eski Yunan’a dair bir dizi/filmde yapımcı Eski Yunan’ın bilimini anlatabileceği gibi, mitolojisini de ele alabilir. Mitolojide dramatik, çatışmalı meseleleri göstermeyi tercih edebilir. Bunu yaparken kadın-erkek ilişkilerine değinmek de bir seçenektir. Bu değinme esnasında bazı meseleleri üstü kapalı şekilde göstermek farklı bir seçenekken, kimi yönetmen ve yapımcılar bu meseleleri daha açıkça ele almayı tercih edebilir. Bunun yanında bazen de kadın-erkek ilişkilerini hikâyenin odak noktasına koyup, müstehcenliği adeta dizi-filmin temel ögesi yapan yönetmen ve yapımcılar olabilir. İşte bu noktada, bahsi geçen yapımların tamamı Eski Yunan’ı anlatır ve hepsinde bir miktar günah zaten var diye bakmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Hepsinin içerdiği günahlar farklı boyuttadır ve manevi hayatımız üzerinde farklı etkilere sahip olacaktır.

 

Bunları söylerken bahsi geçen günahların daha düşük seviyede olanlarının işlenmesine cevaz veriyor değiliz. Fakat bir günahın yahut bir sevabın derecelerinin olması anlaşılması gereken önemli bir noktadır. (2)

 

Günahtan Kaçmak İçin Çaba Göstermek

 

Bu meseleyi de bir ve sıfır mantığına bağlamak, “Ya hep ya hiç!” gibi düşünmek yahut “Battı balık yan gider.” düşüncesiyle hareket etmek her zaman gerçekçi olmayacaktır. 

 

İşin ideali dizi ve film izlemeyi tamamen bırakmak olabilir. Bununla birlikte dizi-film seyretmekten asla kopamadığınızı düşünüyorsanız bu durumda seyredeceğiniz yapımlar arasında tercih yapmanız mantıklı olacaktır. Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanılan MPA (Motion Picture Association) film derecelendirme sistemi filmlerin hangi yaş grupları için uygun olabileceğini sınıflandırmaktadır. Ülkemizde de “Akıllı İşaretler” uygulaması ile film ve dizilerin hangi yaş grubu için uygun olduğuna, içinde müstehcenlik, şiddet veya olumsuz örnek teşkil edecek farklı sahneler olup olmadığına dair önden bilgi sahibi olmak mümkündür.

 

Ayrıca seyredilen filmlerdeki olumsuz sahneleri geçmek de bir yöntemdir. Bununla birlikte bu yöntemin günaha girmek için bir risk barındırdığı unutulmamalıdır.

 

Günlük Hayatın Realiteleri

 

Daha önce de söylediğimiz gibi herhangi bir günahın caiz olduğunu söylememiz mümkün değildir ve bu insanı çok ciddi günahlara sokma potansiyeline sahip yanlış bir tavır olacaktır. Bununla birlikte hayatın realiteleri de vardır. Hepimiz sokağa çıkıyoruz, televizyon haberleri izliyoruz, gazete haberlerindeki fotoğrafları görüyoruz. Bütün bunları yok sayıp da “İçinde başı açık kadınların olduğu filmler” konusunda uzun uzadıya yorumlar yapmak çok da makul olmayabilir. Böyle bir tutum realist de olmayacaktır. Hatta bunu yaparken bir bakıma yalan söylemiş olmak da muhtemeldir.

 

Bu durumu aşma adına “Ya hep ya hiç” düşüncesinden uzaklaşmak ve müstehcenlikten uzak sahnelerin bulunduğu filmleri tercih etmek bir yöntem olarak değerlendirilebilir.

 

Dizi-Filmlerde Sigara ve Alkol

 

Seyredilen dizi-filmlerin zararlı olabilecek tek yönü müstehcenlik ve açık-saçıklık değildir. Birçok yapımda sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımını özendirecek nitelikte sahneler bulunabilir ve bu sahneler özellikle de çocuklar için tehlikeli olabilir. Elbette bunun da dereceleri vardır. Herhangi bir filmde kahramanın ağzında bir kere sigara görünmesi çok büyük bir problem teşkil etmeyebilir. Ama filmin esas kahramanı başarı elde ettiği her sahnede sigara yakıyorsa veya alkolikse bu görüntüler her izleyende bir imge oluşturacağı için meseleyi değiştirecektir. Özellikle de sempatik karakterlerin gösteriminin ana unsurunun alkol veya sigara olduğu durumlar çocukların kafasındaki alkol-sigara algısını farklı etkileyecektir.

 

Sonuç olarak, ahir zamanda yaşayan ve Allah’a kulluk yapmaya çalışan Müslümanlar olarak günaha çok açık bir devirde yaşadığımız maalesef su götürmez bir gerçektir. Bu bağlamda mümkün olduğunca Allah’a yaklaşmaya gayret etmemiz, günahtan kaçınma ve Rabbimizin rızasını kazanma adına çaba sarf etmemiz çok değerlidir.

 

“Bir ve sıfır” mantığını bir kenara bırakıp mümkün olduğu kadarıyla ahiret için heybemizi doldurmaya gayret etmemiz gerekiyor. Bir şey bütün bütün elde edilemese bile bütün bütün terk de edilmez. Bir prensip olarak, çoğu durumda içinde bulunulan pozisyona göre en çirkin olanı terk edip en lazım olanı yerine getirmek işlerimizi kolaylaştırır ve Allah’a yaklaşmamızı sağlar. Burada çirkin ve lazım kavramlarını bilerek soyut bıraktık çünkü herkesin seviyesi farklıdır.

 

Cenab-ı Allah'tan bizi rızasına muhalif işlerle meşgul olmaktan ve günahlara dalmaktan korumasını, bize Kendisine yaklaştıracak yolları açmasını diler ve dileniriz.

 


 

1 Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, 371. Mektup

2 Mesela dini meselelerde edebi tam manasıyla gösteremediğinden şikâyet eden birini düşünelim. Bu kişi ilk etapta Yüce Allah, Hz. Peygamber (sas) ve Kur’an’a karşı edepli olmakla işe başlayabilir. Bunlara karşı dilinden asla edepsizlik çıkmaz, bu kelimeleri laubali biçimde ağzına almaz. Hatta alacağı zaman uzanıyorsa toparlanır, edepli olma halini muhafaza eder. Normalde bir insanın yatarken Allah'ın adını anması haram değildir. Mekruh da değildir. Ancak kişi kendi kişisel duygu ve düşünceleri içinde böyle bir başlangıçla dini meselelerde edepli olma adına güzel bir adım atmış olur ve insan buradan yol bulup daha iyi seviyelere ilerleyebilir.