20 dk.
24 Nisan 2023
Dua Çeşitleri ve Kritik Kütle | Tek Parça-gorsel
Youtube Banner

Dua Çeşitleri ve Kritik Kütle | Tek Parça

Bireysel ve toplumsal hayatımızda art arda yaşanan hadiselerin hepimizi sarstığı, psikolojik anlamda pek çoğumuz için kış mevsiminin yaşandığı, manevi dünyamızda bir şeylerin kopmuş olduğu duygusunun hissedilebildiği bir zamanda yaşadığımız açıktır. Diğer yandan hem genel manada hem de içinde bulunduğumuz özel şartlar açısından dua etmenin olmazsa olmaz olduğu, duanın hepimiz için vazgeçilmez bir yaşam kaynağı oluşturduğu da her türlü izahtan varestedir.

 

Ancak zaman zaman, özellikle mevcut ortam ve şartlarda, yapılan duaların karşılığının görülemediğine ve duaların sonuçlarının reel hayatlarımıza yansımadığına dair düşünce ve soru işaretleri oluşabilmektedir. Hepimiz Allah Teala’nın dualara bir şekilde icabet ettiğini Kur’an’dan biliyoruz.1 Ancak Allah Teala’nın Mucîb, dualara icabet eden olduğunu bilmek başkadır, duaların ardından o icabeti hayatlarımızda görmek başkadır, icabetlere arka arkaya şahit olarak artık şeytanın vesvese veremeyeceği kadar emin olmak ise bambaşkadır. Dolayısıyla duaların karşılığının görülmemesi onlara karşılık verilmediği anlamına gelmemektedir.

 

Diğer yandan duaların işitildiğini, kale alındığını, sonuçlarının olduğunu görmek için dua birikimimizin belirli bir kritik kütleye ulaşması gerektiği bilinmelidir. 

 

Bu yazıda kritik kütlenin ne demek olduğu, bu kritik kütleye ulaşma adına neler yapılabileceği ve hangi alternatiflerin, ne şekilde rantabl değerlendirilebileceği üzerinde durulacaktır.

 

Dua Kasını Çalıştırmak ve Dualarda Kritik Kütleye Ulaşmak

 

Dua da kas gibidir. Çaba sarf etmek, zorlanmak o kası güçlendirecektir. 

 

Merfu olarak nakledilen bir hadiste şöyle buyrulur: “Üzerinize öyle bir zaman gelecek ki, ondan sadece boğulmak üzere olan kimsenin yakarışı gibi dua eden kimseler kurtulacaktır.”2 Zira bazı dönemlerde olaylar insanların üzerine dalga dalga gelir, karanlık üstüne karanlıklar biner. Zulmetler içinde kalan insanın hem maddi hem manevi hayatı ancak belki bir boğulma hâlinin ızdırarı içinde duaya yönelirse inşirah bulacaktır. Konunun bir yönü budur.

 

Diğer yönü ise; duada adeta bir büyü, bir keramet, bir mucize, bir sır vardır ancak o sır dışarıdan bakınca pek görülmeyebilmektedir. Fakat edilen dua miktarında -tabiri caizse- fizikteki gibi kritik kütleye ulaşan insanlar onu tam görebilirler.

 

Kritik kütle, bir reaksiyonun başlaması ve sürmesi için gerekli olan asgari kütle miktarıdır. Örneğin uranyum gibi radyoaktif bir materyal bir reaksiyona girdiği zaman başlangıçta eğer az sayıda kütleye sahipse herhangi bir sonuç vermeyebilir. Ancak başlangıçta temel bir sınır belirlenmişse işte o sınırdan sonra örneğin bir atom bombası patlaması gerçekleşir, devasa bir enerji ortaya çıkar. Mesela baştaki temel sınır yani reaksiyon için gerekli kütle miktarı olan kritik kütle 1 kilogram ise 990 gramda hatta 999 gramda beklenen sonuç elde edilemeyecektir ancak kritik kütle 1 kilograma ulaşınca sonuç alınacaktır. 

 

Duada da böyle bir sınır vardır.

 

Bazen bazı insanların “Dua etmeye şevk bulamıyorum. Ettiğim duaların sonucunu direkt göremiyorum. Dua edince inşirah bile gelmiyor.” şeklinde şikayetlerine şahit olunabilir. Ancak duada bir sır, bir keramet vardır ve bu sırrın, bu kerametin görülebilmesi, tecrübe edilebilmesi, tam olarak anlaşılabilmesi için kritik kütle miktarına, belirli bir sınıra, bir toplam miktara erişmesi gerekmektedir. Sonuç ortaya ancak bu şekilde çıkmakta, duanın yansımaları somut olarak da bu şekilde görülebilmektedir.

 

Bu sırra erişmenin farklı yolları vardır.


 

Birincisi: Esası Kur’an ve sünnet olan, Kur’an ve sünnetten süzülen dualar ve hizipleri okumaktır. Bunlar gerek lafız gerek mana olarak Kur’an ve sünnetteki dualardan alınmış ancak başkaca bazı kelimeler de eklenmiş halde bulunmaktadırlar. Özellikle maneviyat büyükleri Veysel Karani, Abdülkadir Geylani, Şah-ı Nakşibendi, Muhyiddin Arabi, Ebul Hasan Şazeli, Ahmed Rıfai, Muhyiddin Arabi, Mevlâna Celaleddin Rumi, İmam Zeynelabidin, İmam Cafer-i Sadık, İmam Gazali, İmam Cezuli ve Bediüzzaman gibi zatların kendilerine vird edindikleri virtler, zikirler, münacatlar, hizipler ve dualar vardır. Evrad-ı Kudsiye, Cevşen, Celcelutiye ve Delailü’l Hayrat gibi dualar, virtler ve zikirler bunlardandır. Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi Hazretlerinin derlediği Mecmuatü’l Ahzab isimli üç ciltlik dua kitabında Allah dostlarının bilinen virdlerinin neredeyse tamamı derlenmiş, yayımlanmıştır. 

 

Bu duaların veya virtlerin her birisi insanın farklı fakültelerine hitap eden, farklı latifelerini çalıştırır.

 

Anlamak

 

Bu dua ve evrad ü ezkarı okurken anlamak ve hissetmek şüphesiz ki önemlidir. Ancak okuyanların o duaları okurken büyük ölçüde anlayacakları kadar Arapçası veya dini literatüre hakimiyetleri yoksa, hiç olmazsa kelime mealleriyle birlikte okunmalıdır. Kelime mealleri yok veya ulaşılmaz ise cümle cümle öncelikle mealini sonra Arapçasını okuyarak mümkün olduğunca her okuyanın kendi duyabileceği bir sesle, o da mümkün değilse dudakları kıpırdatarak okumak insanı belli bir seviyeye getirecektir.

 

Bu uygulamalar duaları anlamada, sonrasında hissetmede ve dua için kritik kütle biriktirmede önemli noktalardır. 

 

Evet, elimizde mana aleminin büyükleri olan zatların dillerinden düşürmedikleri, başı sonu belli, derlenmiş bir halde bize kadar ulaşmış, belli bir uzunluğa sahip dualar, virtler ve zikirler vardır. Bunların Arapça yazılmış olmaları onlardan istifade edilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Arapça bilmeyenler bir mealden faydalanarak cümle cümle önce mealini sonra Arapçasını okuyarak bir süre sonra o duaları Arapça okuyunca da anlar hâle gelebileceklerdir. Böylece o büyük zatların Kur’an ve sünnetten süzdükleri, kendi ruh dünyalarının ifadesi adına kendi kelimelerini de kattıkları duaların anlamlarını kast ederek, kendi duyabileceğimiz kadar yüksek bir sesle, sesli olarak okumak mümkün değilse en azından dudaklarımızı kıpırdatarak okumak bizim kendimize ait dualarımızın genel olarak kabulünü kolaylaştıracaktır. Hepimizin kendimize ait, aslen ahirette değerlendirilecek olan bir cins bireysel dua hesabımız vardır. Bu dualar da o hesaba yatırılmış değerler gibi düşünülmelidir.

 

Hissetmek

 

Anlamını kastetmeye çalışmak veya anlamak, anlayarak okumak, hissetmekten veya hissederek okumaktan elbette farklıdır. Bu duaları öncelikle anlamaya, anlayarak okumaya çalışmalıyız. 

 

Diğer yandan anlamak, hissetmenin de yolunu açacaktır. İnsan bu duaları zaten anlayınca veya anlayarak okuyunca anlık da olsa bir derinlik hissi yaşayacaktır. Böylece hissetmenin kapısını çalmış olacaktır. Daha sonra küçük bir gayretle hissetmek de Allah’ın izniyle müyesser olacaktır.

 

Elbette ki hissetmek her zaman mümkün olmayabilir. Ancak hissetmesek de hissetmeye çalışmak, böyle bir çalışmaya zaman ayırmak önemlidir.

 

Evet, insanın bazen iç dünyasında mevsim bahar olur. Herhangi bir zorlamaya gerek kalmadan, bir irade harcamadan insan sanki bir yerlere doğru çekilir, o duaları etmeye, Allah Teala’ya hitaben konuşmaya cezbolunur.

 

Bazen de insanın iç dünyasında mevsim sonbahar veya kış olur. Bu hâllerde de insanın hissetmediği hâlde, belki içi sıkıldığı hâlde okuması, kendini okumaya zorlaması gerekir. Bu zorlamaların da kendine göre bir kıymeti, bir ecri olacaktır.

 

Bu noktada Mecmuatül Ahzab derlemesinde veya farklı yerlerde bulunabilecek dualar ve virtlerden hangilerinin tercih edilmesi gerektiği öncelikli bir konu değildir. Genellikle başlangıç için Veysel Karani Hazretlerinin münacatı tavsiye edilebilir. Sonraki adımlar ise kişilerin bireysel seçimlerine göre devam edebilir. İnsan ister Cevşen ister Celcelutiye ister Evrad-ı Kudsiye ister Delailü’l Hayrat ister Hizbü’l Lütf ister Hizbü’l Hamd olsun bu virtlere ve dualara bir şekilde devam etmeli, arada aksamalar olsa da bunları tamamen terk etmemelidir.

 

Sonuçta bu duaların, virtlerin ve zikirlerin esası Kur’an ve sünnettir. Bunlardan faydalanmak son derece önemlidir. Anlamlarını bilerek ve kastederek, hissetsek de hissetmesek de, içimizden gelse de gelmese de okumak, okumaya çalışmak, hepsi okunamıyorsa üç sayfasını okumak, üç sayfaya güç yetmiyorsa bir sayfasını okumak ama sonuçta bir rezerv, bir birikim oluşturmak, gerekli kritik kütleye ulaşmaya çalışmak… Bu yöntem, dua kapılarının açılması, duada derinleşme, kendimize ait bireysel dualarımızın kabulü, nasıl dua edeceğimizi öğrenme gibi farklı hikmetleri ve farklı faydaları kazanmamıza önemli bir vesiledir.


İkincisi: Doğrudan Kur’an ve sünnette yer alan duaları okumaktır. Özellikle Kur’an’da geçen peygamber duaları bu noktada son derece önemlidir.
 

Bu bağlamda birinci sırayı Hz. Yunus’un (as) “Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî küntü mine-zzâlimîn”(3) (Senden başka İlah yoktur, sen bütün noksanlıklardan münezzehsin. Muhakkak ki ben zalimlerden oldum) yakarışına vermek mümkündür. Ayetin devamında ise; “Derken biz onun duasını kabul etmiş, onu gamdan kurtarmıştık. Biz müminleri işte böyle kurtarırız.”(4) buyrulmaktadır ki Hz. Yunus’un (as) bu münacatının etkisine işaret etmektedir.

 

Efendimiz de (sas) bir hadis-i şeriflerinde “Yunus’un balığın karnındaki duası “Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî küntü mine-zzâlimîn” şeklinde idi. Sıkıntıya düşmüş, belaya uğramış hangi Müslüman bu duayı yaparsa Allah Teala onun duasını mutlaka kabul eder.” buyurmuştur.(5)

 

Bu münacat ve dua belli bir vakit namazın ardından oturarak veya secdeye kapanarak 11, 33, 41 defa okunabilir. Gün içerisinde de herhangi bir işle, otobüste seyir halindeyken, yolda yürürken, evde temizlikle meşgul iken bu dua istenildiği kadar, belirli bir sayıyı tutturma düşüncesine kapılmadan tekrarlanabilir. Yine bu dua esnasında araya kendimize ait kelimelerin veya düşüncelerin de katılması mümkündür. Örneğin “Allah’ım! Hakikaten dağıldık, zora düştük. Bir karanlık gecede, bir denizin ortasında ve bir balığın karnında olabilecek kadar daraldık, sıkıştık ve bunaldık. Sebepler açısından bir çıkış yolu da görünmüyor. Allah’ım rahmet sendendir!” gibi düşünceler ve kişisel cümleler bu duaya dahil edilebilir. Böylece duaya daha bir dahil olmak mümkündür. 

 

Yine Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın kendilerine yasaklanan fiili işledikten sonraki tevbelerini ifade eden “Rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve-in lem taġfir lenâ veterhamnâ lenekûnenne mine-lḣâsirîn”(6) (Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Bizi mağfiret etmezsen ve bize merhamet etmezsen kaybedenlerden oluruz.) duaları da ister bir namaz sonrası ister gün içinde tekrarlanabilir. Hz. Âdem ve Hz. Havva işledikleri hatada ısrarcı olmamışlar, hatalarını kabul ile o mukadder sürçme sonrası Allah Teala’ya yeniden yönelmesini bilmişlerdir. Bu da günahta ısrarcı olmama, günahlar karşısındaki zaaflara rağmen tövbe ederek asıl merci olan Allah’a yönelme şuuru adına son derece önemlidir.

 

Hz. Musa’nın (as) “Rabbi innî zalemtu nefsî faġfir lî”(7) (Rabbim! Muhakkak ben nefsime zulmettim. Beni bağışla.) duası ile “Rabbi neccinî minel kavmiz zâlimîn.”(8) (Rabbim! Beni zalim kavimden kurtar!) duaları da hem gün içinde bilerek veya bilmeyerek girilen günahlardan arınma adına hem de şerlerinden emin olunmak istenenlerden Allah’a sığınma adına etkili bir peygamber duasıdır. 

 

Hz. İbrahim’in (as) “Lâ tuḣzinî yevme yub’aśûn.”(9) (Rabbim! Beni yeniden dirilme gününde mahcup etme!) duası da mahşerde defterlerin açılacağı, herkesin kendi günahlarının yükü altında ezileceği bir günün dehşeti içerisinde tekrar edenlere önemli sığınaklar ve limanlar oluşturabilecek bir duadır.

 

Hz. Eyyüb’ün (as) “Rabbi İnnî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn.”(10) (Rabbim! Muhakkak ben bir derde uğradım ve o dert bana dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.) duası da “Allah’ım! Bana ciddi bir zarar dokundu. Ben kendi başıma bu zararla, bu belayla mücadele edemem. Oysa ben seni her zaman Erhamürrahimin bildim, merhameti ve kurtuluşu senden bekledim.” mülahazalarıyla birlikte tekrar edilebilir.

 

Ashab-ı Kehf’in mağaraya sığındıkları zaman okudukları “Rabbenâ âtinâ min ledunke rahmeten veheyyi/ lenâ min emrinâ raşedâ”(11) (Rabbimiz! Bize katından bir rahmet sun ve içinde bulunduğumuz şu durumdan bize bir kurtuluş lütfet ve doğruya ulaşmayı bize kolaylaştır.) duası da peşinde düşman ordusu varmışçasına yaşanan zorluklardan ve içine düşülen sıkıntılardan kurtulma adına önemli bir duadır.

 

Yine Talut ordusunun düşmanla savaşmadan önce ettikleri “Rabbenâ efriġ ‘aleynâ sabran veśebbit akdâmenâ vensurnâ ‘ale-lkavmi-lkâfirîn”(12) (Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı kaydırma, sabit tut ve şu kafir topluluğa karşı bize yardım et!” duası da haksızlığa uğradığında bu durumdan kurtulmak için yanlış yollara sapmama, asıl kurtuluşun Allah’a yönelme ve sığınmada olduğunu tekrar hatırlama, Allah’tan, içinde bulunulan durumun ağırlığına göre sağanak yağmurlar gibi bol sabır isteme, Allah’a karşı nankörlük içinde bulunanlara karşı taviz vermeden sabit kadem bulunabilme ve bunu da Allah’tan isteme şuuru adına önemli bir duadır.

 

Bu ve benzeri dualar fark edileceği üzere kısa dualardır. Ayrıca bu dualar öncelikle birer ayet oldukları için anlamlarını tam olarak kastetmek olmazsa olmaz değildir. Bu duaları seslendirmek de kesin şartlardan değildir. Ancak anlamlarının az çok bilinmesi, en azından birkaç satırdan ibaret meallerinin okunması faydalı olacaktır.

 

Sünnette geçen dualara gelince: 

 

Hz. Ebu Zerr’in (ra) rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz (sav) Ebu Zerr’e “Sana cennet hazinelerinden bir hazineyi haber vereyim mi?” der. Ebu Zerr hazretleri de “Evet ey Allah’ın Rasulü.” deyince Efendimiz (sas) “Lâ Havle velâ Kuvvete İllâ Billâh” de!” buyurur.(13)

 

Bu duadaki “Havl” ve “Kuvvet” kavramları önemlidir. Havl, gideceği yönü seçebilme yetisidir. Kuvvetse yön belirlendikten sonra o yönde gitme, ilerlemeyi sağlama işidir. Tabiri caizse havl direksiyon hakimiyeti gibidir. Kuvvet ise gaza basma veya motor gücü gibidir.

 

Geleneksel yorumlarda bazı alimler havl kelimesine günahlardan sakınma adına gereken güç; kuvvet kelimesine de Allah Teala’ya ibadet ve itaat için gereken güç anlamını vermişlerdir. Bu manalar da bu zikrin tekrarı esnasında düşünülebilir. Hem günahlara girmeme adına kendimizi güçsüz, irademizi zayıf hissettiğimiz anlarda hem de ibadetlere dair içimizde yeterli şevki bulamadığımız, bir isteksizlik ve fazlaca zorlanma hissettiğimiz zamanlarda bu zikir daha da kıymetli hâle gelir.

 

Bazen çareler tükenir. Ayetlerde de hadislerde de öğretilen “Hasbünallâh ve ni’mel vekîl, ni’mel Mevlâ ve ni’mennasîr” (Allah bize kâfidir, yeterlidir. O ne güzel vekildir. Ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!) ifadesi ne güzel duadır! “Allah’ım! Senden başka bize vekalet edecek, bize destek olacak kimse yok. Sen ne güzel bir vekilsin ve güzel bir yardımcı, ne güzel bir Mevlâsın, efendisin!” düşüncesi tevekkülün en yalın ve duru ifadelerinden birisidir.

 

Mevla kelimesi; köle için efendi, insan için dost anlamlarına gelir. Nasîr ise yardımcı demektir. Ni’men-nasîr ise “ne güzel yardımcı!” demektir ki bu ibarelerde “Allah’ım! Hadiselerin akışında görüyoruz ki Senden başka kimse yardımcı olmuyor. Ya yardımcı olmaya çalışanların bize karşı şefkati, ilgisi ve iltifatı yeterli olmuyor veya hadiseler onların da elini kolunu bağlamış oluyor, onların da elinden bir şey gelmiyor.” manası da mevcuttur. 

 

Evet, insanlar imtihanları kendi başlarına birer fert, birer birey olarak yaşamaktadırlar. Her insanın başkasına yardımı da şartlarla sınırlıdır. Dua da insanların kendileri olarak, birer birey olarak, tek başlarına Allah ile kurdukları irtibat demektir. Bazen grup olarak dualar veya virtler paylaşılabilir. Bunlar güzel ve son derece etkili amellerdir. Ancak duanın asıl noktası kişinin Rabbiyle kurduğu birebir irtibattır.

 

Diğer yandan Kur’an ve sünnetteki duaların bir özelliği de şudur ki: Şuurumuz onlara tam taalluk etmese de latifelerimizin, bilinçaltımızın veya manevi merkezlerimizin o duaları tekrar etmekten faydalanması, istifade etmesi adeta kaçınılmazdır. Örneğin bir insan bir nedenden dolayı oturup yüz kere İhlas suresini okumaya başlasa “Allahus-Samed” ayetini tefekkür edebilir. Tefekkür ederken Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmadığını ancak insanın her şeyiyle Allah’a muhtaç olduğunu hissedebilir. Ancak bazen bu manayı hiç düşünmeyebilir ve kastetmeyebilir. Hatta o anda ne okuduğunu bile bilmeden bu ayeti veya sureyi tekrarlamaya devam edebilir. Bu tekrarların da kendisi fark etsin ya da etmesin faydası olacaktır. Bu faydalar insanın iç dünyasındaki bazı karmaşaların düzene kavuşması şeklinde olabileceği gibi kişisel dua bankası hesabında birikimine katkı yapmak şeklinde de olabilir.

 

Üçüncüsü: İnsanın kendi kelimeleri ve cümleleriyle, hissiyatını ve taleplerini dile getirerek Allah Teala’ya hitap etmesi, Ondan bir şeyler istemesidir. İnsan dua ederken bunu da ihmal etmemelidir.
 

Bunun mutlak bir şartı yoktur. Bir insan bu şekilde dua edeceği sırada günahkar da olsa, o anda abdestsiz hatta cünüp de olsa, kafası ve hissiyatı karışık da olsa Allah’a hitap edebilir. Zira Rab, her zaman onun Rabbidir.

 

Hatta bir insanın örneğin banyo yaparken elbette diliyle dua anlamında bir şeyler söylemesi makul değildir. Çünkü okunacak şeyin şerefi ile mekan arasında bir uyumsuzluk vardır. Ancak bu durumda da insan aklından geçenleri içinden, içsel bir sesle Allah’a hitaben söyleyebilir. Örneğin o esnada vücudunda fark ettiği bir hastalıktan şifa bulmayı içinden talep edebilir veya gusül abdesti alırken içinden “Beni namazımda daim et!” diyebilir. Bu illaki yapılmalıdır denilemez ancak buradaki asıl vurgu; bir insanın Allah’a ulaşması, Ona hitap etmesi, Ondan bir şeyler istemesi için Allah’a inanmaktan başka hiçbir şartın olmamasıdır. 

 

Elbette bir insan güzelce abdestini alır, elbiselerini temizleriyle değiştirir, bir köşede kıbleye karşı temiz bir seccade açıp oturabilir. Kadın ise tam tesettüre girebilir, erkek ise takke takıp sarık sarabilir. Bu şekilde konsantre olup Allah Teala’ya hitap edebilir ve bunların da getireceği bazı artılar vardır. Ancak bunların hiçbirisi Allah Teala’ya hitap etmek için şart, farz, vacip değildir. Asıl şart, kişinin Allah' a hitaben kendi kelimelerini dile getirmesidir ki bunu kendini Allah’a en uzak hissettiği, kul olarak en çirkin, en günahkar, en kirli, en değersiz, en aciz hissettiği zaman dahi yerine getirebilir. Zira bu hislerin hepsinin Allah katında ayrı bir kıymeti vardır.

 

Diğer yandan bir kulun günahından sonra tövbe etmesi, her düşmeden, her sürçmeden sonra tekrar Allah’a yönelmesi Allah Teala’yı en çok memnun eden dualardan veya davranışlardan biridir. Hadis-i şerifte Allah Teala’nın bu yönelmeye, bu tevbeye karşı sevinmesi şöyle ifade edilir:

 

Birinizin tövbe etmesi nedeniyle Allah Teala’nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı derecede sevincinden ne söylediğini bilmeyerek: “Allahım! Sen benim kulumsun; ben de senin Rabbinim” diyen bir kimsenin sevincinden çok daha ziyadedir.”(14)

 

Allah Teala’nın sevinmesi, hoşnut olması, memnuniyet duyması ne demektir, bunların keyfiyeti nasıldır, bizim bilip anlamamız mümkün değildir. Bunlar Cenab-ı Hakk’ın kendi Zatına ait şuunatındandır. Ancak hadisten anlaşılan odur ki; bir insan Allah’a yaklaşma yolunda ne kadar düşe kalka yol alırsa alsın, ne kadar sürçerse sürçsün, bir yerde mesela bir Evrad-ı Kudsiye, bir Cevşen okuyarak tekrar Allah Teala’ya yönelince Allah Teala bu davranıştan hoşnut olur. Kulun kendine ait kelimeleriyle kırık dökük de olsa, ne diyeceğini bilemez bir hâlde de bulunsa dua etmesinden Allah memnun olur. Kur’an ve sünnetteki dualardan birisini okuyunca da Allah'ın memnun ve hoşnut olacağı bilinmelidir. 

 

Dördüncüsü: Günün akışı içinde karşılaşılan, başa gelen hadiseleri Allah’a bağlamak, Allah’a izafe etmektir. Bunun için özel dua kalıplarını kullanmak şart değildir. Her ne kadar dua mecmualarında yemekten uyumaya, elbise giymekten evden çıkmaya kadar pek çok konuda dua örneklerine rastlansa da günlük olayların mümkün olan her bölümünde hadiseleri Allah’a bağlamak, her şeyi Allah’tan istemek adına o dua kalıplarını kullanmak zorunda hissedilmemeli, o kalıplar kullanılmadan dua edilmiş olunmayacağı düşüncesine kapılmamalıdır. 

 

Örneğin bir kadın yeni bir yemek tarifi denese ve bu yemeği başaramamaktan çekinerek yapsa bunun için “Allah’ım ne olur şu yemek güzel olsun!” demeli, bir öğrenci sınava çalışırken “Allah’ım sınavım iyi geçsin, konuyu iyi anlayabileyim, sınav sorularını bana kolaylaştır!” demeli, muhatabına gereksiz bir söz söylediğini anlayan bir insan “Allah’ım ne olur benim söylediklerimi yanlış anlayıp kalbi kırılmasın!” diyebilmelidir. 

 

Kısacası basitliğine bakmadan, konu ne olursa olsun her meselede, her davranışta, günlük hayatın her aşamasında Allah’a yönelik bir hitap bulabilmek önemlidir ve bu davranış aynı zamanda sünnettir. Çünkü Efendimiz’in (sas) hadislerine, bu konuda hazırlanan dua kitaplarına bakınca görüyoruz ki Efendimiz (sas) günlük hayatın her aşamasında; evden çıkarken, bineğe binerken, yemeğe başlarken, yeni bir elbise giyerken, yatağa uzandığında ve yataktan kalktığında, bir şeye öfkelendiğinde, gök gürültüsü işittiğinde.. karşılaştığı her durumda Allah Teala’yı zikretmiş, büyük küçük her hadiseyi Allah’la irtibatlandırmıştır.

 

Son olarak, duaların hayatlarımızdaki yansımalarına şahit olmak için de dua edilmesi gerekebileceği önemli bir ayrıntıdır ve unutulmamalıdır. Özellikle dua edemeyen veya dua etmek için kendinde bir şevk, bir heyecan duyamayan insanların bu sorunu aşmaları için dua etmeleri gerektiği gibi, edilen duaların reel hayattaki karşılıklarını göremeyen insanların da bunu görebilmeleri için dua etmeleri gerekmektedir. Bunun için bir insan “Allah’ım! Senin dualara icabet edeceğini, Senin Mucîb olduğuna eminiz ve buna inanıyoruz. Ancak biz aciz, fakir kullarınız. Dualarımıza icabetini bize de göster! Bazı dualarımızı ahirete sakladığını biliyoruz. Bazı dualarımızla günahlarımızın affedildiğini, bazı dualarımızla da başımıza gelecek belaların kaldırıldığını Rasulünün bildirmesiyle biliyoruz ve buna inanıyoruz. Ancak aczimiz nedeniyle dualarımızın kabulünü bize de göstermeni, hem dua etmeyi nasip etmeni hem de icabetini gözümüze sokacak derecede apaçık göstermeni diliyoruz.” şeklinde dua edebilmelidir.
 

Allah’tan diler ve dileniriz ki kadın erkek, genç yaşlı bütün kardeşlerimiz bu hâli yaşasınlar ve hayatlarında tecrübe edebilsinler. Yine Allah’tan diler ve dileniriz ki bize dua ve hayır kapılarını açsın, bizleri her fırsatta kendisine yönelen, kendisine dua edebilen, kendi zikrine alışık olan kullarından eylesin. Dualarımıza yapılan icabetleri de günlük hayatlarımız içinde algılayabilmeyi, anlayabilmeyi, görebilmeyi nasip etsin. Amin.

 


1 )  Mümin, 60

2 ) Beyhaki, Şuabu’l İman, c.2, s. 200

3 ) Enbiya, 87

4 ) Enbiya, 88

5 ) Tirmizi, Deavat, 81; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/170

6 ) A’raf, 23

7 ) Kasas, 15

8 ) Kasas, 21

9 ) Şuara, 87

10 ) Enbiya, 83

11 ) Kehf, 10

12 ) Bakara, 250

13 ) Buhari, Ezan, 7; Tirmizi, Daavat, 58; Müsned, I, 66

14 ) Müslim, Tevbe 7