15 dk.
25 Şubat 2023
Ebu Basir, Ebu Cendel ve onlardan ilham aldığını iddia eden İslami gruplar | Tek Parça-gorsel
Youtube Banner

Ebu Basir, Ebu Cendel ve onlardan ilham aldığını iddia eden İslami gruplar | Tek Parça

Soru: Hudeybiye Antlaşması ve sonrasında cereyan eden olayların içinde Ebu Basir ve Ebu Cendel’in bir bölgede yürüttükleri kervan basma gibi faaliyetler Hz. Peygamber’in (sas) haberi ve onayı ile mi olmuştur? Bu durumda bahsi geçen faaliyetler dini açıdan meşru mudur? Bunlar günümüzde İslami cihat adı altında yapılan faaliyetlere delil olabilir mi?

Cevap: Hudeybiye Antlaşmasının bu konuyu da ilgilendiren iki maddesi şu şekildedir:

1-) Kureyşlilerden (Mekke müşriklerinden), velisinin izni ve haberi olmaksızın Muhammed’in (sas) yanına gelecek kimseler Kureşylilere geri verilecektir.

2-) Muhammed’in (sas) yanında bulunanlardan Kureyşlilere gelecek olanlar Muhammed’e (sas) geri verilmeyecektir.1
 

Bu maddeler o topluluktaki sahabe efendilerimize de en ağır gelen maddelerdir. Efendimiz (sas) kendisine yönelik “Ya Rasulallah! Bu şartı da Kabul edecek misin?” şeklindeki sorulara; “Evet! Bizden onlara gidecek olanları Allah bizden uzak eylesin. Onların yanından bize gelip geri vereceğimiz kimselere gelince; Allah kendilerini biliyordur ve onlar için elbette bir genişlik, bir çıkar yol yaratacaktır.”2 buyurmuştur.

 

Antlaşma maddelerinin yazımı bitince, henüz imza aşamasına geçilmeden önce antlaşmada Mekkelileri temsilen bulunan ve o dönem henüz müslüman olmayan Süheyl b. Amr’ın müslüman oğlu Ebu Cendel, Mekke’de bir nevi tutuklu bulunduğu yerden kaçarak antlaşmanın olduğu yere kadar gelebilmiştir. Hatta ayaklarındaki zincirleri sürükleyerek geldiği rivayet edilir. Babası Süheyl b. Amr, oğlu Ebu Cendel’i kast ederek “İşte Ey Muhammed! Antlaşmamız gereğince bana geri vereceğin kişilerin ilki budur.” demiş, Efendimiz (sas) “Biz antlaşmayı henüz imzalamadık.” demişse de Süheyl b. Amr “Antlaşma hükümleri oğlum senin yanına gelmeden önce kararlaştırılmış ve tamamlanmıştır. (Oğlumu geri vermezsen) Ben de seninle hiçbir madde üzerinde barış yapmış olmam.” karşılığını vermiştir. Bunun üzerine Efendimiz (sas) “Onu benim için antlaşma hükmünün dışında tut ve antlaşmayı imzala.” demiş, Süheyl de “Ben onu asla antlaşma dışında tutmam ve sana bırakmam.” demiştir. Efendimiz (sas) üçüncü kez “Hayır! Benim için bunu yapacaksın!” deyince Süheyl de “Yapamam!” cevabını vermiştir. Nihayet Mekkeli heyetin içinden Mikrez b. Hafs isimli birisi “Haydi, onu biz senin için işkence dışında tutuyoruz.” diyerek Hz. Ebu Cendel’e (ra) işkence yapılmayacağını taahhüt etmiş hatta farklı bir nakilde Ebu Cendel’i himayesine aldığını da söylemiştir.3

 

Ebu Cendel’in (ra) babası tarafından götürülürken Müslümanlara “Ey Müslümanlar! Müslüman olarak yanınıza geldiğim hâlde şimdi beni müşriklere iade mi ediyorsunuz? Uğradığım işkenceleri görmüyor musunuz?” şeklindeki feryatlarının orada bulunan Müslümanları ağlattığı söylenir.

 

Bu esnada Efendimiz’in (sas) Ebu Cendel’e (ra) yönelik şu sözleri söylediği rivayet edilir:

 

“Ey Ebû Cendel, sabret ve ecrini Allah’tan iste. Çünkü Allah, senin ve seninle birlikte olan zayıf kimseler için bir kapı açar. Biz, Kureyş ile aramızda bir sulh akdettik ve onlara bu durumu söz verdik, onlar da bize Allah ahdi ile söz verdiler. Biz ahdimize ihanet etmeyiz.”4

Siyer kaynaklarında bu esnada gerçekleşen şöyle bir olay da nakledilir: Hz. Ömer (ra), Hz. Ebu Cendel’in (ra) yanına yaklaşarak kılıcını ona yakın tutar. Amacı, Ebu Cendel’in bu kılıcı alarak babasını öldürmesidir. Ebu Cendel bunu yapmayınca bu sefer açıkça söyler ve “Ey Ebu Cendel! İnsan Allah yolunda babasını da öldürebilir!” der. Ebu Cendel “Onu neden sen öldürmüyorsun?” diye sorunca Hz. Ömer (ra) “Rasulullah (sas) onu ve başkalarını öldürmekten beni men etti.” der. Bunun üzerine Hz. Ebu Cendel “Sen Resulallah'a (sas) itaate herhalde benden daha layık ve müstahak değilsindir!” cevabını verir.5
 

Efendimiz (sas) ve ashabı Medine’ye dönünce bir süre sonra Hz. Ebu Basir (ra) isimli Sakif kabilesinden Mekke’de hapiste tutulan bir Müslüman Mekke’den kaçarak Medine’ye gelir. Ancak Mekkeliler, arkasından 2 kişiyi göndererek ve bir mektupla Efendimiz’den (sas) Ebu Basir’i kendilerine teslim etmelerini isterler. Benzer bir tablo Medine’de de yaşanır ve Efendimiz (sas) Ebu Basir’e Allah’ın kendilerine bir yol açacağını söyler. Böylece Ebu Basir de kendisini teslim almaya gelenlerle birlikte Mekke’ye doğru yola çıkar.

 

Mekke’ye 6-7 mil kadar uzaklıktaki Zü’lhuleyfe denilen köye geldiklerinde Hz. Ebu Basir, kendisini götürenlerden birisini öldürmeyi başarır. Diğer şahıs Medine’ye doğru kaçar. Medine’ye gelip Ebu Basir’i Efendimiz’e (sas) şikayet eder. Bu esnada Ebu Basir (ra) de gelir ve ikisi de Allah Rasulü’nün huzuruna çıkarlar. Ebu Basir (ra) Efendimiz’e (sas);

 

“Ya Rasulallah! Ahdin yerini buldu (sen üzerine düşeni yaptın) ve Allah senden diyeti ödedi. Beni teslim ettin. Ben ise dinimden döndürülmekten veya bana işkence etmelerinden kendimi ve dinimi korudum.”

 

Efendimiz (sas) bu noktada Ebu Basir’e (ra) “Ne yaman adam! Sanki savaş tahrikçisi, ateş kösegisi. Yanında bazı adamlar da bulunsa elinden gelmeyecek şey yok!” der.

 

Daha sonra bazı kaynaklara göre Ebu Basir’e istediği yere gidebileceğini söyler. Bazı kaynaklara göre de Ebu Basir’e Medine’de himaye hakkı tanınmadığı için Ebu Basir kendisinin tekrar iade edilebileceği endişesiyle Medine’yi terk eder. Tabii Ebu Basir Medine’de kalamaz çünkü bu antlaşmaya açıkça aykırı olurdu.

 

Bunun üzerine Ebu Basir Zülhuleyfe’de İys vadisi denilen bir bölgeye gelir. İys vadisi deniz sahiline yakın bir bölgedir ve Mekkeli müşriklerin Şam’a gönderdikleri ticaret kervanlarının yolu üzerindedir.

 

Ebu Basir’in bu durumunun haberi Mekke’de kalmak zorunda olan ve baskı altında tutulan Müslümanlara bir şekilde ulaşmıştır. Onların içinden Ebu Cendel ve aynı durumdaki 70 kadar Müslüman Mekke’den kaçarak Ebu Basir’in bulunduğu vadiye gelmişler, burada bir birlik oluşturmuşlardır.

 

Bu birlik Mekkeli müşriklerin kervanlarına saldırılar düzenliyor ve Mekkelilere hem maddi hem de moral açıdan önemli zararlar veriyorlardı.

 

Zamanla Mekkeliler için bu durum katlanılmaz bir hâl alınca Efendimiz’e (sas) mektup yazdılar. Mektupta Hudeybiye antlaşmasındaki iade şartından vazgeçtiklerini, Mekke’den Medine’ye gidecek kimselerin geri iadesini istemeyeceklerini, onların emniyet ve selamet içinde olacaklarını söylemişler, Ebu Basir ve arkadaşlarının yaptıkları bu işe son verilmesini istemişlerdir.

 

Bunun üzerine Efendimiz (sas) Ebu Basir ve arkadaşlarına mektup göndererek onların ailelerine veya Medine’ye dönmeleri konusunda serbest olduklarını söylemiştir.

 

Mektup Ebu Basir’e ulaşmış ancak hasta olan Ebu Basir mektubu okurken vefat etmiştir. Ebu Cendel ile diğer Müslümanlar onun cenaze namazını kılıp kendisini defnetmişler, akabinde Medine’ye dönmüşlerdir.

 

Öncelikle belirtelim ki Hz. Ebu Basir ve arkadaşları Efendimiz’e (sas) doğrudan bağlı değillerdir ve yaptıkları faaliyetler nedeniyle Mekkeliler bile Efendimiz’i (sas) sorumlu tutmamışlardır. Bu noktada Hz. Ebu Basir ve arkadaşlarının yaptıkları hareketin antlaşma dışı bir hareket olduğu ve sorumluluğunun da kendilerine ait olduğu bilinmelidir.

 

Diğer yandan Hz. Ebu Basir ve arkadaşlarının bu durumu Allah Teala’nın Efendimiz’e (sas) ve ashabına rahmeti olarak görülebilir. Ayrıca meselelerin nasıl farklı gelişebileceği, insanların kontrollerinden çıkabileceği noktasında da önemli bir olgudur. Çünkü Mekkeliler, Hudeybiye antlaşmasındaki “Mekke’den Medine’ye kaçanlar iade edilecek ancak Medine’den Mekke’ye gelenler (ki böyle bir şey olmamıştır) iade edilmeyecek” maddesi ile Müslümanları rencide etmek, Arap kabileleri arasında itibarlarını küçük düşürmek istemişlerdir. Ancak bu mesele kendi istedikleri gibi gitmemiş, hatta bu maddeler kendi aleyhlerine dönmüştür. Sonunda Efendimiz’e (sas) bu maddelerden vazgeçtiklerini adeta yalvarırcasına söylemek zorunda kalmışlardır. Bunun böyle olduğunu da bütün Arap kabileleri görmüş ve anlamıştır. Böylece Allah Teala’nın “Herhangi bir şey hakkınızda hayırlı olduğu halde siz ondan hoşlanmayabilirsiniz. Siz ondan hoşlandığınız halde de o şey sizin için kötü olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”6 beyanının hakikati tecelli etmiştir.


Ebu Basir Hareketi ve İslami Cihat Hükümleri

 

“İslami cihat” veya “küresel cihat” gibi kavramlar ekseninde faaliyet gösteren grupların bu faaliyetleri ile Ebu Basir Hareketi diyebileceğimiz ve daha önce geniş izahını verdiğimiz olgunun arasında sadece görüntü açısından bir benzerlik vardır. Bu benzerliğin dışında günümüz silahlı faaliyetleri ile Hz. Ebu Basir (ra) veya Hz. Ebu Cendel’in (ra) yaptıkları arasında bir paralellik, neden-sonuç ilişkisi, delil-medlul ilişkisi kurulamaz. Kısacası, Ebu Basir hareketinden günümüzün silahlı gruplarının yaptıkları işlere meşru bir delil çıkmaz.

 

Öncelikle günümüzdeki silahlı grupların ayırıcı vasfı “iman” değildir. Bu hareketler “iman” kavramını esas almamaktadırlar.

 

Günümüzde şiddeti benimsemiş, silahlı çatışmaları bir yöntem olarak kullanabilen Müslümanların, daha doğrusu kendilerine Müslüman diyenlerin İslam ve iman algıları bir cins etnik aidiyete benzemektedir. Bu insanları bir araya getiren motivasyon; iman ve İslam hakikatleri değil, etnik milliyetçiliğe benzer bir aidiyet duygusudur. Çünkü bu örgütlerde veya kişilerde iman hakikatleriyle kendini değiştirme, olduğundan farklı ve salih bir insan hâline getirme çabası öne çıkmamaktadır. Halbuki Kur’an’ın asıl amacı budur. Bu insanlar iman ve İslam meselesini harici unsurlarla şiddet kullanarak mücadele etmek gibi çarpık bir yönteme indirgemişlerdir.

 

Asr-ı Saadette Hz. Ebu Basir ve arkadaşlarının faaliyetleri Hudeybiye Antlaşması'nın, Mekke ile Medine devleti arasındaki hukuki bir antlaşmanın aslında doğal sonucudur. Ortada antlaşma hükümlerine ters bir faaliyet yoktur. Efendimiz (sas) arkadaşlarını müşriklere teslim etme pahasına antlaşmaya sadık kalmıştır. Çevresindeki yakın arkadaşlarına ağır geldiğini bilerek antlaşma hükümlerine aykırı davranmamıştır.

 

Günümüzdeki bazı sözde İslami grupların kendi silahlı eylemlerine Hz. Ebu Basir (ra) ve arkadaşlarının faaliyetlerini delil göstermeleri bâtıldır, yok hükmündedir. Hz. Ebu Basir ve arkadaşlarının faaliyetlerinin günümüz silahlı eylemlerine bir delil oluşturabilmesi için şöyle bir durum gereklidir: Örneğin Suudi Arabistan ile ABD arasında hükümleri belli açık bir antlaşma yapılmıştır. Antlaşma hükümleri gereği Suudi Arabistan ABD’nin istediği bazı Suud vatandaşlarını ABD’ye teslim etmiştir. ABD, teslim aldığı Suud vatandaşlarını ABD’ye veya dünyanın herhangi bir yerindeki Amerikan üssüne götürürken bu insanlar onların elinden kurtulup örneğin Pakistan’da veya Afganistan’da dağlık bir bölgeye yerleşmişlerdir. Burada da ABD birliklerine karşı silahlı bir mücadeleye girişmektedirler.

 

Böyle bir durum söz konusu olsaydı, Ebu Basir ve arkadaşlarının yaptıkları günümüz silahlı sözde İslami gruplara bir delil olabilirdi. Bu da mutlak bir delil olmaz, tartışmalı bir delil olabilirdi.

 

Ancak günümüzde bazı Suud kökenli veya Ortadoğulu insanların “küresel cihat” adı altında bir eyleme giriştiklerini iddia etmeleri, bombalı intihar saldırılarından Batıdaki finans merkezlerine saldırılar düzenlemeye kadar bir dizi silahlı eylemlere girişmeleri en basit tabiriyle abestir. Bu eylemlerin İslam’la, Kur’an’la, Hz. Ebu Basir veya Hz. Ebu Cendel’in yaptıklarıyla ve Efendimiz’in (sas) o dönemdeki yapılanlara karşı sözleri ve tavırlarıyla bir ilgisi yoktur, aralarında doğrudan bir irtibat kurulamaz.

 

Efendimiz’in (sas) Ebu Basir’in Faaliyetlerine Karşı Tutumu

 

Bu noktada sözde İslami cihat gruplarının yukarıda geniş izahı verilen olaylar içinde Efendimiz’in (sas) Ebu Basir’in yaptıklarını onayladığı hatta Ebu Basir’i böyle bir davranışa teşvik ettiği şeklinde iftira boyutuna varan bir iddiaları vardır.

 

Hatırlanacağı üzere Hz. Ebu Basir (ra) kendisini teslim alıp Mekke’ye götüren müşriklerden birini öldürmüştür. Diğer müşrik Medine’ye gelerek Efendimiz’e (sas) durumu izah etmiştir. Bu esnada Ebu Basir de Allah Rasulünün huzuruna gelmiştir. Efendimiz (sas) olayı duyunca Ebu Basir için “Ne yaman adam! Sanki savaş tahrikçisi, ateş kösegisi. Yanında bazı adamlar da bulunsa elinden gelmeyecek şey yok!” demiştir.

 

Günümüz sözde İslami cihat grupları Efendimiz’in (sas) bu sözlerini Ebu Basir’i adeta gerilla savaşına teşvik olarak algılamaktadırlar. Efendimiz (sas) Ebu Basir’e adeta zımnen “Bak biz bir antlaşmayla bağlıyız. Ama sen yaman bir adamsın. Yanına biraz daha adam topla ve Mekkelilere karşı savaş!” demiş gibi anlamaktadırlar.

 

Halbuki böyle bir anlayış, böyle bir yorum, Efendimiz’i (sas) ya hiç tanımamaktan kaynaklanmaktadır ya da zararlı bir cehaletin, kör bir taassubun, sonu düşünülmemiş bir ahmaklığın ürünüdür.

 

Çünkü, öncelikle böyle bir iddia, Efendimiz’in (sas) antlaşma hükümlerini etrafından dolaşarak ihlal ettiğini iddia etmektir. Halbuki Kur’an’da:

 

“Ancak kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklerden (antlaşma şartlarına uyan) hiçbir şeyi size eksik bırakmayan ve sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka çıkmayanlar (bu hükmün) dışındadır. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız. Allah (haksızlıktan) sakınanları sever.”(7)

 

“Mescid-i Haram'ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın dışında müşriklerin Allah ve Resûlü yanında nasıl (muteber) bir ahdi olabilir? Onlar size karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan) sakınanları sever.”(8)

gibi ayetlerle Müminlere antlaşmalara uyma konusunda kesin emirler verilmiştir.

 

Ayrıca;

-“Müşriklerin, Allah ve Peygamberi katında nasıl bir ahitleri olabilir ki? … (Onlar) bir mümin hakkında ne ahit tanırlar ne de antlaşma. Çünkü onlar saldırganların ta kendileridir.”(9)

-“(Müminler) Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler”(10)

gibi ayetlerle de verilen söze, ahitlere, antlaşmalara uymak bir mümin vasfı, ahit ve antlaşma tanımamak ise bir müşrik veya kafir vasfı olarak belirtilmiştir.

 

Efendimiz de (sas) hadislerinde yalan söylemeyi, emanete ihanet etmeyi, yani kendisine güvenilen bir konuda karşı tarafın güvenini boşa çıkarmayı ve sözünde durmamayı bir münafıklık alameti saymıştır.(11)

 

Böyle bir durumda Efendimiz’in (sas) Ebu Basir’e Hudeybiye Antlaşmasını arkasından dolanarak ihlal etmek anlamına gelecek bir şeyi tavsiye ettiği veya emrettiği iddiası Kur’an’da müşrikler ve kafirler için öngörülen bir vasfı -haşa- Efendimiz’e (sas) atfetmek demektir. Efendimiz’in (sas) de kendi hadisleri, davranışları ve bütün bir hayatını kendi içinde çelişkili ve tutarsız göstermekle aynı şeydir.

 

Efendimiz’in (sas) Ebu Basir’e yönelik iltifatlarını Hz. Ömer’in (ra) Mekke’deki Müslümanlara ulaştırdığı iddia edilir ki bu iddia siyer kaynaklarından sadece Vakıdi’de geçmektedir. Vakıdi de diğer siyer kaynakları içinde en tartışmalı, en güvenilmez kaynakların başında gelir. Ancak yine de Efendimiz’in (sas) bu sözlerinin Mekke’ye ister Hz. Ömer (ra) ister başka sahabeler tarafından ulaştırıldığını kabul etsek bile bu sözlerin veya Mekke’ye ulaştırılan haberlerin “Gidin Ebu Basir’e katılın ve Mekkelilere silahlı saldırılar düzenleyin.” şeklinde haberler olduğu yönünde hiçbir bilgi, rivayet ve nakil yoktur. Bunlar sadece günümüzdeki bir grup şiddet eğilimli insanların yorumlarıdır. Yorum ise kesin bilgi ifade etmediği gibi bir hüküm de ifade etmez.

 

Ayrıca, bir yorumun doğruluğu genellikle onu somut olarak destekleyecek açık bir delile bağlıdır. Bu durumda Efendimiz’in (sas) Ebu Basir için “Ne yaman adam! Yanında biraz adam da olsa…” sözlerinin Ebu Basir’e Mekkelilere saldırması için bir teşvik olarak yorumlanabilmesi Efendimiz’in (sas) buna benzer somut davranışlarının ve sözlerinin olmasına bağlıdır. Ancak Efendimiz’in (sas) bir antlaşma hükümlerine aykırı davranışlar anlamına gelecek böyle bir sözü, benzer bir davranışı yoktur. Efendimiz’in (sas) bu sözlerinin sadece birer iltifat veya hayret cümlesi olarak yorumlanması ise daha makul bir yorumdur.

 

Diğer yandan Ebu Basir’in (ra) yolda kendisini teslim alanlardan birini öldürerek tekrar Medine’ye döndüğünü biliyoruz. Bazı kaynaklar Ebu Basir’in Medine’den ikinci defa ayrılmasının Efendimiz’in (sas) emriyle veya isteğiyle değil bizzat kendisinin yeniden iade edileceği endişesiyle olduğunu söylerler.(12) Efendimiz’in (sas) Ebu Basir’e istediği yere gitmesini söylediği şeklindeki rivayet ise sadece en tartışmalı siyer kaynağı olan Vakıdi’de geçmektedir.

 

Sonuçta Efendimiz’in (sas) Ebu Basir’i (ra) bir gerilla harbine teşvik edebilecek açık ve net bir beyanı yoktur. Bu yönde sarih bir tavsiyesinin olmadığı zaten bilinmektedir. Ancak Ebu Basir’e yönelik iltifatlarının Ebu Basir’i böyle bir harekete yönlendirdiğine dair bir delil de yoktur.

 

Allah-u Teala bizleri Kur’an’ı, hadisleri ve sahabe efendilerimizi doğru anlayan, doğru anlatan, hakikati görüp tanımada dürüst ve anlayışlı, yaşamada ise azimli olan kullarından eylesin!

 

 Amin!


 

1 ) M. Asım Köksal, Hz. Muhammed Aleyhisselam ve İslâmiyet, c. 5-6, s. 302

2 ) Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/268, Müslim, 3/1411

3 ) Buhari, 3/181, M. Asım Köksal, a.g.e., c. 5-6, s. 

4 ) İbn Hişam, Sire, c. 3, s. 438

5 ) M. Asım Köksal, a.g.e., c. 5-6, s. 306-307

6 ) Bakara, 216
7 ) Tevbe, 4

8 ) Tevbe, 7

9 ) Tevbe, 7-10

10 ) Mearic, 32

11 ) Buhârî, Vesâyâ, 8; Müslim, Îmân, 187

12 ) M. Hamidullah, İslam Peygamberi, c. 1, s. 260