5 dk.
10 Nisan 2025
Fatiha Suresî Bize Ne Anlatıyor? | Namazı Anlayarak Kılmak | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Fatiha Suresî Bize Ne Anlatıyor? | Namazı Anlayarak Kılmak | 2. Kısım

Namazın Olmazsa Olmazı: Fâtiha Sûresi
 

Namaz kılarken Eûzü Besmelenin hemen ardından Fâtiha Sûresi gelir. Fâtiha Kur’ân’ın adeta bir özeti, bir giriş kapısı, bir haritası gibidir. Bu yüzden onu okumak sadece kelimeleri telaffuz etmekten ibaret olmamalı; anlamını bilmek, derinliğini kavramaya çalışmak ve hissetmek de bu yolculuğun vazgeçilmez bir parçası olmalıdır. Bunun için açıklamalı meallerden ve tefsirlerden faydalanmak gerekir. Biz burada kısa ve temel bir anlam çerçevesinde Fâtiha’nın ne anlattığını ifade etmeye çalışacağız..

 

اَلْـحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

“Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.”
 

Hamd; övgünün, şükrün ve minnetin en saf, en gerçek halidir. Ve bu mutlak hamd sadece Allah’a aittir. Çünkü güzellik, kemâl, iyilik ve ikram adına ne varsa hepsinin kaynağı O’dur. Başkalarına yönelttiğimiz her türlü övgü ancak Allah’ın yaratıp verdiği güzelliklerin bir yansımasıdır. Gerçekte o övgüler de yine Allah’a dönmektedir.

 

İşte bu âyetle insan şöyle demiş olur:

 

“Rabbim! Bana bir ömür, bir hayat sermayesi verdin. Trilyonlarca hücreyi bir araya getirip bana bir beden lütfettin. Organlarımı, duygu ve düşüncelerimi yarattın. Şimdi o uzuvlarımın ve hislerimin her biri ayrı ayrı sana kulluk etmeye çalışıyorlar. Ben de onların kulluğuna sözlerimle tercüman olmaya çalışıyorum ve bana ikram ettiği nimetler için Sana minnet, hamd ve şükranlarımı arz ediyorum. Lütfen kabul buyur.

 

 

الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

“O Rahmân ve Rahîm olan Allah’tır.”

 

Rahmân; Allah’ın bütün mahlûkâtına şefkat ve merhametle muamele eden, her canlıyı yaratıp ihtiyaçlarını gözeten yönünü ifade eder. Kâinatı kuran, ona işleyen kanunlar koyan, canlı-cansız her varlığı besleyen ve ayakta tutan O’dur.

 

Rahîm ise, Allah’ın özellikle iman eden kullarına dünyada ve ahirette lütfettiği özel merhametini anlatır. İnsanın Rabbine yönelişi, kulluk ve teslimiyet çabası, Rahîm isminin tecellisine vesile olur.

 

Bu iki isim, insan Rabbini tanırken kulağına şunları fısıldar:

"Rabbim! Benim kulluğuma, aczime binaen yarattığın ve şenlendirdiğin şu kainatı büyük bir kitap gibi gözlerimin önüne serdin, o kitabı okuyup anlama ve marifete dönüştürme iradesini bana bahşettin.

Rabbim! Rahmansın. Kainatı yaratıp işlemesi için kanunlar koyan, tüm varlıkların maddi-manevi rızıklarını karşılayan, yarattıklarını o kanunlarla idare eden sensin. Beni de sen idera ediyorsun, sen besliyor ve sen yaşatıyorsun. Rahimsin! Merhametin sonsuzdur. Sana inanan, Senden razı olan ve Sana itaat etmeye çalışan kullarına özel lütuflarda bulunursun."
 
 

 

مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ

“Din Gününün, Hesap Gününün Sahibi Olan Allah…”
 

Mülkün ve hükmün sadece Allah’a ait olduğu o büyük gün… Herkesin Rabbini tanıyacağı, her şeyin hakikatiyle ortaya çıkacağı, itiraz ve inkârın anlamını yitireceği o büyük mahşer günü… Sözün bittiği, güç ve kudretin yalnızca Allah’a ait olduğu, mutlak hâkimiyetin tecelli ettiği gün…
 

Bu âyet kula şunu hatırlatır:

“Ey insan! Bu dünyada istediğin kadar kaç, gizlen, bahane üret. Lakin bir gün gelecek; o gün her şeyin sahibinin Allah olduğunu bizzat görecek, bilecek, kabul edeceksin. O gün, başka hiçbir güç, seni kurtarmaya yetmeyecek. Hüküm ve karar sadece O’na ait olacak.”

 

اِيَّاكَ نَعْبُدُ

“Yalnızca Sana kulluk ederiz.”

 

Kulluk, bir bağlılık ve teslimiyet ilanıdır. Buradaki "biz" sadece bireyin kendisini değil, bedenini, ruhunu, kalbini, aklını, bütün duygu ve hislerini; hatta bütün Müslümanları, bütün müminleri içine alan bir bağlılığı ifade eder.
 

Burada kul, Rabbine şunu söyler:

“Yalnızca Sana boyun eğerim. Sadece Senin emirlerine teslim olurum. Bedenimle, aklımla, kalbimle, sözümle ve fiilimle yalnız Sana kulluk ederim.”

 

وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ

“Ve yalnızca Senden yardım dileriz.”
 

İstemek acziyetin, kul oluşun ve samimi teslimiyetin göstergesidir. İnsan ister çünkü elinde tutmaya güç yetiremediği nice şeye muhtaçtır. Ve bilir ki, gerçek manada yardım ancak Allah’tan gelir. Buradaki vurgu şudur:
 

“Diğer istemelerimiz sadece mecazdır. İstenecek hakiki Zat sadece Sensin. İstemek kulluğun göstergesidir ve bizler kul olarak da sadece Sen'den isteriz.”

 

اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ

“Bizi dosdoğru yola ilet.”

 

Kulluk ilanından ve yardım talebinden sonra, kulun Rabbinden istediği en büyük şey vardır sırada: Hidayet. Burada kulun en yakıcı, en samimi duası saklıdır:

“Bizi Senin razı olduğun o yola, dosdoğru yola ulaştır. Ayağımızı kaydırma, kalbimizi şaşırtma, istikametten ayırma.”

 

صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

“O yol ki, kendilerine nimet verdiklerinin yoludur.”
 

Kimdir onlar? Nebîlerdir, sıddıklar, salihler ve Allah’ın sevgisine, rızasına mazhar olmuş kullardır.

 

غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ

“Gazaba uğrayanların yoluna değil...”
 

Kendilerine verilen nimetleri inkâr edenlerin, hakikatten yüz çevirenlerin, inat ve kibirle azgınlaşanların yoluna değil…

 

وَلَا الضَّالِّينَ

“Ve dalalete düşenlerin, yoldan sapanların yoluna da değil.”
 

Bilgisizlik, gaflet veya heva ile sırat-ı müstakimden uzaklaşanlardan, sapkın yolların yolcusu olmaktan Sana sığınırım Rabbim.

 

Kudsi Hadisin Gölgesinde Fâtiha
 

Bir kudsi hadiste Allah Teâlâ buyurur ki:

“Ben kıraati kulumla aramda ikiye böldüm. Yarısı Bana, yarısı kuluma aittir. Ve kulum ne isterse ona verilecektir.”

Kul Fâtiha’yı okudukça;

Elhamdülillahi Rabbil Alemin dediğinde:

“Kulum Bana hamdetti.”

Er-Rahmanir-Rahim dediğinde:

“Kulum Bana sena etti.”

Mâliki Yevmiddîn dediğinde:

“Kulum Beni yüceltti.”

İyyake na’budu ve iyyake nesta’in dediğinde:

“Bu Benimle kulum arasında bir ahittir. Kuluma istediğini verdim.”

İhdinassırat’el müstakim… diye devam ettiğinde:

“Bu da kulumundur, istediğini ona verdim.” buyurur. (1)

 

Âmin
 

Ve en sonunda, bütün bu yakarışların ardından kul ellerini açar, kalbini sonsuz merhamet sahibine çevirir ve der ki:

“Âmin.”
 

Yani; “Allah’ım! Bu dualarımı kabul eyle, istediğim gibi, umduğum gibi neticelendir.”
 

Efendimiz (sas) de Fâtiha’nın ardından Amin demeyi sünnet olarak bize bırakmıştır.

 


(1) Müslim, Salat 38; Muvatta, Salat 39
(2) Buhârî, Ezân, 113; Müslim, Salât, 76