5 dk.
08 Ocak 2023
Gaflet Hâlinde Zikir | 1.Kısım-gorsel
Youtube Banner

Gaflet Hâlinde Zikir | 1.Kısım

Soru: Gaflet halinde yapılan zikrin sevabı var mıdır? Zikir çekerken bir bakıyorum, zihnimde hayaller ve düşünceler içinde dalıp gitmişim. Bu durumda yine çektiğim zikirlerin tesiri oluyor mudur?

 

Cevap: Evet. Böyle bir hâlde de çekilen zikirlerin faydası, bereketi, sevabı vardır ve tesiri olur. 

 

Hatta bir açıdan denilebilir ki: Zaten genellikle böyle olur. Çünkü ne düşündüğünü, neleri planladığını, neleri hayal ettiğini sürekli kontrol altında tutabilen insan sayısı pek azdır. Öyle bir hâl, uzun süre bu konu üzerine ciddi bir biçimde egzersiz yapan insanlara belki nasip olur.

 

Hatta eski tasavvuf anlatılarında şöyle bir iddia geçer: Bir insan tam odaklanma hâliyle, başka hiçbir şey düşünmeden sadece namazına ve namaz içinde düşünülmesi makul olan dualar ve zikirler çerçevesinde düşünerek, zihni başka şeylere hiç kaymadan iki rekat namaz kılabilirse bütün günahları affedilir. Bu ibare tabii ki ayet veya hadis değildir ancak insan zihnini tamamen konsantre hâlde tutmanın zorluğuna bir işarettir.

 

Bu konuda ister İslam tasavvufu ister Hint kökenli din ve felsefeler ister modern psikoloji olsun genel olarak tavsiye edilen ortak söylem şudur: Zihninizden gelip geçen şeylere aldırmayın. Bırakın geçip gitsinler. Zihninizden geçenler bırakın geçip gitsin, siz de onların ardına takılıp gitmeyin.

 

İnsanın zihninden geçenlere takılı kalıp bunlardan aşırı etkilenmemesi gerektiğini herkes az çok bilir. Bunu herkes herkese tavsiye olarak verebilir. Ancak zihinden geçenlere aldırış etmemek bir tık daha üst seviye bir irade işi sayılmalıdır.

 

Bunu umutsuzluk vermek, karamsarlığa yol açmak için söylüyor değiliz. Ancak durumun farkında olunmadıkça ne yapılacağı da bilinemeyeceği için öncelikle mevcut durumun anlaşılması, öğrenilmesi gerekecektir.

 

Herkes zikir çekerken veya örneğin Cevşen okurken zihninin dağılmaması için kendince bazı egzersizler yapmış olabilir. Zihnimizin dağıldığını fark ettiğimiz anda durup kendimizi toparlayarak kaldığı yerden devam edenlerimiz de olmuştur, zihnini toparlayamayacağını düşünüp zikir çekmekten, Cevşen okumaktan o an için vazgeçen de olmuştur. Biraz daha takıntılı yapıda olanlarımız için örneğin 100 tane La Havle zikrine başlayıp ilk 20’de zihin dağınıklığı hissedip saymaya baştan başlayanlarımız da olmuştur.

 

Bu konuda hiçbir şey yapılamaz değildir. Zihninizin dağıldığını fark ettiğiniz anda yapılması gereken şey zihninizi toplayıp kaldığınız yerden devam etmektir. Ne tamamen baştan başlamaya, ne odaklanmak için dakikalarca zorlu uğraşılara gerek yoktur. 

 

Ancak zikir veya dua-münacat okuma esnasında bazı alıştırmalar yapılabilir.

 

Örneğin Cevşen’in her 10 babı için önceden bir karar verip o anki 10 babı okuma esnasında bir dağınıklık fark ederseniz bunu durdurabilir, kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Önceden her 10 bap için böyle bir kontrole kendinizi şartlandırırsanız zihin dağınıklığınız 10 baptan daha fazla sürmeyecektir. Buna devam ettikçe de zihin dağınıklığı süreniz git gide kısalabilir.

 

Yaşadığımız çağda dışarıdan çok fazla uyarana maruz kaldığımız bir gerçektir. Ev veya okul-işyeri dışında, çarşıda pazarda gezerken onlarca tabela, insanlar, arabalar, kent yaşamıyla ilgili yüzlerce uyaran saniyeler içinde zihnimize üşüşebilir. Ev içinde de televizyon, internet, sosyal medya üzerinden pek çok mesaj, bildirim ve farklı uyaranlara maruz kalabiliriz. Bütün bunlar insan dikkatini olumsuz etkileyen dış etkenlerdir. Bunlara aynı anda ve aynı oranda somut olarak karşı koymak da yani bu uyaranların kaynağını yok etmek de mümkün olmayacaktır. Bu durumda dikkat dağınıklığı, konsantrasyon, odaklanma konularında bazı egzersizler yapmak faydalı olacaktır.

 

Diğer taraftan zikir çeken bir insan başka hayallere dalsa, hatta başka işlerle aktif olarak meşgul olsa bile çektiği zikir yine fayda verecektir.

 

Örneğin Bediüzzaman bir yerde konuyla ilgili aynen şu ifadeleri kullanır: “Zikreden adamın, feyz-i İlâhîyi (Allah’ın sağanak gibi yağan lütuflarını) celb eden (kendine çeken) muhtelif lâtifeleri (çeşitli manevi melekeleri) vardır. Bir kısmı, kalb ve aklın şuuruna bağlıdır. Bir kısmı da şuursuz, yani şuurlara tâbi değildir. Min haysü lâ yeş'ur (Hissedilmeksizin, farkına varılmadan) husûle gelir (meydana çıkar). Binaenaleyh, gaflet ile yapılan zikirler dahi feyizden hâli (uzak) değildir.”1

 

Evet, insan vücudundaki bir takım manevi merkezlerin çalışmaları için şuura, farkındalığa ihtiyacı yoktur. Maddi bedenimizde bazı kaslarımız ancak bizim irademizle çalışırlar. Örneğin kolumuzu kaldırmak isteyince kolumuz kalkar, indirmek isteyince iner. Kalbimizin atmasında olduğu gibi bazı kaslar da irademize bağlı olmadan çalışır. Bir kısım kaslarımız da aslında irademize bağlı olmakla beraber bir çeşit otomatik pilota bağlı gibi çalışırlar. Yürürken sağ ayağımızı attıktan sonra ne yapmamız gerektiğini düşünmeyiz ve içgüdüsel bir şekilde sol ayağımızı atarız. Bu durumu defalarca tekrarlayınca yürümüş oluruz.

 

İnsan vücudunun manevi boyutunda da farklı parçalar farklı miktarlarda şuurla çalışırlar ve bazılarının çalışması için şuura ihtiyaç olmaz. Şuur ile çalışan parçaların çalışabilmesi için zikirlerin en azından belli kısmında şuur, mana, kast, niyet, teveccüh gibi şeyler bulunmalıdır, bu doğrudur. Fakat bizim şuurumuza daha az ihtiyaç duyan veya hiç ihtiyaç duymayan latifelerimiz veya manevi organlarımız da vardır. Onlar şuursuzca, gaflet halinde yapılan zikirden de istifade ederler, beslenirler.

 

Nasıl ki ağzımıza bir gıdayı aldıktan, çiğneyip yuttuktan sonra o gıda maddesi sinirlere, damarlara, hücrelere dağılır gider. Her bir maddi organımız kendi gıdasını, ihtiyacını giderir. İlim ve zikirle gelen manevi atmosfer hâlleri de şuur veya akıl midesine girdikten sonra derecesine göre ruh, kalp, sır, nefis, vicdan gibi farklı latifelere de uğrar ve o latifeler de kendi hisselerini, gıdalarını alırlar.

 


 

1 ) Mesnevi-i Nuriye, Hubab