Hadis 101 | Hadisleri anlama rehberi
Soru: Artık medyada da çokça karşılaştığımız üzere en sahih hadislerin yer aldığı eserler olarak kabul ettiğimiz Kütüb-i Sitte’de bile (belki de konu üzerinde bilgimiz olmadığı için) akla yatkın olmayan, ilk bakışta manasını kavramakta zorlandığımız birçok hadis var. Kutub-i Sitte tamamıyla sahih midir? Bir de söz konusu hadislere yaklaşımımız nasıl olmalı?
Cevap:
Kütüb-i Sitte ne demek?
Efendimiz (sav) zamanından itibaren her dönemde yazılan hadislerin; hadis ilminin kemal çağı diyebileceğimiz hicri 2. asır civarında derlenmiş 7 kitabına denilir. “Sitte” kelimesi 6 anlamına gelir fakat bir kitabı değişik 2 farklı liste olduğu için toplamda 7 kitap olur. Bu 7 kitaptan daha önce veya daha sonra yazılmış çokça hadis kitabı vardır. Yani ilk 2 asır kimse hadis yazmamış da ilk defa bu eserler yazılmış değildir. Sadece en meşhurlar bunlardır.
Bu 7 hadis kitabının hepsi de aynı sahihlikte değildir.
* Buhari ve Müslim, “sahiheyn” (iki sahih) olarak bilinirler ve Buhari daha önde olmak üzere, sahih hadis bulundurma oranları en yüksek iki hadis kitabıdırlar.
* Nesai, Ebu Davud ve Tirmizi ise yaklaşık aynı sıhhat derecesindedirler. Bu kitaplarda yer alan çoğu hadis sahihtir.
* Muvatta ve İbni Mace'nin ise, sahihlik dereceleri daha düşüktür. Hatta, bir hadis, ilk 5 kitapta yer almayıp sadece bunlardan birinde yer alıyorsa, büyük ihtimalle sahih değildir.
Yani “Kutub-i Sitte’de yer verilmiş.” deyip geçmek yetmez. Hangi kitaplarda geçtiğine göre, pekala zayıf hatta uydurma hadisler de vardır.
Sahih nedir, ne değildir?
Bir hadis için “sahih” denmesi faydalı bir ölçü olsa da kâfi bir ölçü değildir. Çünkü:
1. Mevcut geleneksel hadis ilmine göre hadis rivayetleri sadece senet açısından yani;
1) ravilerin birbirlerini görüp görmedikleri, birbirlerinden ilim alıp almadıkları,
2) hafızalarının sağlamlığı,
3) yalancı olup olmadıkları açısından incelenir.
Bu inceleme açıları gerekli olmakla beraber yeterli değillerdir. Hadis ravisinin “kasıtlı yalanları” kontrol edilmekte ama yanlış anlamaları kontrol edilememektedir.
2. İlk madde bağlamında önemli bir husus şudur: Sahabe yalan söylemez, ama yanlış anlayabilir.
Mesela Hz. Enes, genç bir çocukken ve Efendimiz'in (sav) emir eri ve kişisel hizmetçisi durumunda iken şahit olduğu bir vakayı şöyle anlatmıştır: “Efendimiz (sav) bir gece tüm eşlerini ziyaret etti; hepsiyle ilişkiye girdi; sonunda tek defa gusletti”. Hz Enes’in Efendimiz'in (sav) eşlerinin odalarına teker teker girdiğini görmesi mümkündür, bu konuda yalan söylemez. Ama Efendimiz'in (sav) içerde ne yaptığını bilmesi mümkün değildir. Hadisin o kısmı sadece Hz. Enes’in zannıdır. Üstelik kendisi o zaman çocuk sayılacak kadar genç (ve bekar) birisidir. İşte buna benzer bazı doğru olmayan veya olmayabilecek şeyler de sahih hadislerin içinde yer almaktadır.
3. Bu çerçevede, bilhassa alim kişilerin, yani çok konuda çok şey anlatmış kişilerin; ister sahabe, ister tabiin, ister sonrakilerden olsun; rivayetlerinde şu problem yer almaktadır: Efendimiz'in (sav) sözleri haricinde anlattıkları şeylerin de “Efendimiz(sav) söyledi.” zannedilip aktarıldığı olmuştur.
Aslında dikkatli bir inceleme ile bunları ayırmak mümkündür. Ama böyle çalışmalar ya tam yapılmamışlar ya da pek meşhur olmamışlardır. Senedi sahih olduğu halde aklımıza yatmayan çoğu hadis, bu gruptadır. Yani aslında onları Efendimiz (sav) söylememiştir. İsrailiyattan ve Arap kültürünün hikaye ve atasözlerinden bu şekilde hadis zannedilen çok şey vardır.
4. Maalesef hadis ilmi de subjektif bazı düşüncelerin tesirinde kalmıştır.
Mesela normalde çok dikkatli davranan bir hadis aliminin, sırf kendi hocalarından veya kendi mezhebinden diye, o kişilere ekstra güvenmesinin de etkisiyle aslında zayıf bazı kişileri sahih saydığı olmuştur. O yüzden bir hadis imamının bir hadisi sahih sayması, bazen yeterli olmamaktadır.
Hadisleri anlamada bazı kaideler
Bir hadisi gerçekten Efendimiz'in (sav) söylediğini bilsek de bazı esasları göz ardı edersek konuyu yanlış anlayabiliriz.
KAİDE 1:
Bir konuda dinin hükmü “holistik” bir bakışla; yani o konudaki ayet ve hadislerin tamamına bakılarak verilmelidir.
Fakat aynı konudaki bütün sahih hadisleri tarayıp bir araya getiren kaynak bir kitap elimizde yoktur. Bu da bizi tek taraflı bakışa ve yanlış anlamaya itmektedir. Ayrıca bir hadis kitabında olayın bir yönü anlatılmakta; başka hadis kitabında başka yönünden bahsedilmektedir. Tek bir hadisi okumuşsak, yanlış anlamamız mümkündür.
Aynı konu meselesini geniş olarak ele almak gerekir. Bir örnek vereyim: “Kadınlar arasında iyi kadın, kargalar arasında alaca karga kadar az görülür.”(1) hadisini gören birisi kadınlara kasıtlı hakaret edildiğini düşünebilir. Oysa “Erkekler arasında iyi adam, develer arasında binişi rahat deve kadar az görülür.” şeklinde bir hadis de vardır. İkisini birden okuyan bir insan hem o dönem kültüründe deve ve karga kelimeleri ile hakaret kast edilmediğini fark eder; hem de kadınlar aleyhine bir tutum olmadığını görür.
KAİDE 2:
Bir önceki örnekte geçtiği gibi kültürel bazı değerlerdeki farklılıklar göz önüne alınmazsa yanlış anlamalar kaçınılmazdır.
Mesela Amerikan kültüründe “dog = köpek” kelimesi hakaret anlamında anlaşılmaz, bir şirketin müdürüne “top dog = yukardaki köpek” denilir veya “eating own dog’s food = kendi köpek mamasını yemek = kendi ürününü önce kendin kullanmak” gibi deyimler vardır. Yukarıdaki ifadelerin Türkçeye çevrilmiş hallerini ülkemizde birilerine söylemekse saygısızlık olarak değerlendirilecektir. Arapça için de buna benzer duygusal anlam farkları bulunur.
KAİDE 3:
Bir hadisin söylendiği kontekst ve tarihsel geçmiş, o hadisi anlamada çok önemlidir.
Şu örneği verelim: “2021 yılında parklarda sigara içmek Türkiye’de serbestti.” cümlesi; eğer daha önceden Türkiye’de her yerde sigara içmek serbestken, kapalı alanlarda yasaklandığı ve sonra 2021 yılında parklarda da yasaklandığı bilinmezse; sanki o yılda Türkiye’de sigara içmek teşvik ediliyormuş gibi anlaşılabilir. Tarihsel akış bilinirse, adım adım sigara içmenin kısıtlandığı görülür. Aynı şekilde hadislerde de tarihsel zemin göz önüne alınmalıdır. Olayların öncesi ve sonrası bilinmeden, mesela Arap toplumunda yaygın olan kadınların dövülmesine getirilen sınırlamalar, izin verme gibi anlaşılabilir.
KAİDE 4:
İnsanların utanacağı ve çirkin bulacağı bazı meseleler vardır ki, tıbben, hukukî olarak veya dinî açıdan ele almakta beis olmamakla beraber; rastgele bir şekilde ve o açılardan bakmadan okuyunca insana çirkin gelebilir.
Affedersiniz ama bir jinekoloğun bilgi almak isteyeceği konu veya yapacağı tavsiye veya bir savcının tecavüz suçunun gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için açık açık soracağı soru vb. o konu ile bizzat ilgilenmeyen birine çirkin, ayıp, yakışıksız, uygunsuz gelebilecektir. Özel hayat, cinsellik, banyo, tuvalet, temizlik vb. şeylere dair hadisler vardır.
Efendimiz (sav) her konuda rehber olduğu için hadislerde elbette böyle şeyler de geçecektir. Bu noktadan şeytanın vesvese vermesine mani olunmalıdır.
Bir hatıra nakledelim: Bir gün, dini konularda bilgisi az olan bekar bir erkek öğrenci, kütüphaneden aldığı Ramuz-el Ehadis’i rastgele açtı ve “Hz Aişe dedi ki: “Efendimiz beni oruçlu iken öperdi.”(2)” hadisini gördü. Ve bir an öfkelendi: “Ya böyle hadis mi olur, niye yazıyorlar böyle şeyleri?” diye söylendi. Oysa o hadis çok güzel bir hadistir. Şöyle ki:
1. Hz. Aişe o hadisle oruçlu iken eşin öpülmesinin orucu bozmayacağını ifade etmiştir.
2. Böylelikle bilgi kaynağını da söylemiş olmaktadır. Yani o bilginin kaynağı Efendimiz'in (sav) fiilidir.
3. Aynı zamanda oruçlu insanın eşini öpmesinde herhangi bir kerahet olmadığını, sevap azaltan bir şey olmadığını, bir çirkinlik barındırmadığını da belirtmiştir. Zira Efendimiz (sav) yapmıştır, demek ki hiçbir kötülüğü yoktur.
4. Hz Aişe kendi vazifelerinden birinin özel meselelerdeki ilmi aktarmak olduğunu bilmektedir. Bu vazifesini yerine getirmektedir.
5. Aynı zamanda ilim öğrenmek için aşırı utanma hissine aldırmamak gerektiğini de ifade etmektedir. Zaten Efendimiz'in (sav) kadınlara dair özel bir meseleyi sorabilen ensardan bir hanım için “Hayâsı ilim öğrenmesine mani olmayan kişiye Allah rahmet etsin.”(3) şeklinde duası da vardır.
KAİDE 5:
Gündelik hayatımızda pek yer almayan ama reel hayatın içinde bulunan savaşlar, suçlulara verilen cezalar.. gibi konular vardır ki insan zihnen o konunun içine girmezse, vicdanı acıyabilir. Mesela birkaç insanı tavuk boğazlar gibi öldürmüş bir adamı sadece idam sehpasına giderken veya annesi onun için ağlarkenki hâli ile görsek; katlettiği masumları ve o masumların ailelerini veya adaleti düşünmezsek, o katilin asılması bize çok sert veya acımasız bir şey gibi gelebilir.
Hiç savaş şartlarında bulunmadı isek veya çok merhametli biri isek; Efendimiz'in (sav) savaşta ele geçirilmiş ve defalarca ihanet etmiş birisi için verdiği idam hükmü bize ilk bakışta zalimce gelebilir. Bu bizim o durumlara aşina olmamamızdan kaynaklıdır. Bu noktaya da dikkat etmek gerekir.
KAİDE 6:
Maalesef biz hadisleri, çoğunlukla, 1300 yıl boyunca ona iliştirilmiş yorumlardan bağımsız olarak okuyamıyor; okusak da bağımsız düşünemiyoruz.
Bu da pek çok soruna yol açıyor.
Geçmiş zamanların uleması, kendi zamanlarının çocuğudurlar. Bilhassa sosyal ve ekonomik meseleleri kendi çağlarına göre anlayıp anlamakta mazurdurlar, onları bu açıdan hoş görmek gerekir. Elbette okudukları bir hadisi de o çerçevede anlayıp anlatmışlardır. Onların bu yorumları da hadisin asıl manası zannedilmektedir. Buradan da Efendimiz (sav) ve İslam hakkında su-i zan doğabilmektedir.
Mesela bir hadiste Efendimiz (sav) kadınları, bir duygusal probleme karşı uyarmıştır. Mealen der ki: “Ey kadınlar, sizler duygusal yönü ağır basan kişilersiniz. Mesela kocanız ile yıllarca iyi vakitler geçirirsiniz de, bir konuda tartışma yaşarsanız, tüm geçmişi unutup “Ben zaten senden hiç iyilik görmedim ki.” deme eğilimi gösterirsiniz. Bu eğiliminiz ile savaşmazsanız, bu sizi cehenneme götürür.”. Bu tavsiye, Efendimiz'in (sav) çok faydalı tavsiyelerinden biridir. Ama bu hadis çerçevesinde yapılan yorumlara bakarsanız, kadınların niye cehennemlik kötü mahluklar olduğuna dair pek çok orta çağ yorumu görürsünüz. Efendimiz (sav) öyle şeyler söylememiştir. Ama bu hadisin geçtiği yerlerde o yorumlar geçtiği için, Efendimiz (sav) o kötü manaları kast etmiş gibi anlamak mümkündür.
Unutulmamalı, bir şeyi Efendimiz (sav) söylemişse mutlaka doğru ve güzeldir ama insanların anladığı şey, yanlış ve çirkin olabilir.
KAİDE 7:
Bir önceki kaidenin devamı sayılabilecek ama farklı bir husus da şudur:
Efendimiz'in (sav) bazı sözleri dini farz belirtir, bazı ifadeleri hukuki kaide belirtir, bazı beyanları da bir büyük tavsiyesi niteliğindedir.
Fıkıh ulemasının bunları birbirine karıştırması sonucu bazı hoş olmayan manalar oluşmuştur. O manalar hadisin kendisinden değil ama geçmiş ulemanın yanlış anladığı şeylerdir. Evet, ahlaki bir tavsiye, hukuki bir hüküm zannedilirse; çirkin ve vicdansız anlamlara kapı açar.
KAİDE 8:
İslam bazı konularda yeni hükümlerle gelmiş, yeni müesseseler inşa etmiştir.
Bazı konularda ise mevcut durumu düzeltmiştir. İslam'ın bizzat koymadığı hükümlerle alakalı vakalarda asıl dikkate alınması gereken husus, değişimin yön ve büyüklüğüdür.
Mesela köleliği İslam icat etmiş değildir. Ama mevcut durumu düzenlemiş, kötü muameleyi yasaklamış, azat etmeyi teşvik etmiştir. Bu emirler çerçevesinde de birkaç asır içinde, saray çevreleri haricinde, Müslüman dünyada kölelik neredeyse hiç kalmamıştır. Değişimin yönü görülmezse, hele hele köle deyince 18. yüzyıl Amerikasındaki zenci kölelerin halleri gibi durumlar hayal edilince, insan hadisleri yanlış anlayabilir.
KAİDE 9:
Efendimiz'in (sav) belli şartlar için söylediği sözler ve verdiği tavsiyeler vardır ki; bunlar her zaman, zemin, kültür ve şartta geçerli zannedince, yanlış anlamalar kaçınılmaz olur.
Bu çerçevede, eğer aklınıza yatmayan bir hadis olursa ve ilk bölümde bahsedilen problemlerden salim olduğu kesin ise; belli şartlar için söylendiği ihtimalini göz önünde bulundurmak ve o hadis hakkında daha detaylı araştırma yapmak mantıklı olabilir.
KAİDE 10:
Anadili Arapça olmayan kişiler için bir problem de tercüme hatalarıdır.
Tercüme hatası diye ifade ettiğimiz hatanın şu yönleri vardır:
1. Bizzat Arapça bilgisi eksikliğinden kaynaklı hatalar var ki cilt cilt basılmış hadis kitaplarının bazılarında bile fahiş hatalar vardır.
2. Arapça bilse bile bir kelimenin o dönem kullanılan özel anlamlarını bilmemekten kaynaklanan hatalar.
3. Genel hadis bilgisinin azlığı yüzünden, başka hadiste başka yönü anlatılmış bir olayın o yönünü bilmeden tercümeye kalkışarak yapılan hatalar.
4. Arapçaya kelime olarak aynen geçmiş ama anlamı değişmiş kelimeleri direkt aktarma hataları. Buna bir örnek verelim: “Din nasihattir.” sahih hadistir; Arapça hali “Ed-Dinu Nasihatun.” şeklindedir. Ama “nasihat” Arapçada “öğüt vermek” anlamına gelmez; “İyiliğini istemek, kadrini ve kıymeti bilip göstermek.” anlamlarına gelir. Ve doğru tercümesi “Din, herkesin iyiliğini istemek; söz ve hareketleriyle gerekli olan değeri vermektir.” gibi bir anlama gelir.
Ne yapılmalı?
Aslında lazım olan şey, hadis ilmini ve hadisleri; kaynaklara saygılı ama rasyonel biçimde yeniden ele almak ve yeni derli toplu hadis derlemeleri ve yeni yorumları yazmaktır. Bu konuda Allah tüm Müslümanlara doğru olanı yapabilmeyi nasip etsin.
1 ) Benzeri bir hadis:
“Mümin / imanlı bir kadının durumu, siyah kargalar arasında bulunan ve ne ikincisi ne de benzeri olmayan bir alacakarga gibidir.” (Mecmau’z-zevaid, 4/274)
2 ) https://sunnah.com/tirmidhi:727
3 ) İbn Hanbel, VI, 148