


Hadislerin Matematiği | Hadislerin Güvenilirliği | 1. Kısım
Soru: Hadislerin güvenilirliği hakkında oldukça farklı görüşler var. Bazı kimseler hadislerin güvenilmez olduğunu öne sürerken, bazıları ise hadislerin neredeyse matematiksel bir kesinliğe sahip olduklarını ifade ediyorlar. Bu görüşlerini desteklemek için de farklı senetlerle ve yollarla bize ulaşmış hadisler arasında yalnızca çok küçük harf, hareke, noktalama veya kelime farklarının bulunduğunu savunuyorlar. Hadisler gerçekten de matematik gibi formüle edilebilen bir ilim dalı mıdır?
Cevap: Öncelikle “matematiksel kesinlik” kavramından hareketle, matematiğin doğasına biraz daha yakından bakmamız gerekiyor.
Matematik, Diğer Bilimler ve Kesinlik Kavramı
Matematik, diğer bilim dallarından oldukça farklıdır ve kesinlik üzerine kurulu farazi bir dünyada işler. Ancak bu kesinlik, reel dünyadaki gerçekliklerle birebir örtüşmez. Matematikte ispat yöntemleri tamamen farklıdır ve çoğu zaman %0 ya da %100, yani "yanlış" ya da "doğru" gibi mutlak bir çerçevede işler.
Fizik, kimya veya biyoloji gibi bilim dallarına baktığımızda ise durum biraz daha farklıdır. Fizik ve kimya, reel dünyaya ait belirli varsayımlarla çalışır. Örneğin, hava direnci olmayan bir ortamda serbest bırakılan bir cismin, 9.81 m/s²'lik yerçekimi ivmesiyle düşeceği öngörülür. Bu durum, cismin ağırlığından bağımsız olarak gerçekleşir ve pratikte güvenilir sonuçlar verir. Ancak bu hesaplamalar, belirli varsayımlar altında geçerlidir ve reel dünyanın karmaşıklığını tam anlamıyla yansıtmaz.
Bu noktada, bilimsel hesaplamaların varsayımlar üzerine kurulu olduğunu anlamamız önemlidir. Bu varsayımları espirili bir dille anlatmak için ifade edilen "küre şeklinde homojen bir tavuk" örneğini ele alalım. Normalde tavuklar küresel veya homojen değildir, fakat bir problemi doğruya yakın kesinlikte ve kolay yoldan çözebilmek için bu varsayımı yapmak gerekebilir. Tavuğun gerçekte organlarının ağırlık dağılımı, şekli veya homojen olmama gibi unsurlar göz ardı edilerek hesaplamalar yapılır. Bu tür bir yaklaşım, teorik bir çerçevede sonuç verirken, reel dünyadaki detaylar elbette daha karmaşıktır.
Konumuza tekrar dönelim. "Kelebek etkisi" olarak bilinen bir kavram vardır. Bu kavram, doğa kanunları kesin olmasına rağmen, bu kanunların sonuçlarının ölçülebilir doğrulukta kesin olmadığını ifade eder. Yani sistemler, başlangıç koşullarındaki ufak değişikliklere karşı oldukça hassastır. Örneğin, sıcaklık ölçümü yaparken 23 derece ile 23,0001 derece arasında fark olması, hava tahmini gibi durumlarda sonuçları dramatik şekilde etkileyebilir. Hava tahmininde beş gün sonrasına dair “güneşli” veya “fırtınalı” olacak gibi iki farklı ihtimalle karşılaşabiliriz. Sisteme 23 derece girdiğinizde hava güneşli gözükürken, 23,0001 derece girdiğinizde havanın bulutlu olacağı sonucu çıkabilir. Meseleyi basitleştirerek anlatmaya çalıştığımız için bu tarz örneklere başvuruyoruz. Doğa kanunları deterministik olsa da birbirlerine bağımlılıkları ve sistemin diferansiyel denklem türünden olması nedeniyle geleceği kesin olarak hesaplamak veya öngörmek mümkün değildir.
Fiziğin kuantum boyutunda, örneğin bir proton ya da elektron gibi parçacıklar, somut bir "top" gibi değildir. Elektron, var olmayan fakat belirli bir olasılık bulutu içinde yer alan bir varlıktır. Bu bulutu, 8 rakamının 3 boyutlu şekli gibi düşünebilirsiniz. Elektron, bu şekil içerisinde daha çok bulunma olasılığına sahip bir noktada yer alır, ancak başka bir yerde de bulunabilir. Kütlesi ve hızı ise tam bir kesinlikle belirlenemez. Bu belirsizlik, olasılıklara dayalı bir bilim anlayışını ve ihtimal hesaplarını ortaya koyar, bu da bilimin farklı bir türünü oluşturur.
Bir de doğrudan günlük hayatla ilgili bilimlerden söz edelim. Örneğin, bir hastalığınız vardır ve burnunuz akmaktadır. Doktor, size antibiyotik yazıp yazmamaya karar verecektir. Bu karar, hastalığın bakteriyel ya da viral olup olmamasına bağlıdır. Eğer bakteriyel bir hastalık varsa antibiyotik verilir ve genellikle %80 oranında üç gün içinde iyileşme sağlanır. Ancak %10’luk bir grup, üç haftaya kadar iyileşmeyebilir. Görüldüğü gibi, tıpta da kesinlik yoktur. Sağlıkla ilgili kararlar da yüksek olasılıklar üzerinden alınır.
Bu örneklerden yola çıkarak şunu ifade etmek istiyoruz: İnsanların matematiksel olarak “İki kere iki dört eder.” kesinliğinde bir bilgiye rastlama beklentisi, doğa bilimlerinde her zaman karşılanamaz. Farklı bilim dallarının kesinlik dereceleri farklıdır ve hatta fiziğin kendi içinde bile kesinlik düzeyleri birbirinden ayrılır.
Sosyal Bilimlerde Durum
Sosyal bilimlerde bu kesinlik beklentisi karşılanması daha da zor bir hâle gelir.
Sosyal bilimlerden olan tarihsel bilgilere gelince... Örneğin, Napolyon’un boyunun uzun mu kısa mı olduğu ya da Varna Savaşı’nda tarafların asker sayılarının tam olarak kaç olduğu gibi sorulara baktığımızda, elimizdeki bilgiler genellikle çelişkilidir. Farklı kaynaklar, tarafların asker sayısını çok farklı şekilde verir: Bir kaynak bir ordunun sayısına 10 bin derken, diğeri 30 bin, bir başkası ise 100 bin gibi rakamlar ortaya koyabilir. Karşı taraftan olan (sözgelimi Müslüman ve Hristiyan) kaynaklar arasındaki farklılıklar da bu tür çelişkileri artırır. Bazen taraflar, kendi kahramanlıklarını öne çıkarmak için “Biz çok azdık ama kazandık.” derken, bazen de ordularını ihtişamlı göstermek için “Biz 200 bin kişiydik, onlar sadece 50 bin kişiydi.” gibi abartılı iddialarda bulunurlar. Ek olarak, tarihçilerin sayıları 40.000 veya 70.000 gibi sayılara yuvarladığını da sıklıkla görebiliriz. Sonuç olarak, tarihsel bilgiler ve kaynaklar da her zaman kesin sonuçlara ulaşmamıza imkân tanımaz.
Günümüzde bile bu tür hesaplar tam kesinlik içermez. Örneğin bir mitinge kaç kişinin katıldığını öğrenmek için fotoğrafları inceleyip metrekare hesapları yaparız. Ancak bu yöntemle bile sadece yaklaşık bir sonuç elde edebiliriz: “25 bin ile 30 bin arasında bir katılım var.” diyebiliriz. Tarihte ise bu tür kesinlikler daha da azdır, çünkü o dönemlerde bugünkü hesaplamaların yapıldığı aletlere erişim mümkün değildir.
Hadislerin Doğruluğunun Kesinliği
Hadislerin doğruluğu konusunda matematiksel bir kesinlikten bahsetmek büyük bir hata olur. Hadisler tarihsel bilgilerle benzerlik gösterir. Örneğin, Bedir Savaşı'ndaki Müslümanların asker sayısıyla ilgili kaynaklarda farklı sayılar verilmiştir. Bir kaynak 313 kişi derken, bir diğeri 305, bir başkası 333 kişilik bir liste sunmuştur. Bir başka kaynak ise katılanların 270 kişisinden emin olduğunu ancak kesin emin olamadığı kimseler de bulunduğunu ifade etmiştir. Bu farklılıkların nedenlerinden biri, liste hazırlayanların isimleri karıştırması olabilir. Mesela iki tane Enes bin Abdullah vardır da dedelerinin ismi farklıdır. Ya da bir kişi kendi ismiyle değil, lakabıyla veya babasının ismiyle biliniyor olabilir.
Örneğin Abdullah İbn Übey İbn Selûl'ün asıl adı Abdullah’tır, ancak babasının adı Übey olduğu için daha çok "Übey İbn Selûl" olarak anılır. Bu tercihte, münafık bir kişiye Abdullah gibi anlamlı bir isimle hitap etmek istenmemesi gibi sebepler etkili olabilir. İşte bu tür karışıklıklar, hadis kaynaklarında ve tarihsel bilgilerde kaçınılmaz olarak yer alır.
Diğer sosyal bilim dallarında olduğu gibi iktisatta da durum benzerdir. Örneğin para arzını artırmanın sonuçları konusunda farklı teoriler ve uygulama sonuçları görülebilir. Bir ekonomist, bunun enflasyonu artıracağını savunurken, bir diğeri ekonomik büyümeyi teşvik edeceğini iddia edebilir. Bu yorumlar, yalnızca bilimsel verilere değil, aynı zamanda politik karar alıcıların tercih ve inançlarına da bağlıdır. Sosyal bilimlerde mutlak bir doğruluk beklemek mümkün değildir.
Hadisler ise konu din olsa da sosyal bilimlerle benzer bir doğaya sahiptir. Hadis ilminde de sözlü aktarımın ve yorumlamanın bir sonucu olarak, farklı görüş ve anlayışlar ortaya çıkabilir. Ancak bu, karar almayı tamamen imkânsız hale getirmez. Örneğin, çok önemli bir sağlık sorunu karşısında, farklı doktorlardan alınan farklı teşhisler ve tedavi önerileri ile karşılaşabilirsiniz. On doktora danıştığınızda, yedisi bir görüşte, ikisi başka bir görüşte olabilir ve bir tanesi tamamen farklı bir görüşe sahip bulunabilir. Bu durumda karar verirken, uzmanların eğitim geçmişi, deneyimi, ilaçların yan etkileri ve hastanın genel durumu gibi birçok faktörü değerlendirmek gerekir. On doktorun onunun da tüm teşhis ve tedaviyle ilgili aynı görüşte olduğu bir senaryoyu bulmak genellikle mümkün değildir.
Yukarıda verdiğimiz Varna Savaşı'na katılan asker sayısı örneğinde olduğu gibi, tüm Orta Çağ savaşlarında orduların büyüklüğüne dair farklı rivayetler bulunur. Bu farklılıklar her zaman kötü niyetle sayıların abartılması, böbürlenme çabası ya da savaşı daha ihtişamlı gösterme amacından kaynaklanmayabilir. Bunun yerine, metodolojinin olmaması, sabit ve standart sayım yöntemlerinin gelişmemiş olması, bazı sayılara yuvarlamanın gelenekselleşmesi gibi sebeplerden de doğabilir. Bu sorun, Hz. Peygamber dönemindeki savaşlar için verilen asker sayılarına dair bilgilerde de kendini gösterir.
Bir rivayete göre Medine'deki Akabe'de biat edenler arasında yer alan altı gençten bahsedilir. Bunlar, ilk biat eden gençlerdir. Ancak bir başka rivayete göre bu gençlerin sayısı yedi olarak belirtilir. Burada, altı mı yedi mi kişi oldukları konusunda rivayetler arasında farklılık vardır. Rivayetlerden ikisinin de ravilerinin güvenilirlikleri yüksektir ve bunlardan birini diğerine tercih etmemizi gerektirecek bir sebep yoktur. Bu tür rivayetler değerlendirilirken, mutlak bir kesinlik beklemek hata olur.
Hadis veya siyer de dahil olmak üzere tarihsel bilgilerin aktarımında ve değerlendirilmesinde bu tip sorunlar varken, hadisler için “matematiksel kesinlik” iddia etmek ciddi hatalara neden olur. Tarih, sosyal bilimler ve hatta tıp gibi alanlarda kesinlikten ziyade ihtimaller ve yorumlar ön plandadır. Matematik gibi “farazî” değil gerçek olanla ilgilenen bilim dallarında “İki kere iki dört eder.” kesinliğinde bilgiler istemek dünya hayatını ve onun kanunlarını bilmemek demektir. Böyle bir beklenti içinde olanlar eğer mutlak doğruya ulaşabileceklerini düşünüyorlarsa büyük ihtimalle sadece tek bir kaynağı okumuş, diğer görüşlere kapalı kalmışlardır. Her konuya farklı açılardan yaklaşmak ve farklı yorumları da hesaba katmak gerekir.