5 dk.
19 Şubat 2023
Hastalıklar, Maddi ve Manevi Sebepleri | 4. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Hastalıklar, Maddi ve Manevi Sebepleri | 4. Kısım

On Altıncısı: İnsan bu dünyaya her anını sağlıklı, keyif ve rahat içinde yaşaması amacıyla gönderilmemiştir. Dünya bir imtihan ve tecrübe yeridir. Bu nedenle insan bazı şeyleri ancak aciz, zelil ve perişan bir halde öğrenebilir. Çoğu insan bu gerçeğin farkında değildir. Hatta insanlar hastalandıktan sonra iyileştiği zamanlarda bile bu gerçeği fark etmeyebilir. Yani bu farkındalık, şuur seviyesinde bir terakki olduğunun göstergesidir. Bu nedenle Allah Teala, ileride önemli vazifeler gördürmek istediği kullarına, o vazifelerden önce farklı acziyetler, zilletler ve perişanlıklar yaşatır. Buradaki zillet, insanların nazarında var olan bir zillettir yoksa mümin bir insan zelil olmaz, o her zaman azizdir. Bir mümin, düşmüşken de düşürülmüşken de, dayak atılmış ve işkenceye uğramışken de, hapsedilmiş ve aç bırakılmışken de, fakirlik içine düşmüş veya düşürülmüşken de azizdir. Ancak standart insanların nazarıyla bakılınca bir mümin zelil bir durumdaymış gibi görülebilir. Bu durum, bir insanın bir süre işsiz kalınca kendine güveninin kırılması, biraz daha sessizleşip içine kapanması, kendini beceriksiz hissetmesi gibi bir duruma benzer. Bu hisler kalıcı olursa ve insan bu hislerle baş edemezse bu durum kendisinde hastalıklara da neden olabilir. 

 

Böylesi hastalık, fakirlik, acziyet hâllerinin insanın belini kırdığı anlar olabilir. İnsanın beli sağlam ise, yani maneviyatı açısından sağlam bir bağışıklık sistemine sahip ise söz konusu hastalık, acziyet gibi hâller o insana çok şey öğretir, onun terakkisine hizmet eder ve terakkisini hızlandırır. Allah Teala’nın böylesi azap görünümlü nimetleri vardır.

 

On Yedincisi: Diğer yandan insan acıdan, eziyetten, zahmetten kaçmaya meyillidir. Bu tabii bir hâldir. Bu bağlamda insanın ibadet hayatı için dahi kendi kendisine eziyet etmesi caiz veya uygun görülmemiştir. Bu nedenle insan sürekli afiyet, selamet, refah ve konfor içinde yaşamaya meyillidir. Zorluklardan sürekli ve özellikle kaçındığı, rahatına düşkün olduğu durumda da bazı latifeleri hiç gelişmez. Bu bağlamda Allah Teala o insana bazı zorluklar takdir eder. Bu zorlukların arasında hastalıklar da olabilir. Böylece, acıdan ve eziyetten sürekli kaçan, sürekli bir refah, afiyet ve konfor arayışında olan bir insan hiç kaçamayacağı bir zorluğun içine girmiş olur. Bu da onun sabrıyla beraber bazı latifelerinin gelişmesi, sonuçta da kendisinin terakki etmesi açısından hayırlıdır. 

 

Çoğu insanda bazı önemli hasletler ancak zorluklar altında oluşup gelişebilir. Örneğin çok alıngan, insanlarla hiç geçinemeyen birisinin kalabalık, farklı karakterlere sahip çok fazla insanın yaşadığı bir ortamda zorunlu olarak yaşamaya mecbur olması, örneğin o insanın bir askerlik, hapishane veya kalabalık bir hastane ortamında kalmaya mecbur olması, o insandaki alınganlık, üste çıkma, her konuda insanlarla çekişme gibi özelliklerin törpülenmesine neden olur. Benzer şekilde bizim bebekken veya çocukken yaşadığımız hastalıklar da ilerleyen yaşlarımızda daha ciddi hastalıklara karşı bağışıklık sistemimizi güçlendirir.

 

Hastalıkların bu ve benzeri pek çok hikmetleri, faydaları hatta bereketli yönleri vardır. Ancak bütün bu faydalarına rağmen hastalık istenmez, duada talep edilmez. Fakirlikten de hastalıktan da acziyetten de borçtan da bunamaktan da Allah’a sığınmak gerekir. Cehaletten, sosyal beceriksizliklerden de Allah’a sığınmak gerekir. Ancak istenmeden hastalık ve benzeri şeylerin başımıza gelmesi durumunda onlara birer vazifeli öğretmen nazarıyla bakmak, vazifelerini tam yapmaları için onlara karşı öğrenme alıcılarımızı açık tutmak, sabırla görevlerinin bitmesini beklemek önemlidir.

 

Hastalık Fırsatının Değerlendirilmesi

 

Hastalığın türüne, şiddetine göre her hastanın içinde bulunduğu durumu bir fırsat olarak görmesi güzeldir. O hastalık adeta bir Kadir gecesi gibi görülüp değerlendirilebilmelidir. Yani nasıl ki mübarek gecelerde insan tevbe ve istiğfarını, duasını ve evradını, Kur’an okumalarını ve nafile namazlarını artırır, aynı şekilde hastalık dönemlerinde de bu amellerine ağırlık vermek hastalığın getireceği manevi kazançları Allah’ın izniyle katlayacaktır.

 

Tabii bu noktada insanın şikayet ve kendine acıma duygusunu dikkate almaması önemlidir. Ayrıca dünya nimetlerinden ister istemez uzaklaşmış olmanın getirebileceği anlamsız üzüntülere de gülüp geçilebilmelidir.

 

Bir İhtar ve Son Söz

 

Hastalığı veren de Allah’tır, hastalıktan kurtulmak için şifa vesileleri yaratan da Allah’tır, hastalıktan kendisine sığınmamızı isteyen de Allah’tır, hastalıktan şifa bulmak için dua etmemizi isteyen de Allah’tır, hastalıklardan korunmak adına elimizden geleni yapmamızı isteyen de Allah’tır, hastalık anında sabır ve tevekkül içinde bulunmamızı isteyen de Allah’tır.

 

Bunların her biri Allah Teala’nın kulları üzerindeki tasarruf ve icraatlarının farklı tecellilerinden ibarettir. Her biri ayrı ayrı farklı hikmetlere mebni olduğu gibi, farklı imtihanlar olarak da değerlendirilmelidir. Hepsi için yapılması gereken ve istenen şey Allah Teala’ya yönelmektir. Sıhhat ve afiyet zamanlarında şükür ve teyakkuz ile, hastalık anlarında sabır ve sabrın içinde kendine has şükür ve teveccüh ile sorumluyuz. Dolayısıyla birisinin diğeriyle çelişki olması söz konusu olamaz.

 

Son söz olarak da Efendimiz’in (sas) şu duasıyla bitirmiş olalım:

 

Allah’ım! Alaca hastalığından, akıl hastalığından, cüzzam illetinden ve kötü hastalıklardan sana sığınırım!”1 “Allah’ım! Üzüntü ve kederden, acizlik ve tembellikten, korkaklık ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çalmasından ve insanların kahrından sana sığınırım!”2

 


 

1 ) Ebu Davut, Salat, 367

2 ) Ebu Davut, Vitir, 32