7 dk.
04 Şubat 2023
Hastalıklar, Maddi ve Manevi Sebepleri | 3. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Hastalıklar, Maddi ve Manevi Sebepleri | 3. Kısım

On Birincisi: İnsanın iç dünyasında temel olarak dört tane alıcı veya üreteç bulunur. Bunların ilki melekî veya rahmani ilhamları almaya açıktır. İkincisi şeytani vesveseleri ve fikirleri almaya müsaittir. Üçüncüsü, insanın fizyolojik yapısıdır ki bu yapı kendine ait mesajları karışık bir hâlde bildirir. Dördüncüsü de şuuraltı birikimi nedeniyle insanın çevresinde onun ilgisini çeken şeylerle ilgili mesajlardır.
 

İnsan özellikle hastayken bu alıcı veya üreteçlerin mesajları daha yoğun hissedilir. Özellikle bazı mizaçlar fizyolojik bir hastalık durumunda korku, kaygı veya endişe üretmeye fazlasıyla meyillidir. Bu kaygılar dışarıdan vesvese almaya açık merkezle de aynı anda işlemeye başlayınca hastanın kendi hâlinden korkup endişe duyması, hastalığına karşı fazlasıyla hassaslaşması mümkündür. Bu da hastalığın olumsuz etkisini katlayan, artıran bir durumdur.

 

Bu gibi durumlar karşısında yapılabilecek en iyi şey, o vesveseleri, endişeleri, kaygıları ve merakları kale almamak, önemsememek ve boş vermektir. 

 

Bu aynen televizyonda bazı kanalların yer aldığını bilmeniz, TV'nin modeli nedeniyle silememeniz ancak o kanala gelince direkt atlayıp başka kanala geçmeniz gibidir.

 

Endişe, hastalığı ikileştirir. Maddi hastalığın yanında bir de manevi vesveselerle, endişelerle uğraşmak zorunda bırakır. Bu nedenle endişenin kökünü kurutmak önemlidir. Endişenin kökünü kurutmak için o endişe ve vesvese duygularını; kötü bir arkadaşın yanlış bir şeyler yaptırmak için dürtmeleri, teşvikleri ve fısıldamaları olarak algılamak gerekir. Evet, vesvesenin sahibi kötü bir arkadaştır ve bizi sürekli kötü duygulara, kötü düşüncelere, kötü davranışlara teşvik etmeye çalışmaktadır. O görünmeyen arkadaşı yanınızdan uzaklaştırma, onunla ilişkiyi kesme, bir daha görüşmeme imkânı yoktur ancak onun fısıltılarını dikkate almama, söylediklerini duymazlıktan gelme ve isteklerini yerine getirmeme mümkündür.

 

Diğer yandan hastalık nedeniyle duyulan haddinden fazla endişe duygusu ilahi hikmeti suçlamak, ilahi rahmeti tenkit etmek, Allah Teala’dan şikâyet etmek anlamına da gelebileceği için insanın maksadının aksiyle tokat yemesi mümkündür. Çünkü şükür nimeti artırıp bereketlendirebileceği gibi şikâyet de musibeti artıracaktır.

 

Özellikle hastalığa karşı endişe duygusunun ilacı hastalığın hikmetini bilmektir. Bu hikmetlerin bilinmesi ve anlaşılmasıyla endişe duygusu zaten azalacaktır. Hâlen rahatsız etmeye devam etmesi hâlinde de samimi bir teveccühle edilen dua hastalıkla ilgili kaygıları azaltacağı gibi hastalığın maddi olarak da iyileşmesine katkı sağlayacaktır.

 

On İkincisi: Hastalıkların insanı Allah Teala’ya yönlendirme potansiyeli oldukça yüksektir. Yeter ki bu potansiyel iyi değerlendirilebilsin.

 

Çünkü hastalık insana her şeyden önce aczini, zayıflığını hissettirir. İnsan sağlık ve afiyet içinde olduğu zamanlarda kendinde ontolojik bir emniyet hâli hisseder. Sanki dünyadaki her şeye gücü yetecekmiş, istediği her şeyi elde edecekmiş, hiç ölmeyecekmiş gibi tuhaf bir hâle bürünür. Hastalık gibi durumlarda ise bunun bir yanılsama olduğunu anlaması istenir. Güçsüzlüğünü, zayıflığını, pek çok şeye muhtaç olduğunu anlayan insan da o farkındalığının verdiği haletle Allah Teala’ya şuuru daha açık, manevi donanımları daha iyi çalışır bir hâlde teveccüh edebilir. Dolayısıyla hastalığa, tamamen dünyaya yönelmiş bir insanın Allah’a yönelmesi için bir davetiye nazarıyla bakılabilir.

 

On Üçüncüsü: Hastalıklar, iyi değerlendirildiklerinde önemli birer mürşit vazifesi görürler. Günlük hayatın gaflet gibi bir anafora çeken ve çoğunluğumuz itibariyle kurtulmak şansı da pek olmayan şartları, koşturmacası içinde havf ve reca dengesini tutturmak, tutturulduğu zaman da bunu devam ettirebilmek çok zordur. Hastalıklar ise ölümü, rabıta-i mevt gibi bir sünneti, “Ağızların tadını kaçıran, lezzetleri acılaştıran ölümü çokça hatırlayınız”1 nebevi tavsiyesine ister istemez uymayı sağlayan güçlü bir mürşittir. Hastalığın gafleti dağıtan bu yönü, ölümün bizleri gaflet anımızdayken yakalamasına karşı da güçlü bir koruyucu sayılmalıdır. 
 

On Dördüncüsü: Bizim Allah Teala’ya, ahirete, Kur’an’a ve Efendimiz’e (sas) bakış açımızla sahabe efendilerimizin bakış açısı arasında gerçekten önemli bir mesafenin olduğu görülüyor. 

 

Bir kadın sahabi bir gün Efendimiz’e (sas) gelerek “Beni sara (nöbeti) tutuyor ve üstüm başım açılıyor. İyileşmem için Allah’a dua ediniz.” talebinde bulunur. 

 

Efendimiz de (sas) “Eğer sabredeyim dersen sana cennet vardır. Ama yine de istersen sana şifa vermesi için Allah’a dua ederim.” buyurur. Bunun üzerine o kadın sahabi “Ben hastalığıma sabrederim. Ancak sara nöbeti tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için dua ediniz.” der ve Efendimiz de (sas) o bahtiyar sahabi annemize o şekilde dua eder.2 

Yine bir kutsi hadiste Allah Teala; “Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğimde sabrederse, gözlerine karşılık ona cenneti veririm.”3 buyurmuştur.

 

Anlaşılan odur ki, kronik hastalık sahibi insanlar ve fiziksel engelli insanlar ahirette avantajlı bir konumda olacaklardır. Hatta herhangi bir fiziksel engeli bulunmayıp da yine fiziksel açıdan daha faziletli amelleri yapabilecek olanlara göre bile daha avantajlı konumda sayılabilirler. Çünkü hadis-i şerifte cihada katılan bir kafileye Efendimiz (sas) “Medine’de kalıp cihada katılamayan öyle kimseler vardır ki, kat ettiğiniz her mesafe ve geçtiğiniz her vadide bizimle berabermiş gibi sevabımıza eksiksiz ortak oluyorlar. Zira onlar özürleri sebebiyle orada kalmışlardır.”4 buyurmuş, böylece engelli sahabenin cihat gibi engelli olanların mazur tutulduğu amellerin sevabından mahrum edilmeyeceklerini açıkça beyan etmiştir.

 

Demek ki engellilerle engelsizler, kronik hastalığa sahip olanlarla olmayanlar arasında dünya şartları itibariyle var olan eşitsizlik gibi görüntüler, değerlendirmeler doğru değildir. Çünkü Allah Teala adil-i mutlaktır, Kerîm-i mutlaktır. Kulunun minnetini hiçbir şekilde almayacağı gibi kulundan aldığı herhangi bir şeyi fazlasıyla telafi edecektir. Yeter ki kulları acelecilik ve sabırsızlık damarıyla şikayet etmesinler, şikayetleri varsa azaltsınlar ve şikayetlerini Allah Teala’ya yönlendirmesinler. 

 

Diğer yandan felç gibi ağır hastalıklardan mustarip olanlar için de maneviyat büyükleri şöyle bir müjdede bulunurlar:

 

Bir mümin için felç gibi hastalıklar mübarek sayılır. Çünkü ehlullah, Allah Teala’ya ulaşabilmek için iki esas üzerine hareket ederler. Birincisi rabıta-i mevttir. Yani dünyanın fani olduğu, kendisinin de sınırlı bir süre için bu dünyada görevli bir kul, bir misafir olduğu şuuruna sahip olup o şuuru hayat boyu canlı tutmaya çalışmaktır. İkincisi, nefs-i emmarenin ve şuursuz hislerin tehlikelerinden kurtulmak için riyazet gibi eğitim teknikleriyle nefs-i emmarenin bu özelliğini yok etmeye çalışmaktır.

 

Felçli hastalara ise iradeleri dışında bu iki esas bir anda ve bir arada talim ettiriliyor demektir. Çünkü felç gibi ağır bir hastalık insana her an fani olduğunu hissettirmektedir. Nefs-i emmare, düşük hevesler, gayri meşru iştihalar ve eğilimler de böylesi hastaları kolay kolay aldatamaz. Böylece nefs-i emmarenin şerrinden de çoğu zaman ister istemez uzak kalınır.

 

Sabır, tevekkül ve Allah Teala’ya teveccüh gibi şartların da yerine getirilmesiyle felçli hastaların az bir zamanda velayet ehlinin istifade ettiği makamlardan istifade edebilecekleri, önlerine böylesi büyük bir rahmet kapısının açıldığı maneviyat gözü keskin zatlar tarafından gerek eserlerinde gerek sohbetlerinde ifade edilmiştir. Demek ki böyle bir fırsat vardır ve iyi değerlendirildiğinde elde edilecek güzellikler karşısında o felç hastalığı gayet ucuz bir bedel olarak görülmelidir.

 

On Beşincisi: Diğer yandan hastalıkların, insanın sabretmesi hâlinde ömür sermayesini kazançlı bir yatırıma dönüştüren bir özelliği vardır. Namazlarını zaten kılabilen bir insanın, hasta olduğu zamanlarda da irade gösterip aynı şekilde abdest alıp tadil-i erkana riayet ederek, tesbihatıyla birlikte huşu içinde namazını eda edebilmesi hâlinde elde edeceği sevap ve bereket, hasta olmadığı hâline göre daha fazla olacaktır.

 


 

1 ) Tirmizi, Zühd, 4

2 ) Buhari, Merda, 6; Müslim, Birr, 54

3 ) Buhari, Merda, 7; Tirmizi, Zühd, 58

4 ) Buhari, Cihat, 35