7 dk.
04 Mart 2023
Başımıza gelen imtihanlar bizim hatalarımız nedeniyle midir?-gorsel
Youtube Banner

Başımıza gelen imtihanlar bizim hatalarımız nedeniyle midir?

Soru: İnsanın başına gelen imtihanları kendi fiillerine bağlaması doğru mudur? Günah işleyince başımıza bir musibetin gelmesi veya sevap işleyince karşımıza farklı hayır kapılarının açıldığını söylemek, böyle düşünmek uygun mudur?
 

Cevap: Bu düşünce bir yönüyle doğru, bir yönüyle yanlıştır. 
 

Başınıza gelen her musibet işlediğiniz günahlar, ihmal ve kusurlarınız nedeniyledir. Hatta Allah onların çoğunu da affetmektedir.”1 ve benzeri ayetler şunu gösterir. İnsanın, “Ayağımın sürçmesi, başıma gelen hastalık ve her türlü musibet temelde benim kendi ellerimle kazandıklarımın sonucudur. Yaptığım bir hataya karşılık Allah böyle takdir etmiştir. Eğer kendimi toparlar ve doğru davranırsam bu günahlarım affedilecek ve derecem yükselecektir. Ama sabretmezsem ve şükretmezsem, isyankar olursam bu imkanı da kaybetmiş olacağım.” diye düşünmesi doğrudur, güzeldir ve faydalıdır.

 

Ancak dikkat edilirse böyle bir anlayış ve değerlendirme genel bir şekilde yapılırsa doğrudur ve hayırlıdır. Ancak başa gelen her musibet için spesifik neden olarak bir günahı düşünmek doğru değildir.

 

Yani aynı insan sabah evden çıktığında ayağı bir taşa takılsa “Sabah karnımı çok fazla doyurmuştum, o yüzden bu başıma geldi.”, arabasıyla hafif hasarlı küçük bir kaza yapsa “Sabah namazını hızlı hızlı kılmıştım bu kaza o yüzden oldu.”, öğlen işyerinde maddi kayba uğrayacak bir hata yapsa “Dün eşime kötü davranmıştım, bu kayıp o yüzden oldu.”, akşama doğru telefonunu kaybetse “Geçen hafta 100 lira sadaka verebilecekken 50 lira vermiştim, telefonum o yüzden kayboldu.” gibi her olay ve her musibet için ayrı ayrı sebepler bulmaya çalışmamalıdır. Aksi halde Efendimiz’in (sas) yasakladığı bir meseleyi uğursuzluğa yorma anlamındaki teşeüm fiilinin bir versiyonu işlenmiş olacaktır.

 

Efendimiz (sas) “Hastalığın kendiliğinden bulaşması yoktur. Uğursuzluk yoktur. Safer ayının uğursuzlukla ilgisi yoktur.”2 gibi hadisleriyle insanları cahiliye döneminden kalma uğursuzluk anlayışından uzaklaştırmaya çalışmıştır.

 

Bu nedenle herhangi bir şeyin biz onun hakkında kötü bir şey düşünüp söylediğimiz için kötü olması mümkün değildir. Dolayısıyla kültürümüze de yerleşen “İti an çomağı hazırla.”, “Sakınılan göze çöp batar.” gibi deyimlerin de; kara kedinin, tavşanın ve alakarganın uğursuz sayılmasının da aslı astarı yoktur. Bir insanın en ufak bir olumsuzlukta “Zaten bende şans mı var?” gibi sızlanmaları da doğru değildir. Böyle düşünceler insanın enerjisini azalttığı gibi umudunu da kırar, şeytanın da o insan üzerinde daha etkili olabilmesinin önünü açar.

 

Sonuç olarak: İnsanın başına gelen bazı musibetlerin kendi günahı ve kusuru nedeniyle olduğu şuuruna genel olarak sahip olması doğru bir düşüncedir. Bu düşünceyi her olay ve musibet için farklı farklı spesifik günahlara ve hatalara bağlaması yanlış bir düşüncedir.

 

Diğer yandan, insan ne yaparsa yapsın, neyi tercih ederse etsin imtihandan kaçamaz. Çünkü bir kul için imtihan, var olmanın bir parçasıdır.

 

Örneğin bir insanın karşısına çok yüksek ücretli bir iş imkanı çıksa, o insan o işi yapmayı seçse imtihan edilecektir. Paranın getireceği imtihandan ürkerek o işi yapmayı seçmese yine imtihan edilecektir.

 

Evliliğin getireceği imtihanları ağır görerek evlilikten kaçan bir insan da imtihan edilecektir, o imtihanları göze alan insan da imtihan edilecektir. Seçenekler arasında bulunan A kişisiyle evlenmeyi tercih etse de imtihan edilecektir, B kişisiyle evlenmeyi tercih etse de imtihan edilecektir.

 

Bu ve benzeri nedenlerde “Şöyle yaptığım için bu imtihan başıma geldi.” gibi kalıplarla düşünmek, özellikle de “Şöyle yaptığım için” ibaresindeki “şöyle” kelimesinin işaret ettiği spesifik durumları düşünerek o imtihanın başına geldiğini varsaymak her zaman doğru ve hayırlı değildir.

 

Başı ve sonu belli, nedeni aşikâr olaylarda tedbir almak, bir meselenin gereğini yapmak, örneğin doktorların, hukukçuların, polislerin tavsiye ve uyarılarına kulak vermek gerekir. Evin kapısını açık tuttuğu için evine hırsız giren birisinin “Evin kapısını kapalı tutsaydım da hırsız girecekti.” demesi ne kadar abes ise kapıyı açık bırakmasını denklem dışı bırakması da abestir.

 

Genel bir kaide olan “Başınıza gelen musibetler günahlarınız ve hatalarınız nedeniyledir.” düsturunu her spesifik olaya uyarlamaya çalışmanın şöyle bir zararı da vardır: 

İnsanı ümitsizliğe veya kibre düşürmek…

 

İnsanların günlük hayatlarında başlarına güzel şeyler de gelir kötü şeyler de… Aslında başa gelen güzel şeylerle kötü şeyler karşılaştırılsa güzel şeylerin daha fazla olduğu anlaşılabilir. Bu anlayış başa gelenleri yorumlama değişkeniyle de ilgilidir ancak insanlar günlük hayatlarında her zaman sebeplerini düşünecekleri musibetlere uğramazlar. Ancak az çok, büyük küçük başa gelen her musibeti kendi hatalarına bağlayan bir insan zamanla ümitsizliğe düşecektir. Tersi durumda, başına kötü bir şey gelmediği her durumu veya güzel şeylerle karşılaştığı her anı kendi sevaplarına, iyiliklerine bağlayan bir insan da zamanla kibre, ucbe kapılacaktır.

 

Peki  insan başına gelen bir musibetin hangi amelinden dolayı olduğunu hiç mi göremez ve bilemez?

 

Görebilir. Ancak bunu görebilmesi için öncelikle negatif düşüncelerden kendisini tamamen kurtarması gerekmektedir. Bir insan bu hâle geldikten sonra konuya dair ilmi de varsa başına gelen hangi musibetin hangi amelinden dolayı geldiğini görebilir, anlayabilir ve bilebilir.

 

Konuya dair ilim ise, herhangi bir konudaki ciddi ve metodik ilimdir. Örneğin insanlar orta çağda vebanın nedenini kötü havaya bağlarlardı. Mikrop ve bulaşma gibi kavramları bilmiyorlardı. İnsanlar genellikle başlarına gelen hem olumlu hem olumsuz şeylerin nedenini tam olarak bilmediklerinde kendi bildikleri açıdan bir sebep uydurma eğilimine sahiptir. Bu sebeple bazı musibetlere mitolojik açıklamalardan tutun kültürel açıklamalara kadar pek çok neden uydurulduğu bilinmektedir. Sonuçta “Veba hastalığının nedeni kötü havadır.” demekle “Bu kötülükler başıma hep iyi niyetimden geliyor.” gibi değerlendirmeler akıl dışı olmaları yönüyle benzerdirler. Bu noktada önemli olan başa gelen spesifik durumun bizzat kendisinin ne olduğunun tam olarak ve ilmî usullere göre bilinmesidir. Örneğin başa bir hastalık geldiyse bu hastalığın tanısı ve ayırıcı tanısı ayrı ayrı belirlenebilmeli, epidemiyolojisi üzerinde önemle durulmalı, eşlik eden hastalıklara dikkat edilmeli, nedenleri tıbbî olarak bilinmeli ve kanıtlanabilmelidir. Başa bir trafik kazası gelmiş ise aracın hızından tekerlerin durumuna, yol şartlarından sürücünün dikkatine ve tecrübesine kadar gerekli araştırmalarda bulunup öyle değerlendirme yapılmalıdır. Aksi hâlde sebepler ve sonuçlar rastgele bir şekilde birbirlerine bağlanırlarsa ortaya çok fazla alınganlık, vesvese, yeis, karamsarlık ve suizan gibi duygular çıkacak ve fazlaca enerji kaybedilecektir.

 

Ayrıca “Ailem bana çocukluğumda çok kötü davrandığı için bu hâldeyim.”, “İlkokulda öğretmenim şöyle davranmıştı o yüzden travma yaşadım ve bu hâle geldim.”, “Küçükken fakirdik o yüzden çekingenim.” gibi değerlendirmelerin de çoğu uydurmadır. Aynı şekilde “Dün harama bakmıştım o nedenle bugün trafik kazası yaptım.” gibi değerlendirmelerin de çoğu yanlıştır. Bunların yanlış olmaması için kişinin negatif hislerden ve bakış açılarından tamamen sıyrılmış olması ve başına gelen olaya dair ciddi bir bilgiye sahip olması gerekmektedir.

 


 

1 ) Şûrâ, 30

2 ) Buhari, Tıp, 19; Ebu Davud, Tıp, 24