Kolay Zikirler | 3. Kısım
La İlahe İlla Ente Sübhaneke İnni Küntü Minezzalimin
Kur’an’da bize Hz. Yunus’un (as) münacatı olarak öğretilen bu zikir hem istiğfar zikirlerinin bir tamamlayıcısı olması hem de içerdiği farklı güzellikler itibariyle çok boyutlu, çok yönlü bir zikirdir.
La İlahe İlla Ente Sübhaneke İnni Küntü Minezzalimin (Allah’ım! Senden başka ilah yoktur. Sen bütün noksanlıklardan, kusurlardan uzaksın, münezzehsin. Ben ise muhakkak zalimlerden oldum) zikri istiğfar zikri olarak da kullanılabilir.
İnsan ister Allah'a daha yakın olmayı ve günahlardan kurtulmayı kastediyor olsun, ister bildiği bilmediği bazı hata ve günahları nedeniyle yollarının kapandığını, daraldığını hissediyor olsun, ister her türlü hayır ve başarı kapılarının kendisine açılmasını istiyor olsun bu duayla istediğine kavuşması ve içinde bulunduğu sıkıntılı durumlardan kurtulması ümit edilir. Çünkü bu duanın geçtiği ayetten sonraki ayette “Onun da duasını kabul buyurduk ve kendisini o sıkıntıdan kurtardık. İşte Biz müminleri böyle kurtarırız.”1 buyrulmaktadır. Allah Teala’yı tek ilah, kendisine perestiş edilecek tek Rab, Onun bütün kusurlardan, hatalardan, yanlışlardan, eksikliklerden uzak, kendisinin ise maddi manevi, zihnen ve duygusal olarak kusurlu, eksik, hata ve günahlarla dolu bir kul olduğu şuuruyla edilen böyle bir dua elbette ki faydasız kalmayacak, boşa gitmeyecektir. Zaten Efendimiz de (sav); “Yunus’un balığın karnındaki duası لَۤا اِلٰهَ اِلَّۤا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنّ۪ى كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَ şeklinde idi. Sıkıntıya düşmüş ve başı belâya düçâr olmuş hangi müslüman bu duayı yaparsa Allah Teâlâ mutlaka onun duasını kabul buyurur.”2 demiştir.
Her dua ve zikir genel olarak kalp kasvetini çözer ancak bu dua daha hızlı bir şekilde o kasveti dağıtır. Yeter ki şuurlu ve Allah’a samimi bir teveccüh içinde yapılmış olsun.
Günlük hayatın içinde hepimiz için geçerli olabilecek bir realite vardır: Hepimiz insanız, günlük hayatlarımızda ister istemez, bilerek veya bilmeyerek gıybetlere karışabiliriz. Gözümüz bakılmaması gereken şeylere bakmış olabilir. Fazlasıyla yemek yemiş veya kendimizi kaybedecek ölçüde kahkahalarla eğlenmiş olabiliriz. Bunların hepsi bir günde birleşmiş de olabilir. Böylece başka günahlara girmek daha kolay hâle gelecektir. Diğer yandan bazı farzları ve nafileleri daha zor yerine getirecek hâle de gelmiş olabiliriz. Bu durumda kalbimizin katılaşması kaçınılmazdır. Bu katılığı hissettiğimiz zaman bu zikre devam etmek de istediğimiz veya asıl olmamız gereken hâle bizi iade edebilecek, gerekli açılımı sağlayabilecektir.
Lâ Havle velâ Kuvvete İllâ Billâh
Bu zikir de insanın her zaman ve her ortamda kolaylıkla çekebileceği, tekrarlayabileceği zikirlerdendir.
Bu zikrin farklı bir versiyonu Lâ Havle velâ Kuvvete İllâ Billâhil Aliyyil Azîm şeklindedir. Alî (veya A’lâ) mana olarak büyüklük, Azîm olma ise maddi büyüklük ve güçlü olma anlamlarına gelir.
Hz. Ebu Zerr’in (ra) rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz (sav) Ebu Zerr’e “Sana cennet hazinelerinden bir hazineyi haber vereyim mi?” der. Ebu Zerr hazretleri de “Evet ey Allah’ın Rasulü.” deyince Efendimiz (sas) “Lâ Havle velâ Kuvvete İllâ Billâh” de!” buyurur. 3
İlgili hadislerde “Aliyyül Azîm” ibaresi geçmez ancak “La Havle vela Kuvvete İlla Billah” dedikten sonra Zat-ı Akdes’i herhangi bir güzel isimle yâd etmek verimlidir.
Burada da herkes kendi mizacına, uzunluk-kısalık anlayışına göre bu versiyonu zikrine dahil edebilir veya etmeyebilir.
Bu zikirdeki “Havl” ve “Kuvvet” kavramları önemlidir. Havl; yönlendirebilme, gideceği yönü seçebilme yetisidir. Kuvvet; yönlendirme ve yönü belirlemeden sonra gitmeyi, ilerlemeyi sağlama işidir. Tabiri caizse havl; direksiyon hakimiyeti gibidir. Kuvvet ise gaza basma veya motor gücü gibidir.
Bazı alimler havl için günahlardan sakınma adına gereken güç; kuvvet için de Allah Teala’ya ibadet ve itaat için gereken güç anlamını vermişlerdir. Bazıları da havl ve kuvvet ayrımını dünyevi işler ve ibadetler adına gereken güç şeklinde anlamışlardır.
Hem günahlara girmeme adına kendimizi güçsüz, irademizi zayıf hissettiğimiz anlarda hem de ibadetlere dair içimizde yeterli şevk bulamadığımız, bir isteksizlik ve fazlaca zorlanma hissettiğimiz zamanlarda bu zikir daha da kıymetli hâle gelir.
Efendimiz’in (sas) dua hayatına baktığımızda ezan okunurken, namazların sonrasında, yolculuklarda ve dönüşlerde, herhangi hayırlı bir işin sonrasında zaman ve mekân şartı olmaksızın her fırsatta sıkça okuduğu ve ashabına da tavsiye ettiği bir zikir olduğunu görürüz. Demek ki bu zikir ve onun kazandıracağı beklenilen havl ve kuvvetin sadece Allah Teala’dan olduğu şuuru hayatımızın her anında ihtiyacımız olan bir zikirdir.
Rabbi İnnî Messeniyedurru ve Ente Erhamurrâhimîn
Kur’an’da Hz. Eyyüb’ün (as) münacatı olarak öğretilen Rabbi İnnî Messeniyedurru ve Ente Erhamurrâhimîn (Rabbim! Bana gerçekten zarar erişti ve sen Erhamurrahiminsin, merhametlilerin en merhametlisisin, başkalarının merhametine ihtiyaç bırakmayacak Rahîmsin)4 duası veya zikri de dünyevi sıkıntılar adına çok tesirlidir. Hz. Eyyub’un (as) hastalığı bağlamında anlatıldığı için genel olarak hastalıklar adına düşünülen bir dua, münacat ve zikir olsa da insana erişebilecek her türlü zarar için kullanılabilir.
Kur’an’da Hz. Eyyüb’ün bu münacatı zikredildikten sonra peşinden gelen ayette “Biz de onun duasını kabul buyurup katımızdan bir lütuf ve ibadet edenlere bir ders olmak üzere, hastalığını iyileştirmiş, kendisine aile ve dostlarını bir misliyle beraber vermiştik.”5 buyrulur ki bu duanın tesiri sadece insana ilişen zararın defedilmesiyle sınırlı değildir. Allah Teala bu zararı yok etmekle kalmamakta ekstradan lütuflarıyla da mukabelede bulunmaktadır.
Salavatlar
Efendimiz (sas) ile ailesi, ehl-i beyti ve ashabını da salat ü selamlarla zikretmek gün içinde unutulmaması, atlanılmaması gereken bir zikirdir.
Kur’an’da “Allah ve melekleri Peygamber'e salat ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.”6 ayeti nazil olduğunda sahabiler, Efendimiz’e (sav) “Allah bize sana salavat getirmemizi emretti. Sana nasıl salavat getireceğiz?” diye sormuşlar, Efendimiz de (sav) "Şöyle söyleyin: “Allâhümme salli 'alâ Muhammedin ve 'alâ âli Muhammed Kemâ salleyte 'alâ İbrâhîme ve 'alâ âli İbrâhîm İnneke Hamîdün Mecîd. Allâhümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd” Selam ise bildiğiniz gibidir”7 buyurarak hepimizin Salli Barik duaları olarak bildiği ve namazlarda okuduğumuz salavatları bize öğretmiştir.
Elbette bir insan sadece “Allahümme sali alâ Muhammed” diyerek de salat ü selam söylemiş ve Efendimiz’e salavat getirmiş olur. “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed” versiyonu da bizzat Efendimiz’in (sas) tavsiyesidir8 ki burada işin içine Efendimiz’in (sas) âli yani ailesi veya ehli de katılmaktadır.
Farklı kültürler, eğilimler ve alışkanlıklar bağlamında salat-ı tefriciye, tüncina diye bilinen salavatlar da tercih edilebilir. Bu salavatların uzunluğu ve bazen belli sayılara bağlanmaları nedeniyle paylaşarak okuma uygulamaları da iyi bir fırsattır ve bu paylaşımlara katılanlar kendilerine düşen payı mutlaka okumalıdırlar.
Yine Delailül Hayrat ve Delailunnur şeklinde derlenen uzun salavatlar da vardır ki bunların içinden mana olarak en hoşumuza giden, kendimize en yakın hissettiğimiz parçaları seçip okuyabiliriz.
Efendimiz’e (sas) salat ü selam getirmenin önemine, faziletine ve faydalarına dair tek başına bir yazı konusu olabilecek çokça şey söylenebilir. İşin bu kısmını da yine başka bir yazıya havale ederek şu kadarını söyleyelim ki: Elbette bütün zikirler duruma göre belli sayılarda yapılabilir. Bu sayıları kişiler belli kaideler çerçevesinde kendileri de belirleyip o sayıda okumaya niyet edebilir. Aslolan bu zikirleri anlayarak, şuurlu ve Allah Teala’ya teveccüh eder bir vaziyet ve mod içinde okuyabilmektir.
Sayı çokluğu elbette önemli sayılabilir ancak her şey değildir. Bununla beraber sayıca çokluk açısından salavatların da önemi vardır. Başka bir ifadeyle Efendimiz’e (sav) salat ü selam getirmenin sayıca fazla olması da ayrıca önemlidir.
Bunu da yine: “Kıyamet gününde insanların bana en yakın olanları, bana en çok salât ü selâm getirenleridir.”9 hadisinden anladığımız gibi, “Günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokça salâtü selâm getiriniz; zira sizin salâtü selâmlarınız bana sunulur.”10, “Kim bana bir defa salâtü selâm getirirse, bu sebeple Allah Teâlâ da ona on misli merhamet eder.”11 hadislerinden de anlıyoruz.
Son olarak şunları da ifade edelim: Yukarıda sayılan ve sayılmayan zikirlerin belli bir tekrarından sonra dillerimiz otomatiğe bağlanabilir. Yapılan zikirler zamanla sadece birer format hâline gelebilir.
Aslında genellikle dilimizi bir zikre alıştırınca bir yandan bu zikre devam ederken aynı anda ev işi yapmak, araba kullanmak, yemek yemek, spor yapmak, yürümek, merdiven çıkmak da mümkündür. Hatta daha da ötesi bir yandan bir zikre devam ederken farklı bir kitap okumak, bir bilgisayar programı yazmak, ders çalışmak dahi mümkün hâle gelebilmektedir.
Yani siz bir yandan aktif zihninizle bu işleri yaparken bir yandan da o zikirlerin belli bir süre tekrarlarından sonra bazen diliniz hareket ederek, çoğu zaman ise diliniz bile hareket etmeden tekrar ve tekrar zikirle meşgul olabilir.
Yine günlük hayat içine evrad ü ezkarı bir şekilde yerleştirmiş ve bu konuda az çok bir ilerleme kaydetmiş herkes kendisini zamanla daha farklı hisseder, etrafını daha farklı algılar hâle de gelebilecektir. Bu aynen güzelce abdest alıp şuurlu bir şekilde kılınan namazdan sonra kendini metafizik bir akım içinde hissetmeye benzer.
Evet! İnsan, her namazdan sonra kendini daha iyi hisseder ancak bu his günlük hayatın koşuşturmaları içinde gerektiği kadar uzun sürmeyebilir. Günlük hayatın içine evrad ü ezkarı yerleştirme ve bunu kısa bir gayret ve az bir çabayla alışkanlık haline getirmekle namazlardan sonra hissedilen o manevi akım, o teveccüh ve şuur durumu daha iyi muhafaza edilebilecektir.
Allah Teala’dan bizleri kendisini zikretmekten, anmaktan ve hatırlamaktan uzak tutmamasını, günlük hayatımızın mümkün ve uygun olan her anını kendisini zikretmekle şereflendirmesini, abdestli veya abdestsizken, ayakta veya otururken, yatarken; yürürken ve koşarken, çıkarken ve inerken, yatarken ve kalkarken, beklerken ve gidip gelirken, yerken ve içerken kendisini zikirle meşgul olmamızı nasip etmesini diler ve dileniriz.
1 ) Enbiya, 88
2 ) Tirmizi, Daavât 81; Müsned, I, 170
3 ) Buhari, Ezan, 7; Tirmizi, Daavat, 58; Müsned, I, 66
4 ) Enbiya, 83
5 ) Enbiya, 84
6 ) Ahzab, 56
7 ) Müslim, Salat, 17/65; Tirmizi, Tefsir, 34; Ebu Davud, Salat, 183; Nesai, Sehv, 49; Muvatta, Kasru’s-Salat, 22
8 ) Nesai, Sehv, 52
9 ) Tirmizi, Vitir 21
10 ) Ebu Davud, Salat, 201, Vitir, 26; İbni Mace, Cenaiz, 65
11 ) Müslim, Salat 70