Kaybedilen latifeler geri kazanılabilir mi?
Soru: Kaybedilen latifelerin tekrar kazanılması mümkün müdür? Mümkün değilse diye düşünmek insanı ümitsizliğe düşürüyor. Bu konuya nasıl yaklaşmamız gerekir?
Cevap: Şunu en başta ifade edelim, bir Müslümanın ölmedikçe hiçbir latifesi kalıcı olarak kaybolmaz. Bununla birlikte, insan bazı latifeleri konusunda, ciddiyetsiz bir şekilde, çok uzun zaman boyunca kazan-kaybet şeklinde bir döngüye girmişse ancak o zaman o latifeler yorulur ve tekrar kazanılması zorlaşır.
Mesela gıybet konusunda bir kitap okudunuz veya bir sohbet dinlediniz. Sonraları arkadaşlarınızla beraberken bir gıybet kapısı açıldığında, gıybet etsem mi etmesem mi ikileminde kalabilirsiniz. Bir yandan gıybet tatlı gelir, diğer taraftan da okuduğunuz veya dinlediğiniz bilgiler ve uyarılar aklınızdadır. Gıybetle ilgili hadisler zihninizde çınlıyordur. Buna rağmen, o gıybet kapısından girer ve gıybet ederseniz ve bu durum ikinci ve üçüncü defalarda da tekrarlanırsa artık o okuduklarınız da, dinledikleriniz de, ilgili hadisler de aklınıza gelmez ve rahat gıybet eden bir insan oluverirsiniz. Hatta uyarılar karşısında, “Ben gıybet mi ediyorum, olanı söylüyorum, gelsin yüzüne karşı da söylerim.” tarzı savunmalara geçersiniz. Yeni bir okuma, yeni bir sohbet, yeni bir vaaz ile toparlanana kadar sürer bu durum.
Biraz teyakkuzda bulunmayı sağlamak maksadıyla, biraz da günahı küçümsememeyi öğretmek için “İnsan bir bakışta, bir lokmada, bir öpmede, bir dokunmada batıp gidebilir.” şeklinde yerleşmiş bir anlayışımız vardır. Bu anlayış bir yönüyle doğrudur. Olumsuzlukların olumsuzlukları doğurması neticesinde, bir mıh yüzünden bir nal, bir nal yüzünden bir at, bir at yüzünden bir atlı, bir atlı yüzünden bir savaş, bir savaş yüzünden bir vatan kaybedilebilir. Bu çerçevede, bir bakma ile insan batabilir. Ama mevzu tamamen bakma olmaz bu durumda. Bakmayla başlayan olumsuzluklar silsilesinin içinde insanın geri dönüş imkanları tekrar olur.
Özetle, insan aklına geldiği, şuurunda olduğu hâlde bile bile yanlış yaparsa bir çeşit latife uyuşması yaşayabilir. Ancak Müslüman bir insanın kendisi bizzat ölmedikçe hiçbir latifesi bütünüyle ölmez. Ümitsiz olmamak gerekir, körelen latifeler canlandırılabilir.
Allah’ın ikramı olan, daha özel, daha nadir ve daha güzel bazı hâllerse, kişinin yanlış davranışları neticesinde yitirilebilir. Bir benzetme ile konuyu daha anlaşılabilir hâle getirmeye çalışalım. Bir insanın karanlık çöktüğünde birkaç saat elektriğinin olması, evini aydınlatma, televizyon seyretme, bulaşık ve çamaşır yıkama gibi temel ihtiyaçlarının yüzde 95’ini görmesini sağlar. Yani, aslında akşam 6-7 gibi elektrik verilse ve gece 11-12 gibi kesilse de yaşamımızı çok bir şey kaybetmeden sürdürebiliriz. Ama mesela kredi kartı alışverişlerinin, finansal işlemlerin kaydedildiği bir sunucunun (server) bir saniye bile elektriğinin kesilmesine tahammülü yoktur. O sunucu, elektriksiz kalmasın diye birkaç adet ups ile donatılır, ups enerjisinin bitme ihtimaline karşılık sisteme bir jeneratör eklenir. Hatta herhangi bir tabii afette bile sunucu elektriksiz kalmasın diye türlü sistemler kurulur.
Bu örneğe benzer bir şekilde, Allah’ın ikramı olan nadir hâller, ekstra lütuflar, çok kıymetli kazanımlar bir hata veya bir günah ile kaybedilebilir ve o hâli tekrar kazanmanız için belki 20 sene ciddi ve falsosuz yaşamanız gerekebilir. Mesela yirmili yaşlarınızda, Allah-u Teala’nın ikramı olarak sizde bazı kerametlerin açıldığını düşünelim. Bazı duaları çok düzenli şekilde okuyor ve temiz yaşıyordunuz. Veya doğru düşünme, belli insanların belirli bir yönünü tedavi etme gücünü Allah’tan gelen bir nimet olarak özel bir zikirle ve özel bir duayla kazanmıştınız. Ancak daha sonraları, o zikirleri o duaları terk etseniz, bazı şiddetli günahlara girseniz bu nadir görülen özellikleriniz kaybolur. Ölmez ama belki 20 yılda ancak diriltilecek kadar felç olur. Örneğimizdeki sunucu gibi bu nadir özellikler de ekstra ihtimam ister. Özel ikrama mazhar olursanız onu özel bir şekilde korumalısınız ama yine de insanın hiçbir latifesi ölmez. Kişinin Allah ile irtibat yolları, kişi ölmediği sürece kapanmaz. Yeter ki insan onları diri tutmaya istekli olsun.
Bazı kitaplarımızda, “Latifeler ölürse bir daha dirilmez; insan bir damla içki içse, sonradan tövbe etse bile cennetin kokusunu asla duyamaz.” şeklinde korkutucu ifadeler vardır. Yeisi sevmediğimiz, bu şekil ifadeler de insanı günahtan alıkoymaktan çok Allah’tan alıkoyduğu için; bununla birlikte Efendimiz’in (sav) bu anlamda bir ifadesi olmadığı için kitaplardaki bu tarz cümlelere şerh koymamız gerekir.
Finansal işlemlerin kaydedildiği sunucu örneğinden hareketle varabileceğimiz bir nokta daha var. İslam’ın emrettiği günde 5 vakit namaz ve farzı tamamlayan nafileler, teheccüd ve dua, insan bu dünya için çok anlamlı birisi olsun diyedir. İnsanın ibadetleri ve Allah’la irtibatı kendisinin bilemediği kadar büyük manalar içerir. Hani stadyumlarda, çok ilgi gören maçlarda bazı koreografilere rastlarsınız. Onlarca, yüzlerce, binlerce insanın eline beyaz, sarı, mavi levhalar tutuşturulur ve insanlar bir komutla bunları kaldırır ve indirir. Levhayı kaldırıp indiren kendi açısından baktığında yalnızca bir kaldırma indirme işlemini yapmıştır. Ancak dışardan bütüncül bir gözle bakıldığındaysa mesela bir zulmü ön plana çıkaran, masumlara destek olan sloganlar ve resimler görünür. Daha ulvi, komplike anlamı olan bir şeyi basite indirgeyerek anlatmak olacak ama bir yerde kıldığınız öğle namazı ardından duya duya yaptığınız bir tesbihat da dünyanın bambaşka köşesindeki zürafaların veya adı cin diye geçen, göremediğimiz mahlukların hayatlarına denge ve ferahlık gelmesine vesile olabilir.
Yine mesela bazıları, tesettürün maksadının aileyi korumak olduğunu söylüyor. Halbuki bir erkeğin ya da kadının, evli iken zina etmemesi çok daha az önlemle de sağlanabilir. Sadece aileyi ve nesli korumak için tesettürün bu derecesine ihtiyaç olmadığı aşikardır. Tesettür, bir kadının veya erkeğin iç dünyasındaki sistemler çok daha verimli üretim yapsın diye vardır.
Evet, iffet erkekler için de kadınlar için de çok kıymetlidir. Hikmetlerinden biri bu olmakla birlikte tesettür; aslen kadınların zihnini daha ulvi, daha öncelikli şeylere ayırmak için serbest bırakır. Allah-u Teala özellikle kadınlarda beğenilme duygusunu yüksek yaratmış. Beğenilme kapısı açık olduğunda, duygu ve düşüncelerinin, iç dünyalarının büyük kısmını bu arzu kaplayabilir. “O benden güzel mi, şu şampuanı mı kullansam, bana baktılar mı?” şeklinde, beğenilmenin bütün teferruatı içinde bir ömür zayi olup gidebilir. Benzeri bir durum erkekler için de geçerlidir. Erkeklerde de sahip olmak gibi duygular çok güçlüdür. Kendilerini yapay biçimde bu duygulara bıraktıkları takdirde bir süre sonra bu duygu tüm hayat enerjilerini alıp götürür, onları bir şey yapmaya mecali olmayan ve motivasyonsuz şekilde bırakır.
Özetle, kadınlara kapanma tavsiyesinin asıl sebebi kadını içsel olarak özgürleştirmektir. Yoksa erkeklerin kafası rahat olsun diye değildir. Keza, erkeklere, “Bakmayın!” denmesinin asıl sebebi de kadınlar rahat olsun, baskı hissetmesinler diye değildir. Erkekler iç dünyalarını böyle basit şeylere kilitlemesinler, mekanizmalarını yavaş çalıştırmasınlar diyedir.
İslam pek çok emrinde bu kadar çok incelik barındırdığı için insanlar anlamakta zorlanıyorlar. Evet, bizde bazı ciddi kıymete sahip latifeler var. Ve onlar sırasıyla kendimizi, ailemizi, ülkemizi, dünyadaki tüm insanları, dünyadaki tüm canlıları, bütün bir varlığı anlamlandırmak için var.
Bu yüzden Allah’la irtibat bağlamında ne yapabiliyorsak onu yapmamız gerekir. İdeal hâli, ideal günleri beklemeden, şu an ne yapabiliyorsak onu yapmaya gayret edelim. Allah-u Teala, inşallah birimizi bin edecek, O’nun yolundaki hiçbir çabayı zayi etmeyecektir. Ve öyle umuyor ve bekliyoruz ki bizim elimizden tutup kaldıracaktır.
Amin.