23 dk.
27 Aralık 2022
Kısa ve etkili zikirler-gorsel
Youtube Banner

Kısa ve etkili zikirler

Soru: Bir yandan günlük hayatımıza devam ederken diğer yandan yolda, arabada, evde okumak için önereceğiniz zikirler var mıdır? Varsa nelerdir?

 

Cevap Özeti: Günlük hayatın her anında okunabilecek pek çok zikir vardır. Burada kısa bir liste olması adına aşağıdaki zikirleri sıralayabiliriz:
 

-Euzü Besmele ve Besmele

-Namaz Tesbihatları (Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber)

-Lâ İlâhe İllallah

-Sübhanallahi Velhamdülillahi ve Lâ İlahe İllallahu Vallahu Ekber

-Sübhanallahi ve bihamdihî

-İstiğfar duaları ve zikirleri

-La İlahe İlla Ente Sübhaneke İnni Küntü Minezzalimin

-Lâ Havle velâ Kuvvete İllâ Billâh

-Rabbi İnnî Messeniyedurru ve Ente Erhamurrâhimîn 

-Salavatlar

 

Aşağıda ise bu zikir ve duaların ayrıntılarına, günlük hayatta hangi niyet ve şuurla yapılabileceklerine dair geniş izahlara yer verilecektir.

 

Ayrıntılı Cevap: Zikir veya literatürdeki genel ifadesiyle evrad ü ezkar inananları Allah Teala’ya en hızlı yaklaştıracak ibadetlerden birisidir. İnsanların gaflet modlarını zikir kadar kolay dağıtan, Allah Teala’ya teveccühü kolaylaştıran başka bir davranışa zor rastlanılır. Bu nedenle ne yapıp edip zikirleri günlük hayatlarımızın bir parçası hâline getirmek, tabiri caizse günlük hayat içinde zihinlerimizin ve duygularımızın da Müslüman ve mümin olarak kalabilmesi için son derece önemlidir. Yaşadığımız sürece Müslüman ve mümin olarak kalmak zorundayız. “Rabbini zikreden kimseyle zikretmeyenin misali ölü ve diri misali gibidir.”1 hadisinin de işaretiyle imanımızın diri kalması için de Rabbimizi zikretmemiz gerekir.

 

Diğer yandan hepimiz mizaç, İslami bilgi ve ilahi kurbiyet açısından farklı düzeylerde olabiliriz. Bu nedenle evrad ü ezkarla meşgul olma düzeylerimiz de farklı olacaktır. Neticede hepimiz dünya hayatının en önemli parçası olan günlük hayatın zorladığı şartlar içerisinde yaşıyoruz ve ömür sermayemiz de tükenip gidiyor. Yangından mal kaçırma veya ne koparırsak kâr mantığıyla hareket edip günlük hayatımızın içine zikirle meşgul olmayı az veya çok yerleştirmek zorundayız.

 

Euzü Besmele ve Besmele

 

“Euzü Besmele” esas olarak Kur’an okumaya başlarken kullanılması emredilen2 bir giriş cümlesi veya cümleleridir. Bunun yanında günlük hayatta da kullanılabilecek önemli bir istiaze, yani sığınma ve kendini korumaya alma zikridir.

Örneğin sabah evden çıkmak, arabaya veya otobüse binmek, işyerine veya okula giriş yapmak, yemeğe başlamak gibi belli başlı fiillere şeytandan Allah’a sığınarak başlamak, şeytanın o noktalardan zihnimize ve duygularımıza nüfuz edebilme riskini yok edecek veya azaltacaktır.

 

Besmele her adım atmada okunsa yeridir denilebilecek kıymette kudsî bir cümledir.

 

Bir işe başlarken Besmele çekmenin mantığı şudur: Besmele çekilerek başlanılan veya yapılan iş Allah’ın adı anılarak ve O’nun namına, O’nun hesabına, O’nun kulu olma şuuru içinde yapıldığı için salih bir amel sayılacak, böylece ahirette olumlu ve faydalı bir karşılığı olabilecektir. Bu vesileyle yapılan iş boşa gitmemiş, kişinin heva ve hevesinin kurbanı abes bir iş olmamış olacaktır. Bu iş ibadet etmek gibi doğrudan salih amellerden birisi olabileceği gibi yemek, içmek, giyinmek, kitap veya gazete okumak, merdiven çıkmak, yürümek veya koşmak gibi gündelik işler de olabilir.

 

Namaz Tesbihatları

 

Bir insanın en pratik ve en kolay uygulayabileceği zikirler aslında hepimizin aşina olduğu namazdan sonraki tesbihatlardır. 33’er kez Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber zikirlerinin (ki toplamları 99 eder) sonunda “La İlahe İllallahu Vahdehû Lâ Şerikeleh Lehül Mülkü ve Lehül Hamdü ve Hüve Alâ Külli Şey’in Kadîr” deyip yüze tamamlaması durumunda günahların deniz köpüğü kadar olsa dahi affedileceğini Efendimiz (sas) haber vermektedir.3

 

Namazdan sonrası için okunması adet olmuş bu zikirler sadece namazdan sonra okunur diye bir kaide yoktur. Bu zikirler günlük hayatın mümkün ve uygun olan her anında yapılabilir. Hatta Efendimiz (sav) istirahat veya uyku için yatağa girince de uyumadan önce 33’er defa Allahu Ekber, Sübhanallah ve Elhamdülillah zikirlerini tavsiye etmiştir.4

 

Ayrıca bu tesbih ve zikirler tek başlarına da yapılabilir. Mesela “Subhanallah” zikrini kaç defa okumaya niyet ettiyseniz o kadar okuyabilirsiniz ve arkasından aynı sayıda “Elhamdülillah” veya “Allahu Ekber” zikirlerini çekmeniz şart değildir. Aynı şekilde “Elhamdülillah” veya “Allahu Ekber” zikirleri de kendi başlarına okunabilir. 

 

Lâ İlâhe İllallah Zikri

 

Zikirlerin belki de en kıymetlisi olan bu kelimeler ehemmiyetlerine binaen hadislerde sıkça tekrar edilmiştir. Bu zikri bizim de yapmamız hadislerde tavsiye edilir. Bunun bir hikmeti şu olabilir: Bu kelimenin maksadı insanın hakikate uygun bir hiyerarşi sıralaması yapmasını sağlamaktır. Bizim için en önemli olan Allah’a iman ve bu istikametteki hakikatlerdir. Geri kalan her şey bu esas noktaya binaen kıymetli olabilir ve değerler hiyerarşisindeki yeri de buna göre belirlenir. O hâlde insan, sadece putları, mitolojik tanrıları reddetmekle kalmamalı, beşerî heves ve arzularını da ilahlaştırmaktan sakınmalıdır. Bunun da en etkili yollarından birisi Lâ İlâhe İllallah zikrine devam etmektir.

 

Bilindiği gibi “iman etmek”, bir kere yapılınca tamamlanabilecek resmi bir görev değildir. Duygu ve düşüncelerimizin, mizaçlarımızın, eğilimlerimizin, alışkanlıklarımızın, arzularımızın, heveslerimizin, geleceğe yönelik kaygılarımızın ve geçmişe dönük pişmanlıklarımızın günlük hayatta bizleri hâlden hâle soktuğu bir gerçektir. Hâller, modlar arasındaki bu geçişler ve değişimlerde Lâ İlâhe İllallah zikrinin tekrarı, imanın kalbimize her zikredişimizde yeniden yerleşmesi, imanımızın yenilenmesi, yeniden iman ediyormuşuz gibi bir neşve, bir gençlik ve tazelik enerjisi yakalama adına çok önemlidir. 

 

Bu zikir imanın yenilenmesi adına önemli bir enerji kaynağıdır. Bu zikre devam etmek imanı da yenilemiş olacağı için kişinin günahlardan kaçınma ve hayırlı amellere yönelme konusunda iradesini güçlendirecek, hayır hasenat ve ibadetlerini yerine getirme adına şevkini de artıracaktır.

 

Bu kelimeyi tek başına “Lâ İlâhe İllallah” şeklinde söylemek mümkün olduğu gibi daha kapsamlı olması adına “Lâ İlâhe İllallah, Muhammeden Rasulullah” da denilebilir. Veya mesela otobüs beklerken, merdiven çıkarken, kısa mesafe yürürken 10 veya 100 kere okunmaya niyet edilmişse 9 veya 99 kere La İlahe İllallah, onuncuda veya yüzüncüde La İlahe İllallah, Muhammeden Rasulullah şeklinde de okunabilir.

 

Kelime-i Tevhidin "Lâ İlâhe İllallâhül Melikül Hakkul Mübîn Muhammedün Rasulullahi Sadikul Vadil Emin" (Bütün hakimiyet ancak kendisinin olan ve mutlak hakikatin ta kendisi olan Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed de Allah Teala’nın vaadinde sadık ve emîn, güvenilir Rasulüdür) şeklinde bir versiyonu daha vardır ki aşina olanlar ülfeti kırma, zamanla oluşabilecek tekdüzelik hissinden kurtulma, tevhid hakikatinin farklı tecellilerine açılma adına bu versiyonu da zikir olarak çekebilirler.

 

Keşke İmam Rabbani Hazretlerinin (ra) dediği gibi dilimizi La İlahe İllallah zikri ile öylesine meşgul edebilsek ki dilimiz zaruret olmadıkça bu mübarek kelime dışında hiçbir şey söylemese!5

 

Ancak yine “ya hep ya hiç” gibi bir aldanmaya düşmeden, uygun ortam, sakin kafa, sessiz mekan aramadan, mümkün ve uygun olan her yerde, her zamanda, her ortamda yangından mal kaçırma veya ne koparırsak kâr mantığı içinde bu zikirle meşgul olmak son derece kârlı bir meşguliyet olacaktır.

 

Sübhanallahi Velhamdülillahi ve Lâ İlahe İllallahu Vallahu Ekber
 

Hz. Ebu Hureyre (ra) bir gün ağaç dikerken yanına Efendimiz (sas) uğrar ve ne diktiğini sorar. Ebu Hureyre “Kendim için bir fidan dikiyorum.” cevabını verince Efendimiz (sas) “Sana, senin için daha hayırlı bir dikilecek fidan göstereyim mi?” buyurur. Hz. Ebu Hureyre “Göster ey Allah’ın Rasulü!” deyince Efendimiz (sas) “Sübhanallahi Velhamdülillahi ve Lâ İlahe İllallahu Vallahu Ekber” (Allah bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün hamdler Ona mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük Allahtır.” dersen sana cennette bir ağaç dikilir.”6 buyurur.

 

Bu hadis-i şerif dünyadaki amellerimizin ve zikirlerimizin (inşaallah) cennette ne şekilde tecessüm edip karşımıza çıkarılacağına dair güzel bir müjde niteliğindedir.

 

Şunu da hatırlatmak gerekir ki her insanın tarzı, algısı ve bilişsel süreçleri farklı işleyebilir. Dilin mekanik özelliği açısından da daha kolay ve kısa zikirlere eğilimli olabiliriz. Ancak bu durum, yani sürekli kısa zikirlere alışmak zamanla bir ülfet, bir anlamsızlık, hislerde ve anlayışlarda azalma oluşturabilecektir. Bu nedenle arada kısa zikirlerin az daha uzun olanlarını okumak faydalı olabilir. 

 

Bu nedenle tek başına “Sübhanallah”, “Elhamdülillah”, “Allahu Ekber”, “La İlahe İllallah” gibi kısa zikirlerin adeta birleştirilmiş bir versiyonu olan “Sübhanallahi Velhamdülillahi ve Lâ İlahe İllallahu Vallahu Ekber” zikri de adı geçen kısa zikirlerin ifade ettiği ve içinde barındırdığı hakikatlerin adeta ziplenmiş, sıkıştırılmış bir dijital klasörü gibi düşünülebilir.
 

Sübhanallahi ve Bihamdihi

"İki kelime vardır ki bunlar dile hafif, Rahman'a sevimli ve mizanda da ağır gelirler. Bunlar; “Sübhanallahi ve bihamdihi”dir.”7

 

Bu zikrin “Sübhanallahi ve bihamdihi Sübhanallahil Azîm” şeklinde bir versiyonu da yine hadislerde zikredilmiştir.8

 

Sübhanallahi ve bihamdihi: Her türlü kusurdan münezzeh olan Allah Teala’ya hamd ederim veya Allah Teala’yı hamd ile tesbih ederim anlamlarına gelir.

 

Sübhanallahi ve bihamdihi Sübhanallahil Azîm: Hamd, her türlü kusurdan münezzeh olan Allah’adır ve Azîm (Büyük) olan Allah her türlü kusurdan münezzehtir anlamına gelir.

 

Bu zikrin kıymeti hadis-i şerifte buyurulduğu üzere “Kim sabah akşam yüz defa Sübhânallâhi ve bi-hamdihî: (Ben Allah Teala’yı Ona yakışmayacak her türlü kusurdan tenzih eder, O’na hamd ederim) derse, onun söylediklerinin bir mislini veya daha fazlasını söyleyen kimse dışında hiçbir şahıs, kıyâmet gününde onun söylediğinden daha faziletli bir zikirle gelemez.”9 Şeklinde ifade buyurulmuştur.

 

Bir başka hadiste de “Bir kimse günde 100 defa Sübhânallâhi ve bi–hamdihî derse, onun günahları deniz köpüğü kadar bile olsa bağışlanır.”10

 

Demek ki bu zikrin tekrarıyla insanın iç mekanizmalarında günahlara karşı bir hoşnutsuzluk, günahlardan uzaklaşma eğilimi oluşmaktadır. 

 

Bu gibi hadisler hakkındaki bir yanlış anlaşılmayı da düzeltmek zorundayız: Bu ve benzeri hadisler, bir insan sabahtan akşama kadar türlü günahların içine bata çıka yaşar, akşamleyin de 100 defa bu zikri söylerse günahları hiçbir şey olmamış gibi affedilir anlamına gelmez. Ancak insan kalbi Allah’a yönelmiş olarak, manasını da bilerek, yani teveccüh ve şuur ile bu zikirleri yapınca adım adım, nokta nokta, parça parça o günahlardan temizlenmiş olur. Üzeri tamamen küçük lekelerden oluşan bir ayna düşünün. Her şuurlu ve teveccüh içinde edilen zikirle o lekeler günden güne, belki her hafta birer birer silinmektedir. O ayna bir anda değil zamanla tertemiz olacaktır.

 

İstiğfar 

 

Aslında bütün zikirler doğrudan veya dolaylı olarak insanın affına vesile olabilecek amellerdendir. Ancak istiğfar zikirleri hem kendi günahını görmeme gibi bir musibetten kurtulmak, hem günaha meyli kırmak hem de daha kapsamlı kulluğun ifadesi olan tevbe ve inabeye atılacak bir adım olması gibi nedenlerle bu noktada öne çıkmaktadır.

 

Farkında olalım olmayalım günahların her türlüsünün salgın gibi yayıldığı günümüzde aklımıza gelen her anda 1 defa bile “Estağfirullah” (Allah’tan günahımı örtüp kusurumu bağışlamasını dilerim) demenin kıymeti asla küçümsenmemelidir. Bu manada Estağfirullah, günah virüslerine karşı alınabilecek en sağlam önlemlerden birisi sayılabilir.

 

Diğer yandan Abdullah b. Mesud’un (ra) bildirdiğine göre Efendimiz (sas) duayı ve istiğfarı üç defa tekrarlamayı severdi.11 Biz de Efendimiz’i (sas) severiz ve ona ittibaen aklımıza her geldiğinde uygun ve mümkün olan her zaman ve ortamda en az üç defa “Estağfirullah” demeyi rahatlıkla ve kısa sürede adet haline getirebiliriz. 

 

Eğer zikirler arasında sayıca çokluk bakımından hangisi daha önemlidir diye sorulmuş olsaydı bazı hadis-i şeriflere istinaden istiğfar zikirlerinin daha önemli olduğunu söyleyebilirdik. Evet, Efendimiz (sas) istiğfarla ilgili “Amel defterinde çokça istiğfar bulan kimselere ne mutlu (onlara müjdeler olsun)!”12 şeklinde müjdeler veriyor. Allah Resulü (sas)  “Günde yüz defa (bir rivayette de 70 defa) Allah’a istiğfar ederim.”13 buyurarak işin ehemmiyetini göstermiştir.

 

İstiğfar ayrıca günahta ısrar etmenin önünü kesen güçlü bir engeldir. 

 

İstiğfar her şekilde edilebilir. İnsan kendi kelimeleriyle, kendi ifadeleriyle de Allah’tan af ve mağfiret isteyebilir. Bunlar da şüphesiz kıymetlidir. Ancak Efendimiz’in (sas) kendine özgü beyan güzelliği, sözlerinin ve seçtiği kelimelerin kapsayıcılığı gibi nedenlerle Onun ettiği şekilde istiğfar etmek elbette en güzelidir.

 

Bu bağlamda tek başına “Estağfirullah” kelimesi zamanla insanlarda bir alışkanlık, ülfet oluşturunca Efendimiz’in (sav) sıkça kullandığı bir başka istiğfar zikri olan “Estağfirullâh ve etûbü ileyh”14 (Allah’tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tövbe ederim.) zikrine de devam edilebilir.

 

Burada şu inceliği de bilmek bu zikri daha derin anlamaya ve hissetmeye vesile olabilir: 

 

“Estağfirullâh ve etûbü ileyh” ibaresindeki ileyh kelimesinin sonundaki “hû” zamiri “O” anlamına gelir ve Allah Teala’yı ifade eder. Bu durumda zikreden kişi Allah Teala’yı Türkçedeki anlamıyla üçüncü tekil şahıs olarak düşünecektir.

 

Bu zikrin bir de farklı hadislerde “Estağfirullâh ve etûbü ileyke” olarak geçen versiyonu vardır ki bu versiyonun sonundaki “ileyke” kelimesinin sonundaki “ke” zamiri “Sen” anlamına gelir ve yine Allah Teala’yı ifade eder. Bu durumda “Estağfirullâh ve etûbü ileyke” zikrinin anlamı “Allah’ım sana istiğfar ediyor ve sana tevbe ediyorum” demek olur.

 

İnsanlar, mizaç, zihinsel çağrışım ve duygusal paradigma açılarından farklı oldukları için kimileri “İleyhi” demeyi “İleyke” demeye tercih edebilirler ve bir insana “O” anlamı “Sen” anlamından daha sevimli gelebilir. Kimileri de Allah Teala’ya direkt hitap etme, doğrudan yalvarıp yakarmayı kendisine daha sevimli ve hoş bulabilir, bu insan da “İleyke” (Sen) demeyi tercih edebilir.

 

Her ne kadar Hz. Aişe (ra) validemizin rivayet ettiği kadarıyla Efendimiz (sav) bu zikri vefatından önce “Sübhanallahi ve bihamdihi, Estağfirullah ve etûbü ileyh” şeklinde söylemişse de bu duanın ikinci kısmı olan “Estağfirullah ve etûbü ileyh” bölümü sadece istiğfar niyetiyle edilebilir. Elbette istifadesini artırmak isteyenler her ikisini birden söyleyerek de bu zikre devam edebilir.

 

İstiğfar zikirlerinin günahların affına vesile olması dışında farklı alanlardaki faydaları da hadislerde zikredilmiştir. Örneğin istiğfara devam etmenin her türlü sıkıntıdan bir çıkış yolu, üzüntülerden kurtulma imkanı, beklenmeyen yerlerden rızıklandırılma nimeti gibi getirileri de hadiste belirtilmiştir.15 Ayrıca ailesine karşı kaba konuştuğunu, bundan kendini alamadığını belirten bir sahabiye Efendimiz (sav) “İstiğfar bakımından ne haldesin?” veya “İstiğfarın nerede?”16 gibi bir soru yöneltir ki bu soru, kusurunun bağışlanması için istiğfar etmesi gerektiği anlamına geldiği gibi istiğfar etmenin bu olumsuz davranışı ıslah edeceği anlamına da gelmektedir.

 

Kıymetli istiğfar duası veya zikirlerinden biri de “Seyyidü’l-İstiğfar” olarak bilinen bir zikirdir. Bu yazıda konumuz sadece kısa zikirler olduğu için bu istiğfarı şimdilik sadece adını vererek ifade etmiş olalım. 

 

La İlahe İlla Ente Sübhaneke İnni Küntü Minezzalimin

 

Kur’an’da bize Hz. Yunus’un (as) münacatı olarak öğretilen bu zikir hem istiğfar zikirlerinin bir tamamlayıcısı olması hem de içerdiği farklı güzellikler itibariyle çok boyutlu, çok yönlü bir zikirdir.

 

La İlahe İlla Ente Sübhaneke İnni Küntü Minezzalimin (Allah’ım! Senden başka ilah yoktur. Sen bütün noksanlıklardan, kusurlardan uzaksın, münezzehsin. Ben ise muhakkak zalimlerden oldum) zikri istiğfar zikri olarak da kullanılabilir. 

 

İnsan ister Allah'a daha yakın olmayı ve günahlardan kurtulmayı kastediyor olsun, ister bildiği bilmediği bazı hata ve günahları nedeniyle yollarının kapandığını, daraldığını hissediyor olsun, ister her türlü hayır ve başarı kapılarının kendisine açılmasını istiyor olsun bu duayla istediğine kavuşması ve içinde bulunduğu sıkıntılı durumlardan kurtulması ümit edilir. Çünkü bu duanın geçtiği ayetten sonraki ayette “Onun da duasını kabul buyurduk ve kendisini o sıkıntıdan kurtardık. İşte Biz müminleri böyle kurtarırız.”(17) buyrulmaktadır. Allah Teala’yı tek ilah, kendisine perestiş edilecek tek Rab, Onun bütün kusurlardan, hatalardan, yanlışlardan, eksikliklerden uzak, kendisinin ise maddi manevi, zihnen ve duygusal olarak kusurlu, eksik, hata ve günahlarla dolu bir kul olduğu şuuruyla edilen böyle bir dua elbette ki faydasız kalmayacak, boşa gitmeyecektir. Zaten Efendimiz de (sav); “Yunus’un balığın karnındaki duası لَۤا اِلٰهَ اِلَّۤا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنّ۪ى كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَ şeklinde idi. Sıkıntıya düşmüş ve başı belâya düçâr olmuş hangi müslüman bu duayı yaparsa Allah Teâlâ mutlaka onun duasını kabul buyurur.”18 demiştir. 

 

Her dua ve zikir genel olarak kalp kasvetini çözer ancak bu dua daha hızlı bir şekilde o kasveti dağıtır. Yeter ki şuurlu ve Allah’a samimi bir teveccüh içinde yapılmış olsun.

 

Günlük hayatın içinde hepimiz için geçerli olabilecek bir realite vardır: Hepimiz insanız, günlük hayatlarımızda ister istemez, bilerek veya bilmeyerek gıybetlere karışabiliriz. Gözümüz bakılmaması gereken şeylere bakmış olabilir. Fazlasıyla yemek yemiş veya kendimizi kaybedecek ölçüde kahkahalarla eğlenmiş olabiliriz. Bunların hepsi bir günde birleşmiş de olabilir. Böylece başka günahlara girmek daha kolay hâle gelecektir. Diğer yandan bazı farzları ve nafileleri daha zor yerine getirecek hâle de gelmiş olabiliriz. Bu durumda kalbimizin katılaşması kaçınılmazdır. Bu katılığı hissettiğimiz zaman bu zikre devam etmek de istediğimiz veya asıl olmamız gereken hâle bizi iade edebilecek, gerekli açılımı sağlayabilecektir.

 

Lâ Havle velâ Kuvvete İllâ Billâh
 

Bu zikir de insanın her zaman ve her ortamda kolaylıkla çekebileceği, tekrarlayabileceği zikirlerdendir. 

 

Bu zikrin farklı bir versiyonu Lâ Havle velâ Kuvvete İllâ Billâhil Aliyyil Azîm şeklindedir. Alî (veya A’lâ) mana olarak büyüklük, Azîm olma ise maddi büyüklük ve güçlü olma anlamlarına gelir.

 

Hz. Ebu Zerr’in (ra) rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz (sav) Ebu Zerr’e “Sana cennet hazinelerinden bir hazineyi haber vereyim mi?” der. Ebu Zerr hazretleri de “Evet ey Allah’ın Rasulü.” deyince Efendimiz (sas) “Lâ Havle velâ Kuvvete İllâ Billâh” de!” buyurur. 19

 

İlgili hadislerde “Aliyyül Azîm” ibaresi geçmez ancak “La Havle vela Kuvvete İlla Billah” dedikten sonra Zat-ı Akdes’i herhangi bir güzel isimle yâd etmek verimlidir. 

 

Burada da herkes kendi mizacına, uzunluk-kısalık anlayışına göre bu versiyonu zikrine dahil edebilir veya etmeyebilir.

 

Bu zikirdeki “Havl” ve “Kuvvet” kavramları önemlidir. Havl; yönlendirebilme, gideceği yönü seçebilme yetisidir. Kuvvet; yönlendirme ve yönü belirlemeden sonra gitmeyi, ilerlemeyi sağlama işidir. Tabiri caizse havl; direksiyon hakimiyeti gibidir. Kuvvet ise gaza basma veya motor gücü gibidir.

 

Bazı alimler havl için günahlardan sakınma adına gereken güç; kuvvet için de Allah Teala’ya ibadet ve itaat için gereken güç anlamını vermişlerdir. Bazıları da havl ve kuvvet ayrımını dünyevi işler ve ibadetler adına gereken güç şeklinde anlamışlardır.

 

Hem günahlara girmeme adına kendimizi güçsüz, irademizi zayıf hissettiğimiz anlarda hem de ibadetlere dair içimizde yeterli şevk bulamadığımız, bir isteksizlik ve fazlaca zorlanma hissettiğimiz zamanlarda bu zikir daha da kıymetli hâle gelir.

 

Efendimiz’in (sas) dua hayatına baktığımızda ezan okunurken, namazların sonrasında, yolculuklarda ve dönüşlerde, herhangi hayırlı bir işin sonrasında zaman ve mekân şartı olmaksızın her fırsatta sıkça okuduğu ve ashabına da tavsiye ettiği bir zikir olduğunu görürüz. Demek ki bu zikir ve onun kazandıracağı beklenilen havl ve kuvvetin sadece Allah Teala’dan olduğu şuuru hayatımızın her anında ihtiyacımız olan bir zikirdir. 

 

Rabbi İnnî Messeniyedurru ve Ente Erhamurrâhimîn

 

Kur’an’da Hz. Eyyüb’ün (as) münacatı olarak öğretilen Rabbi İnnî Messeniyedurru ve Ente Erhamurrâhimîn (Rabbim! Bana gerçekten zarar erişti ve sen Erhamurrahiminsin, merhametlilerin en merhametlisisin, başkalarının merhametine ihtiyaç bırakmayacak Rahîmsin)(20) duası veya zikri de dünyevi sıkıntılar adına çok tesirlidir. Hz. Eyyub’un (as) hastalığı bağlamında anlatıldığı için genel olarak hastalıklar adına düşünülen bir dua, münacat ve zikir olsa da insana erişebilecek her türlü zarar için kullanılabilir.

 

Kur’an’da Hz. Eyyüb’ün bu münacatı zikredildikten sonra peşinden gelen ayette “Biz de onun duasını kabul buyurup katımızdan bir lütuf ve ibadet edenlere bir ders olmak üzere, hastalığını iyileştirmiş, kendisine aile ve dostlarını bir misliyle beraber vermiştik.”(21) buyrulur ki bu duanın tesiri sadece insana ilişen zararın defedilmesiyle sınırlı değildir. Allah Teala bu zararı yok etmekle kalmamakta ekstradan lütuflarıyla da mukabelede bulunmaktadır.

 

Salavatlar

 

Efendimiz (sas) ile ailesi, ehl-i beyti ve ashabını da salat ü selamlarla zikretmek gün içinde unutulmaması, atlanılmaması gereken bir zikirdir.

 

Kur’an’da “Allah ve melekleri Peygamber'e salat ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.”(22) ayeti nazil olduğunda sahabiler, Efendimiz’e (sav) “Allah bize sana salavat getirmemizi emretti. Sana nasıl salavat getireceğiz?” diye sormuşlar, Efendimiz de (sav) "Şöyle söyleyin: “Allâhümme salli 'alâ Muhammedin ve 'alâ âli Muhammed Kemâ salleyte 'alâ İbrâhîme ve 'alâ âli İbrâhîm İnneke Hamîdün Mecîd. Allâhümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd” Selam ise bildiğiniz gibidir”(23) buyurarak hepimizin Salli Barik duaları olarak bildiği ve namazlarda okuduğumuz salavatları bize öğretmiştir.

 

Elbette bir insan sadece “Allahümme sali alâ Muhammed” diyerek de salat ü selam söylemiş ve Efendimiz’e salavat getirmiş olur. “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed” versiyonu da bizzat Efendimiz’in (sas) tavsiyesidir(24) ki burada işin içine Efendimiz’in (sas) âli yani ailesi veya ehli de katılmaktadır.

 

Farklı kültürler, eğilimler ve alışkanlıklar bağlamında salat-ı tefriciye, tüncina diye bilinen salavatlar da tercih edilebilir. Bu salavatların uzunluğu ve bazen belli sayılara bağlanmaları nedeniyle paylaşarak okuma uygulamaları da iyi bir fırsattır ve bu paylaşımlara katılanlar kendilerine düşen payı mutlaka okumalıdırlar.

 

Yine Delailül Hayrat ve Delailunnur şeklinde derlenen uzun salavatlar da vardır ki bunların içinden mana olarak en hoşumuza giden, kendimize en yakın hissettiğimiz parçaları seçip okuyabiliriz.

 

Efendimiz’e (sas) salat ü selam getirmenin önemine, faziletine ve faydalarına dair tek başına bir yazı konusu olabilecek çokça şey söylenebilir. İşin bu kısmını da yine başka bir yazıya havale ederek şu kadarını söyleyelim ki: Elbette bütün zikirler duruma göre belli sayılarda yapılabilir. Bu sayıları kişiler belli kaideler çerçevesinde kendileri de belirleyip o sayıda okumaya niyet edebilir. Aslolan bu zikirleri anlayarak, şuurlu ve Allah Teala’ya teveccüh eder bir vaziyet ve mod içinde okuyabilmektir. 

 

Sayı çokluğu elbette önemli sayılabilir ancak her şey değildir. Bununla beraber sayıca çokluk açısından salavatların da önemi vardır. Başka bir ifadeyle Efendimiz’e (sav) salat ü selam getirmenin sayıca fazla olması da ayrıca önemlidir. 

 

Bunu da yine: “Kıyamet gününde insanların bana en yakın olanları, bana en çok salât ü selâm getirenleridir.”25 hadisinden anladığımız gibi, “Günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokça salâtü selâm getiriniz; zira sizin salâtü selâmlarınız bana sunulur.”26, “Kim bana bir defa salâtü selâm getirirse, bu sebeple Allah Teâlâ da ona on misli merhamet eder.”27 hadislerinden de anlıyoruz.

 

Son olarak şunları da ifade edelim: Yukarıda sayılan ve sayılmayan zikirlerin belli bir tekrarından sonra dillerimiz otomatiğe bağlanabilir. Yapılan zikirler zamanla sadece birer format hâline gelebilir.

 

Aslında genellikle dilimizi bir zikre alıştırınca bir yandan bu zikre devam ederken aynı anda ev işi yapmak, araba kullanmak, yemek yemek, spor yapmak, yürümek, merdiven çıkmak da mümkündür. Hatta daha da ötesi bir yandan bir zikre devam ederken farklı bir kitap okumak, bir bilgisayar programı yazmak, ders çalışmak dahi mümkün hâle gelebilmektedir. 

 

Yani siz bir yandan aktif zihninizle bu işleri yaparken bir yandan da o zikirlerin belli bir süre tekrarlarından sonra bazen diliniz hareket ederek, çoğu zaman ise diliniz bile hareket etmeden tekrar ve tekrar zikirle meşgul olabilir. 

 

Yine günlük hayat içine evrad ü ezkarı bir şekilde yerleştirmiş ve bu konuda az çok bir ilerleme kaydetmiş herkes kendisini zamanla daha farklı hisseder, etrafını daha farklı algılar hâle de gelebilecektir. Bu aynen güzelce abdest alıp şuurlu bir şekilde kılınan namazdan sonra kendini metafizik bir akım içinde hissetmeye benzer. 

 

Evet! İnsan, her namazdan sonra kendini daha iyi hisseder ancak bu his günlük hayatın koşuşturmaları içinde gerektiği kadar uzun sürmeyebilir. Günlük hayatın içine evrad ü ezkarı yerleştirme ve bunu kısa bir gayret ve az bir çabayla alışkanlık haline getirmekle namazlardan sonra hissedilen o manevi akım, o teveccüh ve şuur durumu daha iyi muhafaza edilebilecektir.

 

Allah Teala’dan bizleri kendisini zikretmekten, anmaktan ve hatırlamaktan uzak tutmamasını, günlük hayatımızın mümkün ve uygun olan her anını kendisini zikretmekle şereflendirmesini, abdestli veya abdestsizken, ayakta veya otururken, yatarken; yürürken ve koşarken, çıkarken ve inerken, yatarken ve kalkarken, beklerken ve gidip gelirken, yerken ve içerken kendisini zikirle meşgul olmamızı nasip etmesini diler ve dileniriz.

 


 

1 ) Buhari, Daavat, 66

2 ) Nahl, 98

3 ) Müslim, Mesacid, 597

4 ) Buhari, Daavat, 11; Müslim, Zikr, 80; Ebu Davud, Edeb, 100

5 ) İmam Rabbani, Mükaşefat-ı Gaybiye, 29. Bölüm
6 ) Kütüb-ü Sitte, c. 17, s. 495, hadis no: 1149

7 ) Buhari, Daavat, 65; Müslim, Zikir 31; İbni Mace, Edep, 56.

8 ) Buhari, Daavat, 65

9 ) Müslim, Zikir 26 

10 ) Buhârî, Bed’ü’l–Halk 11, Daavat, 64; Müslim, Zikir, 28

11 ) Ebu Davud, Vitir, 26

12 ) İbni Mace, Edep, 57

13 ) Müslim, Zikir, 12; Ebû Davud, Salat, 361

14 ) Buhârî, Ezân 123, 139; Müslim, Salât 218-220)

15 ) Ebû Davud, Salat, 361

16 ) Kütüb-ü Sitte, c. 17, s. 498
17 ) Enbiya, 88

18 ) Tirmizi, Daavât 81; Müsned, I, 170

19 ) Buhari, Ezan, 7; Tirmizi, Daavat, 58; Müsned, I, 66

20 ) Enbiya, 83

21 ) Enbiya, 84

22 ) Ahzab, 56

23 ) Müslim, Salat, 17/65; Tirmizi, Tefsir, 34; Ebu Davud, Salat, 183; Nesai, Sehv, 49; Muvatta, Kasru’s-Salat, 22

24 ) Nesai, Sehv, 52

25 ) Tirmizi, Vitir 21

26 ) Ebu Davud, Salat, 201, Vitir, 26; İbni Mace, Cenaiz, 65

27 ) Müslim, Salat 70