4 dk.
15 Haziran 2022
Kötü insan bile olsalar Müslümanlar en sonunda cennete giderken, iyi insan bile olsalar gayrimüslimler muhakkak cehenneme mi gidecek?-gorsel
Youtube Banner

Kötü insan bile olsalar Müslümanlar en sonunda cennete giderken, iyi insan bile olsalar gayrimüslimler muhakkak cehenneme mi gidecek?

Soru: “Ben Müslümanım.” diyen ama kendisinde pek çok kötülüğün bulunduğu insanlar görebiliyoruz. Diğer yandan kendisini ateist ya da Hıristiyan olarak tanımlayan bir başka insanda da pek çok hayırlı halleri görebiliyoruz. Bu durumda Böyle bir Müslüman 'La ilahe illallah' demekle cennete mi gidecek, yani kurtulacak mı? Diğer ateist ya da Hıristiyan görünüşte bir kötülüğü olmamasına rağmen ebedi cehennemde mi kalacak?

Cevap: Şunu kesinlikle unutmamalıyız ki Allah mutlak adalet sahibidir. Hiç kimseye zerre kadar dahi zulmetmez. Biz Allah'ın mutlak adaletinin nasıl tecelli edeceğini tam olarak kavrayamasak bile bu durum böyledir.

Böyle durumlarda içine düşülen şüphenin iki kaynağı vardır: Birincisi; isimlerle hâllerin uyumunun kalmamasıdır. Bu problemin örneklerine geçmiş zamanlarda da rastlanmıştır. Matta İncilinde Hz. İsa (as) tebliğde bulunduğu insanlara, iki oğlu olan bir adamın meselini anlatır. Bu adam oğullarından birincisine; “Git bugün bağda çalış.” der ancak oğlu önce ‘Gitmem.’ demesine rağmen sonradan pişman olup gider. Adam ikinci oğluna da aynı şeyi söyler. İkinci oğlu da “Olur, giderim.” demesine rağmen gitmez. Hz. İsa burada bu oğullardan hangisinin babalarının isteğini yerine getirmiş olduğunu sorar ve oradaki insanlar ‘Birincisi.’ diye karşılık verirler. Hz. İsa bu cevaptan sonra zaniye kadınlarla vergi memurlarının Tanrı’nın egemenliğine onlardan önce girdiklerini söyler. (1) Hz. İsa’nın anlattığı meselde beyanlarla fiiller arasındaki çelişki anlatılıyor. Bu meselde üçüncü bir oğul olsaydı ve “Peki baba, gideyim.” dese ve dediği gibi yapıp işi de tamamlasa, dördüncü bir oğul da olsa ve “Hayır gitmeyeceğim.” deyip gerçekten de hiç gitmese ve babanın isteğini yerine getirmese bu son ikisinin durumları anlaşılabilirdi. Burada ise beyanlarla fiillerin birbiri içine geçmiş çelişkili halleri söz konusu. Bu durumda elbette itaat sözünün hiçbir önemi yoktur denilemez. İtaat edeceğini beyan etmenin de kendine göre bir kıymeti vardır. Fakat itaati bilinçli ya da bilinçsiz reddettiği halde fiili olarak itaat etmenin kıymeti yok da denilemez. 

 

Bu örneklerden hareketle diyebiliriz ki; bir grup insan “La ilahe illallah Muahmmeden Rasullullah'' demiş, bu beyana uygun yaşayacağını beyan etmiş… Bir grup insan da “Hayır ben bu sözleri söylemiyorum ve bu sözlerin gereğine uymayacağım.” demiş. Ancak fiiliyatta o sözü (kelime-i tevhidi) söyleyenler sözün gereklerine uymamış, sözü reddedenler ise pratikte o sözün gereklerine uymuş. Bu mevzuyu da zihinlerimize şöyle oturtabiliriz: Öncelikle Allah-u Teala’nın zerre kadar hayrı da, (tevbe, istiğfar ve kul haklarının karşılıklı halli veya tazmin edilmesi olanlar dışında) zerre kadar şerri de karşılıksız bırakmayacağına emin olabilirsiniz. Kim, nerede, neyi, nasıl yapmış olursa olsun bu böyledir. Sıradan bir ateist ya da İslam’a, Tanrı’ya kin duyan, hakaretler eden, düşmanlık besleyen birisi de bir yerde bir hayvana veya bir fakire iyiliği dokunmuşsa, başka halleriyle kibar ve uyumlu bir insansa mükafatını, karşılığını dünyada ya da ahirette görecektir. Bu, cennete gidecek demek değildir. O yaptığı iyilikler karşısında defterler açılınca Allah'tan alacaklı kalmayacaktır. Bundan emin olabilirsiniz. Allah-u Teala yapılmasını emrettiği, tavsiye ettiği, hoşnut olduğunu belirttiği hayır ve hasenatı kim nerede, nasıl yaparsa yapsın elbette karşılığını verecektir. Bu, Ebu Cehil için de geçerlidir, Firavun için de, aklınıza gelen ya da gelmeyen benzer şahıslar için de geçerlidir. Bunun dışında onların cennet veya cehennemdeki senelerini, geçirecekleri süreyi saymaya biz memur değiliz, böyle bir vazifemiz yok. Bu nedenle bu gibi kişilerin ya da sıradan günahkarların cehennemde sonsuz mu kalacaklarını, ne kadar ve nasıl kalacaklarını düşünüp vesvese haline getirmenin de bir anlamı yoktur. 

 

Diğer taraftan cennetlik veya cehennemlik olduğu düşünülen veya gerçekten öyle olan insanların neyi nasıl hak ettikleri, onların başlangıç şartlarının ne olduğu, hangi imtihanları hangi yoğunlukta yaşadıkları, ne tür bir psikolojiyle hangi zorluklarla karşılaştıkları ve kendi iradeleriyle ortaya ne koydukları gibi değişkenleri ve faktörleri bizim hesaplayabilmemiz zaten mümkün değil. Kendi dışımızdaki bir insanı bu denli anlamamız da mümkün değil. Bu konuda Allah’ın zalimlere karşı adaletine, iyilere ve gayret gösterenlere karşı da merhametine ve cömertliğine güveniyoruz. Allah-u Teala bizleri iyilerden eylesin.
 



1 ) 7. Matta, 21: 28-32 (İki Oğul Benzetmesi)