7 dk.
20 Eylül 2023
Kur'an'da geçen ehli kitapla ilgili ayetler | 1. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Kur'an'da geçen ehli kitapla ilgili ayetler | 1. Kısım

Soru: Kur’an’da ehl-i kitabı öven bazı ayetlerin Abdullah bin Selam (ra) ve arkadaşları hakkında olduğu söyleniyor. Ancak onlar zaten Müslüman olmuşlardı. Kur’an’daki ehl-i kitapla ilgili ayetleri nasıl anlamalıyız?
 

Cevap: Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın ayetlerini okuyan bir topluluk da vardır. Bunlara Allah’a ve ahirete iman eder, maruf olanı emreder, kötü olandan sakındırır ve hayırlı amellerde yarışırlar. İşte bunlar Salihlerdir. Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakileri bilendir.”1

 

Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez.”2 

 

İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: 'Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da sizin ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz.”3 gibi ayetler ehl-i kitabın, yani kendilerine Tevrat ve İncil verilen ümmetlerin bir kısmının faziletli yönlerinin olduğunu bildirmektedir. 

 

Bunun dışında Kur’an’da “ehl-i kitap” kavramı dışında “ehl-i zikr”, “yehûd” (Yahudi), “nasârâ” (Nasrani, Hristiyan), “kendilerine ilim verilenler”, “kendilerine kitaptan bir pay verilenler” gibi ibareler de kullanılmaktadır.

 

Konuyla ilgili ayet ve hadislerin bütününe bakınca ehl-i kitapla ilgili şöyle bir tanım yapmak mümkündür: Ehl-i Kitap, esas olarak (tahrif edilsin veya edilmesin) vahiyle nazil olmuş ilahi bir kitaba veya mesaja inanan ancak Müslüman olmayan kişi ve gruplardır.

 

Geleneksel tefsir kitaplarımızın çoğunda ehl-i kitapla ilgili olumlu ifadelerin önceden Yahudi veya Hıristiyan olup da sonradan Müslüman olan Abdullah bin Selam (ra) gibi kişiler hakkında olduğuna dair genel bir kanaat hakimdir. Ancak bu düşünce, tefsircilerimizin meseleleri avam halka anlatabilmek için kullandıkları bir argümandır denilebilir. Meseleleri insanlara kolay ve anlaşılır bir şekilde aktarmanın en iyi yollarından birisi konuları 1 ve 0 mantığı çerçevesinde anlatmaktır. Bu mantığa göre İslam ve onunla ilgili her şey hak, onun dışındaki her şey de batıldır. Buradaki sorun İslam’ın hak din diğerlerinin batıl din olup olmamaları değildir. Elbette ki İslam hak ve Allah’ın bizim hakkımızda razı olduğu dindir.4 Bunda şüphe yoktur. Ancak bu hakikat, bugün Hıristiyanlık ve Yahudilik adı verilen semavi dinlerin yüzde yüz batıl, tamamen kötü ve çirkin sistemler olduğu anlamına da gelmez. Bu sistemlerin de içinde orijinal hâllerinden kalan bazı hakikat ve hikmetler vardır. Bu kırıntılar veya kalıntılar onları hak din seviyesine çıkarmamaktadır, bu doğrudur. Ancak İncil ve Tevrat’ın içinde halen bozulmamış ayetler ve hikmetler olabileceği gibi kendilerine Hıristiyan veya Yahudi diyen insanların kalplerinde ve zihinlerinde de bu hakikatlerden ve hikmetlerden bazı kırıntıların bulunması mümkündür, hikmet-i İlahinin bir gereğidir. Zaten bu gerçeğe binaen Kur’an’da Müslümanlarla diğer semavi din mensupları arasında bazı ortak noktalar bulunduğu dile getirilmekte ve açıkça “Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın…”5 buyrulmaktadır.

 

Kur’an ehl-i kitabı İslam’a veya tevhide davet ettiğine göre ehl-i kitap Müslüman olmasa gerektir. Bu durumda ehl-i kitabı, kendilerine bir zamanlar vahiy indirilmiş, o vahyi öyle veya böyle orijinal haliyle koruyamamış, şu zamanda da halen veya henüz Müslüman olmamış kişi ve gruplar olarak anlamak daha doğru olacaktır.

 

Diğer yandan Allah Teala zerre kadar hayır işleyenin de zerre kadar kötülük yapanın da yaptıklarının karşılığını bulacağını bize bildirmiştir.6 Bu ayetlerin ehl-i kitabı kapsamadığını söylemek abes olacağına göre her insan gibi onların da bazı noktalardan hayır işleyebilecekleri açıktır.

 

Meseleleri 1 ve 0 mantığına bağlamak realiteyi görünmez kılar. Herhangi bir şey için “mutlak iyidir” ile “mutlak kötüdür” demek, sonra iyi dediğimize hiçbir kötülüğü yakıştıramamak, kötü dediğimizin içinde de hiçbir iyiliği görememek mantıklı ve makul olmadığı gibi İslami bir bakış da değildir. Ayetler, kişileri ve olayları 1-0 mantığı ile değerlendirmediği gibi Efendimiz de (sas) öyle bir bakış açısından uzaktır.

 

Sonuçta ehl-i kitabın arasında kendi dinlerine geleneğin etkisiyle de olsa inanan ve bağlanan insanlar vardır. Bunların içinde Allah Teala’yı, ahireti, vahyi, tek tanrı inancını, duayı o din ile öğrendiği için o dinde kalmaya devam edenler de vardır. O insanları ve o dinin mensuplarını tamamen düşman, kötü, şerli insanlar olarak görmek Kur’an ve hadislerin öğrettiği bakış açısının sonucu değildir. O hâlde o insanları 1-0 mantığına göre tamamen kötü insanlar ve düşmanlar olarak görmenin Kur’an ve sünnet dışında kaynakları olsa gerektir. 

 

Örneğin özellikle Türkiye’deki dindar muhafazakâr veya milliyetçi çevrelerin eskiden beri yazılan ve okunan romanlarında papazlar ve kiliseye gidenler mutlak kötü insanlar, düşmanlar olarak gösterilirdi. Halen de bir hıristiyanın veya bir yahudinin dininden veya insanlığından kaynaklanan iyi bir özelliğe sahip olabileceğini düşünmek bizim insanımızın çoğunluğuna ters gelen bir bakış açısıdır. 

 

Oysa dikkat edilirse görülecektir ki: Kur’an örneğin ehl-i kitabın din adamlarına “Ayetlerimi az bir bedel karşılığı satmayın.”7 demektedir. Bu, “Allah’ın dinini veya vahyini dünyevi menfaatler için kullanmayın.” demektir. Halbuki dini değerlerin dünyevi menfaat için kullanılması kendilerine müslüman diyen insanlar içinde de rastlanan bir kötülüktür.

 

Ehl-i kitap içinde de bir cins derviş hayatı diyebileceğimiz keşiş hayatı yaşayanlar vardır. Dünyadan elini eteğini çekmiş, tamamen iç dünyasına yönelmiş, bir çeşit riyazet halinde yaşayan, vakitlerini duaya, ibadete ayıran insanlar vardır. Bizim özellikle tasavvuf geleneğimiz içinde de bu tür insanlara rastlamak fazlasıyla mümkündür.

 

Bizde “velî” veya “evliya” kavramı vardır. Hıristiyanlarda da benzer şekilde nefsini terbiye etmiş, dinlerinin emirleri noktasında hassas, insanlara özellikle dini konularda yardımcı ve yol gösterici olan, olağanüstü kabiliyetlere de sahip “aziz” kavramı vardır.

 

Bizler nasıl ki Allah ve ahiret korkusuyla İslam dışında bir dini tercih etmekten korkarız, ürpeririz. Onların da (hakikate karşı dürüst olmayanlar ve bildikleri hâlde inkarda diretenler hariç) Hristiyan veya Yahudi kalmaya devam etmelerinin altında buna benzer bir Allah ve ahiret korkusu olduğu söylenebilir.

 

Fakat yanlış anlaşılmasın: Bu karşılaştırmalar karşılaştırılan şeylerin aynı olduğunu söylemek değildir. Azizler ve veliler elbette farklı kategorilerin insanlarıdır. Kurulan benzerlikler sadece formel açıdandır, mahiyet veya içerik itibariyle değildir.


Not: Bu yazı, “Kur'an'da ehl-i kitabı öven ayetler” başlıklı yazı dizisinin ilk yazısıdır. Serinin ikinci yazısı yarın yayımlanacaktır.


 

1 ) Âl-i İmran, 113-114-115

2 ) Âl-i İmran, 75

3 ) Ankebut, 46

4 ) Mâide, 3

5 ) Âl-i İmran, 64

6 ) Zilzal, 7-8

7 ) Bakara, 41