Kur'an'ı yüzünden mi mealinden mi okumalıyız?
Soru: Kur’an okumanın dinimizde çok sevap olduğuna dair pek çok ifadeye rastlayabiliyoruz. Peki bu sevap olan Kur'an okumak açıp Kur'an'ı yüzünden okumak mıdır yoksa Kur'an'ın manasını anlamaya çalışmak mıdır?
Cevap: Kur’an’ı yüzünden okumanın daha sevap olduğuna dair yerleşik bir anlayış vardır. Fakat Efendimiz (sav) zamanında Kur’an, zaten yazılı olarak herkesin elinde bulunan bir kitap halinde değildir. Kur’an’ı yazanlar, yazıya geçirenler elbette vardır ancak o dönemde Kur’an temelde ezberlenen ve ezberden okunan bir metindir.
Bir çoğumuz için “Kur’an okumak” demek mushafı açarak yüzünden okumak demektir. Çoğumuz hafız değiliz ve yaşadığımız dönemde insanların uzun metinleri ezberleme kapasiteleri geçmiş dönemlere göre oldukça düşük bir düzeyde. Çünkü dikkatlerimiz fazlasıyla dağınık, günlük hayatımız çok parçalı, teknolojinin imkanları da istenilen bilgiye kolayca ulaşma imkanı veriyor. Bu da ezberlemeye olan ihtiyacı azaltıyor denilebilir. Bu bağlamda zaman ayırıp da Kur’an okumayı her zaman yüzünden okumak şeklinde anlayabiliyoruz.
Diğer taraftan nicelik açısından bakıldığında çoğumuz Kur’an’ı yüzünden okuma açısından bazı sahabelerden daha fazla okumuş olabiliriz. Çünkü o dönem sözlü kültür özelliklerinin daha baskın olduğu bir dönemdir. Günlük hayat “söz” üzerine şekillenmiştir. Kur’an da yazılı kültür özelliklerinin daha fazla öne çıkmaya başladığı bir ara dönemde gelmiştir veya Kur’an’dan sonra yazılı kültür özellikleri daha hızlı yerleşmeye başlamıştır denilebilir. Çünkü Kur’an’da akitlerin, sözleşmelerin yazılı hâle getirilmesine dair tavsiye veya emirler de vardır.1
Karşımızda Kur’an okumakla ilgili farklı alternatifler var denilebilir.
-Kur’an’ı anlamadan sadece yüzünden okumak
-Kur’an’ı manasını bilerek yüzünden okumak
-Kur’an’ın sadece mealine, manasına odaklanmak
-Kur’an’ı hem yüzünden hem de mealinden okumak…
Tabii ki yüzünden okumakla anlayarak okumak birbirinin zıddı değildir. İnsanlar ister Arapça öğrenerek olsun ister meal ve tefsirlere çokça çalışarak olsun Kur’an’ı yüzünden okuduğu esnada aynı zamanda anlayabilir hâle gelebilir de.
Bu ve benzeri nedenlerle Kur’an’ı anlamadan yüzünden okumak, sadece meal okumak veya hem yüzünden hem de mealinden okumak gibi okuma türleri arasında ayrım yapmak ilk aşamada pek makul değildir.
İşin aslı; herhangi bir metnin anlamını bilmeden ondan özel bir hayır beklemek pek rasyonel değildir. Çünkü bir metin manası ile kaimdir. Mesela Farsça bilmeyen bir insan Mesnevinin orijinal metnine bakıp sadece harfleri telaffuz etse bundan bir şey elde edemez. İngilizce bilmeyen birisi de İngilizce bir şiir kitabını açıp telaffuz yanlışlarıyla da olsa sadece harflerin sıralanışını takip ederek okusa bundan da bir fayda umulmaz. Ancak Kur’an son tahlilde Kelam-ı İlahi olduğu, yani Allah-u Teala’nın kitabı olduğu için anlamadan okunmasından, sadece harflerin seslendirilmesinden bir bereket ve hayır umulabilir. Bu doğrudur.
Bu ilahi yönü dışında Kur’an’ın sadece harflerinin seslendirilmesinin, yüzünden okunup geçilmesinin, anlamından koparılarak telaffuz edilmesinin en ideal durum olmadığını belirtmemiz gerekir. Zaten günümüzde Müslüman kavimlerin çoğunluğunun eğitimleri çok zayıftır. Bu durumda Kur’an okumak denilince sadece yüzünden okumanın anlaşılması makul değil ancak normaldir. Ancak durumun bu olması hakikatin de bu olduğu anlamına gelmez.
Yine dünya Müslüman nüfusunun dini anlama çabasının sıfır olduğunu söyleyemesek de Kur’an’ı, hadisleri ve bir bütün olarak dini anlama cehdinin, iradesinin ve çabasının yeterli olmadığını söyleyebiliriz.
Tekrar edelim: Kur’an dahil bütün metinler anlamla kaimdir. Kur’an’a özel olarak ayetlerin anlamlarını düşünmeden okumak, yani anlamadan seslendirmek hayırlı, sevaplı bir amel olabilir. Ancak Kur’an sadece böyle bir uygulama için, yani anlamadan sadece yüzünden okumak için indirilmemiştir. Kur’an anlaşılması için, insanların içine işlemesine izin verecek bir anlama çabası üzerine tefekkür etmek için inmiş bir kitaptır. Elbette ki anlamanın farklı seviyeleri ve boyutları vardır. Salt kelime veya cümle anlamını okumakla, bir iki meal bitirmekle Kur’an anlaşılmış olmayacaktır. Kur’an’ı anlamak, her anlama çabası gibi iyi niyet, gayret ve tefekkür isteyen bir davranıştır. İyi niyet ve gayret olduktan sonra herkes kendi seviyesine göre mutlaka bir şeyler anlayacaktır ancak sadece yüzünden okuyarak Kur'an okumanın sevabını kazandığını düşünüp, bu kutsal kitabın kapağını başka bir niyetle açmamak Kur’an’ın indiriliş gayesine de hedefine de aykırı bir tutumdur.
Birbirine Engel Olan Fonksiyonlar
Hem anlamadan yüzünden okumak hem de anlama çabası bir arada olamaz mı şeklinde bir soru sorulabilir. Böyle bir uygulama tabii ki yapılabilir. Ancak bu tarz farklı fonksiyonların birbirlerine mani olabilecekleri de bilinmelidir. Mesela yılda bir veya iki hatim yapan birisi kendini Kur’an mealine hiç bakmamaya alıştırmışsa, meal okumak gibi bir alışkanlığı yoksa kendisini zaten Kur’an okuyan birisi olarak gördüğü için Kur’an’ı anlama çabasına girmeyebilir. Çünkü kendisini zaten Kur’an'la ilişkili görmektedir ve böyle hissetmektedir. Yüzünden okumanın kendisi için yeterli olduğunu düşünmektedir.
Ayrıca “Her Müslüman Arapça öğrenmelidir.” gibi bir düşünce de ona ağır gelebilir. Kur’an’ın genel manalarına dair derslere ve sohbetlere aşina, dua ve zikirlerde kullanılan kelimeleri az çok bilen, peygamber kıssalarını okumuş bir Müslüman için iyi seviyede bir Arapça veya Kur’an Arapçası bilmek şart olmasa da Kur’an okurken veya dinlerken okuduğu ve dinlediği yerin genel olarak neyden bahsettiğini bilmesi ve o manaları hatırlaması şarttır denilebilir.
Yani bir Müslüman hiç değilse “(A)llâhu veliyyu-lleżîne âmenû yuḣricuhum mine-zzulumâti ilâ-nnûr”2 ayetini ve devamını okurken Velî, ellezî, yuhricuhum, zulümat, nur gibi kelimelerin anlamlarını ve bunlardan oluşan cümlenin gramerini bilmese de Allah’ın müminlerin dostu, koruyucusu, destekçisi, hayra yönlendiricisi yani velisi olduğunu, müminleri karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, zor günlerden ve zorlayan imtihanlardan, hayatın baskılarından, günahın ve şerrin karanlıklarından kurtaracak yegane zatın Allah-u Teala olduğu manasını düşünebilmelidir.
Hz. İbrahim’le (as) ilgili ayetleri okurken “Felemmâ cenne ‘aleyhi-lleylu raâ kevkebâ Kâle hâżâ rabbî felemmâ efele kâle lâ uhibbu-l-âfilîn”3 ayeti ve devamını okuma esnasında Hz. İbrahim’in geceleyin bir yıldıza bakıp “Rabbim budur.” demesini ancak yıldız batıp yok olunca “Ben batıp gidenleri sevmem.” demesini, böylece fani şeylere bel bağlamama adına verilen Kur’an ve peygamber dersini de zihninden geçirebilmelidir.
Her ayet için bu hatırlamalar ve tefekkürler tek tek mümkün olmayacaksa da Kur’an’ın esas manalarını, ana hedeflerini içeren ve her okuyucunun kendince en önemli gördüğü ayetler veya sureler için bu yapılabilmelidir. Aksi durumda Kur'an ile meşgul olmanın faziletinden nasiplenilememesi gibi bir durumla karşı karşıya kalınma ihtimali ortaya çıkacaktır.
Bununla birlikte insanların bir konuda daha iyisini yapmaktansa o an yaptıklarını bırakma, terk etme eğilimleri de güçlüdür. Dolayısıyla kimseye “Madem anlamını bilmiyorsun o zaman okuma.” demek doğru değildir. Kur’an’ı anlamayı özendirmek isterken, Kur'an'ın anlamadan okunup geçilmesinin terk edilmesine de sebep olmamak lazımdır.
1 ) Bakara, 282
2 ) Bakara, 257
3 ) En’âm, 76