6 dk.
04 Ocak 2023
Kur'an insanın uzaya çıkamayacağını mı iddia ediyor? | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Kur'an insanın uzaya çıkamayacağını mı iddia ediyor? | 2. Kısım

Kur’an, Bilim ve Basit Bir Prensip

 

Kur’an’da “kevnî ayetler” olarak adlandırılan pek çok ayet vardır ki bu ayetler fizik dünyadan, tabiattan, evrenden, yeryüzündeki tabiat olaylarından ve gök cisimleri ile benzeri konulardan bahsederler.

 

Tarih boyunca pek çok Müslüman, alim, müfessir tarafından bu ayetler de yorumlanmış, üzerine pek çok söz söylenmiş, farklı fikirler öne sürülmüştür.

 

Bu ayetlerin açıklamaları, tefsirleri ve yorumlarıyla ilgili bilmemiz gereken şudur: Hiçbir alim, hiçbir müfessir veya hiçbir yorumcu, Kur’an’dan asla kendi başına kevnî bir kanun, bilimsel bir teori çıkarmış değillerdir. Bu alanda yapılan bütün yorumlar, kendi dönemindeki ilimlerden kendi anladığı kadarını Kur’an’a söyletme çabasından ibarettir. Bu durum elbette tek başına yanlış bir çaba değildir. Ancak ilgili bir ayetin yorumu “Ayetin anlamı kesinlikle budur, diğer bütün yorumlar yanlıştır.” tarzında yapılıyorsa bu son derece cahilce bir tavır olacaktır. “Ayetin bir anlamı da bu olabilir. Diğer mümkün anlamlar içinde bu anlam da gözetilmelidir.” şeklindeki bir yorum ise farklı alternatiflere açık kapı bırakması yönüyle makul karşılanabilir.

 

Diğer taraftan kevnî ayetleri yorumlayanlar genellikle fen bilimlerinde uzman olmayan kişiler olmuştur. Dolayısıyla fen bilimlerinde uzman olanların Kur’an ve İslami ilimlere uzaklığı, Kur’an ve İslami ilimlerde uzman olanların da fen bilimlerine uzaklığı gibi bir durum söz konusudur.

 

Örnek olarak Yusuf Suresindeki yıldızlar, ay ve güneşin Hz. Yusuf’a (as) secde etmeleriyle ilgili ayeti ve yorumunu verebiliriz. 

 

“Bir zaman Yusuf babasına, “Babacığım!” dedi. “Ben rüyamda on bir yıldızın, güneş ve Ay'ın bana secde ettiklerini gördüm.”1 ayetinin bir zamanlar meşhur olan yorumunu ilgilileri hatırlayacaktır. Bu yoruma göre Kur’an 11 gezegenin varlığını bilimsel gelişmelerden yüzyıllar önce haber vermiştir. Ancak bilimsel gelişmeler bu yorumu doğrulayacak bir seyir takip etmemiştir. Mars, Jüpiter, Merkür, Satürn ve Venüs gezegenleri zaten dünyadan çıplak gözle görülebilecek gezegenlerdir ve yüzyıllardır bilinmekte, gezegen olarak da kabul edilmektedir. 19. Yüzyılda ise gezegenlerin sayısı gerçekten de 11 olarak kabul edilmektedir. Bunların isimleri; Dünya, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Vesta, Juno, Ceres ve Pallas’tır. Daha sonra Ceres, Vesta, Juno ve Pallas’ın boyutları nedeniyle asteroit olarak kabul edilip listeden çıkarıldığını görürüz. Geriye elimizde sekiz gezegen kalmıştır.

 

Daha da önemlisi şudur ki: Bilim dünyasında “gezegen” kavramını oluşturan, hangi gök cismine gezegen denileceğini, hangisine denilmeyeceğini belirleyen kurum Uluslararası Astronomi Birliğidir. Bu kurum 100 yıldan fazladır gökcisimlerinin statülerini, isimlerini belirlemekte, bu konuda kriterler koymakta ve uygulamaktadır. Örneğin bu kurum 2016 yılında toplanarak Plüton’un statüsünü belirlemek amacıyla güneş sistemindeki gezegen sayılarını yeniden belirlemek için çalışmalar yapmış, sonuçta Plüton’un gezegen olarak kabul edilmemesine karar vermiştir. Yine bu toplantıda Plüton’un yanında Ceres, Charon ve UB 313 adı verilen cisimlerin de gezegen olarak kabul edilmesi teklif edilmiştir ancak Charon hakkındaki genel kanaat Plüton’un uydusu olması, diğerlerinin de gezegen olarak kabul edilebilmeleri için daha kesin veriler elde edilmesi gerektiği şeklinde olmuştur. Ayrıca kurum, bir gök cisminin gezegen olarak kabul edilmesi için kendisinin bir yıldız olmamasını ve bir yıldız etrafında yörüngede dönmesini, diğer taraftan küre şeklini almış olması veya küre şeklini alabilmek için kendi kütlesine ait bir yerçekiminin bulunmasını kriter olarak kabul etmiştir. Bu kriterlere göre halen incelenen gök cisimleri vardır. Bu incelemelere göre 8 gezegene dahil edilebilecek şimdilik 12 gök cismi daha bulunmaktadır. Dolayısıyla bir süre sonra güneş sistemindeki gezegenlerin sayısı 20 bile olabilir.

 

Meselenin bizi ilgilendiren yönüne gelince: Yusuf suresinin 4. ayetinin meallerinde bugün bile bu verilere rağmen kevkeb kelimesi yıldız yerine gezegen olarak çevrilebilmekte ve meallerde “11 gezegen” tabiri bulunabilmektedir.2 Bu meal yazarlarının güneş sisteminde 11 gezegen olduğu iddiasına sahip olup olmadıklarını bilmiyoruz. Ancak İslam dünyasında bir zamanlar gezegen sayılarının 11 kabul edildiği dönemlerde “Kur’an bu gerçeğe yüzyıllar önce işaret etmişti.” dediklerini biliyoruz. Çünkü Müslümanlar genellikle “semâ” kelimesinin maddi ve manevi anlamlarını birbirine karıştırmaktadır ve her semâ kelimesini uzay boşluğu, fiziksel gökyüzü olarak anlamaya meyillidir. Ancak gelinen noktada gezegen sayılarının değişmesiyle birlikte artık 11 yıldızın 11 gezegen olarak yorumlanması alışkanlığından vazgeçilmiş gibidir.

 

Temel prensibi tekrar hatırlayalım: Sahabe ve Tabiin dönemini hariç tutmak kaydıyla, hicri 2. yüzyıldan sonra kim ki Kur’an’ın kevni ayetlerinden fennî bilimlerin sahasına giren bir yorumda bulunmuştur, o kişi kendi döneminin bilgisini kendi bilip anladığı kadarıyla ayet ve hadise tatbik etmiştir. Yoksa ayet ve hadislerden kevnî bir teoriye, bilimsel bir yargıya ulaşmamıştır. 

 

Bugün de Müslümanlar, özellikle de Kur’an ve hadislerle ilgilenenler, kevnî ayet ve hadislerle ilgili yorumlarda bulunurlarken şimdiki zamanın bilimsel bilgisini kendi anladıkları kadarıyla ayet ve hadislere tatbik etmektedirler.

 

Bu yaklaşımın iyi ve kötü niyet bağlamlarında ayrı ayrı ele alınması bir derece makul olabilir. Ancak bir yerde bir yorumcunun veya alimin kendi anladığı eksik, yanlış veya çarpıtılmış bir bilimsel bilgiyi Kur’an ve hadislere doğrulatmak için ayet ve hadislerdeki kelimelerle oynama, kelimelere olmayan ve zıt anlamlar verme, kelime anlamlarını genel bağlamdan koparma, sözlük karşılığını yeterli görüp kavramın zaman içindeki değişik kullanım alanlarını göz ardı etme gibi çabalar görülüyorsa ortada iyi niyetli bir çaba olmadığı neredeyse kesin gibidir.

 

Unutulmamalıdır ki; Kur’an’ın kevne, kainata, evrene, tabiata dair bilgi vermek gibi bir gayesi yoktur. Kur’an’daki kevnî ayetler evrendeki, tabiattaki cisimlerin, nesnelerin ve olayların Allah’a bakan yönleriyle ilgilenmektedir. Bu gibi anlatımların sonunda da tefekkür etmemiz, şükretmemiz, ibret almamız istenir. O nesnelerin, cisimlerin ve olayların hakikati de budur. 


1 ) Yusuf, 4

2 ) Örneğin bkz: Bahaeddin Sağlam, Cemal Külünkoğlu, Edip Yüksek, Mehmet Okuyan, Mustafa İslamoğlu, Süleymaniye Vakfı mealleri…