Kur'an okuyanlara verilen sevap
Soru: “Kur'an-ı Kerim'den tek harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle (kayda geçer). Elif-Lam-Mim bir harftir demiyorum, Aksine elif bir harf, lam bir harf ve mim de bir harftir.”1 hadisini nasıl anlamalıyız? Her harfi okumanın kazandıracağı sevap meal veya tefsir okumaları için geçerli değil midir? Bu durumda Kur’an’ı anlamadan yüzünden okumak, mealini veya tefsirini okumaktan daha sevaptır denilebilir mi? Meal okumak da Kur’an okumak kavramına dahil midir?
Cevap: Kur’an okumanın elbette sevabı vardır. Hadisin ifadesiyle de her harfinin bir sevap, her hasenenin de on misliyle kayda geçileceği düşünülünce her harfinin 10 sevap hükmünde olduğu açıktır.
Ancak burada şöyle bir atlama da göze çarpıyor: Kur’an okumayı neden sadece yüzünden Arapça metnini okumak olarak anlayalım ki?
Efendimiz (sav) bu hadisi karşısındaki bir kavme söylüyor. Yani bu hadisin söylendiği ortamdaki sahabe efendilerimiz çoğunluk itibariyle mushafı açarak yüzünden okuyan insanlar değildir. Çünkü Kur’an henüz Mushaf, kitap haline getirilmemiştir. Dolayısıyla çoğunluk veya herkes ezberden Kur’an okumaktadır.
Diğer yandan, -meallerin Allah kelamı olmadığı gerçeği bir yana- Kur’an’ın metnini öğrenip de manasını anlama yolundaki her çalışma da bu hadis-i şerife dahil olur. Hatta bir insan bir kelimenin anlamını öğrenmek için o konudaki sözlüklere baksa, kafasında o anlamı netleştirmeye çalışsa, dolayısıyla Allah-u Teala’nın kelamını daha iyi anlama adına bir çaba gösterse bu da o sevap kavramına dahil olacaktır.
Bu hadiste dikkat edilmesi gereken husus şudur: Efendimiz (sav) çoğu bizzat metin üzerinden, yani mushafı açarak okumayan ashabına karşı Kur’an okumanın sevabından bahsetmiştir. Oradaki insanların hepsi Arapçayı biliyor, Kur’an metnini de biliyor. Ancak örneğin Türkiye’de yaşayan bir insan “Kur’an okumak” derken, anlamından tamamen bağımsız olarak mushafı açıp Kur’an’ı yüzünden okumayı anlayabiliyor. Böylece hadis-i şerifteki sevaba nail olmuş olacağını düşünüyor. Ancak hadis metninin bunu ifade ettiğini tam olarak söyleyemeyiz. Sahabe efendilerimiz Arapçayı hiç bilmeyen bir insanın Kur’an metnini sadece heceleyerek yüzünden okumaya çalıştığını görselerdi ne derlerdi bilemeyiz ancak sahabenin içinden bazılarının böyle bir uygulamaya kızma ihtimallerinin olduğunu da söyleyebiliriz. En azından metni bilmeden, metinde ne anlatıldığını bilmeden sadece telaffuz etmeyi, hecelemeyi saygısızlık olarak görme ihtimali olan bazı sahabiler vardır diyebiliriz.
“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir”2 hadisini hepimiz biliriz. Bu “öğretme” meselesini de ilkokul seviyesindeki çocuklara Kur’an’ı yüzünden okumayı öğretmekten ibaretmiş gibi anlamak konuyu epey darlaştırmak olacaktır. Çünkü Kur’an sadece Arapça harflerden, kelimelerden ve bunların telaffuzundan ibaret bir kitap değildir ki Kur’an’ı öğrenmek ve öğretmek sadece bu harfleri, kelimeleri ve onların telaffuzlarını öğrenmek ve öğretmek olsun.
Bu yüzeyselliği veya bir meseleyi teknik boyutundan ibaret ele almayı farklı tartışmalarda da görürsünüz. Örneğin geçmişte Risale-i Nurlar tefsir midir değil midir tartışmaları yaşanırdı. Kimileri Risaleler Kur’an’ın imanî boyutunu öne çıkaran bir tefsirdir derken kimileri de ayetleri tek tek ele alıp açıklamadığı için o eserlere tefsir gözüyle bakmıyordu. Halbuki Risalelerde anlatılan meseleler Kur’an’ın bizden istediği şeyleri anlamaya yönelik meselelerdir. Dolayısıyla teknik bir terim olarak tefsir olup olmamaları bunun yanında ne kadar önemli bir detay olabilir ki?
Bu bağlamda Kur’an’ın metni de metnin anlamı da bizi salih tavra, salih söze, salih amele sevk edecek şeylerdir. Dolayısıyla Kur’an ekseninde okuyan, anlamaya ve yaşamaya çalışan, anlatan veya dinleyen kişinin bu eksendeki bütün çabaları da Kur’an’ı anlama ve okuma çabasına girecektir.
Yine bu bağlamda; “Kur’an’ı maharetle okuyan kimse pek şerefli ve pek itaatkar sefere (melekleri) ile birliktedir. Kur’an okuyup onu okurken kekeleyen ve okurken meşakkat çeken kimseye de iki ecir vardır.”3 hadisini benzer şekilde anlamak lazımdır. Bu hadiste Kur’an’ı maharetle okumak, duraksamadan, takılmadan okuyabilmektir. Kekelemek olarak Türkçeye çevrilen kelime ise okurken zorlanan, okurken duraksayabilen kişileri nitelemek için kullanılmıştır. Bu kişilere iki ecir verilmesi onlar için bir avantajdır çünkü bu kişiler Kur’an’ı okumaya, anlamaya, öğrenmeye çalışmakta ve bunu yaparken de en azından başlangıç itibariyle biraz zorlanmaktadırlar. Dolayısıyla hadisin anlamını öğrenmek konusundaki çalışmalarda zorlanan ancak zorlanmasına rağmen devam eden kişileri de kapsadığı söylenebilir.
1 ) Tirmizi, Fezailü’l-Kur’an, 16
2 ) Buhari, Fezilü’l-Kur’an 21, Ebu Davud, Salat, 349; Tirmiz, Fezailü’l-Kur’an 15; İbni Mace, Mukaddime 16
3 ) Buhari, Tefsirü’l-Kur’an, 346; Müslim, Salatü’l-müsafirin, 244