13 dk.
27 Eylül 2022
Müslüman depresyona girer mi? Antidepresan kullanmak caiz midir?-gorsel
Youtube Banner

Müslüman depresyona girer mi? Antidepresan kullanmak caiz midir?

Soru: Bir Müslüman depresyona girer mi veya depresyona girmek iman zayıflığını mı gösterir? Ayrıca antidepresan ilaç kullanmak caiz midir?
 

Cevap: Sorunun tam cevabı için birkaç noktayı ayrı ayrı ele almamız gerekiyor.

 

Birinci Nokta: Bir Müslümanın depresyona girmemesi, stres yaşamaması, bunalıma yakalanmaması gerektiğine dair yaygın ve yanlış bir anlayışın olduğu doğrudur. Ancak her ne kadar yanlış da olsa bu anlayışta bir dane-i hakikat, bir hakikat payı veya parçası vardır. O parça da şudur: Bir Müslümana psikolojik meseleler için imanından, o imanın içinde var olan Allah’ın ilmine, iradesine, kudretine, hikmetine, yardımına, rahmetine güvenmekten gelebilecek bir teselli vardır. Bu doğrudur. Fakat her insanın her zaman ve her durumda iman derecesi aynı seviyede kalmayabilir. İmanın derecesi, şiddeti, seviyesi her insanda aynı olmadığı gibi bir insan için de her gün aynı seviyede kalmayabilir, inişli çıkış bir seyir izleyebilir. Çünkü bizler “La İlâhe İllallah – Muhammeden Rasulullah” dediğimiz gün imanda kemâl mertebeye, en yüksek seviyeye ulaşıyor değiliz. Böyle bir seviyeye ulaşmak için yıllarca çalışılarak kazanılacak bazı şuur seviyeleri, bazı anlayışlar, bazı bakış açıları ve manevi güçler vardır ki yeterli gayreti göstermeden bunları elde etmek neredeyse imkânsızdır. Ancak bu, kişinin imansız olduğu anlamına da gelmez.

 

Evet! Namazda huşuyu yakalamak veya iffet duygusunun ve şuurunun tüm derecelerine ulaşabilmek için bizzat bunların üzerinde çalışmak ve bu çalışmaların yıllar sürmesi gerekebilir. İmanın da kemâl derecesine ulaşması için bizzat iman üzerinde çalışmak ve bu çalışmanın da bazen aylar bazen yıllar sürmesi gerekebilir. İmanın nasıl artırılabileceği konusunda daha detaylı bilgi almak için “İmanın Artması” başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.

 

İkinci Nokta: Bir kişinin bir problemi çözmesi için daha önce o problemle ilgili bir hazırlığı olması gerekebilir. Ayrıca bir kişiye ailesi veya okulu henüz küçükken problem yaşadığı konuyla ilgili bir eğitim vermemişse o kişi ilerleyen yıllarda bazı şoklara da hazırlıksız yakalanabilir. O kişinin imanı da var olduğu ve bir parça güçlü de olduğu hâlde, o konu hakkında eğitimsiz veya tecrübesiz olduğu için o problemi çözmekte zorlanacaktır.

 

Örneğin daha 2-3 yaşlarından itibaren sürekli şekerli ve karbonhidrat odaklı beslenen bu nedenle de obez olan, daha da önemlisi vücudunun şeker dengesi bozulan bir insan 14-15 yaşlarında bile tıbben oruç tutamayacak bir hale gelebilir. Çünkü bazı biyolojik dengeler baştan bozulmuştur ve oruç ibadeti neredeyse o dengeler yeniden düzelmeden imkansız hâle gelmiştir. Benzer şekilde psikolojik olarak da bir insan belli bir konuda hiç ön eğitim almamışsa o konuyla ilgili problemlere hazırlıksız yakalanabilir. Bunun da travmatik sonuçları olabilir. Dolayısıyla imanda, marifetullah ve muhabbetullahta, Kur’an ve sünnette aktarılan hikmetlerde insanların pek çok psikolojik problemine karşı çözümler vardır ancak insanların onları öğrenmesi, benimsemesi yıllar alabilir. Bu nedenle imanlı olduğu halde hatta bazı açılardan imânı kâmil olduğu halde diğer eksikliklerin neden olacağı bazı problemler de yaşanabilir.

 

Üçüncü Nokta: Bizler insan olarak hem madde hem manadan, yani hem beden hem de ruhtan oluşan canlılarız. Bedenimiz için biyolojik ruhumuz için de psikolojik tabirlerini kullanacak olursak, biyolojimizin psikolojimiz üzerinde etkisi olduğu gibi psikolojimizin de biyolojimiz üzerinde etkileri vardır. Örneğin stres ve korku hissettiğimiz zaman beynimizdeki adrenalin hormonlarının miktarı artar. Vücudumuza dışarıdan adrenalin hormonu enjekte edildiğinde de stres ve korku duygularımız tetiklenebilir. Bu nedenle bir insan kısa veya uzun süre “Lâ Tağdab (Öfkelenme)” hadisi1 çerçevesinde öfke kontrolü egzersizleri yapmış veya tevekkül üzerine ciddi şekilde çalışmışsa bünyesindeki adrenalin fazla olsa da öfkesini kötü bir davranışa yansıtmayabilir ya da korkusunu tevekkülle bastırmış olabilir. Bununla birlikte psikolojik olarak öfke veya korku modu o kişide bir şekilde hâsıl olacaktır.

 

Ayrıca bizler, genel insanlık ailesi olarak beslenme alışkanlıklarımızın değişmesi sonucu 100 yıl öncesine göre çok daha az magnezyum alabiliyoruz. Magnezyum eksikliği durumunda da insanlar kendini kötü hissetmeye, üzülmeye, depresyona daha eğilimli olurlar. Yani bir insan yeterli magnezyum almıyorsa daha rahat kederlenebilir, daha kolay bir şekilde depresyona girebilir. Yani bir insan mümin de olsa gayr-i müslim de olsa, ateist de olsa meselenin biyolojik-maddi nedenleri yüzünden farklı psikolojik rahatsızlıklara daha rahat yakalanabilir.

 

Konunun genetik boyutu da vardır. Depresyondan anksiyeteye, bipolar duygu durum bozukluğundan obsesif kompulsif bozukluğa kadar pek çok psikolojik rahatsızlığın genlerden de etkilendiği bilinmektedir. Bu da kişinin imanıyla direkt alakalı değildir.

 

Dördüncü Nokta: İnsanın hayat hakkındaki bilgisi, tecrübesi ve tepkileri yine hayatın içinde ve zamanla oluşur. Bunun da iki temel yönü vardır:

 

Birincisi: İnsanların bireysel olarak tek başına kontrol edemeyecekleri çok geniş ve büyük şartlar olumsuz bir çocukluk geçirmelerine neden olabildiği gibi bazı psikolojik rahatsızlıklara daha yatkın hale gelmelerine de sebep olabilmektedir. Örneğin bir insan çocukluğu ve gençliği itibariyle uzun yıllar fakirlik yaşamışsa belli durumlarda psikolojik olarak kendini kötü hissetmeye, öğrenilmiş çaresizlik, depresyon veya anksiyete yaşamaya daha meyilli olacaktır. Evet, Allah-u Teala zekat ve sadakayı emir ve tavsiye etmiştir. İdeal bir toplumda da sosyal yardımlaşmanın olması, bunun sonucunda da kimsenin çok fakir büyümemesi gerekir. Ama ideal toplum, ideal sistem, ideal çevre şartları gibi bir insanın bireysel olarak baş edemeyeceği büyük sorunlar kişilerde psikolojik sorunlara neden olabilmektedir.

 

İkincisi: İnsanın kendisi hakkındaki düşünceleri, hayat hakkındaki beklentileri ve toplumsal etkileşimler de kişilerde psikolojik bozukluklar üzerinde etkilidir. Örneğin bir insan çok uzun veya çok kısa, çok şişman veya çok zayıf olabilir. Farklı bir şiveye veya davranış tarzına da sahip olabilir. Farklı bir dinden, farklı bir mezhepten, farklı bir gruptan, farklı bir etnik kökenden de olabilir. İçinde bulunduğu toplum ise o insana kötü davranmış, onu sürekli dışlamış, kendini ifade etmesine ve kendisi olmasına izin vermemiştir. Bu da o insanın içedönük ve çekingen özellikler sergilemesine neden olabilir. Bunlar da zamanla psikolojik rahatsızlıklara yol açabilir.

 

Bunların her ikisi de kişilerin kendi başlarına değiştiremeyecekleri ve kontrol edemeyecekleri durumlardır. Bunlar da kişilerin imanı ile direkt bağlantılı hususlar değildir.

Sonuçta bir Müslüman depresyona da girebilir, uzun süreli stres de yaşayabilir, insanlar çekinebilir, sosyal fobi yaşayabilir, anksiyete sahibi olabilir, obsesif kompulsif bozukluk veya bipolar duygu bozukluğu sorunu yaşayabilir. Bunların hepsi mümkündür.

 

Antidepresanlar

 

Antidepresanlar tıbbın geldiği seviye açısından en azından şimdilik psikolojik rahatsızlıklarla ilgili önerilen önemli bir çözümdür. Yapılan pek çok kontrollü deney bu ilaçların plasebolara göre daha fazla olumlu etki gösterdiğini, yani psikolojik rahatsızlıklar için belli ölçülerde şifa vesilesi olabildiğini kanıtlamıştır, göstermiştir. En azından bu rahatsızlıklar için ilaç almanın ilaç almamaktan daha iyi olduğunu biliyoruz.

 

Konuyla ilgili genel prensip şudur: Sağlıkla ilgili zaruretler pek çok haramı helal hale getirir. Kur’an’da açıkça “De ki: Bana vahyolunanda, leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir- ya da günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka, yiyecek kimseye haram kılınmış bir şey bulamıyorum. Başkasına zarar vermemek ve sınırı aşmamak üzere kim (bunlardan) yemek zorunda kalırsa bilsin ki Rabbin bağışlayan ve esirgeyendir.”2 buyrulur. Bir insanın hayatta kalabilmesi için yiyebileceği tek gıda domuz eti ise onu yemesi veya susuzluktan ciddi zarar görecek dereceye gelmişse ve içebileceği tek şey alkollü bir içki ise onu içmesi geçici olarak caiz olur. Yine kadın ve erkeğin birbirlerine bakılması haram olan yerlerine bakmak da tıbbî zorunluluk durumlarında geçici olarak haram değildir.

 

Ancak bu tarz caizlik durumlarında, yani kendi başına haram olan meselenin tıbben caiz hale gelmesinde alternatifleri arama mecburiyeti kısmen vardır. Örneğin önemli bir hastalığın iki farklı ilacı vardır. Bu ilaçlardan birisinin jelatininde domuz ürünü kullanılmış diğerinde kullanılmamıştır. Fiyatlar arasında devasa farklar yoktur. Etki açısından da birbirlerinin tam muadilidirler. Bu durumda domuz ürünü kullanılmayan ilacın tercih edilmesi gerekecektir. Ancak her iki ilaç arasında ciddi fiyat farklılığı varsa ve bu farklılık kişileri önemli derecede etkileyecekse bu da konunun zaruret haline gelip gelmediğinin değerlendirilmesinde ayrı bir değişken olarak ele alınmalıdır.

 

Efendimiz (sav) farklı hadis-i şeriflerinde; “Allah, hiçbir hastalık vermemiştir ki onun şifasını da vermemiş olsun.”3, “Ey Allah’ın kulları! Tedavi olunuz; Allah, verdiği her hastalığın şifasını da yaratmıştır.”4, “Her hastalığın bir ilacı vardır. Bu ilaç bulunduğunda hastalık Allah’ın izniyle iyileşir.”5 diyerek insanları şifayı aramaya yönlendirmiştir. Şifayı aramak Allah’ın ilim, irade ve kudretiyle yarattığı bu varlık sisteminde insan için bir vazifedir. İlacın aranıp bulunması da bu sisteme dahildir. Yani şifayı verecek olan neticede ilaç değil yine Allah-u Teala’dır. Dolayısıyla bu noktada ilaç ve dua arasında bir zıtlık da yoktur. Çünkü ilacın farklı bileşkeler halinde de olsa yeryüzünde bir yerlerde bulunduğu ve çalışarak elde edilebileceği bir sistem kurulmuştur. O hâlde insan her halükarda şifayı arayıp bulmaya çalışmalıdır.

 

Şifayı arama konusunda bir Müslüman olarak iki temel prensibi takip edebiliriz.

 

Birincisi: Herhangi bir rahatsızlığa karşı proaktif olarak her dert için bir çözümün var olduğuna inanmak hakkındadır. Bu arayış derdin büyüklüğü ve etkisi ölçüsünde farz, vacip veya müstehap olabilir. Küçük veya yaşamsal fonksiyonları pek etkilemeyen bir rahatsızlık için deva aramak farzdır denilemez ama bunlar için de devanın aranması iyidir. Ancak kendimiz, ailemiz, çevremiz için hayatı etkileyen, ıstırap veren rahatsızlıklar için çözüm aramak, o çözümü ararken de evvela o rahatsızlığın muhtemel ve mümkün bir çözümü olduğuna inanmak gerekir.

 

İkincisi: Daha sonra kendimizde o arama ve bulma gücünün olduğuna da inanmak gerekecektir. Gücümüzün yettiği ölçüde bir arayış içinde olmak, gücümüzün yetmediği yerde de tevekkül ve rıza, Allah’ın her duaya icabet edeceği gibi hakikatleri hatırlayarak o enerjiyi bulmak ve öyle çözüm aramak lazımdır.

 

Bu genel prensiplerden sonra antidepresanların haram olduğunu söylemek mümkün değildir. Hatta kendisinde veya malzemesinde haramlık bulunsaydı bile tıbbî bir zaruret veya mecburiyet durumunun olduğu noktalarda caiz olacaktı.

 

Ancak dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır.

 

Öncelikle farklı antidepresan türlerinin farklı bünyelerde etkilerinin değişebileceği hatırdan çıkarılmamalıdır. Yine antidepresanların farklı dozlarda farklı etkiler oluşturacağı da bilinmelidir. Bu türlerin ve dozların belirlenmesi için ilgili doktorla görüşülerek karar verilmeli ve ona göre davranılmalıdır. Doktor reçete ettikten sonra antidepresanlar elbette kullanılabilir ve kullanılması da caizdir. Lakin uzman tavsiyesi olmadan kişinin kendi başına karar vererek bu ilaçları kafasına göre dozlarla kullanması doğru olmayacaktır.

 

Genel olarak Ortadoğu veya Anadolu insanının mevcut durumuna bakılınca gereğinden daha az antidepresan kullandıkları söylenebilir. Bu coğrafyada antibiyotiklerin gereğinden fazla kullanıldığı yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Benzer şekilde antidepresanların gereğinden az kullanıldıkları da belirtilmektedir. Çünkü insanlar “psikolojik hastalık” gerçeğini ve kavramını henüz kabullenebilmiş değillerdir. Bu nedenle de antidepresan kullanmaktan kaçınmaktadırlar. Bu anlamda da verilen ilacı kullanmaktan, doktora gitmekten çekinmek gereksizdir. Konunun imani ve İslami bir problem olarak görülmesi de yanlıştır.

 

Maddî ve Manevî Yan Etkiler

 

Antidepresanlar temelde bünyeyi, iradeyi, yani insanın kendi kendini kontrol mekanizmasını biraz zayıflatarak çalışırlar ve bu şekilde işe yararlar.

 

Bizler insan olarak pek çok konuda iradi veya kontrollü davranışlarımızı kendi kendimizi biraz zorlayarak, kasarak gösteririz. Her konuda olmasa bile pek çok konuda bu böyledir. Örneğin harama bakma, oruçluyken yeme-içme, bir namazı vaktinde kılabilme konularında böyledir. Bu nedenle örneğin çocuklarına karşı çok şefkatli ve ilgili olan bir baba işleri iyi gitmediği ve iflasa yaklaştığı için ciddi kaygı duymaya başlayabilir. Bu kaygıları için antidepresan kullanmaya başlayabilir. Bu durumda kaygı düzeyi azalacaktır. Hatta bir parça kaygısız olmaya ve öyle davranmaya başlayacaktır. Bu durumda çocuklarına karşı gösterdiği şefkat ve ilgi konusunda duygu ve davranış düzeyinde bir azalma da olabilir.

 

Diğer yandan harama bakmamaya özellikle dikkat eden, karşı cinsten kaçınan, bu konuda kendini az-çok zorlayan, iradesini kullanan bir genç dersleri kötü gittiği veya kendisine kötü davranıldığı için depresyona girmiş olabilir. Kullandığı antidepresan derslerine ve başkalarının kendisine karşı davranışlarına üzülme durumunu azaltacaktır. Ancak diğer yandan harama baktığı için üzülme, namazını kaçırdığı için üzülme, haramlara karşı hassas davranamadığı için üzülme duygularını da azaltacaktır. Antidepresan kullananların bu durumlara özellikle dikkat etmeleri manevi hayatları açısından faydalı olacaktır.

 

Müslümanla antidepresan ilaçlar arasında kurulabilecek tek ilgi bağı budur. Bizler bazı ahlaki veya dini yükümlülüklerimizi onları ciddiye alarak ve irademizi kullanarak sürdürebiliriz. Antidepresan nedeniyle oluşacak genel bir kaygısızlık halinde ise bu konularda ihmallere rastlanabilir. Antidepresanların nasıl ki mide bulantısı, baş dönmesi, dikkatte dağınıklık gibi yan etkileri vardır. Aynı şekilde bizi sonradan üzebilecek manevi yan etkilerine de dikkat edilmelidir. Gerekirse ilaç veya doz değişikliğine gidilebilir yahut namaz, harama bakma gibi konularda daha fazla dikkat ve şuur gerekebilir. 

 

Tekrar etmekte fayda var: Her antidepresan her bünye için ve her dozda bu etkiyi göstermez. Ancak belli durumlar için, belli kişiler adına belli bir dozda yazılmış bir antidepresan bu şekilde sonuçlar verebilir. Antidepresan kullanan kişi ilaç veya doz değiştirerek yahut ortam ve şartlarda değişiklik yaparak bundan da kurtulabilir.


Yüce Allah'tan fiziksel ve ruhsal sağlığımızı korumasını, tam bir afiyet hâlini bizlere lütfetmesini niyaz ederiz. Bize göndermiş olduğu fiziksel ve ruhsal rahatsızlıkları da şükür ve tevekkülle karşılayıp, kendisini hoşnut edecek bir biçimde ömrümüzü noktalayabilmeyi dileriz. 
 


 

1 ) Bir adam Efendimiz’e (sav) gelerek “Ey Allah’ın Rasulü! Bana bir nasihatte bulun. Uzun olmasın ki nasihatini unutmayayım.” demiş ve bunu birkaç kere tekrar etmişti. Efendimiz de (sav) “Öfkelenme (Lâ Tağdab) cevabını verdi. (Buhari, Edep, 76; Tirmizi, Birr, 73; Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 11.) 

2 ) En’âm, 145. Konuyla ilgili diğer ayetler için; En’âm 119; Bakara, 119.

3 ) Buhari, Tıp, 1; Ebu Davud, Tıp, 1.

4 ) Ebu Davud, Tıp, 1.

5 ) Müslim, Selam, 69.