9 dk.
30 Haziran 2022
İmanın artması | İnsanı imana taşıyan ve iman etmeye engel olan faktörler 4.kısım -gorsel
Youtube Banner

İmanın artması | İnsanı imana taşıyan ve iman etmeye engel olan faktörler 4.kısım

Bu yazı, "İnsanı imana taşıyan ve iman etmeye engel olan faktörler" başlıklı yazı dizisinin dördüncü yazısıdır. Yazı dizisinin üçüncü yazısına buradan ulaşabilirsiniz.
 

Önceki yazılarda sırasıyla; iman tanımı yapılmış, imana mâni hâller ve imana götüren hâller sıralanmış, imanımızı takviye etmek için faydalı faktörler maddeler halinde açıklanmıştı. Konuyu tamamlamak için, imanı artırma noktasında temas edilmesi gereken başka hususlar da var.

 

Öncelikle, imanı artırabilmenin şartlarından birisi imanın artabileceğini bilmektir. İmanda derinleşme adına farklı ufukların olduğunu, bu konuda çaba sarf etmek gerektiğini; bir insanın kendi üzerinde çalışarak, kendisini hatırlayarak, kendisini hatırlatacak birileriyle beraber olarak, hatırlayacak yol ve yöntemler arayarak imanını daha derin yaşayabileceğini bilmektir.

 

“Geçmişte ulemanın yapmış olduğu tanım çerçevesinde, iman daha çok 1 ve 0, yani var veya yok gibi değerlendiriliyor. İman kelimesinde bu anlam da yok değil ama iman aslında çok daha geniş anlamlı bir kelimedir.” demiştik. O geniş anlamı açarsak; imanın kişiyi etkilemesi, kişinin farklı latifelerini ve özelliklerini kapsaması, kişinin imanda derinleşmesi, hadiste (1) ifade edildiği üzere, nihayetinde Allah-u Teala’yı görüyor gibi yaşama ufku anlamında imanın artması mümkündür. Aynı zamanda, mümin özelliklerinin ve münafıklık alametlerinin sıralandığı hadislerde geçen özelliklere ne kadar sahip olunduğu, o amellerin ne kadar sistematik olarak yerine getirildiği veya o hisleri ve duyguları insanoğlunun yaşadığı tüm haller çerçevesinde ne kadar gösterebildiği bağlamında imanda bir derinleşmeden söz edilebilir. İnsanoğlunun yaşadığı tüm hâllerde; yani açken de, tokken de, fakirken de, zenginken de, zayıfken de, güçlüyken de, kendisini güven ve emniyet içinde hissederken de, stres altında ve kendini yorgun, çaresiz hissederken de o güzel, sahih ve doğru davranışları gösterme boyutunda imanda bir derinleşme imkanı söz konusudur.

 

Hadislerde bahsedilen iman kavramı, genellikle imanın bu derinlik halidir. Bir örnek vermek gerekirse; “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mümin de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.” (2) hadisinde hem Müslümanın hem de Müminin çevresine güven verme özellikleri vurgulanmıştır. Ancak dikkat edilirse Müslümanın güven verdiği alan müminin güven verdiği alandan daha dar tutulmuştur. Elbette vurup kırabilen, gıybet ve hakaret edebilen, yalan söyleyebilen bir insanın İslam’a girdikten sonra en azından bu amellerden büyük olanları tamamen bırakması, küçüklerini de bırakma yönünde azmetmesi beklenir. Müslümanlar, diğer bir Müslümandan gelecek zarar konusunda selamette olmalıdır. Ancak hadisten anladığımız kadarıyla, o emniyet ve güveni Müslüman olmuş her insan verememektedir. Ama iyi veya kötü gününde, zenginken veya fakirken, güçlüyken veya güçsüzken gösterilen o güzel, sahih ve doğru davranışları kendisine yerleştirerek o emniyeti çevresindeki insanların tümüne verir. Aynı ölçüyü bir yönüyle topluluklar için de kullanabilirsiniz. Bir topluluk “Onlardan zarar gelmez.” hissi uyandırabilmişse onların da imanda derinleştiği düşünülebilir.

 

Efendimiz’in (sav) tariflerinde iman, belli davranış kalıplarını yerleştirmiş, çevresindeki insanlarda emniyet oluşturmuş kişiyi niteler. Mesela, bir insanın sırlarına sahipsiniz veya sizde bir emaneti var. Darılmanıza rağmen karşı taraf, “Biz darıldık ama bu kişi benim sırrımı ifşa etmez, onda olan emanetime bir zarar gelmez, belki kendisi getirmez ama biriyle gönderir.” diyebiliyorsa, o hissi uyandırabilmişseniz müminsinizdir. Uyandıramıyorsanız, Efendimiz’in (sav) tanımıyla sizde iman eksiği ve nifaktan bir şube var demektir.

 

Bu kapsamda bir insan imanın artabileceğini bilmelidir. Anne babamızdan, çevremizden, zamanında bizimle ilgilenmiş öğretmenlerimizden, büyüklerimizden, cami hocalarından aldığımız, benimsediğimiz değerlerin de elbette bir kıymeti vardır. Ama şimdiki hâlimizden daha iyi bir hâl de mümkündür. Kıymetlilerin daha kıymetlisi, en kıymetlisi o daha iyi hâl için çaba sarf etmek, uğraşmaktır. Bunun da bazı yolları vardır. Hatta bırakın yollarının olmasını, Allah-u Teala’nın açık açık, Bizim uğrumuzda gayret gösterip mücahede edenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz.” (3) şeklinde vaadi ve “Allah vaadinden asla dönmez.(4) ayeti vardır. Bu ayetler ışığında imanda derinleşmenin mümkün olduğunu, hatta bu yolda kaybetmenin olmadığını, daha ötesi Allah’ın verdiği bir garanti olduğunu anlayabiliriz.

 

Bizim uğrumuzda gayret gösterip mücahede edenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz.” (3) ayeti çok ümit verici olmasının yanında bir açıdan da ürpertici gelmelidir. Allah vaadinden dönmeyeceğine, dönmediğine göre, gerek geçmişte, gerek günümüzde, görünüşte, sarf edilen çabaların olumsuz sonuçları konusunda insan ürpermelidir. Zira bu çabalar, bu mücahede Allah yolunda olsaydı, Allah’ın vaadi açıktı. Allah kendi yollarına eriştirmemişse, insan ürpermeli ve kendi hesabını daha doğru yapma, eksik gedik inceleme adına düşünmelidir. “Acaba mücahedem ve sarf ettiğim çabalar hangi yoldaydı da Allah kendi yoluna beni eriştirmedi?” diye muhasebe yapmalıdır. 

 

İmanda derinleşme mümkündür ve o derinleşme çabalarının bir sonucu olacaktır, evet. Bunun yanında, imanda zayıflamanın (bundan Allah’a sığınırız), imanı bütün bütün kaybetmenin (bundan da Allah’a sığınırız) mümkün olduğunu da bilmek gerekir. Kuran, iman ettikten sonra küfre girenleri tehdit ediyor. (5) Diğer taraftan, iman ettikten sonra kalpleri kasvet bağlayan, ayetler ve hadisler ile Allah-u Teala’dan gelen bilgiler, uyarılar ve müjdelerle ürpermeyen insanları da uyarıyor. (6) Demek ki böyle bir kasvet bağlama, iman dairesinde olunsa bile derece kaybetmek mümkündür. İmanı artırma yönünde şuur ve motivasyon kazanmak için bunları kesinlikle bilmek gerekir. 

 

Diğer taraftan, Ali İmran suresindeki, “Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.” (7) duası hidayetten sonra da kalplerde eğrilmenin mümkün olduğunu göstermektedir. İnsan doğruyu bulduktan sonra da kalbi, zihni, bakış açısı ve duyguları eğrilince başka şeyler de eğrilir. 

 

Bazıları bu noktada şunu düşünebilir: “Neden bizi tamamen kurtaracak bir şey yok?” İnsan örneğin Kur’an’ı okuyuvermekle direkt kurtulmuş olmayı isteyebilir. Ancak okunan ve okunacak bu Kur'an’da da; “İmdi, Kur'ân okuyacağın zaman, o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.” (8) ayeti vardır. İnsan Kur'an okurken bile -ki bu insanın hakikate en yakın olduğu hâldir- şeytan onu anlamlar ve manalar konusunda aldatabilir. Efendimiz (sav) de bir hadisinde konuyu şöyle tamamlar: "Kalpleriniz, Kur'an-ı Kerim'le kaynaştığı sürece onu oku­yunuz. Fakat onun hakkında ihtilafa düştüğünüz zaman kalkıp dağılınız." (9) Kastedilen ihtilaf karşılıklı düşünce teatisi şeklinde bir müzakere değil de bizzat münakaşa anlamı taşısa da evet, Kur'an okurken dahi Şeytanın aldatması, yanlışa yöneltmesi, kavga gürültü çıkartması mümkündür. Zira anlama çabası, okuma ve idrak etme çabası çift yönlüdür. Bir taraftan biz karşımızdaki yazılı metnin veya mesajın seviyesine çıkmaya çalışırken, diğer taraftan o mesajı kendi seviyemize indirmiş oluyoruz. Evet, Kur'an ilahi kattan gelen bir fermandır ama biz onu okurken o bizim dünyamıza girmiş olur. Eksiğimiz, kalp marazımız, duygusal sorunlarımız varsa Kur’an ayetlerinin anlamları da bizim dünyamıza öyle yansıyacaktır. Allah korusun, duygu ve düşünce dünyamızdaki o çarpıklık, eğrilik, yanlışlık içinde Kur’an’ı anlama gibi bir durum ortaya çıkacaktır. Hadisler, akıl-mantık, ulemanın yönlendirmeleri ve açıklamaları elbette vardır ancak esas kaynak vahiy olduğu için ona dair manaları kaybedince de elimizde hiçbir şey kalmayacaktır. 

 

İmdi, Kur'ân okuyacağın zaman, o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.” (8) ayeti "euzubillahimineşşeytanirracim"i dil ile söylemeyi hatırlatmasının yanında şeytanın bu okuma anında duygusal ve zihinsel olarak müdahale edebileceğini ve bunun farkında olmamızı söyler. Şeytan müdahale ederken insandaki hisleri, duyguları, latifeleri kullanır. Öfkeliyseniz, çok üzgünseniz veya dünyaya belli bir ideoloji ekseninde bakıyorsanız, şeytan bunları kullanarak sizi yanıltabilir.

 

Sonuç olarak, insan elinde Kuran varken de hidayeti kaybedebilir. Hatta tamamen doğruyu bulduktan sonra da kalbindeki ve zihnindeki bir eğrilikle okuduğu ayetleri yanlış yorumlar hâle gelebilir. Bu noktada, “İmanı artırabilmenin şartlarından birisi imanın artabileceğini bilmektir.” ibaresini şöyle revize edebiliriz: İmanı artırmanın veya korumanın esaslarından birisi, onun artmasının ve ilerlemesinin mümkün olduğu gibi kaybedilmesinin veya gerilemesinin mümkün olduğunu da bilmektir.

 

Bu bilme hali ve farkındalıkta dikkat edilmesi gereken husus ise negatif duyguların insanın düşmanı olduğu gerçeğidir. Yani, imanda kayıp mümkündür denilince, “Allah’ım! Dinsiz olarak da ölmem mümkünmüş. Ne yapacağım ben, hiç mi garanti yok?” şeklinde efkara, depresyona, enerji kaybına düşülürse hata edilir. Bu düstur sadece iman için değil, genel kaide olarak alınmalıdır. Bir insan elindeki herhangi bir şeyi kaybetme ihtimalini hesaba katmadan yaşıyorsa o nimete doğru dürüst şükredemez ve onu verimli kullanamaz. Ancak biraz dünya hayatının bir nevi sihri biraz da benliklerimizin temayülü olarak çoğu şeyden ancak ebediyet hayal ederek zevk ve lezzet alır, onun fenasını, nihayetini veya sınırını düşününce daralırız.

 

“Elhamdülillah Müslümanım, müminim.” demek güzeldir. Ancak, bu bizim garantimiz, malımız, ebedi olarak bize zimmetlenmiş bir şey değildir. Belirli duygu, düşünce ve amellerimizin karşılığı olarak öyle bir seviyeyi Allah lütfetmiş olabilir. Onları artırırsak Allah da bizi artırır. Onları bırakırsak, -o hâlden Allah’a sığınırız-, Allah da o seviyeyi elimizden alır. 

 


1 )Buhari, İman, 36.

2 )Ahmed b. Hanbel, II, 379; Nesai, İman, 8; Tirmizi, İman 12

3 )Ankebût Suresi 69. Ayet

4 )Âl-i İmrân Suresi 9. Ayet

5 )Nahl Suresi 106. Ayet

6 )Hadid, 16

7 )Âl-i İmrân Suresi 8. Ayet

8 )Nahl Suresi 98. Ayet

9 )Buhari, Fedâil-ül-Kıır'an 37; Müslim, İlim 3, 4