18 dk.
24 Ekim 2023
Peygamber Efendimiz (sas) Peygamberlerin En Üstünü müdür? | Tek Parça-gorsel
Youtube Banner

Peygamber Efendimiz (sas) Peygamberlerin En Üstünü müdür? | Tek Parça

Soru: Peygamber Efendimiz’in (sas) en büyük ve en üstün peygamber olduğuna dair düşüncelerimiz duygusal bir yakınlığın sonucu mudur? Yoksa bu düşüncenin Kur’an ve hadislerde bir temeli var mıdır?

 

Cevap: Öncelikle belirtelim ki ortalama insanlarda kendilerine ait olan veya kendilerinin ait olduğu herhangi bir şeyi o alanın en iyisi, en üstünü görme eğilimi vardır. Bu insanlar üzerinde pek düşünmeden, gerçekten öyle olup olmadığını kontrol etmeden ve buna ihtiyaç da duymadan kendi ülkelerini, kendi ırklarını, kendi memleketlerini, kendi tuttukları takımlarını, kendi mesleklerini, kendi cinsiyetlerini, kendi liderlerini, kendi partilerini ve kendi dinlerini diğerlerinden daha iyi görebilirler.

 

Peygamberlerin birbirlerine karşı faziletleri, değerleri veya üstünlükleri konusunun ise birkaç farklı boyutu vardır. 

 

Ancak öncelikle bazı hususlar çok iyi bilinmelidir:

 

Birincisi: Peygamberler Sıradan İnsanlar Değildir

 

Bizim gibi sıradan insanlarla herhangi bir peygamberin büyüklüğü arasındaki fark, örneğin bir kum tanesiyle bir gezegenin büyüklüğü arasındaki fark gibidir. Dolayısıyla bizler herhangi bir peygamberin hayatına bakarken adeta yıldızlara veya gezegenlere bakıyor gibiyizdir ve onları çok uzaklardan görüyoruzdur. Ayrıca o kutsi şahsiyetler hakkında tarihsel bilgimiz de çok azdır. Hem aramızdaki manevi seviye farkı hem haklarındaki tarihsel veya dini bilgi azlığı nedeniyle o zatlara bakarken adeta çıplak gözle güneşe veya yıldızlara bakar gibi bir konumda olduğumuzu unutmamalıyız. Bu nedenle nasıl ki geceleyin çıplak gözle yıldızlara bakan insanlar baktıkları yıldızların hangisinin daha parlak olduğu konusunda yanılabilirler. Aynı şekilde kendi küçük dünyalarından peygamberlere nazar eden insanlar da onlardan hangilerinin daha parlak olduğu konusunda hem hadsizlik etmiş olabilirler hem de yanılabilirler. Üstelik böyle bir karşılaştırmanın bize bir yararı da olmayabilir.

 

Peygamberler özel varlıklardır. Elbette her birisi kuldur, insandır ve biz insanlar için örnek alınacak şahsiyetlerdir. Allah Teala’ya hadsiz şükürler olsun ki bize insan türü içinden peygamberler göndermiştir. Peygamberlerin hepsi Allah Teala’dan gelen vahiy ile müşerref olmuşlardır. Dolayısıyla bizler peygamberleri değerlendirirken aslında onları bir cins insan üstü varlıklar olarak görebiliriz. Peygamberleri, onların örnek insanlar olma özelliğine halel getirmeden insan ötesi, tebliğle özel vazifeli, adeta melekler gibi varlıklar olarak görmekte bir beis yoktur. Bu nokta yanlış anlaşılmasın; peygamberler melek değillerdir ancak bizim gibi sıradan varlıklar, sıradan insanlar da değillerdir. Bir şairin “Muhammed (sas) bir beşerdir ancak diğer beşerler gibi değildir. Taşların arasında yakut ne ise O da insanlar arasında öyledir.” dediği gibi, bizler peygamberlerle zahiren veya biyolojik sınıflandırma açısından aynı kategoriye dahil olabiliriz. Fakat o insanların zihinsel ve ruhsal dünyalarının bizim pek idrak edemeyeceğimiz bir enginlikte olduğunu da unutmamamız gerekir.

 

Maalesef geçmiş dönemlerde yazılan geleneksel tefsirlerimizde ve bazı dini kitaplarda peygamberlerle ilgili yakışıksız ifadeler ve hatalı yaklaşımlara rastlamak mümkündür. Örneğin; “Hz. Yakup hata etti. Eğer oğullarına “Yusuf’u kurt yer diye korkuyorum.” demeseydi oğullarının aklına böyle bir şey gelmezdi.” veya “Hz. Süleyman’ın (as) kurduğu devlet bozuldu, Hz. Süleyman da bunun farkında olmadığı için asası kurtlandı.” yahut “Hz. Yakup’un (as) Hz. Yusuf’tan (as) ayrılma sebebi Hz. Yakup’un bir kölesini evladıyla ayırmasıydı.” gibi aslı olmayan, bazen hurafe, bazen tamamen uydurma bazen de İsrailiyat kaynaklı anlatılar gerçek zannedilmekte ve güya ibret alınması için anlatılabilmektedir.

 

İkincisi: Efendimiz (sas) Bizim İçin Her Zaman Birincidir

 

Diğer yandan bizim hayatı hakkında ayrıntılı bilgilere sahip olduğumuz tek peygamber Efendimizdir (sas). Diğer peygamberler hakkında Kur’an’ın ve sahih hadislerin anlattığı bilgiler dışında net ve sahih olduğundan emin olduğumuz bilgiler yoktur veya çok azdır. Dolayısıyla Efendimiz (sas) ile diğer peygamberler arasında elimizdeki nesnel bilgilerden yola çıkarak bir karşılaştırma yapmak pek anlamlı olmayabilir.

 

Dolayısıyla bugün elimizde Efendimiz’in (sas) fazilet açısından farz-ı muhal beşinci/onuncu sırada olduğunu belirten bir ayet veya sahih hadis bulunsaydı bile Efendimiz’in (sas) bizim için ufuk insan olması, rehberliği, örnekliği, dine dair söz ve davranışlarının bağlayıcılığı açısından değişen hiçbir şey olmayacaktı. Efendimiz (sas) realite açısından ve pratik bakımdan bizim için her zaman birinci sırada olacaktı. Çünkü bizim sözlerini ve davranışlarını bilebileceğimiz, örnek alabileceğimiz, kendisinden vahiy öğrenebileceğimiz tahrif olmamış tek bir kaynak, tek bir zat vardır, o da Efendimizdir (sas). Diğer peygamberlerden (Kur’an ve sahih hadisler dışında) bize ulaşan net bir bilgi yoktur. Ulaşan bilgiler de yine Kur’an ve Efendimiz (sas) vasıtasıyla ulaştığı için Efendimiz yine ilk sırada olacaktır.

 

Üçüncüsü: Orta Çağ Tartışmalarının Günümüze Etkisi

 

Orta Çağda ulus devletler olmadığı için özellikle büyük ve tarihi şehirlerde insanlar kozmopolit bir yaşam formunda yaşamaktaydı. Dolayısıyla Müslümanlar; Hristiyan ve Yahudilerle iç içeydi. Bu iç içe olma durumu ticarette, günlük hayatta böyle olduğu gibi dini hayatta da böyleydi. İnsanlar ise kendi dinlerinin peygamberlerini diğerlerinden daha üstün görme eğiliminde oldukları için daha üstün gösterme gayretine de girmişlerdi. Hristiyanlar için Hz. İsa (as) Hz. Musa’dan (as) da Efendimizden (sas) de üstündür. Yahudiler için Hz. Musa (as) veya Hz. Süleyman (as) hem Hz. İsa’dan (as) hem Efendimizden (sas) daha büyük ve üstündür. Doğal olarak Müslümanlar için de Efendimiz (sas) hepsinden daha üstündür. Bu üstünlük tartışmaları da daha çok mucizeler üzerinden ilerlemiştir ve Müslümanlar diğer peygamberlerin mucizelerine karşı Efendimiz’in (sas) daha büyük mucizelerini öne sürmüşler, sonuçta mesele adeta anlamsız bir yarıştırmaya dönüşmüştür. Böylesi gereksiz, anlamsız ve faydasız bir yarışma motivasyonunun bugün de devam ettirildiğine dair bazı emareler görülebilir ancak bu alışkanlığı terk etmek daha makul ve mantıklı olacaktır.

 

Buraya kadar anlatılanlar meselenin giriş kısmı sayılabilir ve konuya dair öncelikle dikkat edilmesi gereken hususlardır. Bundan sonra ise meselenin hakikatine dair üç madde ele alınacaktır.

 

Birincisi: Kur’an, üç ayette peygamberler arasında ayrım yapmamak gerektiğine dair açık beyanlarda bulunur. Bu ayetler şunlardır: 

 

  • Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve esbâta (Hz. Yakup soyundan gelen nebiler) indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk” deyin.”1
  • Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. “Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler.”2
  • Allah'a ve peygamberlerine inanıp, onlardan hiçbirini ayırmayanlara, işte onlara Allah ecirlerini verecektir. Muhakkak ki Allah Ğafur ve Rahimdir.”3

 

Bir memur rütbesi veya görevi ne olursa olsun devletin memurudur. Bir teğmen de bir orgeneral de askerdir ve asker olmaları itibariyle aynılardır. Hepsi devlet adına hareket eder, devleti temsil eder. Peygamberler de Allah Teala’nın vahyini taşımaları, Onun tebliğe memur kulları olmaları, Allah’tan aldıklarını kullarına aktarmaları itibariyle birdir. Bir peygamber bize bir tebliğde bulunduğu, Allah namına bir şey söylediği, herhangi bir şey emrettiği zaman o tebliğ, söz ve emir Allah’ın emridir. Allah Teala -tabiri caizse- peygamberlerini bir hoparlör gibi kullanmakta ve bize o peygamberlerle hitap etmektedir. Bu manasıyla peygamberler arasında ayrım yapmayız. 

 

Diğer yandan gönderildiği ümmetin büyüklüğü, mesajının geçerlilik süresi, görevlendirildiği dönemdeki insanlığın geldiği medeniyet seviyesi gibi noktalarda bir peygamberin diğerinden daha büyük veya etki alanının daha geniş olduğu söylenebilir. Elbette Efendimiz (sas) ve getirdiği mesaj olan Kur’an, alemlere rahmettir. Ancak Tevrat ve İncil de hem nur hem hidayet, hem rahmettir.4 Tevrat ve İncil de veya Hz. Musa (as) ve Hz. İsa (as) da mesajları itibariyle evrenseldir. Hz. İbrahim’in (as) tebliği ve kendisine indirilen suhuflar da evrenseldir. Ancak ister ulaşım şartları ister iletişim imkanları olsun bazı kısıtlılıklar nedeniyle tebliğler dar bir dairede kalmıştır denilebilir. Mesele ilkokul din kültürü kitaplarında geçtiği şekliyle “Diğer peygamberler kendi kavimlerine gönderilmiştir, Peygamber Efendimiz (sas) ise bütün insanlığa gönderilmiştir.” anlatımından ibaret değildir. Bu yanlıştır. Tebliği lokal olan peygamberler olsa da evrensel olan peygamberler de vardır. 

 

Diğer yandan Allah Teala’nın peygamberlerine karşı hususi muameleleri de bir büyüklük ölçüsü olarak görülebilir. Bu bağlamda Kur’an’ın “ulu’l-azm” dediği, görev süreleri boyunca sabırlı, gayretli ve kararlı olmuş, daha doğrusu bütün peygamberlerin sabırlı ve gayretli olmalarını da gözetince sabır ve gayretleri ile kararlılıkları daha bir ön planda olan peygamberler vardır.5 Bununla birlikte kendilerinden “misak” yani söz, bir cins taahhüt alınan, adeta ağır ve özel bir sözleşme ile görevlendirilmiş peygamberler vardır ki Kur’an bunların isimlerini de vermektedir ve bu peygamberler başta Efendimiz (sas), Hz. Nuh (as), Hz. İbrahim (as), Hz. Musa (as) ve Hz. İsa’dır (as).6 Ancak bu ayette taahhüt veya misak konusunun sadece bu beş peygamberle sınırlı olduğuna dair bir işaret yoktur. Diğer yandan bu beş peygamberin isimlerinin özellikle zikredilmesinin de kendine göre bir manası olsa gerektir. Dolayısıyla bu peygamberlerin de diğerlerinden üstün olduğu söylenebilir.

 

Yine Allah Teala’nın hususi muamelede bulunması, mesela Hz. Musa (as) ile konuşması,7 Hz. İsa’nın (as) babasız bir şekilde doğması,8 Hz. Yunus’un (as) bütün sebepler ve tabiat kanunları aleyhinde birleşmiş iken ehadî bir tecelli ile balığın karnından kurtarılması,9 Efendimiz’in (sas) miraçta iken yaşadıkları ve karşılaştığı lütuflar10 birer değer ölçüsü olarak düşünülebilir.

 

Ancak sonuçta bütün peygamberler peygamber olmaları itibariyle birdirler, aralarında peygamber olmaları yönünden de bir ayrım yapılmaz.

İkincisi: Allah Teala her şeyi ve herkesi derece derece yarattığı gibi peygamberleri de farklı derecelerde yaratır ve yaratmıştır.

 

“Baksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır!”(11)

 

“Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır.”(12)

 

“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur.”(13)

 

“Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyle Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı.”(14)

 

“Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.”(15)

 

ayetleri derecelendirmenin adeta hayatın her alanında mevcut olduğuna işaret etmektedir.

Bu derecelendirme; “O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs ile güçlendirdik.”(16) ayeti ile peygamberler arasında da mevcuttur.

 

Üçüncüsü: Umumi ve hususi faziletlerle ilgilidir. 

 

Umumi fazilet başka hususi fazilet başka bir şeydir. Örneğin, 10 milyar dolarlık servete sahip A iş adamı ile 5 milyar dolarlık bir servete sahip B iş adamından elbette A iş adamı daha zengindir. Ancak A’nın gayrimenkul yatırımları 1 milyar dolar iken B’nin gayrimenkul yatırımları 2 milyar dolar olabilir. Bu durumda umumi olarak daha az zengin olan B, gayrimenkul yatırımları açısından A’dan zengin demektir. Yani umumi zenginlikte A iş adamı, hususi zenginlik olan gayrimenkul yatırımları konusunda ise B iş adamı daha zengindir. Yahut bir fizik profesörü ile öğrencisi arasındaki bir kıyaslamada fizik profesörü genel fizik bilgisi açısından öğrencisinden daha üstündür. Ama öğrenci kısa sürede fiziğin alt dalı olan elektrik konusunda hocasını geçebilir ve bu durumda profesör umumi açıdan daha üstün olduğu hâlde öğrencisi hocasını hususi açıdan geçmiş olabilir.

 

Aynı şekilde bir peygamber umumi açıdan diğerlerinden daha üstün olmakla beraber hususi bir konuda diğer bir peygamber ondan daha üstün olabilir.

 

Efendimiz’in (sas) Üstünlüğüne Dair İşaretler

 

Efendimiz’in (sas) kendisinin üstünlüğüne dair bazı beyanları bulunduğu gibi Kur’an’ın genel anlatımından da bu üstünlüğe dair bazı işaretler çıkarılabilir.

 

Örneğin geleneksel tefsirlerimizde Efendimiz’in (sas) en üstün peygamber olduğuna dair bazı ayetler delil olarak öne sürülmüştür.

 

Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”(17) ayetine dayanılarak alemlere rahmet olmanın herkesten üstün olmayı gerektirdiği düşünülmüştür. Gerçi Kur’an’da, Tevrat ve İncil de hidayet, rahmet ve nur olarak nitelenmiştir(18) ancak hiçbirisi için “alemlere hidayet”, “alemlere rahmet”, “alemlere nur” gibi vasıflar kullanılmamıştır.

 

Ve Senin zikrini (şanını) yücelttik.”(19) ayetiyle Allah Teala’nın, Efendimiz’in (sas) ismini kelime-i şehadette, ezanda ve namazlardaki oturuşlarda kendi adıyla beraber zikretmesi ve zikrettirmesi ancak diğer peygamberlere böyle bir ayrıcalık tanımadığı söylenmiştir.

 

Allah Teala, Efendimiz’e (sas) yapılacak itaatin doğrudan doğruya kendisine itaat etmek anlamına geleceğini(20) belirttiği gibi Efendimiz’e biat etmenin Allah’a biat etmek olduğunu da beyan buyurmuştur.(21) Hatta Cenab-ı Hak, Rasulünün şerefinin kendi şerefi olduğunu da işaret ederek “Şeref ve kuvvet Allah’ın ve peygamberinindir.”(22) demiş, ayrıca Allah’ı razı etmek kadar Peygamberi razı etmenin de önemini “Sizi razı etmek için, Allah’a yemin ederler. Eğer gerçekten mümin iseler (bilsinler ki), Allah ve Rasulünü razı etmeleri daha önceliklidir.”(23) ayetiyle belirtmiştir.

 

Efendimiz de (sas) bir hadislerinde; “Ben kıyamet gününde insanların seyyidiyim.”(24) buyurmuştur.

 

Ayrıca Ebu Said el-Hudri’den (ra) gelen uzunca bir rivayetin bir kısmı şu şekildedir:

 

Mahşer gününde Âdemoğullarının Efendisi benim. Bunu övünmek için söylemiyorum, hakikat budur. Hamd sancağı benim elimdedir. Bunu övünmek için söylemiyorum, hakikat budur. Gerek Âdem ve gerek başkası, her Peygamber o gün benim sancağımın altında olacaktır. Kabrinden ilk çıkan insan da benim. Bunu da övünmek için söylemiyorum, hakikat budur.”(25)

 

Yine bir başka hadiste şöyle buyrulmuştur: “Benden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmeyen beş şey bana verilmiştir: Ben, düşmanımın içine bir aylık mesafeden korku salma yardımına mazhar oldum. Yeryüzü bana mescit ve temiz kılındı, onun için ümmetimden namaz vaktine kavuşan herkes (bulunduğu mekânda) namazını kılıversin. Ganimetler bana helâl kılındı. Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilirken ben bütün insanlığa gönderildim. Ve bana şefaat (etme hakkı) verildi.”(26)

 

Bu hadisler Efendimiz’in (sas) fazilet ve üstünlüğüne dair delil oluşturabilecek hadislerdir.

 

Bununla birlikte Efendimiz’in diğer peygamberlerle mukayese edildiğinde çok orijinal tavır ve davranışlarına rastlamak da mümkündür.

 

Örneğin Kur’an’da, Hz. Yunus’un (as) kavmini terk etmesi emri gelmeden kavminden ayrılması anlatılırken Efendimiz’e (sas) hitaben “Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma.”(27) buyrulur. Efendimiz (sas) de bu bağlamda “Beni Yunus bin Metta’dan üstün tutmayın.”(28) ikazını yapar. Bir başka yerde de “Ben Yunus bin Metta’dan daha hayırlıyım diyen yalan söylemiştir.”(29) buyurur. Bunu söylerken adeta “O ayeti okuduktan sonra kafanızda ‘Benim peygamberim Yunus peygamberden daha büyüktür.’ gibi bir mana oluşmasın.” demek istemiştir, zira peygamberler arasındaki üstünlük meselesi bizim gibi sıradan insanların gündemine girince, dillerine düşünce peygamberlere saygısızlık yapılması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle Efendimiz (sas) Hz. Yunus (as) hakkında seviyesizce düşüncelerin ve vesveselerin önünü kesmek istemiştir. Bizim gibi sıradan insanların, Allah’la irtibatı bir peygamber gibi olmayan ve olamayacak olan, Allah’ı genellikle sadece sıkıntı anlarında hatırlayan sefil insanların Hz. Yunus gibi bir peygamberi yargılamak anlamına gelebilecek bir cürete girişmemeleri gerekir.

 

Bir başka hadis ve hadise de şu şekildedir: Hz. Ebu Hureyre’nin (ra) anlattığına göre bir Müslüman ile bir Yahudi aralarında tartışıp birbirlerine kötü sözler söylerler. Müslüman olan kişi Yahudi’ye hitaben; “Rasulullah’ı (sas) alemler üzerine seçkin kılan Zat-ı Zülcelal’e kasem olsun!” diye yemin eder. Yahudi de “Musa’yı alemler üzerine seçkin kılan Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun!” diye yemin eder. Yahudi’nin bu sözü üzerine Müslüman Yahudi’ye bir tokat vurur. Yahudi de Efendimiz’e (sas) gelerek durumu haber verir. Efendimiz ise şöyle buyurur;

 

Beni Musa’ya üstün tutmayın! Çünkü insanlar hep bayılacaklar. İlk kalkan ben olacağım. Ben ayılınca Musa'yı Arş'ın bir ucundan tutmuş göreceğim. Bilemiyorum. O, bayılıp hemen ayılanlardan mıdır, yoksa Allah'ın istisna ettiklerinden midir?”(30)

 

Yine Efendimiz (sas) Hz. Yusuf (as) hakkında; “İnsanların en şereflisi, Allah’ın peygamberi Yusuf’tur. O, Allah’ın peygamberinin oğludur, o da Allah’ın peygamberinin oğludur. O da Allah’ın dostunun (Halîl) oğludur.”(31)

 

Yine Efendimiz’e (sas) “İnsanların en kerimi kimdir?” diye sorulduğunda öncelikle; “Allah katında insanların en kerimi (en değerlisi) onların en takvalısıdır.” cevabını verir. Ancak soruyu soranlar “Biz bunu sormuyoruz.” deyince Efendimiz; “İnsanların en şereflisi, Allah’ın dostu Halil (İbrahim’in) oğlu Allah’ın elçisinin oğlu, Allah’ın elçisinin oğlu Allah’ın elçisi Yusuf’tur.” diye cevap verir. Soranlar yine “Bunu da sormuyoruz.” deyince Efendimiz (sas) “Arapların madenlerinden mi soruyorsunuz?” der. Onlar “Evet” deyince şöyle buyurur: “Cahiliye dönemindeki seçkinleriniz, -gerçeği doğru anlayan bir anlayışa/ferasete sahip olurlarsa- İslam devrinde de seçkinlerinizdir.”(32)

 

Bu hadiste de Efendimiz’in (sas) insanların zihinlerindeki “üstünlük” algısını düzeltmeye yönelik bir dersini görmek mümkündür. Efendimiz (sas) soruyu soranların asıl niyetlerini muhtemelen biliyordu ve onlara asıl üstünlüğün ve değerli olmanın her şeyden önce takvaya bağlı olduğunu beyan etmişti. Daha sonra Arapların dışında da üstün ve kerîm insanlar olabileceği hakikatini ders vermek adına Beni İsrail peygamberlerini ve özellikle Hz. Yusuf’u (as) örnek verdi. Nihayet mevzu Araplar arasındaki en değerli insan meselesine gelince de bunun da kabileye, soya, mala ve evlat sayısına bağlı olmadığı, ancak hakikate karşı dürüst olmak ve gerçeği doğru anlamak gibi niteliklere bağlı bulunduğu anlatılmış oldu.

 

Sonuç:

 

Bir insanın veya bir müminin Efendimiz’i (sas) diğer peygamberlerden üstün görmesinin bir sakıncası yoktur. Ancak Efendimiz’in (sas) bazı ikazlarından da anlaşılacağı üzere Efendimiz’in üstünlüğünü kendi tarafgirliğine, dolayısıyla kendi nefsine alet etme ihtimali ve riski bulunmaktadır. Nasıl ki bir insan dünyaca ünlü hatta en iyi futbolcunun kendi tuttuğu takımda oynaması nedeniyle ayrı bir gurur duyar ve kendini diğer takımların taraftarlarından üstün tutar. Benzer şekilde Müslüman bir anne babadan doğmak veya Müslüman bir çevrede yetişmekten başka pek bir fazileti ve kıymeti olmayan bir kültür Müslümanının da Efendimiz’in (sas) üstünlüğünü kendi üstünlüğüne alet etme ihtimali son derece riskli ve zararlıdır. Peygamberler arasındaki derece farkları bizim kendi yetersiz aklımız ve heveslerimize göre karar verebileceğimiz bir konu değildir. Efendimiz (sas) bizim için elbette birincidir ve biriciktir. Ancak Efendimiz’i diğer peygamberlerle yarıştırmak, üstünlük yarışına sokmak hakikaten çok gerekli bir durum değilse (ki böyle durumlar son derece nadirdir) abes, anlamsız ve zararlı sonuçlar doğuracaktır.

 

Allah Teala’nın salat ve selamı bütün peygamberlerinin üzerine olsun!
 


 

1 ) Bakara, 136

2 ) Bakara, 285

3 ) Nisa, 152

4 ) Maide, 46; En’âm, 154; Maide, 44

5 ) Ahkaf, 35

6 ) Ahzab, 7

7 ) Nisa, 164

8 ) Âl-i İmran, 59

9 ) Enbiya, 88

10 ) İsra, 1; Necm, 2-18; Buhari, Bed’ül-Halk, 6; Müslim, İman, 264
11 ) İsra, 21

12 ) Ahkaf, 19

13 ) En’âm, 165

14 ) Nisa, 95

15 ) Yusuf, 76

16 ) Bakara, 253

17 ) Enbiya, 107

18 ) Maide, 46; En’âm, 154; Maide, 44

19 ) İnşirah, 4

20 ) Nisa, 80

21 ) Fetih, 10

22 ) Münafikun, 8

23 ) Tevbe, 62

24 ) Buhari, Enbiya, 3; Müslim, İman, 327-328

25 ) Tirmizi, Sıfat-ı Kıyame, 11; İbn Mace, Zühd, 37

26 ) Buhari, Salat, 56; Müslim, Mesacid, 3

27 ) Kalem, 48

28 ) Buhari, Ezan, 106; Müslim, İman, 268

29 ) Camiu’l Usul, c. 13, s. 535

30 ) Buhari, Enbiya, 34; Müslim, Fezail, 160

31 ) Buhari, Tefsir, 12

32 ) Buhari, Enbiya, 8; Müslim, Fezail, 168